19 Aralık 2018 Çarşamba

Rampa ile bitmiyor

Bir konsere, sinemaya, tiyatroya ya da benzeri bir etkinliğe gittiğimde gözüm hep akülü aracıyla etkinliğe katılan engellilere takılır. 
Genelde konserlerde araçlarıyla salonun sağ ve sol cenahına yerleştirilen engelliler sahneyi en dip köşeden görmeye çalışırlar. Öndeki boşluk alana gelseler, hem arkada oturanların görüş açısını bozacaklardır, hem de sahneyi hiç göremeyeceklerdir. Salonun ortasındaki koridorda dursalar, zaten dar olan koridoru kaplayacak ve geçişleri engelleyeceklerdir. 
O yüzden en rahatsızlık vermeyecekleri yer olan duvar dibine geçer ve oradan izlerler konseri.

Sinemada deseniz, tekerlekli araçları ile birlikte yine öndeki boşluğa yerleşip filmi adeta perdeye yapışmışçasına izlemekten başka çareleri yok.
Salonun girişi en üst sıranın olduğu taraftansa eğer, araçları ile en son basamakta durup filmi yukarıdan izleyebilirler. Tabi o loş ortamda gelen geçen herkesin kendilerine çarpma ve araçlarıyla birlikte merdivenlerden yuvarlanma riskini unutmamak lazım.
Engelli kişiyi aracından alıp sinema koltuğuna koltuğa yerleştirmeyi deneseniz, o ayrı zor. Zor değil hâttâ imkansız. 
Gözünüzün önüne bir sinema salonunu getirin. 
Loş ortamda merdivenlerden çıkarak ya da inerek hangi sırada olduğumuzu aradığımız, sırayı bulduktan sonra hangi numaralı koltuğa oturacağımızı zar zor bulduğumuz, koltuğumuza oturduktan sonra numarası bizden sonra olan kişilerin önümüzden geçerken bacaklarımızı ne yapacağımızı bilemediğimiz, yanımızda oturanlarla sürekli dirsek temasına maruz kaldığımız bir salon sisteminde engellilere yer yok.
Efendim onlar da sinemaya gitmeyiversinler. Oturup evlerinde film izlesinler. Öyle mi?
Öyle değil işte.
Evde izlediğimiz film ile sinemada izlediğimiz film aynı mı? 
Evlerinde sinema sistemi kurup da keyfini çıkartanlar bir yana, sinemanın dev perdesi ve ses sistemi ile hangi mütevazı bütçeli evin hangi televizyon ekranı ile, hangi ses sistemi boy ölçüşebilir.
Hem sinema sadece film değildir ki. 
Sinema buluşmadır, sinema heyecandır, sinema sosyalleşmedir, sinema iletişimdir, sinema evden çıkmaktır, sinema başka bir aleme dalmaktır. 
Bir salon dolusu insan ile birlikte aynı heyecanı yaşamak, birlikte nefesini tutmak, birlikte gülmek, birlikte ağlamaktır. Ara olup da ışıklar yandığında film üzerine kafa yormaktır. Sinema çıkışı bir çay-kahve eşliğinde film üzerine konuşmaktır.

"Ağır Özürlüler"
Hoş, sinema kültüründen bihaber "ağır özürlüler" sebebiyle ağız tadıyla bir film izleyemediğimiz de doğrudur. Bir türlü kapatılmayan telefonlar, o karanlıkta ışıl ışıl yanan ekranlar, birbiriyle sesini kısmaya hacet duymadan konuşan kankalar, salona girer girmez filmin başlamamış olmasını fırsat bilerek o sessizlikte uzun uzun telefon konuşması yaparak diğerlerini o konuşmayı dinlemek zorunda bırakanlar, üstelik uyardığınızda "Ama henüz film başlamadı ki!" diyerek kendini savunanlar, filmde en yoğunlaştığınız anları ağızlarına attıkları patlamış mısır sesleri ile yerin dibine sokanlar. Hangi birini saysam ki...

Uygulanmayan Uygulamalar
Nasıl ki park alanlarında özürlü araçları için yer ayrılıyorsa (o alanlar ağır özürlüler tarafından işgal edilse de), nasıl ki kaldırımlar tekerlekli sandalyesi ile sokağa çıkanlara kolaylık sağlıyorsa (o geçişler ağır özürlüler tarafından gasp edilse de), nasıl ki toplu taşıma araçları engelli bireylere uygun düzenlendiyse (engelliler ağır özürlü şoförler tarafından otobüse alınmasalar da), yine de uygulamalar mevcut.
Benzer uygulamalara sosyal alanlarda da gidilmesi lazım artık.
Engellilere bir gösteriyi herkesle birlikte, eşit şartlarda izleyecekleri alanlar yaratılmalı salonlarda. 
A-B-C-D diye giden basamakların orta yerinde bir sıra komple onlar için ayrılmalı mesela. O sıranın koltuk aralığı geniş olmalı ve o sıra tamamen boş bırakılarak engellilerin gösteriyi tekerlekli sandalyelerinde ya da yine o geniş alandaki koltuklara oturtularak izlemeleri sağlanmalı.
En önemlisi de, öncelikle o basamağa sandalyeleri ile ulaşabilmeleri için salonlara birer rampa sistemi kurulmalı. 
O rampalara da fizik kanunlarına uymalı. Öyle açılı rampalar gördüm ki o rampalardan ne çıkılır, ne inilir.
Yapmışlar işte...
****
İnternette "engelli ve sinema" araması yaptığımda engellilerle ilgili filmler olduğunu ama engellilerin film izlemek için sinemaya gitmelerinin büyük sorun olduğunu gördüm.
İstanbul'da engellilere özel bazı sinema salonları varmış ancak hem bu salonlara ulaşmak zor ve hem de uygulama yeterli değilmiş.
****
Engelli bireylerin toplum içinde engelsiz yaşayabilmeleri için öncelikle "ağır özürlü" kafaların değişmesi lazım. 
Eğitim diyeceğim ama o kafalar eğitim ile pek değişmez. Bu değişim için onları en azından bir hafta "engelli bir birey" gibi yaşatabiliriz mesela. Her gün sayısına ya da yükseliğine aldırmadan koşa koşa geçtiğin bir tanecik basamağın bile ne demek olduğunu belki o zaman anlayabilirler.
Eğitime açık yöneticiler için de engelliler üzerine yurt dışında nasıl çalışmalar yapıldığını anlatabiliriz. Mesela Engelsiz Şehir olma yolunda olan Stockholm'deki uygulamalar gibi.

Hasta'dan Yurttaş'a
İsveç hükümeti 2000'lerde "hastadan yurttaşa" şiarıyla engelli politikasına yeni bir perspektif getirmiş. İsveç Enstitüsü'nün davetlisi olarak Brezilya, Ukrayna, Gürcistan ve Türkiye'den dört gazeteci İsveç'in engelli politikasını yerinde görmek için Stockholm'e gitmişler ve ortaya böyle bir yazı çıkmış: İsveç'ten ne öğrenebiliriz?

Görüldüğü üzere, engellilerin sorunları sadece "rampa" yapmak ile hallolmuyor. 
Onların da herkes gibi, hayatın her alanında engelsizce yaşayabilmeleri için önce kendi koyduğumuz engelleri bir bir kaldırmamız gerekiyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder