29 Temmuz 2025 Salı

Bu Ahval ve Şerait İçinde

Medya günlerdir kızgın bir ejderhanın ağzından kamçı gibi çıkan yalazı görüntüleriyle alev alev yanıyor. Arkasını deli esen rüzgârlara dayamış o kamçı bir solukta ağaçları tutuşturuyor, sonra bir bakıyorsunuz koskoca bir ormanı içindeki tüm canlılarla birlikte yalayıp yutmuş. 
Evet, dünya kurulalı beri kendi kendine çıkıp kendi kendine sönen yangınlar şimdilerde insan eliyle çıkartılıyor ama insan eliyle söndürülemiyor.
Çünkü söndürmek isteyenlerin karşısına orantısız gücü ile dikilen alevler onları da yutuveriyor.
Orantısız dedim, doğru. Ne kadar orman o kadar tedbir, ne kadar tedbir o kadar ekipman olması lâzım değil mi? 
Yok, değil. Bu hesaplamalara artık gerek yok. 
Çünkü çoğu ya yanmış ya da talana açılmış olduğundan kısa bir zaman içinde ortada yanacak orman kalmayacak. (Orman Genel Müdürlüğü’nün resmi istatistiklerine göre 2012-2022 döneminde orman arazilerinde toplam 109.884 hektar maden izni verildi.)
Kıyıda köşede kalanları da birkaç seneye küle çevirdik mi al sana tertemiz, pırıl pırıl bir memleket.
Yangın söndürme uçağıydı, helikopteriydi, bilmem neyiydi, daha fazla masraf etmeyelim boşu boşuna. 
Zaten Cumhurbaşkanımızın söylediğine göre ülkemiz 27 yangın söndürme uçağı, 105 helikopter, 14 İHA, 6 bine yakın kara aracı ve 25 bini aşkın personelle Avrupa'nın en hazırlıklı ülkelerinden biri imiş. 2002 yılında 73 ton olan havadan su atma kapasitesi, 2025 itibarıyla 438 tona yükseltilmiş. 
Valla ben bilmem. Benim gördüğüm jant üzerinde giden aracı ile su taşıyan köylü. Seferber olmuş halk. Yanan köyler. Yanan hayvanlar. Yanan ağaçlar. Söndürülemeyen ama yanacak bir şey kalmadığı için sönen bir yangın. Yangına elinde hortum, üzerinde itfaiye armalı bir tişört ile müdahale eden itfaiyeciler ve insanüstü bir gayret ile yangın alanına durmaksızın sorti yapan pilotlar...
Üzülmeyelim; Cumhurbaşkanımızın zikrettiği sayılar bugünkü yangınları söndürmeye yetmiyor ama ileride çıkacak birkaç yangını söndürmeye yeter de artar. 

Toplamda 23 milyon hektar olan ormanlık alanlarımızda 2024 yılında çıkan 3 bin 800 orman yangınında 27 bin hektar alan zarar görmüş.
(Maden izinleri)          109.884 ha
(Yanmış alan)                27.000 ha
Toplam kayıp:             136.884 ha
2025 izinlerini ve 2025 yangınlarını bilahare ekleyeceğiz artık.
(24-26 Haziran arasında 8 adet büyük ölçekli yangın çıktı. Yangınlar sonucu 17 kişi öldü ve 50 binden fazla kişi tahliye edildi. Yangınlardan dolayı 80 bin hektardan fazla alan kül oldu ve yerleşim yerlerine yangınlar sıçradı.)

Yağdır Mevlâm Su
Ha bu arada haklarını yemeyelim; Bursa'da bir türlü söndürülemeyen yangınlar için Yağmur Duası daveti yapıldı ve "28 Temmuz 2025 Pazartesi günü Ulu Cami ve tüm camilerimizde sabah namazına tüm halkımız davetlidir." dendiSabah namazı ve yağmur duası için camiye gelenlerden Allah razı olsun. 
Olsun da; akıllara düşen soru şu; "Niçin daha önce denmedi?" 
Neyse, ben müjdeyi vereyim: Meteorolojinin 5 günlük harita ve uydu görüntülerine göre 30 Temmuz Çarşamba günü yağmur geliyor. (Hava tahmini yapan Kızılderili kardeş, senin de kulakların çınlasın.)
1 gün yağacak bir yağmur devam eden yangınları söndürmeye yeter 
mi bilmem. Hem, sönse ne olacak. Hava sıcak, otlar kuru, rüzgâr kuvvetli, duyarlılık desen yok, temizlik desen yok, öngörü desen yok.
Üstelik yangın çıkartmak isteyen bir akıl için bir bidon benzin ve çakar çakmaz çakan bir çakmak ya da kendisi de ağaçtan yapılmış bir kibrit çöpü ne güne duruyor... Döküverirsin, çakıverirsin, yakıverirsin sonra da kaçıverirsin...

İşin Duan, Duan İşin Olsun
İnsan işini layıkıyla ve sorumluluk duygusuyla, yani dua eder gibi yaparsa onun en büyük duası olan yaptığı iş yerine ulaşır ve duası kabul olur.
25 Ocak 2020 tarihli bir yazımda:
"Vatandaş işin doğrusunu yanlışını bilemez her zaman. Cebinden çıkacak parayı hesaplayıp işin ucuzuna kaçabilir. Bunu belli bir standarda oturtmak ve kanunu nizamı uygulamak devlet kurumlarının işi. 
Göz kapatıp avanta alınca, üzerine de dua edince olmuyor.
Dua tek başına yetmiyor.
Duayı başından edeceksin.
Senin duan dürüstlüğün ve doğruluğun olacak.
Üzerine yine el açıp şefaat dile. Geri çevrilmezsin." demiştim. 
Yine aynısını diyorum.

Koru Kolla
Bir felaket olduktan sonra yapılan çalışmalar çok önemli ancak esas önemli olan felaketi oldurmamak. 
Bunun için konulacak hedef de, koruyucu hekimlik mantığı ile önce hasta olmamak. Yangın çıkmasını, çıkanın yayılmasını önleyebilmek. Halkı ayrı, yönetimleri ayrı, kurumları ayrı bilinçlendirmek. Kuralları koymak ve tartışmasız uygulamak. Bilimi ve teknolojiyi kullanmak. Ve her an teyakkuzda olmak.

Halk Burada
Her felakete koşan, her taşın eline altını koyan, vatanı vatan, devleti devlet bilen insanlar daha ne yapsın? Bir yandan orman talanını durdurmaya çalışıyor, bir yandan orman yangınıyla mücadele ediyor, bir yandan üzerine yüklenen yüklerin ağırlığı altında eziliyor. 
Vergi desen çifter çifter, zam desen yağmur gibi, maaş desen cücük kadar. Hak, hukuk, adalet diye haykırırsa da hop içeri.

