16 Ekim 2010 Cumartesi

Teknoloji

Başka başka zamanlardayız artık.
Kablosuz hayatlardayız.
Hayal bile edemeyeceğimiz yenilikleri, doğduğumuzdan beri kullanıyormuşuz ve çok sıradanmış gibi hemen nasıl da kabul ettik. Nasıl da hemen benimseyip sevdik!
Postanede santralden bağlanarak yapılan görüşmelerden, dünyanın diğer ucuna bir saniyede ulaşan cep telefonu mesajlarına ne kadar da çabuk geçiverdik. Zıplaya zıplaya gidiyoruz sanki. İşin ucu da mı kaçtı ne?
Konuşmalarımız bile bir farklılaştı. Konuşurken birbirimize “mail forward” etmekten söz eder olduk. “Linkler, copy-paste”lar dolandı dilimize. Kandilimizi, bayramımızı bir ‘Tık’la kutlar olduk. Yemekler dahi bir ‘Tık’la kapımıza geliyor.
Bu gelişmeler içersinde kendi farkımızı ortaya koyabiliyor muyuz diye düşünüyorum çok zaman. Mesela başka insanlar tarafından yazılmış "ağdalı paket kutlama mesajlarını" yollamakla görevimizi yapmış olmanın rahatlığını mı yaşıyoruz?  “Bayramın kutlu olsun İsmail Abi” demenin samimiyeti varken, bu hazır mesajlarla kimin gönlünü aldığımızı zannediyoruz?
Oysa ki; “Hayırlı kandiller Ayten Abla, ellerinden öperim” demek bu kadar zor olmamalı. Kişiye özel davranışlarla mutlu edebiliriz karşımızdakini. Genel davranışlarla ise sadece kendimizi.
Yazıya başlarken sözünü ettiğimiz kablosuz iletişimin, esasen insanlar arasındaki doğru enerji aktarımından daha kuvvetli bir iletişim yolu olacağına inanmıyorum.
Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, nihayetinde teknolojiyi kullanan insan olduğu için her şey insanda kilitleniyor.
Yolladığımız telefon mesajlarında seçtiğimiz kelimeler bile bizi anlatıyor. Doğru yerde kullanılan bir noktalama işareti söylemek istediğimizi daha da güçlendirebiliyor. 
Noktalama işaretlerinden nasibini almamış yazıları anlamakta ziyadesiyle güçlük çekiyorum. Yazı nerede başlamış, cümle nerede bitmiş, gel de çık işin içinden...
Yazıyı okurken bir yandan da yazanı tanıdığım kadarıyla ne söylemek istediğini tahmin etmeye çalışıyorum. Ne kadar edebiliyorum, bilemem.
Konuşurken ses tonumuzla yaptığımız vurgulamalar yazarken yapılamadığı için anlatmak istediğimizi yazıya dökmek ve karşı tarafa doğru aktarmak biraz maharet istiyor.
Sesli harfler kullanılmadan yazılan yazılar içinse diyecek tek kelimem var; Tasarruf..!
Tasarruf hem telefon faturasından, hem de harflerden. Daha az harfle daha çok şey yazabilmek ve bu yazılanları anlayabilmek bu çağın maharetidir ve takdir edilesidir.
İletişim çağında sonsuz sayıda kişilerle sosyalleşebiliyor iken bir yandan da kendi başımızalığımız artıyor deniliyor yapılan araştırmalarda. Bu söylem bizim nesiller için pek de geçerli değil diye düşünüyorum.
Bizler ilk önceliği her zaman bire bir ve yüz yüze muhabbetlere tanırız.  Temelimiz böyle atılmış, böyle görmüşüz, böyle büyümüşüz. Karşılıklı içilen kahvelerin, yüz yüze yaşanan sohbetlerin keyfine tanıklık etmişiz.
Çocukluğumuzda annelerimiz bizi “müsaitlerse” onlara gideceğimizi söylemek için komşu teyzelere yollardı. Biz de gideceğimiz evin ‘Çocuklu ev’ olmasını şart koşardık.
Çocuksuz ev ise gidilecek yer, gitmek istemezdik. 
O misafirlikte yanan sobanın üzerinde mis gibi kokan çayla birlikte demlenen sohbetler dinlerdik. Anlatılanların büyüsüne kapılır, çok zaman o sohbetler eşliğinde kendimizden geçip bir kenarda uykuya dalardık.
İşte bütün bunları yaşamış nesillerin yalnız kalmaları pek mümkün gelmiyor bana. 
Ruhumuzun anlaştığı kişilerle sohbet mekânlarımız bazen evimizin mutfak masasının çevresi, bazense yeni moda kahve evlerinin rahat koltukları oluyor.
Teknolojiden uzak olduğumuzu sandığımız bu zamanlarda dahi çalan telefonlar, gelen mesajlar, bizim yine de her şekilde teknolojinin içinde yer aldığımızı ve artık onsuz olamayacağımızı yüzümüze vurmakta.
Memnun değiliz dersek yalan olur...

Sosyal Medya ve Dijital Dünya Yazılarım
Teknoloji / 16 Ekim 2010
İnternet Çocukları / 10 Mayıs 2011
Kaset sardı! / 3 Ağustos 2011
Doğuştan Dijitalgillerden misiniz?
 / 7 Nisan 2012 
Teknolojik Kutlamalar / 18 Ağustos 2012
Her çıkışın var inişi / 16 Ekim 2012
Dijital Teşhir Çağı / 19 Ekim 2012
İnternet Çocukları ‘TIK’ladı / 2 Haziran 2013
Star Wars ‘OUT’, Siber Wars ‘IN’ / 28 Eylül 2013
İnterneti değil elektriği yasaklayın, rahatlayın!
 / 17 Ocak 2014
Ey ahali, bir bakın buraya!
 / 30 Ocak 2014
Yasaklara uyalım, uymayanları sallandıralım! / 8 Şubat 2014
Sosyal Medya Çöplüğü / 29 Mart 2015
Örgüden ayakkabı, kumaştan kaporta, ağdan bahçe / 12 Nisan 2015
X, Y ve Z’nin değerlerini bulunuz
 / 24 Mayıs 2015
Facebook Mezarlığı / 22 Temmuz 2015
Duyarsız Duyarlı / 12 Eylül 2015
Takdir alsan ne yazar / 27 Ocak 2016
Like and Share
 / 2 Şubat 2016
Zaytung dükkânı kapatsın! / 3 Mart 2016
Bilişim kaçıyor, hukuk kovalıyor
 / 23 Mart 2016
1. Robot Kaynakları Zirvesi ne zaman abi? / 1 Haziran 2016
Ne çektin be dostum!
 / 3 Haziran 2016
Dış çekim şeysi / 2 Ekim 2016
Çuvaldız Lazım Çuvaldız!
 / 24 Aralık 2016
Ey inananlar, korkmayın!
 / 9 Ocak 2017
İnternetime dokunanı buldum! / 25 Ağustos 2017
Roadster’ı alan Üsküdar’ı geçti / 7 Şubat 2018
Dijitalleşmeye Mecburuz! / 14 Kasım 2018
Bugünün Ötesi Neresi? / 31 Ekim 2018
Öğretmenler, dünya koptu gidiyor! / 22 Kasım 2018
‘Misinformation’larınızı kendinize saklayınız / 2 Aralık 2018
Kozan Demircan ile Geçmişten Geleceğe / 13 Aralık 2018
ZOOM’dan ZONK’a / 13 Mayıs 2020
Eyyy Sosyal Medya! / 2 Temmuz 2020

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder