Evlenmeye karar vermek, evlilik teklifi almak, evlenme teklif etmek, bir arada yaşanacak günlerin hayali, çiçekler böcekler, gülücükler kalpçikler, romantik anlar, uçuş uçuş heyecanlar güzel de;
Evlenmek zor...
Adetler, törenler, alış verişler, kız tarafı, erkek tarafı, koltuk takımı, yemek odası, lambası halısı, gelinliği takısı... Bak anlatırken bile yoruldum.
Bitmedi;
Düğün günü gelin başı, damat tıraşı, gelin arabasının ve gelinin fiyonklarla sunuma hazırlanışı, gelin alma, davul zurna mehteran...
Ve bir de en olmazsa olmazı stüdyo fotoğrafı...
Yarın bir gün çocuklara torunlara hatıra kalacak, olur da evlilik yürümezse yırtılıp bir kenara atılacak.
"Başınızı hafifçe yana eğin gelin hanım, sizin başınız da gelin hanıma yakın olsun damat bey, çekiyoruuum, çeeektim."
Daha düne kadar böyleydi nikâh fotoğrafı çekimi.
Sonra nasıl olduysa oldu birileri stüdyodan sıkılmış olmalı ki dış çekimi keşfetti. Ya da birisi bu fikri yurt dışından ithal etti. Sonra da bizim fotoğrafçıları tut tutabilirsen...
Çekim için günler öncesinden randevulaşmalar, o güne özel hazırlıklar, en gidilmemiş mekânlarda verilen en verilmemiş pozlar, masumane el ele tutuşmalarla göz göze bakışmaları demode kılan türlü çeşit yakınlaşmalar...
Sosyal medyada garip garip dış çekim pozları görüyordum. Fotoğraf çekimi için gelinlik ve damatlık ile denize giren çiftler olmuştu. En son geçtiğimiz günlerde yaşanan 'çöplükte çekim olayı' ise 'dış çekim şeysine' kuş kondurmuştu.
Bugün ben böyle bir çekimin canlısına bizzat şahit oldum.
Gördüklerimi kısaca anlatayım:
Dış çekimlerin gözde mekânlarından Mudanya'nın Kumyaka Köyü bugün böyle bir çifti ağırlıyordu.
Limana doğru yürürken birisinin elinde fotoğraf makinesi, diğerinin elinde de flaş olan iki genç kız gelinle damada çeşit çeşit pozlar verdiriyorlardı. Limana yürüyüp kayalarda oturup yazdan kalma güneşin ve dingin havanın hazzını yaşarken, gözüm karşıya, evlerin önündeki kumsal alana takıldı bir an. Az önce gördüğüm çift ve fotoğrafçı kızlar çekim için sahile inmişlerdi. Lakin gelin yerdeydi. Çekim çok uzun sürdü kızcağız yoruldu ya da fotoğrafçılar gelinin sinirini zıplattılar ki gelin sonunda dayanamayıp bayıldı herhalde dedim. Değilmiş. Meğer kumlara boylu boyunca yatan gelin mizansenin bir parçası imiş. Fotoğrafçıların talimatı ile damat bey de gelin hanımın yanına yattı, üzerine yaslandı, damada 'yandan bak, kolunu at, başını çevir' gibi talimatlar veriliyor olmalıydı ki delikanlı şekilden şekile giriyordu. Tabi bu arada ne gelinlikte hayır kalmıştı ne damatlıkta.
Acaba düğün bugün müydü? Düğün bugünse kostümlerdeki bu toz toprak ile mi düğüne çıkılacaktı? Yoksa düğün için ayrıca gelinlik damatlık mı alınmıştı? Ya da düğün haftayaydı ve çekimin ardından kostümler kuru temizlemeye mi bırakılacaktı?
Benim aklımdan bu sorular geçerken, bir yandan da uzaktan şahit olduğum bu çekimde flaşı tutan kızın diğer eliyle telefonuyla haşır neşir olduğunu görüyordum.
Sahilde oturanlar da çekirdek çitleyerek yaşanan bu garabeti yakinen izliyorlardı.
Bir kaç kare fotoğraf aldım uzaktan.
(Kişilerin yüzleri belli olmadığından fotoğrafları yayınlamakta sakınca görmüyorum.)
Çekim yapan çift bu çekimi daha ne kadar sürdürdüler bilmem. Umarım ki karşılıklı memnun olunan bir çekim olmuştur.
Malum, düğünün sonunda bu fotoğraflardan oluşturulan albüm münasip(!) bir bedel karşılığında yeni evli çifte takdim edilecek, fotoğraflar ileride çoluğa çocuğa hatıra kalacak, özellikle de torunlar nenelerine dedelerine bakıp bakıp kıkırdayacak.
****
Gençlerin neşesini ve romantizmini yansıtacak özel kareler yakalamak fotoğrafçının işi. Stüdyo ortamındaki yapay manzaralar ve yapay ışıklar yerine doğal manzaralar ve doğal ışık eşliğinde çekilen fotoğraflara da diyecek sözümüz yok.
Amma velakin, her şeyin ucunun kaçması gibi dış çekim fotoğrafçılığının da ucu kaçmış.
Farklı pozlar yakalayacağım diye insanları yerlerde süründürmenin ve çekim için tercih edilen doğal ortamlarda yapay mizansenler oluşturmanın mantığını anlamış değilim.
Çekilen bir sinema filmi midir bu? Dizi midir? Senarist kimdir, yönetmen kimdir?
Başrol oyuncuları rollerinin hakkını verebilecek düzeydeler midir? Bunun için özel eğitilmişler midir?
Malum, evde kendi kendine "selfie" çekinirken yaptığın gibi dudak büzüştürerek ya da tek kaşını kaldırarak telefona bakış atmaya benzemez bu.
****
Bu çifte de Trilye Çamlı Kahve'de rastlamıştım. Daha önce ya da daha sonra kameralara nasıl kareler verdiklerini bilmem ama benim gördüğüm anda dans ediyorlardı ve gayet de eğleniyorlardı. Biz de hoş tebessümler ile izledik kendilerini.
Evlenmek zor...
Adetler, törenler, alış verişler, kız tarafı, erkek tarafı, koltuk takımı, yemek odası, lambası halısı, gelinliği takısı... Bak anlatırken bile yoruldum.
Bitmedi;
Düğün günü gelin başı, damat tıraşı, gelin arabasının ve gelinin fiyonklarla sunuma hazırlanışı, gelin alma, davul zurna mehteran...
Ve bir de en olmazsa olmazı stüdyo fotoğrafı...
Yarın bir gün çocuklara torunlara hatıra kalacak, olur da evlilik yürümezse yırtılıp bir kenara atılacak.
"Başınızı hafifçe yana eğin gelin hanım, sizin başınız da gelin hanıma yakın olsun damat bey, çekiyoruuum, çeeektim."
Daha düne kadar böyleydi nikâh fotoğrafı çekimi.
Sonra nasıl olduysa oldu birileri stüdyodan sıkılmış olmalı ki dış çekimi keşfetti. Ya da birisi bu fikri yurt dışından ithal etti. Sonra da bizim fotoğrafçıları tut tutabilirsen...
Çekim için günler öncesinden randevulaşmalar, o güne özel hazırlıklar, en gidilmemiş mekânlarda verilen en verilmemiş pozlar, masumane el ele tutuşmalarla göz göze bakışmaları demode kılan türlü çeşit yakınlaşmalar...
Sosyal medyada garip garip dış çekim pozları görüyordum. Fotoğraf çekimi için gelinlik ve damatlık ile denize giren çiftler olmuştu. En son geçtiğimiz günlerde yaşanan 'çöplükte çekim olayı' ise 'dış çekim şeysine' kuş kondurmuştu.
Bugün ben böyle bir çekimin canlısına bizzat şahit oldum.
Gördüklerimi kısaca anlatayım:
Dış çekimlerin gözde mekânlarından Mudanya'nın Kumyaka Köyü bugün böyle bir çifti ağırlıyordu.
Limana doğru yürürken birisinin elinde fotoğraf makinesi, diğerinin elinde de flaş olan iki genç kız gelinle damada çeşit çeşit pozlar verdiriyorlardı. Limana yürüyüp kayalarda oturup yazdan kalma güneşin ve dingin havanın hazzını yaşarken, gözüm karşıya, evlerin önündeki kumsal alana takıldı bir an. Az önce gördüğüm çift ve fotoğrafçı kızlar çekim için sahile inmişlerdi. Lakin gelin yerdeydi. Çekim çok uzun sürdü kızcağız yoruldu ya da fotoğrafçılar gelinin sinirini zıplattılar ki gelin sonunda dayanamayıp bayıldı herhalde dedim. Değilmiş. Meğer kumlara boylu boyunca yatan gelin mizansenin bir parçası imiş. Fotoğrafçıların talimatı ile damat bey de gelin hanımın yanına yattı, üzerine yaslandı, damada 'yandan bak, kolunu at, başını çevir' gibi talimatlar veriliyor olmalıydı ki delikanlı şekilden şekile giriyordu. Tabi bu arada ne gelinlikte hayır kalmıştı ne damatlıkta.
Acaba düğün bugün müydü? Düğün bugünse kostümlerdeki bu toz toprak ile mi düğüne çıkılacaktı? Yoksa düğün için ayrıca gelinlik damatlık mı alınmıştı? Ya da düğün haftayaydı ve çekimin ardından kostümler kuru temizlemeye mi bırakılacaktı?
Benim aklımdan bu sorular geçerken, bir yandan da uzaktan şahit olduğum bu çekimde flaşı tutan kızın diğer eliyle telefonuyla haşır neşir olduğunu görüyordum.
Sahilde oturanlar da çekirdek çitleyerek yaşanan bu garabeti yakinen izliyorlardı.
Bir kaç kare fotoğraf aldım uzaktan.
(Kişilerin yüzleri belli olmadığından fotoğrafları yayınlamakta sakınca görmüyorum.)
Çekim yapan çift bu çekimi daha ne kadar sürdürdüler bilmem. Umarım ki karşılıklı memnun olunan bir çekim olmuştur.
Malum, düğünün sonunda bu fotoğraflardan oluşturulan albüm münasip(!) bir bedel karşılığında yeni evli çifte takdim edilecek, fotoğraflar ileride çoluğa çocuğa hatıra kalacak, özellikle de torunlar nenelerine dedelerine bakıp bakıp kıkırdayacak.
****
Gençlerin neşesini ve romantizmini yansıtacak özel kareler yakalamak fotoğrafçının işi. Stüdyo ortamındaki yapay manzaralar ve yapay ışıklar yerine doğal manzaralar ve doğal ışık eşliğinde çekilen fotoğraflara da diyecek sözümüz yok.
Amma velakin, her şeyin ucunun kaçması gibi dış çekim fotoğrafçılığının da ucu kaçmış.
Farklı pozlar yakalayacağım diye insanları yerlerde süründürmenin ve çekim için tercih edilen doğal ortamlarda yapay mizansenler oluşturmanın mantığını anlamış değilim.
Çekilen bir sinema filmi midir bu? Dizi midir? Senarist kimdir, yönetmen kimdir?
Başrol oyuncuları rollerinin hakkını verebilecek düzeydeler midir? Bunun için özel eğitilmişler midir?
Malum, evde kendi kendine "selfie" çekinirken yaptığın gibi dudak büzüştürerek ya da tek kaşını kaldırarak telefona bakış atmaya benzemez bu.
****
Bu çifte de Trilye Çamlı Kahve'de rastlamıştım. Daha önce ya da daha sonra kameralara nasıl kareler verdiklerini bilmem ama benim gördüğüm anda dans ediyorlardı ve gayet de eğleniyorlardı. Biz de hoş tebessümler ile izledik kendilerini.
Diyeceğim odur ki;
Dış mekan çekimleri yapan fotoğrafçı arkadaşlar, lütfen yaptığınız işte doğallığın yok olmasına izin vermeyiniz.
Yaratıcı olmak ve sınırları zorlamak güzeldir, lakin bunun da bir estetiği olması gerekir.
Poz verdireceğim diye çocukları o kadar kasıyorsunuz ve gençler de kameraya gerginlikten yüzlerinde donmuş bir gülüş ve gözlerinde ürkmüş bir bakışla bakıyorlar ki; o ürkek bakışlar ve o donuk gülüşler sonsuza kadar bu fotoğraf karelerinde asılı kalıyor.
Hani nerede neşe, nerede coşku, nerede aşk, nerede romantizm, nerede gençlik, nerede doğallık?
Bırakınız gençleri kahkahalarla gülsünler, bırakınız bu en özel günlerinin hakkını versinler.
Siz görünmez olun ve her ânı yakalayın yeter...
Sosyal Medya ve Dijital Dünya Yazılarım
Teknoloji / 16 Ekim 2010
İnternet Çocukları / 10 Mayıs 2011
Kaset sardı! / 3 Ağustos 2011
Doğuştan Dijitalgillerden misiniz? / 7 Nisan 2012
Her çıkışın var inişi / 16 Ekim 2012
Dijital Teşhir Çağı / 19 Ekim 2012
İnternet Çocukları ‘TIK’ladı / 2 Haziran 2013
Star Wars ‘OUT’, Siber Wars ‘IN’ / 28 Eylül 2013
İnterneti değil elektriği yasaklayın, rahatlayın! / 17 Ocak 2014
Ey ahali, bir bakın buraya! / 30 Ocak 2014
Yasaklara uyalım, uymayanları sallandıralım! / 8 Şubat 2014
Sosyal Medya Çöplüğü / 29 Mart 2015
Örgüden ayakkabı, kumaştan kaporta, ağdan bahçe / 12 Nisan 2015
X, Y ve Z’nin değerlerini bulunuz / 24 Mayıs 2015
Facebook Mezarlığı / 22 Temmuz 2015
Duyarsız Duyarlı / 12 Eylül 2015
Takdir alsan ne yazar / 27 Ocak 2016
Like and Share / 2 Şubat 2016
Zaytung dükkânı kapatsın! / 3 Mart 2016
Bilişim kaçıyor, hukuk kovalıyor / 23 Mart 2016
1. Robot Kaynakları Zirvesi ne zaman abi? / 1 Haziran 2016
Ne çektin be dostum! / 3 Haziran 2016
Dış çekim şeysi / 2 Ekim 2016
Çuvaldız Lazım Çuvaldız! / 24 Aralık 2016
Ey inananlar, korkmayın! / 9 Ocak 2017
İnternetime dokunanı buldum! / 25 Ağustos 2017
Roadster’ı alan Üsküdar’ı geçti / 7 Şubat 2018
Dijitalleşmeye Mecburuz! / 14 Kasım 2018
Bugünün Ötesi Neresi? / 31 Ekim 2018
Öğretmenler, dünya koptu gidiyor! / 22 Kasım 2018
‘Misinformation’larınızı kendinize saklayınız / 2 Aralık 2018
Kozan Demircan ile Geçmişten Geleceğe / 13 Aralık 2018
ZOOM’dan ZONK’a / 13 Mayıs 2020
Eyyy Sosyal Medya! / 2 Temmuz 2020
Teknoloji / 16 Ekim 2010
İnternet Çocukları / 10 Mayıs 2011
Kaset sardı! / 3 Ağustos 2011
Doğuştan Dijitalgillerden misiniz? / 7 Nisan 2012
Her çıkışın var inişi / 16 Ekim 2012
Dijital Teşhir Çağı / 19 Ekim 2012
İnternet Çocukları ‘TIK’ladı / 2 Haziran 2013
Star Wars ‘OUT’, Siber Wars ‘IN’ / 28 Eylül 2013
İnterneti değil elektriği yasaklayın, rahatlayın! / 17 Ocak 2014
Ey ahali, bir bakın buraya! / 30 Ocak 2014
Yasaklara uyalım, uymayanları sallandıralım! / 8 Şubat 2014
Sosyal Medya Çöplüğü / 29 Mart 2015
Örgüden ayakkabı, kumaştan kaporta, ağdan bahçe / 12 Nisan 2015
X, Y ve Z’nin değerlerini bulunuz / 24 Mayıs 2015
Facebook Mezarlığı / 22 Temmuz 2015
Duyarsız Duyarlı / 12 Eylül 2015
Takdir alsan ne yazar / 27 Ocak 2016
Like and Share / 2 Şubat 2016
Zaytung dükkânı kapatsın! / 3 Mart 2016
Bilişim kaçıyor, hukuk kovalıyor / 23 Mart 2016
1. Robot Kaynakları Zirvesi ne zaman abi? / 1 Haziran 2016
Ne çektin be dostum! / 3 Haziran 2016
Dış çekim şeysi / 2 Ekim 2016
Çuvaldız Lazım Çuvaldız! / 24 Aralık 2016
Ey inananlar, korkmayın! / 9 Ocak 2017
İnternetime dokunanı buldum! / 25 Ağustos 2017
Roadster’ı alan Üsküdar’ı geçti / 7 Şubat 2018
Dijitalleşmeye Mecburuz! / 14 Kasım 2018
Bugünün Ötesi Neresi? / 31 Ekim 2018
Öğretmenler, dünya koptu gidiyor! / 22 Kasım 2018
‘Misinformation’larınızı kendinize saklayınız / 2 Aralık 2018
Kozan Demircan ile Geçmişten Geleceğe / 13 Aralık 2018
ZOOM’dan ZONK’a / 13 Mayıs 2020
Eyyy Sosyal Medya! / 2 Temmuz 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder