2007'de Ümraniye'de bir gecekonduda bulunduğu söylenen 27 el bombası iddiasıyla başlayan ve binlerce sayfalık iddianamesi ile tarihe geçen "Ergenekon", ardında çeşit çeşit suçlamalar, suçlanarak içeri alınan, içeride hasta olan, içeride ölen ya da suçlamayı kendine ar edinerek kendini öldüren kişiler bırakarak çöktü gitti.
Yıllarca süren dava, Kasım 2018'e gelindiğinde, mahkemenin verdiği "Ergenekon adlı bir terör örgütünün varlığı ispat edilememiştir." kararı ile aradan geçen 11 yılı ve 11 yılda zarar gören devlet ile insanları "Ne oldu şimdi?" sorusu ile baş başa bıraktı.
Geçen kötü günler ve giden canlar geri gelmese dahi "Ergenekon" uydurması ile zarar gören tüm bireylerden özür dilenerek itibarları iade edilebilirdi.
Dilenmedi, edilmedi...
"Ergenekon"un fetö uydurması olduğunu söyleyerek o günlerde bu suçlamalara karşı çıkan isimler bugünlerde fetöcülükle ya da fetönün ekmeğine yağ sürmekle suçlanıyor bir bir.
Biliyoruz ki mesele bu kişilerin fetöcü olup olmamalarından ziyade, fetö ile yollarını ayıran ve kendi başına yol alan tarafta yer almamalarında ve bu yolun da yanlış olduğunu söylemelerinde.
Yollar ayrılsa da yol yine aynı yöne gidiyorsa, bu yolun yanlışlığını (eskisi gibi) savunmak ile diğer yolun sahibine fayda sağlandığı çıkarımını yapmak ve kişileri diğer tarafa hizmet ile suçlamak nasıl bir aklın işidir insan hayretler içinde kalıyor.
Mesele kervanın başındakinden ziyade, yolculuğun istikameti değil midir?
İstikamet aynı ise kervan başının ne önemi var?
Doğru her zaman doğru, yanlış her zaman yanlış değil midir?
Emin Çölaşan ve Necati Doğru'nun da fetöye hizmet ettiği iddiası ile fetö davaları akla zarar bir boyuta ulaştı sonunda.
Dik durup her dem doğruyu söyleyenler suçlana suçlana hâl oluyorken, fetösevicilikte sınır tanımayanlar ise bu kez de fetödüşmanısevicilikte sınır tanımayarak vazifelerini yerine getiriyorlar. (Gönlü ve mezhebi geniş bu sevicilerin yarın bir gün kimi sevecekleri de tartışılır tabi.)
Bu sayede mevzu gittikçe sulanıyor. Herkes durup durup "OHA!" oluyor.
Hele de yıllar süren bir Ergenekon davası "FOS" çıkmışken kimse artık hiçbir şeyin doğruluğuna inanmıyor.
Toplumun aklı ile alay ediliyor, vicdan ayaklar altına alınıyor, insanlar ezildikçe eziliyor.
****
Oydu buydu derken göz göre göre "iki geri bir ileri" gidiyor ve Cumhuriyet kazanımlarımızı bir bir kaybediyoruz.
Ekonomiden özgürlüklere kadar uzanan yelpaze intiharlar, tacizler, tecavüzler, cinayetler, adaletsizlikler adeta sıradanlaştı.
Acayip acayip kişiler acayip acayip açıklamalarla yer aldıkları her mecradan her an zehir saçıyorlar.
Dinden imandan bihaber olanlar din pazarlıyor, en ahlâksızlar ahlâk satıyorlar.
"Yapmayın, etmeyin, yazıktır" diyenler suçlu, "Yapın, edin, canına okuyun" diyenler muteber kişi oluyorlar.
Hak'ka inandığını söyleyerek her türlü haksızlığa iman edenler, hakkın ve hukukun üstünlüğüne inananlara üstünlük taslıyorlar.
Sindirilmiş nesiller sinmeye devam etsin, kimse sorgulayıp düşünmesin diye eğitim sistemini evire çevire itinayla çağdan uzaklaştırıyorlar.
Ülkeyi uçsuz bucaksız bir uçurumun kenarından karanlıklara yuvarlayabilmek için delice bir hırsla diğerlerine bileniyorlar.
Diğerleri dedikleri sanki aynı ülkenin vatandaşları değil de, düşmanları...
****
Dünya yüzyıllar boyu çok savaş, çok eziyet, çok zulüm, çok haksızlık gördü.
Kötü günlerin ardından gelen güzel günlerin ise kıymeti hiç bilinmedi.
Nesiller değiştikçe hafızalar silindi ve tarih her seferinde tekerrür etti.
Bu kadar haksızlık ve bu kadar kötülük de sonsuza dek sürmeyecek elbet. Hepsi geçecek.
Ezilen halk gün gelip kendisine kara yazı yazan her kim varsa hepsini üzerinden silkeleyecek, kan emici asalakları bertaraf edip, elinden alınan tüm hakları yeniden eline geçirecek.
Mustafa Kemâl Atatürk'ün, "Gençler, Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz." sözlerindeki gibi, hakları geri aldıktan sonrasında iş.
Mesele gelecek nesillerde.
Mesele gençleri tekrar cesaret, terbiye ve irfan, insanlık ve medeniyet, vatan sevgisi ve fikir hürriyeti ile yetiştirmekte.
Mesele kazanımları tekrar kaybetmemekte.
Mesele kazanımları üretmekte, büyütmekte, çağa uydurarak geliştirmekte.
Mesele akıllı olup, düzen bozuculara tekrar tekrar itibar etmemekte...
Yıllarca süren dava, Kasım 2018'e gelindiğinde, mahkemenin verdiği "Ergenekon adlı bir terör örgütünün varlığı ispat edilememiştir." kararı ile aradan geçen 11 yılı ve 11 yılda zarar gören devlet ile insanları "Ne oldu şimdi?" sorusu ile baş başa bıraktı.
Geçen kötü günler ve giden canlar geri gelmese dahi "Ergenekon" uydurması ile zarar gören tüm bireylerden özür dilenerek itibarları iade edilebilirdi.
Dilenmedi, edilmedi...
"Ergenekon"un fetö uydurması olduğunu söyleyerek o günlerde bu suçlamalara karşı çıkan isimler bugünlerde fetöcülükle ya da fetönün ekmeğine yağ sürmekle suçlanıyor bir bir.
Biliyoruz ki mesele bu kişilerin fetöcü olup olmamalarından ziyade, fetö ile yollarını ayıran ve kendi başına yol alan tarafta yer almamalarında ve bu yolun da yanlış olduğunu söylemelerinde.
Yollar ayrılsa da yol yine aynı yöne gidiyorsa, bu yolun yanlışlığını (eskisi gibi) savunmak ile diğer yolun sahibine fayda sağlandığı çıkarımını yapmak ve kişileri diğer tarafa hizmet ile suçlamak nasıl bir aklın işidir insan hayretler içinde kalıyor.
Mesele kervanın başındakinden ziyade, yolculuğun istikameti değil midir?
İstikamet aynı ise kervan başının ne önemi var?
Doğru her zaman doğru, yanlış her zaman yanlış değil midir?
Emin Çölaşan ve Necati Doğru'nun da fetöye hizmet ettiği iddiası ile fetö davaları akla zarar bir boyuta ulaştı sonunda.
Dik durup her dem doğruyu söyleyenler suçlana suçlana hâl oluyorken, fetösevicilikte sınır tanımayanlar ise bu kez de fetödüşmanısevicilikte sınır tanımayarak vazifelerini yerine getiriyorlar. (Gönlü ve mezhebi geniş bu sevicilerin yarın bir gün kimi sevecekleri de tartışılır tabi.)
Bu sayede mevzu gittikçe sulanıyor. Herkes durup durup "OHA!" oluyor.
Hele de yıllar süren bir Ergenekon davası "FOS" çıkmışken kimse artık hiçbir şeyin doğruluğuna inanmıyor.
Toplumun aklı ile alay ediliyor, vicdan ayaklar altına alınıyor, insanlar ezildikçe eziliyor.
****
Oydu buydu derken göz göre göre "iki geri bir ileri" gidiyor ve Cumhuriyet kazanımlarımızı bir bir kaybediyoruz.
Ekonomiden özgürlüklere kadar uzanan yelpaze intiharlar, tacizler, tecavüzler, cinayetler, adaletsizlikler adeta sıradanlaştı.
Acayip acayip kişiler acayip acayip açıklamalarla yer aldıkları her mecradan her an zehir saçıyorlar.
Dinden imandan bihaber olanlar din pazarlıyor, en ahlâksızlar ahlâk satıyorlar.
"Yapmayın, etmeyin, yazıktır" diyenler suçlu, "Yapın, edin, canına okuyun" diyenler muteber kişi oluyorlar.
Hak'ka inandığını söyleyerek her türlü haksızlığa iman edenler, hakkın ve hukukun üstünlüğüne inananlara üstünlük taslıyorlar.
Sindirilmiş nesiller sinmeye devam etsin, kimse sorgulayıp düşünmesin diye eğitim sistemini evire çevire itinayla çağdan uzaklaştırıyorlar.
Ülkeyi uçsuz bucaksız bir uçurumun kenarından karanlıklara yuvarlayabilmek için delice bir hırsla diğerlerine bileniyorlar.
Diğerleri dedikleri sanki aynı ülkenin vatandaşları değil de, düşmanları...
****
Dünya yüzyıllar boyu çok savaş, çok eziyet, çok zulüm, çok haksızlık gördü.
Kötü günlerin ardından gelen güzel günlerin ise kıymeti hiç bilinmedi.
Nesiller değiştikçe hafızalar silindi ve tarih her seferinde tekerrür etti.
Bu kadar haksızlık ve bu kadar kötülük de sonsuza dek sürmeyecek elbet. Hepsi geçecek.
Ezilen halk gün gelip kendisine kara yazı yazan her kim varsa hepsini üzerinden silkeleyecek, kan emici asalakları bertaraf edip, elinden alınan tüm hakları yeniden eline geçirecek.
Mustafa Kemâl Atatürk'ün, "Gençler, Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz." sözlerindeki gibi, hakları geri aldıktan sonrasında iş.
Mesele gelecek nesillerde.
Mesele gençleri tekrar cesaret, terbiye ve irfan, insanlık ve medeniyet, vatan sevgisi ve fikir hürriyeti ile yetiştirmekte.
Mesele kazanımları tekrar kaybetmemekte.
Mesele kazanımları üretmekte, büyütmekte, çağa uydurarak geliştirmekte.
Mesele akıllı olup, düzen bozuculara tekrar tekrar itibar etmemekte...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder