24 Aralık 2016 Cumartesi

Çuvaldız lazım çuvaldız!

Uğur Dündar'ın sunduğu Halk Arenası'nın bu haftaki programı Mudanya'dan, Uğur Mumcu Kültür Merkezi'nden canlı yayınlandı. 
Bir önceki hafta gerçekleşmesi gereken program, önce Müjdat Gezen, ardından da Uğur Dündar yatak döşek hasta olunca bu haftaya kalmıştı. 
Neyse ki bu hafta Müjdat Gezen hafiften hasta olsa da Yılmaz Özdil ve Uğur Dündar turp gibiydiler.
Böyle bir üçlü bir adımlık mesafeye gelir de bu programa gidilmez mi hiç?
Gittim tabi. 
Benim gibi pek çok kişiye bir adım mesafede olan Mudanya'ya programa katılmak için akın olacağı ve bu akının 400 kişilik kapasitesi olan Uğur Mumcu Kültür Merkezi kapısında izdiham yaratacağı düşünülmüştü.
O yüzden de Mudanya Belediyesi binanın dışındaki bir bahçeye ısıtıcılar koymuş, sandalyeleri dizmiş, dev ekranı da ayarlamıştı. Ki dışarıda kalanlar programı oradan canlı canlı izleyebilsinlerdi.
Kapıdaki kalabalıkla birlikte attım kendimi salona. Bulduğum bir yere oturdum hemen. Lakin öngörüldüğü gibi kapıda kalanlar içeridekilerden daha fazlaydı.
Bu duruma CHP Bursa Milletvekili Ceyhun İrgil el koyarak dışarıda kalanların bir kısmını içeriye aldırdı. Duvar dipleri ve koridorlar dahil artık salonda adım atacak yer kalmamıştı. 
Öyle ki yanımdaki sütuna yaslanmış halde ayakta duran bir beyefendi aniden fenalaştı. Durumu fark etmemin ardından sağlık ekibi çağrısı ve Dr. Ceyhun İrgil'in hastaya yaptığı ilk müdahalenin sonrasında hasta ambulansla hastaneye kaldırıldı. İyi olduğu haberlerini aldık daha sonra.
Bu heyecanlı dakikaların ardından program başladı.
Uğur Dündar "Programı ilk kez gülümsemeden açıyorum." derken sesinde son günlerde üst üste yaşanan olayların yarattığı derin üzüntünün kırıklığı vardı.
Yılmaz Özdil kendine has net üslubuyla, Müjdat Gezen esprileriyle, Uğur Dündar da konuları toparlayıp programı yönetmesiyle her zamanki gibi epey yarayışlı bir programa imza attılar.
Konuşulan konuları tek tek anlatmam mümkün değil.
Kısaca 'memleketin içinde bulunduğu ortam' demek yeterli olacaktır sanırım... 
Bir de Yılmaz Özdil'in yaptığı 'izleyici neyi okuduktan sonra neyi okuyor' tespiti...
Tercihler şöyle, "Şehit haberleri, O Ses Türkiye, dolar ne durumda, Poyraz Karayel.... vb"
Gördüğünüz üzre kafalar epey karışık...

İğneyi de çuvaldızı da
Buraya kadar anlattıklarım bir programın normal gidişatıydı. Gelelim yazının başlığına.
Böyle bir programa katılan insanların nasıl program izlememesi gerektiği üzerine bir iki laf etmek istiyorum şimdi.
Dikkatinizi çekerim, nasıl izlemesi gerektiğine değil, nasıl izlememesi gerektiğine...

* Öncelikle şu telefonlar!
Arkadaş, telefon akıllı dediysek de herhangi bir toplantı ya da sinema gibi sessiz olunması gereken bir yere girerken kendi kendini sessize almayı bilmiyor henüz bu makine. Bi zahmet sen yapacaksın. 'Sen şimdi biraz SUS diyeceksin' alete. Sessize alacaksın. Vik vik vik çaldırmayacaksın.
Salonda telefonun biri susuyor diğeri başlıyor. Bildirimler, aramalar ve dahi aramalara cevap verilerek yapılan konuşmalar.
Tabi bir de 'çekim çekim çekim'.
Tüm telefonlar havada, herkescikler kayıtta.
İçimden yine aynı şeyi söyledim: "Ne çektin be dostum!"

* Telefon işini geçtim, bir de alkışlama işi var ki program izletmez insana.
Daha sözün sonu gelmeden çepik vurmaya başlıyor birisi, ardından geliyor diğerleri, sözün sonu kaynıyor gidiyor arada. 
Heyecanlısın anladım da, neyi alkışladığını da anlamadım...
Bir dur, bir bekle, nerede alkış yapılacak, nerede sessiz kalınacak bir öğren. 

* Alkış olayını da koydum bir kenara.
Bir de 'televizyonda film izlerken televizyonla konuşan anne modeli' izleyiciler var ki Allah selamet.
Sürekli bir konuşulanlara cevap verme, sürekli bir sahneye laf atma, sürekli bir 'ben de hepsini biliyorum' havasında yüksek sesle yorum yapma.
Tamam, buraya geldiğine göre az ya da çok durumlardan haberdarsın. Bu konuda mutabıkız. Ama niyedir sürekli bir bilgini ispatlama çabası, niyedir bu kadar programı dinlemeye odaklanmış insanların halet-i ruhiyelerinin ayarlarıyla oynama, niyedir sinir katsayımızı arttırdıkça arttırma.

* Hadi son bir şey daha söyleyip kapatayım mevzuyu.
Bu da SLOGAN atma hastalığı olsun.
İki lafın başı hep aynı slogan. Mitingde miyiz, seçim propagandasında mıyız, pazarda mıyız belli değil.
Yok yok, biz Akdeniz insanıyız, sıcak kanlıyız, heyecanlıyız tamam da, iş biraz değişmiş. 
Hafiften kıroluğa kaymışız da haberimiz yok...

* Ve bir söz de Mudanya'ya gelsin.
Uğur Mumcu Kültür Merkezi gayet anlamlı bir mekân, lakin Mudanya daha büyük ve daha konforlu bir kültür merkezini hak ediyor artık. Eminim ki bunu dile getiren sadece ben değilimdir. Eminim ki Barışın Başkenti Mudanya'nın Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz'ın bu konuda bir projesi vardır.
Bizden söylemesi...
****
Program boyu konuşulan konuların alt özeti;
"Biz insan olma hasletlerini mi yitirdik?" sorusuna gelmişti hep.
Cevap veriyorum: Evet, yitirdik!

Ne üzülmeyi biliyoruz artık, ne sevinmeyi, ne konuşmayı, ne de dinlemeyi...

O yüzden hep başkalarını beğenmezlik edeceğimize biraz da iğneyi kendimize batıralım istedim bu yazımda. 
Yukarıda yazdıklarıma baktım da kararımı değiştirdim, 
İğne de yetmez bize, çuvaldız lazım çuvaldız!

1 yorum: