Yerel seçimler yaklaşıyor, seçim telaşesinin ceremesini adaylardan daha çok halk çekiyor.
"E ama seçilen zat halk için çalışacak, halk da katlansın bu tantanalara biraz" diyeceksiniz de, iş daha oralara gelmeden içimiz dışımız aday adaylarının genel merkezden onay alıp almayacağı ile doldu taştı.
Kulis kulis kulis...
Aday olarak kimin kabul edileceğini, kimin reddedileceğini önce ben haber vereceğim diye yırtınan bir dolu kulisçi sebebiyle canımdan bezdim desem yeridir.
Tamam tamam, en iyisini, en doğrusunu, en gerçeğini siz biliyorsunuz, ama n'olur biraz ara verin diyesim var hepsine.
Bazı belediyeleri yerin dibine gömüp, bazı belediyeleri göklere çıkartıyorlar ve bunu düzenli olarak, otomatiğe bağlanmış gibi yapıyorlar ya, cıks, olmuyor. Kaş yaparken göz çıkartıyorlar ve bu sayede kendi inanılırlıklarını kaybediyorlar.
Ara vermeden konu ettikleri kişiler acaba dalaştıkları mı yoksa yanaştıkları mı sorusu geçiyor benim kalbimden.
İster istemez 'nedendir bu kadar yergi, nedendir bu kadar' övgü diyorum.
Bilenler bildikleri doğruları söyleyecekler elbet. Hâttâ söylemek boyunlarının borcu. Lâkin tarafsız olmak daha çok boyunlarının borcu.
Yerel yöneticiler partisiz olsa!
Evet evet, tam da öyle olsa. Yönetmeye talip olduğu şehrin bağrından çıkıp gelen bir aday gücünü yine o halktan, yani kendi içinden alsa. "Ben,"dese, "şehrim için canımı dişime takacağım, şunu şunu yapacağım, şöyle şöyle yapmayacağım!". Halk da baksa, dinlese, izlese, ona göre kararını verse.
De nerdeee...
Malum, arkasına partisinin gücünü alan aday, seçim çalışmalarından başlayarak diğer adaya karşı orantısız bir üstünlük sağlıyor. Kişi iktidar cenahından aday olmuşsa iktidarın tüm kudreti emrine amade oluyor. Seçildiği takdirde kaynaklar yine kendisine akıyor da akıyor.
Yok muhalefet cenahındansa aday, her türlü engellenmeye mahkûm oluyor. Seçildiği takdirde kaynaklar kendisine gıdım gıdım veriliyor.
Daha oraya gelmeden, aday adayları bile adaylık yolculuklarında parti içi çekişmelerde birbirine düşüyor. Lobisi olan, ilişkilerini sıcak tutan, gücü elinde bulunduran ya da eli sağlam olan adaylığa münasip görülüyor.
Bazıları ise haklarında çıkan o kadar "yaramazlık" söylentilerine rağmen, hiçbir şeye ve hiç kimseye aldırmadan aday olup kendilerini aklama derdine düşüyorlar.
Hayret ki ne hayret!
İnsan utanır yahu!
Pardon, utanmak sözcüğü burada olmadı biliyorum ama yine de demeden duramadım işte...
Partili başkanlar partilerini yansıtırlar!
Evet evet tam da öyle!
Eğer ki muhafazakâr kesimin adayı başkan seçilirse şehir hemen muhafazakârlaşmaya başlıyor. Etkinliklerin dili, hâttâ müziği bile başkalaşıyor. Siyaseten desteklenen bir hava hakim oluyor kente.
Eğer ki özgürlükçü ve demokrat bir başkan ise yönetici, şehrin çehresi bir başka değişiyor.
Ne gariptir ki, en çok aydınlık çehreye sahip bu iller göç alıyor.
Demek ki dini inanışları ve siyasi duruşları ne olursa olsun sorgulanmayacakları, yargılanmayacakları, kendilerini ispat etmek zorunda kalmayacakları bir yerde yaşamak istiyor insanlar.
Akşam eve geç saatte dönmekten korkmayacakları, sokakları caddeleri temiz, kültüre sanata spora, sosyal yaşama önem veren, öncelikle halkın insanca yaşama hakkını gözeten, çocuklarıyla, gençleriyle, yaşlılarıyla yaşamayı öğrenmiş, sokak hayvanları için bir kap su bir kap yemek bulunduran, bahçeleri, parkları, oyun alanları, yürüyüş yolları olan, daha çok daha çok bina yapacağız diye ağaçları sökülüp atılmamış bir yerde.
Peki ya kaldı mı öyle bir yer?
İnsanlar medenice yaşanan böyle bir yere hücum ettikçe, eskinin cazip profilinin değişmesi kaçınılmaz elbet. 5 katlı binaların yıkılıp 15 katlı binaların dikildiği, eskiden 200 hanenin yaşadığı bir sitede şimdi 1000 hanenin yaşadığı, o kadar insanın evlerinden çıkıp işlerine gittiği, işlerinden çıkıp evlerine döndüğü, bu sayede de trafiğin anasının bellendiği, 1000 hanede yaşayan en az 3 bin kişinin her gün tuvaletin sifonuna en az 5x3 bin=15 bin kez bastığı, yolundan trafiğine, çöpünden lağımına kadar dibin dibine battığı bir yer haline dönünce hem şehrin, hem de şehir sakininin profil de değişiyor haliyle.
Belki de o medeni profili bozmak içindi uygulanan her şey, kim bilir.
Hani ülkelerinden kaçarak medeni ülkelere göç eden ama oradaki medeniyeti de bozan medeniyetsiz toplumların yaptığı gibi...
Yerelde aday önemli
Yerel seçimlerde aday olan kişiler partilerinden daha öne çıkıyor aslında. O yüzden adayın arkasında parti desteği olsa da sonucu belirleyen her zaman adayın kendisi oluyor.
O zaman bekleyelim görelim. Ama n'olur bu arada biraz sakin olun siz. Bizleri yanlış bilgilendirmeyin. Önce partiler adaylarını belirlesin, biz o adayları dinleyelim, kararımızı ona göre verelim.
Yoksa 31 Mart 2019 günü geldiğinde kimselere oy verecek mecalimiz kalmayacak bizim...
Disinformation - Misinformation
Yanlış bilgilendirme demişken, dijital İngilizce sözlüklerden birisi olan Dictionary.com bu yılın kelimesi olarak "misinformation"ı (yanlış bilgi) seçmiş. Dictionary'nin dilbilimcilerinden Jane Solomon, verdiği bir röportajda "disinformation" yerine "misinformation" tercihinin yapılmasının kasıtlı olduğunu, bu tercihi bir anlamda yalan haberlere ve komplo teorilerine karşı bir mücadele çağrısı olarak yaptıklarını eklemiş.
O zaman biz de "Disinformationlarınızı da, Misinformationlarınızı kendinize saklayınız!" diyerek bitirelim bu yazıyı...
"E ama seçilen zat halk için çalışacak, halk da katlansın bu tantanalara biraz" diyeceksiniz de, iş daha oralara gelmeden içimiz dışımız aday adaylarının genel merkezden onay alıp almayacağı ile doldu taştı.
Kulis kulis kulis...
Aday olarak kimin kabul edileceğini, kimin reddedileceğini önce ben haber vereceğim diye yırtınan bir dolu kulisçi sebebiyle canımdan bezdim desem yeridir.
Tamam tamam, en iyisini, en doğrusunu, en gerçeğini siz biliyorsunuz, ama n'olur biraz ara verin diyesim var hepsine.
Bazı belediyeleri yerin dibine gömüp, bazı belediyeleri göklere çıkartıyorlar ve bunu düzenli olarak, otomatiğe bağlanmış gibi yapıyorlar ya, cıks, olmuyor. Kaş yaparken göz çıkartıyorlar ve bu sayede kendi inanılırlıklarını kaybediyorlar.
Ara vermeden konu ettikleri kişiler acaba dalaştıkları mı yoksa yanaştıkları mı sorusu geçiyor benim kalbimden.
İster istemez 'nedendir bu kadar yergi, nedendir bu kadar' övgü diyorum.
Bilenler bildikleri doğruları söyleyecekler elbet. Hâttâ söylemek boyunlarının borcu. Lâkin tarafsız olmak daha çok boyunlarının borcu.
Yerel yöneticiler partisiz olsa!
Evet evet, tam da öyle olsa. Yönetmeye talip olduğu şehrin bağrından çıkıp gelen bir aday gücünü yine o halktan, yani kendi içinden alsa. "Ben,"dese, "şehrim için canımı dişime takacağım, şunu şunu yapacağım, şöyle şöyle yapmayacağım!". Halk da baksa, dinlese, izlese, ona göre kararını verse.
De nerdeee...
Malum, arkasına partisinin gücünü alan aday, seçim çalışmalarından başlayarak diğer adaya karşı orantısız bir üstünlük sağlıyor. Kişi iktidar cenahından aday olmuşsa iktidarın tüm kudreti emrine amade oluyor. Seçildiği takdirde kaynaklar yine kendisine akıyor da akıyor.
Yok muhalefet cenahındansa aday, her türlü engellenmeye mahkûm oluyor. Seçildiği takdirde kaynaklar kendisine gıdım gıdım veriliyor.
Daha oraya gelmeden, aday adayları bile adaylık yolculuklarında parti içi çekişmelerde birbirine düşüyor. Lobisi olan, ilişkilerini sıcak tutan, gücü elinde bulunduran ya da eli sağlam olan adaylığa münasip görülüyor.
Bazıları ise haklarında çıkan o kadar "yaramazlık" söylentilerine rağmen, hiçbir şeye ve hiç kimseye aldırmadan aday olup kendilerini aklama derdine düşüyorlar.
Hayret ki ne hayret!
İnsan utanır yahu!
Pardon, utanmak sözcüğü burada olmadı biliyorum ama yine de demeden duramadım işte...
Partili başkanlar partilerini yansıtırlar!
Evet evet tam da öyle!
Eğer ki muhafazakâr kesimin adayı başkan seçilirse şehir hemen muhafazakârlaşmaya başlıyor. Etkinliklerin dili, hâttâ müziği bile başkalaşıyor. Siyaseten desteklenen bir hava hakim oluyor kente.
Eğer ki özgürlükçü ve demokrat bir başkan ise yönetici, şehrin çehresi bir başka değişiyor.
Ne gariptir ki, en çok aydınlık çehreye sahip bu iller göç alıyor.
Demek ki dini inanışları ve siyasi duruşları ne olursa olsun sorgulanmayacakları, yargılanmayacakları, kendilerini ispat etmek zorunda kalmayacakları bir yerde yaşamak istiyor insanlar.
Akşam eve geç saatte dönmekten korkmayacakları, sokakları caddeleri temiz, kültüre sanata spora, sosyal yaşama önem veren, öncelikle halkın insanca yaşama hakkını gözeten, çocuklarıyla, gençleriyle, yaşlılarıyla yaşamayı öğrenmiş, sokak hayvanları için bir kap su bir kap yemek bulunduran, bahçeleri, parkları, oyun alanları, yürüyüş yolları olan, daha çok daha çok bina yapacağız diye ağaçları sökülüp atılmamış bir yerde.
Peki ya kaldı mı öyle bir yer?
İnsanlar medenice yaşanan böyle bir yere hücum ettikçe, eskinin cazip profilinin değişmesi kaçınılmaz elbet. 5 katlı binaların yıkılıp 15 katlı binaların dikildiği, eskiden 200 hanenin yaşadığı bir sitede şimdi 1000 hanenin yaşadığı, o kadar insanın evlerinden çıkıp işlerine gittiği, işlerinden çıkıp evlerine döndüğü, bu sayede de trafiğin anasının bellendiği, 1000 hanede yaşayan en az 3 bin kişinin her gün tuvaletin sifonuna en az 5x3 bin=15 bin kez bastığı, yolundan trafiğine, çöpünden lağımına kadar dibin dibine battığı bir yer haline dönünce hem şehrin, hem de şehir sakininin profil de değişiyor haliyle.
Belki de o medeni profili bozmak içindi uygulanan her şey, kim bilir.
Hani ülkelerinden kaçarak medeni ülkelere göç eden ama oradaki medeniyeti de bozan medeniyetsiz toplumların yaptığı gibi...
Yerelde aday önemli
Yerel seçimlerde aday olan kişiler partilerinden daha öne çıkıyor aslında. O yüzden adayın arkasında parti desteği olsa da sonucu belirleyen her zaman adayın kendisi oluyor.
O zaman bekleyelim görelim. Ama n'olur bu arada biraz sakin olun siz. Bizleri yanlış bilgilendirmeyin. Önce partiler adaylarını belirlesin, biz o adayları dinleyelim, kararımızı ona göre verelim.
Yoksa 31 Mart 2019 günü geldiğinde kimselere oy verecek mecalimiz kalmayacak bizim...
Disinformation - Misinformation
Yanlış bilgilendirme demişken, dijital İngilizce sözlüklerden birisi olan Dictionary.com bu yılın kelimesi olarak "misinformation"ı (yanlış bilgi) seçmiş. Dictionary'nin dilbilimcilerinden Jane Solomon, verdiği bir röportajda "disinformation" yerine "misinformation" tercihinin yapılmasının kasıtlı olduğunu, bu tercihi bir anlamda yalan haberlere ve komplo teorilerine karşı bir mücadele çağrısı olarak yaptıklarını eklemiş.
O zaman biz de "Disinformationlarınızı da, Misinformationlarınızı kendinize saklayınız!" diyerek bitirelim bu yazıyı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder