Ağabeylerim ablalarım, dostlarım, kardeşlerim, arkadaşlarım;
Sanatla haşır neşir olmak ne kadar güzel bir şey, değil mi?
55. Bursa Festivali boyunca ne kadar çok sanatçı izlediniz yine, değil mi?
Ama pek çoğunuz bu güzellikleri telefonlarınızın ekranından izlediniz, değil mi?
Gözünüzü ekrandan bir tık yukarıya kaldırmış olsaydınız oysa, adeta sanatçının kendisi ile göz göze gelecektiniz.
Soru kendiliğinden çıkıyor işte;
"Madem tüm konseri ekrandan izleyecektiniz, o zaman konsere niçin geldiniz?"
Akıllı telefonları kullana kullana aklımızı kaybeder olduk sonunda.
Hadi itiraf edelim, bu telefonlarla ilk tanıştığımızda hepimiz hafiften bocaladık.
Makine telefona benziyor ama değil. Ne desen yapıyor, ne söylesen dinliyor, ne sorsan söylüyor.
E şımardık tabi.
Hele bir de selfie icat olunca işin rengi hafiften değişmeye başladı. Hatta selfie sevdası köpek balığından daha çok can aldı.
Ama lütfen artık yeni oyuncaklarımıza alışalım ve onları adabınca kullanalım.
Dijital tarih dersini bir kenara bırakalım da Sosyal Bilgiler dersinden devam edelim.
Sosyal olmak saygılı olmayı da yanında getiriyor malum. Lakin bu konserlerde herkesin fotoğraf ya da video çekme sevdası saygısızlıkta sınır tanımıyor.
İnsanlar yüz yıl geçse de izlemeyeceği kayıtları yaparken bir yandan da telefonunun hafızasının canına okuyor.
En çok olan da konseri canlı olarak "gözleriyle" izlemek isteyenlere oluyor.
Maalesef bu durum şu anda festivalde tavan yapmış durumda.
Öyle ki, oturduğunuz yerden sahneyi görmeniz mümkün değil. Sadece pek çok ekran görüyorsunuz karşınızda, başka da bir şey görmüyorsunuz.
Uyarıyorsunuz birkaç kişiyi, ama nafile...
Bu şartlarda karşınızdaki ekran görüntülerini beyninizde montajlayıp konserden bir şeyler anlamaya çalışıyorsunuz.
Sesi de görüntülerin üzerine bindiriyorsunuz.
Yine nafile...
Çekin ama çektirmeyin...
Dostlarım, kayıt almayı çok arzu ediyorsanız telefonunuzu göğsünüze en yakın yere tutsanız da öyle yapsanız diyorum çekimlerinizi. Hem ekranı titretmemiş olursunuz böylece, hem arkanızdaki kişiler ekranınızın ışığından rahatsız olmazlar, hem telefonunuz sahnenin görüntüsünü engellememiş olur.
Telefonunuzu hızla bir o tarafa bir bu tarafa hareket ettirerek yaptığınız çekimlerin kalitesi ortada. Ses var; görüntü, eh işte, flu mlu var bir şeyler.
Bir de mümkünse flaşsız yapınız çekimlerinizi. Onca güçlü ışık altında sizin telefonunuzun flaşı hiçbir işe yaramayacaktır malum. Sahnedeki insanları ise çok ama çok rahatsız edecektir.
Hele de telefonunuz sessizde değilse fotoğraf çekim sesleri herkesin sinir tellerini gerim gerim gerecektir.
Fotoğraf çekmeyi ve kayıt almayı en çok seven birisi olarak söylüyorum bunları.
Yapmayın demiyorum, usulünce yapın.
Haşlama, Taşlama
* PERYÖN Zirvesi'nin kapanışında sahne alan Ali Poyrazoğlu, izleyici koltuklarının ikinci sırasında telefonuyla ilgilenen hanım kızı kendi üslubunca haşladı hafiften:
"Beni her zaman görürsün tabi, sen telefonunla ilgilen."
Haşlama hafif kalınca işe de yaramadı ne yazık ki. Kızımız söyleneni duymadı ihtimal. Ya da anlamadı. Ya da sallamadı. Telefonu bir an bile elinden bırakmadı...
* Bursa Festivali'nde sahne alan Candan Erçetin de ön sıralarda sürekli kayıt alan bir izleyiciyi "Konserin kayıt hakkını mı aldınız yoksa?" diyerek takıldı önce ve sonra kendi üslubunca uyardı:
"Siz beni her zaman görebilirsiniz ama ben sizin yüzünüzü görmek istiyorum. Aramıza ekran sokmayınız lütfen."
Bu sözleri de kayda almıştır herhalde kaydeden kişi gülerek. Ya da utanıp bırakmıştır telefonu elinden, kim bilir...