Yurttan Sesler
* Yangın uçağı alma parası ve faiz. (Evrensel gazetesinden Uğur Zengin'in haberine göre: "Son 5 yılda 6.2 milyar TL faiz geliri elde eden Orman Genel Müdürlüğü, 2024 yılında Jandarma Genel Komutanlığı ve Rusya Acil Durumlar Bakanlığı ile protokol imzalayarak toplam 75 adet hava aracı kiraladı. 3 yıllık kiralama kapsamında; 50 helikopter için 2.1 milyar TL, 14 uçak için 1.2 milyar TL, Jandarma Genel Komutanlığından kiralanan 10 helikopter için 251.7 milyon TL ve Rusya Acil Durumlar Başkanlığından kiralanan 1 uçak için 164.6 milyon TL ödeme yapıldı. Buna göre toplam 75 uçak için üç yıllık kira tutarı 3.7 milyar TL oldu. Üç yıl için 75 uçağa yapılan harcama tutarı 2024 yılı parasal değerlerine göre son 5 yıllık faiz gelirinin yüzde 31.76’sı, son 5 yıllık toplam kârın ise yüzde 6.75’i kadar oldu. 2024 yılı uçak kiralamaları tutarının kâr ve faiz gelirine oranı ise sadece yüzde 5.57’si kadar gerçekleşti."Hatırlayın, Adıyaman depreminde de Kızılay çadır satmıştı.
* Kartalkaya yangınındaki gibi 'yanan alanların sorumluluğu kimde' konusu yine gündemde. (Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Savaş Zafer Şahin, kırsal bir bölgedeki mahallenin yakın çevresindeki orman alanlarında çıkan yangından Orman Genel Müdürlüğü’nün sorumlu olduğunun altını çiziyor. Dolayısıyla bu açıdan bakıldığında özel kanunlarla düzenlenmiş kırsal alanlarda yetki ve sorumluluk büyükşehirde değil. Ancak yangın yerleşim alanlarına sıçrarsa Büyükşehir'in yetki alanına giriyor. Belediyelerin itfaiye hizmetleri de burada devreye giriyor. Şahin, eğer yangın bir yerleşim yerinde başlarsa ilk müdahale büyükşehir tarafından, yangın orman alanına sıçrarsa Orman Genel Müdürlüğü tarafından yapılması gerektiğini belirtiyor. Kaynak: teyit.org)
* Yangına koşan itfaiyeden köprü geçiş ve feribot parası almak nedir? (Osmangazi Köprüsü'nün geçiş ücretlerine ilişkin olarak yapılan sözleşmeler doğrultusunda ambulansların yanı sıra itfaiyelerin, sağlık kuruluşlarının araçlarının, askerî araçların ve polis araçlarının da geçiş ücreti ödediği ortaya çıktı. Bahsi geçen araçlar yalnızca köprü üzerinde veya otoyolda meydana gelen bir kazaya ya da olağan dışı bir duruma müdahale etmek için geçerlerse geçiş ücreti ödemeyecek. Bozcaada’daki yangına giden itfaiyenin tatilciler sıralarını vermediği için feribota binemediğini de unutmayalım.)
* CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır Meclis'te düzenlediği basın toplantısında, Atatürk Orman Çiftliği'nden 403.000 metrekare orman arazisinin eski Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın üniversitesine Cumhurbaşkanı'nın imzasıyla verildiğini söyledi.
* Yağmur duasına çıkanlara bir minik hatırlatma: Ağaç olmazsa yağmur olmaz!
* Sosyal medya paylaşımlarından birinde, yangının üzerine tekbirlerle gidenlerin, yangın üzerlerine ilerleyince tekbirle kaçıştıklarını gördüm. Erkan Yolaç'ın tabiriyle, Mehter Marşı'yla gelip İzmir Marşı'yla dönmek mi desem ne desem... Bu duruma söylenecek en güzel söz, 'önce tedbir sonra emanet' olmalı.
* Orta Çağ karanlığının karanlık rahipleri vebanın Allah'ın bir cezası olarak günahkâr  insanlar için gönderildiğini, böylece kötülerin cezalandırıldığını söylerdi. Ta ki kendileri de vebaya yakalanana kadar. 
* Yangının ortasında kalarak ölenler bir yanda, eğitim sırasında bedenleri susuz kaldığı için ölen askerler bir yanda, nasıl olduğu anlaşılmaz bir şekilde mağarada ölen askerler bir yanda, 'rüşvet değil sadaka' aldığını söyleyen Diyanet'in Mekke sorumlusu Ahmet Daştanbek bir yanda...

İstiklâl Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un dizeleriyle haykıralım; 
"Kim bu cennet vatan uğruna olmaz ki feda!" 
Tamam ama bunlar başka...

Bu ahval ve şerait içinde yaşamaya çalışıyoruz işte.
Şartlar adeta savaş şartları. 
Ama düşman nerede göremiyoruz. Hain kim bilemiyoruz.
İçimizde mi, dibimizde mi, yukarıda mı, aşağıda mı, nerede? 
Eyyy hainler, her nerede yaşıyor ve yaşatılıyor iseniz yaşattıklarınızı yaşamadan bu dünyadan göçmeyiniz...
29 Temmuz 2025 / C.E.Y.

Süphaneke dinimiz amin! / 25 Ocak 2020
Dip! / 13 Ağustos 2021
Artemis'i Yakan Adam! / 4 Temmuz 2025

16 Temmuz 2025 Çarşamba

Onuncu Köy Silivri

Bekir Coşkun'un Günaydın gazetesindeki köşesinin adı Dokuzuncu Köy idi. Sabah gazetesine geçtiğinde köşesinin adı Onuncu Köy oldu. Zaman içinde farklı gazetelerde yazsa da, On'dan başka köye taşınmadı. 
Abdullah Gül için "O benim Cumhurbaşkanım olamaz" dediği için kendisine "İstemeyen vatandaşlıktan çıkar!" diyen dönemin başbakanı Erdoğan'a, "Gidecek yerim yok" başlıklı yazısı ile cevap vermişti. Yazıda anlattığı gibi; Uğur Ergan kendisini aramış ve Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği ile konuştuğunu, Türkiye’den kovulma haberini gösterirse Coşkun'u mülteci kabul edeceklerini, ama bir de işkence-mişkence gibi, darp izi var mı diye sorduklarını söylemişti. Bekir Coşkun yurduna olan aşkını anlattığı yazısını, "Doğrusunu isterseniz bu toplumun göz göre göre dinimizi siyasete alet edenlerin peşine takılması, boşa giden yazılarım, o yalnız kalma duygusu... Bunların tümü canımı yaktı ve sevgili Uğur’a "Darp izi yok da, yürek yarası olur mu?" diye sordum. Olsa da, olmasa da... Benim gidecek başka bir yerim yok..." sözleriyle nihayetlendirmişti.
Bekir Coşkun 18 Ekim 2020 günü Onuncu Köy'den On Birinci Köy'e taşınana kadar yerinden kıpırdamadı. Coşkun'un On Birinci Köyü'nün adı, doğduğu köy olan Şanlıurfa'nın Tülmen Köyü idi...
Yaşıyor olsaydı bugünler için Onuncu Köy Silivri diye bir yazı kaleme alırdı...

En Entelektüel Köy Silivri
Yıllardır süren "Silivri soğuktur!" kara mizahı son aylarda alacakaranlık kuşağına dönüşmüş durumda. 
Güneydoğu şehirlerinde başlayan Ak Partili olmayan belediyelere "kayyum" operasyonları, Ak Parti'den CHP'ye geçen İstanbul ilçe belediye başkanları ve akabinde Mart 2025'te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile Marmara Bölgesi açılışını yaptı. Ardından Ege'de İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin önceki dönem başkanı Tunç Soyer, Akdeniz'de Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek ve Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar Temmuz 2025'teki operasyonlardan nasibini aldı. 
Sırada kimler var bilmiyoruz...

(Bu arada, yazıyı yazdığım esnada İmamoğlu'nun duruşmasında karar çıktı. Karara göre: 
"Tutuklu İBB Başkanı ve CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek'i 'tehdit edip hedef gösterdiği' suçlamasıyla yargılandığı davada karar çıktı. Mahkeme heyeti İmamoğlu’nun "hedef gösterme" suçundan beraatına karar verdi. İmamoğlu'na "tehdit" suçundan 2 ay 15 gün "kamu görevlisine hakaret" suçundan 1 yıl 5 ay hapis cezası verildi. İmamoğlu'na, kamuoyunda 'siyasi yasak' olarak bilinen cezanın uygulanmasına da karar verildi. Cezanın onanması halinde İmamoğlu'na siyasi yasak getirilecek.")

2025'in ilk tutuklananı olan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ sonradan gelenlere ev sahipliği yaparak hepsini ağırladı. 148 gün süren tutukluluğunun ardından bayrağı içeridekilere devrederek tahliye oldu.
Silivri'nin sıcağını ya da soğuğunu yiyen sadece belediye başkanları ya da siyasiler değil. Sakinler arasında etki alanı epey geniş olan Fatih Altaylı da var. Zaten onun bütün suçu da etki alanının geniş olması ve kovdurtulacak bir patronunun olmaması.  
Üstüne bir de doğruları dosdoğru söyleyince...
Ona ve diğerler gazetecilere "dedindi, demedindi ya da demek istedindi" suçlamaları ve "Sen bi gel, suç arkandan gelir!" mantığı ile hop gözaltı, hop tutuklama ve marş marş Silivri.  
Tam bir süpürme hareketi ile Dokuz Köyden Kovulmuşların Köyüne Hoş Geldiniz!

Hoş; Bekir Coşkun gibi onlar da bir başka köyde onursuzca yaşamaktansa onuncu köyde onurlarıyla yaşamayı yeğliyorlar ve kendilerini anlatma derdine düşmüyorlar. Biliyorlar ki ortada suç muç yok, sadece suçlama ve muçlama var... Fatih Altaylı'nın eşi Hande Altaylı'nın dediği gibi: "Bazen hapse girenlerden olmak, hapse atanlardan olmaktan bin kat iyidir."

Üstelik bu muçlamalar ters de tepiyor. Fatih Altaylı'nın düzenli olarak içeriden yazdığı mektuplar (eminim ki bu mektuplar kitap olacaktır) program partneri Emre tarafından her gün itinayla okunuyor. Emre'nin sesi ve ekrandaki boş koltuk her gün her zamankinden daha fazla izleniyor. Uğur Dündar, Ahmet Ümit, İsmail Saymaz, Ümit Özdağ gibi isimler programı boş bırakmayarak Altaylı'nın koltuğuna oturup Altaylı'ya, aslında hepimize destek ve moral veriyor.

Daha düne kadar CHP'yi PKK ile iş tutup DEM'lenmekle suçlayan iktidar PKK ile yeni bir açılım başlatıyor. İçeride yatanların pek çoğu ise PKK sempatizanlığı ile suçlanıyor. ("Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu" demek serbest.) Dava bir yerden düşerse, başka bir yerden tutulup tutukluluk devam ettiriliyor.
Kısaca deniyor ki: "Siz şu ara ayak altında dolaşmayın! Uslu uslu içeride oturun!"

Silivri davaları tarihe kara bir leke olarak düşerken dışarıdaki hayat da en kuvvetli leke çıkartıcıların bile fayda etmeyeceği kadar kirlenmeye devam ediyor.
Geçim derdi, adalet derdi, hak derdi, hukuk derdi gibi yaşama dair ne varsa hepsi ile dertlenen insanlar şaşkın, kırgın, kızgın, üzgün ve garip bir şekilde sessiz. 
Küçük bir kesimin ise dünya yansa hasırı yok.
Memleket gerçekten alev alev yanıyormuş, ne gam.
Onlar bağır çağır yaşamaya devam...
****
Dertlenmeyi bir kenara bırakalım ve biraz ileriye bakalım.
Bir gün gelir Marmara Açık Ceza İnfaz Kurumu Silivri Tutukevi ahalisinin katılımı ile Onuncu Köy Silivri programları yapılır/yaptırılır mı dersiniz?
Yapılırsa ne âlâ, yaptırılırsa kötü…
Hani 15 Temmuz’un ardından FETÖ kumpasları ile içeri atılanların sürekli televizyonlara çıkartılıp FETÖ şöyle kötüydü, Kötüydü Evet, böyle kötüydü, Kötüydü Evet, dedirtildiği gibi.
Ama biliyoruz ki kötü olan sadece onlar değildi.
Merak ediyorum, o gün bu işten Rabbim affetsin diyerek çıkanlar Rab katında affedildi mi?
16 Temmuz 2025 / C.E.Y.

4 Temmuz 2025 Cuma

Artemis'i Yakan Adam!

Yangınların yurdumuzun batısını ele geçirdiği şu günlerde yine Anadolu'nun batısında, o dönem bir liman kenti olan Efes'te Milat öncesi tarihlerde geçen bir öykünün anlatıldığı oyunu Bursa Baro Tiyatrosu Tiyatro Advocato'dan izledik.
Bir Efes Masalı oyununu Grigory Gorin'den Filiz Ofluoğlu çevirmiş, İzzet Boğa yönetmiş, müzikleri Nedim Yıldız bestelemiş, ışığı Bahadır Hançer ayarlamış, afişi Seda Sayar tasarlamış, oyunculara da oynamak kalmıştı.
Geceye özel davetiyelerimiz ayrıca kişiye özeldi
Ve Perde!
Oyun, oyuncuların tümünün sahnede olduğu, kimsenin kuliste sahne sırası beklemediği on iki kişilik canlı mı canlı bir oyundu. Tamamı avukatlardan oluşan Bursa Baro Tiyatrosu Tiyatro Advocato oyuncuları hukuk ve mahkeme içerikli bu oyunda tiyatro sahnesinde değil, adeta mahkeme sahnesindeydiler. Sesleri öyle gür, diksiyonları öyle sağlamdı. Oyunculukları ise parmak ısırtıyordu. 
Tarihin Bilinen İlk Kundakçısı
Biraz da oyunu anlatalım. Bir varmış bir yokmuş, iki varmış üç yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde Efes şehri Morpheus'un kollarında yatarken Efes'in ortasında bir Artemis Tapınağı varmış. Gel zaman git zaman bir gün bu tapınağı Efesli bir korkusuz adam olan Herostratus yakmış. Bu adam istemiş ki kimse kendisini unutmasın. İstemiş ki herkes ona "Artemis Tapınağını Yakan Adam!" desin.
* Bugün bir deyim olarak kullanılan Herostratik Şöhret tanımı ne olursa olsun şöhret uğruna her türlü zarar verici, yıkıcı eylemi yapmayı ifade ediyor. Herostratos Sendromu, tanınmak uğruna insanlara ve çevreye zarar veren saldırılar gerçekleştiren kişileri tanımlamak için kullanılıyor. Reklâmın iyisi kötüsü olmaz diyenleri de aynı sepete atabilir miyiz bilmiyorum.

Roma Yanıyorr
Bilinen ikinci kundakçının Neron olduğunu düşünebilirsiniz. Şehri kundaklayan o mudur değil midir bilinmez ama Suetonius ve Cassius Dio, Neron'u delice bir arzuyla şehri yok etmek isteyen bir kundakçı olarak tasvir eder. 64 yılının sıcak bir temmuz gecesi (18 Temmuz'u 19 Temmuz'a bağlayan gece) Circus Maximus etrafında kümelenen dükkânların arasında başlayan ve ahşap Insulaların tutuşmasıyla büyüyen yangının şehrin büyük bölümünü küle dönüştürdüğü sıralarda Neron'nun balkonunda bir müzik aleti çaldığı söylenir. 
Artemis'i Yakan Adam
M.Ö. 356 yılının 21 Temmuz'unda Antik Dünya'nın 7 Harikası'ndan biri olan Efes'teki Artemis Tapınağı'nı yakan o kişi tüm sisteme kafa tutan, her türlü düzeni ve makamı ters yüz eden, korkunun her türlüsünü yaşamış Efesli özgür adam Herostratus idi. 
"Artemis Tapınağı'nın mimarını kimse hatırlamayacak ama Artemis Tapınağı'nı yakan kişi olarak beni herkes hatırlayacak!" diyordu. Unutulmak istemiyordu. Tarihe geçmenin kabulleniş ile değil karşı çıkış ile olacağına inanıyordu. Bunun için sessizliğe değil isyana yöneliyordu. 
(Bilinçleninceye kadar asla başkaldırmayacaklar, ama başkaldırmadıkça da bilinçlenemezler. George Orwell / 1984)
Kendisi hapisteyken drahomadan kalan katlanmış (aile meselesi bir uzun hikâye) borcunu kopartmak üzere koşa koşa hapse gelen tefeci Krisipus'un, ki kayınpederi olur, ek yerini bilip onu ayaküzeri dolandırıveriyordu mesela. Bu tavrı ile 'kendisini dolandırmak istemeyen hiç kimseyi dolandırmayan' Sülün Osman'ı hatırlatıyordu.
Krisipus • Herostratus
Artemis'i Yakan Adam olarak kendi marifetini itiraf edip bundan zevk alırken çevresindekilerin ve sistemin ne kadar iyi(!) olduğunu sorguluyordu. 

Kendisini aşağılayan Baş Yargıç Kleon'a Ben Herostratus'um. Artemis Tapınağı'nı yaktım. Adım çağlar boyunca hatırlanacak. Ama sen Baş Yargıç Kleon, seni kim hatırlayacak? Hayır, sen de beni yargıladığın için anılacaksın!” diye sesleniyor, daha sonra yargıç Kleon'u alaşağı ediyor, Persli Vali Tisafernes'i de Vali'nin karısı Klementina'yı da ayağına getiriyordu. 
Yaktığı sadece Artemis Tapınağı değil, iki yüzlü makam sahiplerinin iç yüzleriydi.
Kleon • Tisafernes • Klementina
Çünkü hepsinin Herostratus'un ayağına gitmek ve ters yüz olmak için yeterince zaafı ve yeterince günahı vardı. 
Nihayetinde hepsi yüzyıllar boyu zerre kadar değişmeyen İNSAN'dı.
Oyunda her karakterin yüzünde maske misali var olan ağır makyajın arkasında sahnedeki karakterlerin karanlık hayaletleri yaşıyordu.

Herostratus'un Korku Basamakları
Korkunun bütün basamaklarını tek tek çıktığını ve her aşamasını iliklerine kadar yaşayıp bitirdiğini söyleyen Herostratus oyunda, Artemis'i yakışı esnasındaki korku basamaklarını bu tirat ile resmetti:
"Birincisi, yaptığım şeyi ilk düşündüğüm an duyduğum korkuydu ama şan ve şöhret kazanacağımı bildiğim için bu korku uçup gitti. İkincisi, beni tapınağın içinde yakaladı. Duvarlara zift sürüp çırayla tutuştururken. En berbatı üçüncüsüydü. Tapınak yanıyordu. Sütunlar devriliyor, mermer parça parça oluyordu. İnsanlar benim yaktığım ateşi görmeye geliyordu. Bağırdılar. Saçlarını başlarını yoldular. Tapınağın yanında bir tümseğe çıktım ve haykırdım. Heeeey, beni dinleyin. Bu tapınağı ben yaktım ben. Benim adım Herostratus. Beni duydular, sus pus oldular. Ortalıkta sadece yanan tapınaktan çıkan sesler kaldı. Sonra insanlar üstüme yürümeye başladı. Gözlerinde alevleri gördüm. O suratlar. İşte o an dördüncü korkuyu duydum. Ölüm korkusu. Ama bu bütün korkuların yanında cılız kalırdı. Çünkü, ben ölüme inanmam."
İnsan korkularından arınınca nasıl da özgürleşiyor değil mi? Sizi korkuttukları ne varsa ellerinden aldığınızda artık kimse sizi korkutamıyor.

Unutturamaz Seni Hiçbir Şey
Ancak egemen güç onu "unutulmak" ile cezalandırmak istedi. Öldürmek ve adını bütün kayıtlardan silmek (damnatio memoriae) istedi... Hani bizim "Unut beni Google" dediğimiz gibi.
Ya da George Orwell'in 1984 kitabında insanları buharlaştıran Gerçek Bakanlığı gibi.
Oysa kimse unutulmak istemez. Geleceğe uzanmak ve sonsuzluğu yakalamak ister. Bunca portre, bunca tablo, bunca fotoğraf, bunca "Selfie", bunca eser ve bunca çocuk neden sanıyorsunuz?

Galka Galkina > Grigory Gorin
Oyunun yazarı Grigory Gorin 1940 Moskova doğumlu bir Rus Yahudisi. Sovyet Ordusu subayı olan Podolian Volochysk'li bir baba ve doktor olan bir annenin çocuğu olarak Moskova'da doğan Gorin, 1963'te Sechenov 1. Moskova Tıp Enstitüsü'nden mezun olduktan sonra bir süre ambulans doktoru olarak çalışmış. Öğrencilik yıllarında amatör oyun yazarlığıyla ilgilenmiş. 1960'lardan itibaren hiciv makaleleri ve çizimleri yayınlamaya başlamış. Sonunda profesyonel olarak yazmayı seçmiş. Yunost dergisinde Mizah Bölümü Şefi olarak çalışırken Galka Galkina takma adını kullanmış. 15 Haziran 2000'de henüz 61 yaşındayken Moskova'daki evinde ani bir kalp krizi sonucu hayatını kaybeden Gorin, Vagankovo ​​Mezarlığı'nda yatıyor olsa da eserleriyle yaşamaya devam ediyor.

İnsanlığın Ateşle İmtihanı
Herostratus oyunda kendini Prometheus ile bir tutuyor. Mitolojiye göre Prometheus ateşi kendi gözyaşı ile yoğurduğu balçıktan yarattığı insana armağan etmek için Demirci Tanrı Hephaistos’un alevler saçan ocağından bir kıvılcım çalar ve insanlara armağan eder. O gün bugün dünya insan eliyle hem ilerler hem tükenir.
Sanırım ateşin (yaratıcılığın, bilimin ve uygarlığın) doğru ellerde olmadığında nelere mâl olduğunu gördükçe Prometheus'un kalbi alev alevdir. O ki tanrısal düzene kafa tutmuş, karşı çıkmış, insanoğlunu yaratarak ve onlara ateşi vererek bu düzeni değiştirmeyi başarmıştır. 
Düzeni değiştirmekle iyi etmiştir ancak insanların içindeki çamurun kıvamını ayarlayamamıştır. Kiminin suyu fazla gelmiştir, kiminin toprağı...
Herostratus da bozulan dengelere isyan ederek dengesini kaybedenlerdendir.

Oyundan Dökülen İnciler
* İnsanlar hikâyelere inanır gerçeklere değil. Ben ne anlatırsam insanlar için gerçek o olacak. 
Tarihi kim anlatırsa gerçek o olur. (George Orwell'in 1984 kitabında “Eğer bütün kayıtlar aynı masalı söylüyorsa o zaman yalan tarihe geçecek ve gerçek olacaktır.” dediği gibi.)
* İstersem unuturum istemezsem unutmam. Bazen istesem de unutamam. 
* Rahipler yalnızca zenginlerin getirdiği armağanlarla ilgilenir. 
* İnsanlar kendinden zekileri asla bağışlamaz. 
* Bugün beni lanetleyenler yarın ilginç biri olduğumu düşünmeye başlar, bir yıla kalmaz beni sever, beş yıl sonra bana taparlar.
* Paranı kaybedersen deneyim kazanırsın, sağlığını kaybedersen kaçamak yapmanın keyfini kazanırsın, karını kaybedersen özgürlüğünü kazanırsın. Ama umudunu kaybetmemelisin. Umudunu kaybedersen her şeyini kaybedersin.
* Yazarlıktan kim para kazanmış? Bu zamanda insanlar okumaya para mı harcıyor?
* Erkekler büyük bir sevdaya tutulursa tapınak yaparlar, yakmazlar.
* Yangın vergisi koydum. (Aman kimse duymasın!)
* Hak ve hukuk yürüsün diye büyüklere güç bahşedilmiştir. (Bunu herkes duysun!)
* Halk aptaldır, Tanrıça akıllı. 
* Yasalara krallar hükmeder. Krallara ise Tanrılar.
Herostratus Artemis'i yakarken Tanrılar neredeydi?
* Tapınak İşleri Başkanlığı mı burası?
* İnsan hayatının hangi çağda değeri oldu ki?
* İnsanın edepsizliği, kurnazlığı ve hayasızlığı tüm tanrılardan güçlüdür.
* Ya tanrılar yoktur ya da ben bir Tanrı'yım!
* Tarihi istediğin gibi değiştiremezsin. Tiyatro mu bu?
* Zeus çarpar, soldan alır sağa çakar! 
* İşimiz Zeus'a kaldı...
Oyunun sonundaki selamlama sahnesi bildiğimiz gibi değildi
20 Yılda 20 Oyun • Tiyatro Advocato
Yirminci yılını kutlayan Bursa Baro Tiyatrosu Tiyatro Advocato bu yirmi yılda yirmi oyun oynadı. 2004 yılında 45 avukat ile kurulan ve çalışmalarına tiyatro sanatçısı ve yönetmen Özer Tunca ile başlayan ekip 2005 yılında ilk oyununu sahneledi. 2006 yılından bu yana Avukat İzzet Boğa yönetmenliğinde oyunlarını izlediğimiz ekibin gençlerden oluşan ve sürekli yenilenen kadrosu Tiyatro Advocato'yu hep zinde ve hep diri tutuyor. Tiyatro genç kalır da yönetmeni yaşlanır mı, o da yaşlanmıyor. Tiyatroya olan aşkı ve bu yola baş koymuşluğu İzzet Boğa'yı yaşsız kılıyor...
* Tiyatro Advocato'nun oyun takvimini Instagram hesaplarından takip edebilirsiniz.
Metin Öztosun • İzzet Boğa
Bir Efes Masalı oyununun sonunda sahnede Yönetmen İzzet Boğa, Bursa Barosu Başkanı Metin Öztosun, Bursa Barosu eski başkanları Ali Arabacı ve Ekrem Demiröz, oyunun müziklerinin bestecisi Nedim Yıldız ve oyuncular bir arada...
4 Temmuz 2025 / C.E.Y.

Oyuncular:
Tisafernes: Murat Özdemir
Klementina: Tuğce Alsaç - Feyza Cicioğlu
Erita: Selin Yanmaz Çetin - Ece Kula
Kleon: Kemal İltaş
Herostratus: Batuhan Çağrı Sevik
Krisipus: Said Başpınar
Gardiyan: Hızır Hakkı Coşkun
Günlükçü: M. Barış Haçan
Günlükçü: Serhat Çınar
Vatandaş-Nöbetçi: İshak Emre Kalaycı
Vatandaş-Nöbetçi: Oğuzhan Seymen
Vatandaş: Nihat Onur Altun

BURSA BARO TİYATROSU TİYATRO ADVOCATO yazılarımdan:
Hora Hora Barışa / 20 Haziran 2019
Artemis'i Yakan Adam! / 4 Temmuz 2025