****
Yıllar önce Çeşme Açık Hava Tiyatrosu'nda Cem Yılmaz'ı izlemeye gittiğimizde tüm telefonlar kapıda alınmış, gösterinin bitiminde sahiplerine iade edilmişti. Öyle bir uygulama mı yapılsa acaba diyorum? Telefonlarımızdan iki saatçik ayrı kalsak ölmeyiz nasılsa. Madem ki kullanmayı bilemiyoruz... (Yapılan bir araştırmada insanların telefonlarından en fazla 90 cm uzaklaşabildiklerini okumuştum.)
Olmadı; konser başlamadan önce herkese (uçuş öncesi hosteslerin yaptığı gibi) konseri nasıl izleyecekleri hareketlerle tarif edilsin.
S.O.S.
Festival boyu Bursa Açıkhava Tiyatrosu'nun eskimişliğine ve yetersizliğine şahit oldum en çok.
Biletler daha çıkar çıkmaz tükeniyordu ve pek ama pek çok kişi bu konserlere ulaşamıyordu.
Tiyatronun beton zemini sıkıntılıydı. Tam önümde duran şişmiş ve patlamış zeminde kim düşecek diye yüreğim ağzımda konser dinledim. Hele bir de bu zeminde stilettoları ya da devasa yüksek platform topuklu ayakkabıları ile arzı endam eden kadınlar gelip geçtikçe ve pek çoğu da bu tümsekte tökezlendikçe... Elektrik kablolarının altına saklandığı yükselti ona keza...
Demem o ki, Bursa şehrinin her ilçesinin ayrı ayrı birer "Kongre Kültür Merkezi", "Sanat Galerisi" ve "Açık Hava Tiyatrosu"na ihtiyacı var.
AVM'lere ve Arenalara bu kadar yatırım yapılacağına biraz da işin bu kısmına bakılsa iyi olacak...
Görgü Kuralları Kitapçığı güncellensin
Görgü kurallarında tiyatroda, sinemada vb nasıl davranılması gerektiği yazardı hatırlarsınız. İhtiyaç hasıl olduğundan dolayı bu kurallara konser vb yerlerde iken telefonun ve dolayısıyla da sosyal medyanın nasıl kullanılması gerektiği eklenmeli.
Hoş; diğer kurallar bu kadar unutulmuş iken yenilerini kim öğrenir bilmem.
Neyse; biz yine de demiş olalım..
Sanatla haşır neşir olmak ne kadar güzel bir şey, değil mi?
55. Bursa Festivali boyunca ne kadar çok sanatçı izlediniz yine, değil mi?
Ama pek çoğunuz bu güzellikleri telefonlarınızın ekranından izlediniz, değil mi?
Gözünüzü ekrandan bir tık yukarıya kaldırmış olsaydınız oysa, adeta sanatçının kendisi ile göz göze gelecektiniz.
Soru kendiliğinden çıkıyor işte;
"Madem tüm konseri ekrandan izleyecektiniz, o zaman konsere niçin geldiniz?"
Akıllı telefonları kullana kullana aklımızı kaybeder olduk sonunda.
Hadi itiraf edelim, bu telefonlarla ilk tanıştığımızda hepimiz hafiften bocaladık.
Makine telefona benziyor ama değil. Ne desen yapıyor, ne söylesen dinliyor, ne sorsan söylüyor.
E şımardık tabi.
Hele bir de selfie icat olunca işin rengi hafiften değişmeye başladı. Hatta selfie sevdası köpek balığından daha çok can aldı.
Ama lütfen artık yeni oyuncaklarımıza alışalım ve onları adabınca kullanalım.
Dijital tarih dersini bir kenara bırakalım da Sosyal Bilgiler dersinden devam edelim.
Sosyal olmak saygılı olmayı da yanında getiriyor malum. Lakin bu konserlerde herkesin fotoğraf ya da video çekme sevdası saygısızlıkta sınır tanımıyor.
İnsanlar yüz yıl geçse de izlemeyeceği kayıtları yaparken bir yandan da telefonunun hafızasının canına okuyor.
En çok olan da konseri canlı olarak "gözleriyle" izlemek isteyenlere oluyor.
Maalesef bu durum şu anda festivalde tavan yapmış durumda.
Öyle ki, oturduğunuz yerden sahneyi görmeniz mümkün değil. Sadece pek çok ekran görüyorsunuz karşınızda, başka da bir şey görmüyorsunuz.
Uyarıyorsunuz birkaç kişiyi, ama nafile...
Bu şartlarda karşınızdaki ekran görüntülerini beyninizde montajlayıp konserden bir şeyler anlamaya çalışıyorsunuz.
Sesi de görüntülerin üzerine bindiriyorsunuz.
Yine nafile...
Çekin ama çektirmeyin...
Dostlarım, kayıt almayı çok arzu ediyorsanız telefonunuzu göğsünüze en yakın yere tutsanız da öyle yapsanız diyorum çekimlerinizi. Hem ekranı titretmemiş olursunuz böylece, hem arkanızdaki kişiler ekranınızın ışığından rahatsız olmazlar, hem telefonunuz sahnenin görüntüsünü engellememiş olur.
Telefonunuzu hızla bir o tarafa bir bu tarafa hareket ettirerek yaptığınız çekimlerin kalitesi ortada. Ses var; görüntü, eh işte, flu mlu var bir şeyler.
Bir de mümkünse flaşsız yapınız çekimlerinizi. Onca güçlü ışık altında sizin telefonunuzun flaşı hiçbir işe yaramayacaktır malum. Sahnedeki insanları ise çok ama çok rahatsız edecektir.
Hele de telefonunuz sessizde değilse fotoğraf çekim sesleri herkesin sinir tellerini gerim gerim gerecektir.
Fotoğraf çekmeyi ve kayıt almayı en çok seven birisi olarak söylüyorum bunları.
Yapmayın demiyorum, usulünce yapın.
Haşlama, Taşlama
* PERYÖN Zirvesi'nin kapanışında sahne alan Ali Poyrazoğlu, izleyici koltuklarının ikinci sırasında telefonuyla ilgilenen hanım kızı kendi üslubunca haşladı hafiften:
"Beni her zaman görürsün tabi, sen telefonunla ilgilen."
Haşlama hafif kalınca işe de yaramadı ne yazık ki. Kızımız söyleneni duymadı ihtimal. Ya da anlamadı. Ya da sallamadı. Telefonu bir an bile elinden bırakmadı...
* Bursa Festivali'nde sahne alan Candan Erçetin de ön sıralarda sürekli kayıt alan bir izleyiciyi "Konserin kayıt hakkını mı aldınız yoksa?" diyerek takıldı önce ve sonra kendi üslubunca uyardı:
"Siz beni her zaman görebilirsiniz ama ben sizin yüzünüzü görmek istiyorum. Aramıza ekran sokmayınız lütfen."
Bu sözleri de kayda almıştır herhalde kaydeden kişi gülerek. Ya da utanıp bırakmıştır telefonu elinden, kim bilir...
****
Yıllar önce Çeşme Açık Hava Tiyatrosu'nda Cem Yılmaz'ı izlemeye gittiğimizde tüm telefonlar kapıda alınmış, gösterinin bitiminde sahiplerine iade edilmişti. Öyle bir uygulama mı yapılsa acaba diyorum? Telefonlarımızdan iki saatçik ayrı kalsak ölmeyiz nasılsa. Madem ki kullanmayı bilemiyoruz... (Yapılan bir araştırmada insanların telefonlarından en fazla 90 cm uzaklaşabildiklerini okumuştum.)
Olmadı; konser başlamadan önce herkese (uçuş öncesi hosteslerin yaptığı gibi) konseri nasıl izleyecekleri hareketlerle tarif edilsin.
S.O.S.
Festival boyu Bursa Açıkhava Tiyatrosu'nun eskimişliğine ve yetersizliğine şahit oldum en çok.
Biletler daha çıkar çıkmaz tükeniyordu ve pek ama pek çok kişi bu konserlere ulaşamıyordu.
Tiyatronun beton zemini sıkıntılıydı. Tam önümde duran şişmiş ve patlamış zeminde kim düşecek diye yüreğim ağzımda konser dinledim. Hele bir de bu zeminde stilettoları ya da devasa yüksek platform topuklu ayakkabıları ile arzı endam eden kadınlar gelip geçtikçe ve pek çoğu da bu tümsekte tökezlendikçe... Elektrik kablolarının altına saklandığı yükselti ona keza...
Demem o ki, Bursa şehrinin her ilçesinin ayrı ayrı birer "Kongre Kültür Merkezi", "Sanat Galerisi" ve "Açık Hava Tiyatrosu"na ihtiyacı var.
AVM'lere ve Arenalara bu kadar yatırım yapılacağına biraz da işin bu kısmına bakılsa iyi olacak...
Görgü Kuralları Kitapçığı güncellensin
Görgü kurallarında tiyatroda, sinemada vb nasıl davranılması gerektiği yazardı hatırlarsınız. İhtiyaç hasıl olduğundan dolayı bu kurallara konser vb yerlerde iken telefonun ve dolayısıyla da sosyal medyanın nasıl kullanılması gerektiği eklenmeli.
Hoş; diğer kurallar bu kadar unutulmuş iken yenilerini kim öğrenir bilmem.
Neyse; biz yine de demiş olalım..
Sosyal Medya ve Dijital Dünya Yazılarım
Teknoloji / 16 Ekim 2010
İnternet Çocukları / 10 Mayıs 2011
Kaset sardı! / 3 Ağustos 2011
Doğuştan Dijitalgillerden misiniz? / 7 Nisan 2012
Her çıkışın var inişi / 16 Ekim 2012
Dijital Teşhir Çağı / 19 Ekim 2012
İnternet Çocukları ‘TIK’ladı / 2 Haziran 2013
Star Wars ‘OUT’, Siber Wars ‘IN’ / 28 Eylül 2013
İnterneti değil elektriği yasaklayın, rahatlayın! / 17 Ocak 2014
Ey ahali, bir bakın buraya! / 30 Ocak 2014
Yasaklara uyalım, uymayanları sallandıralım! / 8 Şubat 2014
Sosyal Medya Çöplüğü / 29 Mart 2015
Örgüden ayakkabı, kumaştan kaporta, ağdan bahçe / 12 Nisan 2015
X, Y ve Z’nin değerlerini bulunuz / 24 Mayıs 2015
Facebook Mezarlığı / 22 Temmuz 2015
Duyarsız Duyarlı / 12 Eylül 2015
Takdir alsan ne yazar / 27 Ocak 2016
Like and Share / 2 Şubat 2016
Zaytung dükkânı kapatsın! / 3 Mart 2016
Bilişim kaçıyor, hukuk kovalıyor / 23 Mart 2016
1. Robot Kaynakları Zirvesi ne zaman abi? / 1 Haziran 2016
Ne çektin be dostum! / 3 Haziran 2016
Dış çekim şeysi / 2 Ekim 2016
Çuvaldız Lazım Çuvaldız! / 24 Aralık 2016
Ey inananlar, korkmayın! / 9 Ocak 2017
İnternetime dokunanı buldum! / 25 Ağustos 2017
Roadster’ı alan Üsküdar’ı geçti / 7 Şubat 2018
Dijitalleşmeye Mecburuz! / 14 Kasım 2018
Bugünün Ötesi Neresi? / 31 Ekim 2018
Öğretmenler, dünya koptu gidiyor! / 22 Kasım 2018
‘Misinformation’larınızı kendinize saklayınız / 2 Aralık 2018
Kozan Demircan ile Geçmişten Geleceğe / 13 Aralık 2018
ZOOM’dan ZONK’a / 13 Mayıs 2020
Eyyy Sosyal Medya! / 2 Temmuz 2020
Teknoloji / 16 Ekim 2010
İnternet Çocukları / 10 Mayıs 2011
Kaset sardı! / 3 Ağustos 2011
Doğuştan Dijitalgillerden misiniz? / 7 Nisan 2012
Her çıkışın var inişi / 16 Ekim 2012
Dijital Teşhir Çağı / 19 Ekim 2012
İnternet Çocukları ‘TIK’ladı / 2 Haziran 2013
Star Wars ‘OUT’, Siber Wars ‘IN’ / 28 Eylül 2013
İnterneti değil elektriği yasaklayın, rahatlayın! / 17 Ocak 2014
Ey ahali, bir bakın buraya! / 30 Ocak 2014
Yasaklara uyalım, uymayanları sallandıralım! / 8 Şubat 2014
Sosyal Medya Çöplüğü / 29 Mart 2015
Örgüden ayakkabı, kumaştan kaporta, ağdan bahçe / 12 Nisan 2015
X, Y ve Z’nin değerlerini bulunuz / 24 Mayıs 2015
Facebook Mezarlığı / 22 Temmuz 2015
Duyarsız Duyarlı / 12 Eylül 2015
Takdir alsan ne yazar / 27 Ocak 2016
Like and Share / 2 Şubat 2016
Zaytung dükkânı kapatsın! / 3 Mart 2016
Bilişim kaçıyor, hukuk kovalıyor / 23 Mart 2016
1. Robot Kaynakları Zirvesi ne zaman abi? / 1 Haziran 2016
Ne çektin be dostum! / 3 Haziran 2016
Dış çekim şeysi / 2 Ekim 2016
Çuvaldız Lazım Çuvaldız! / 24 Aralık 2016
Ey inananlar, korkmayın! / 9 Ocak 2017
İnternetime dokunanı buldum! / 25 Ağustos 2017
Roadster’ı alan Üsküdar’ı geçti / 7 Şubat 2018
Dijitalleşmeye Mecburuz! / 14 Kasım 2018
Bugünün Ötesi Neresi? / 31 Ekim 2018
Öğretmenler, dünya koptu gidiyor! / 22 Kasım 2018
‘Misinformation’larınızı kendinize saklayınız / 2 Aralık 2018
Kozan Demircan ile Geçmişten Geleceğe / 13 Aralık 2018
ZOOM’dan ZONK’a / 13 Mayıs 2020
Eyyy Sosyal Medya! / 2 Temmuz 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder