27 Ocak 2025 Pazartesi

Millet Sizi Çoktan 'AF' Etti!

Ardımızda bıraktığımız, hatta bazılarını unuttuğumuz onca felaketin üzerine Kartalkaya'da yaşanan ve her biri bir değer olan 78 canımızı çok acı bir şekilde kaybettiğimiz yangın, üst üste yığılmış yanlışlar öbeğinin üzerine adeta tüy dikti. 
Art arda yaşanan garabetlerin hiçbirinin unutulmadığının emaresiydi bu tüy.
Yangının üzerinden geçen birkaç günden sonra Ahmet Hakan'ın programına katılan Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy'un videolarının altına yapılan yorumları okudum da; her zaman atışmaların yaşandığı yorumlar bu kez ağızbirliği etmişçesine aynı dili konuşuyor, bir Allah'ın kulu da yoruma "Sayın Bakanım çok haklısınız" yazmıyordu.
Yorumlarda Bakan beyin samimi olmadığı, topu taca atarak her suçu Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan'a yıkmaya çalıştığı, kıvırdığı, milleti kandırdığı, bir özür bile dilemediği, istifa etmeyi neden düşünmediği, hedef saptırdığı, kimi korumaya çalıştığı minvalinde pek çok yorum yazıyordu.
Bunun da üzeri örtülüp unut(tur)ulacak, bu büyük suçta da kimse suçlu çıkmayacak, adalet mekanizması yine işlemeyecek, abuk subuk olaylar ortaya atılarak esas konular yine alalanacak diyordu yorumcular.
Haksız da değillerdi.
Bu kaçıncı olmuştu? 
Ne gerçek ne de suçlular ortaya çıkıyor, ne kimse özür diliyor ne de kimse istifa ediyordu.
Ortada koskocaman suçlar varken, suçlular sokaklarda elini kolunu sallayarak küstahça dolaşıyordu.
Her zamanki gibi SUÇ vardı ama SUÇLU da CEZA da yoktu...
Suçlu diye yaftalananlar gerçek suçlular değil, üzerine suç yıkılanlardı.
Mesela; Ayşe Barım Gezi davasına destek verip memleketi yıkmaya çalışmış (memleket ayakta), Ümit Özdağ halkı kin ve düşmanlığa sevk etmiş (halk kendi halinde), bilmem kim Cumhurbaşkanı'na hakaret etmiş (Cumhurbaşkanı sarayında), Bolu itfaiyesi bulduğu eksikleri bakanlığa bildirmemiş (Otel Kültür ve Turizm Bakanlığı denetiminde) gibi gibi...

George Orwell'in “Aslında hiçbir şey yasadışı değildi, çünkü artık yasa diye bir şey yoktu.” dediği günlerdeyiz sanki...

Öyle olmalı ki, Cumhuriyet tarihinin en uzun ve en muhafazakâr iktidarı döneminde yaşananları yazmaya yetiştiremiyoruz.
Bu nasıl muhafazakârlık, halkı muhafaza etmiyorsunuz da neyi muhafaza ediyorsunuz, yönetimler halk için çalışmaz mı, hesabı halk sormaz mı diyemiyoruz bile.
Niyeyse hesabı hep yönetici soruyor. Niyeyse hesabı hep halk ödüyor.
Hepimiz farkındayız ki; bize hakaret edip bizi aşağılasınlar, en ufak bir serzenişte bizi içeriye alsınlar diye düzenli ödeme yapıyoruz kendilerine.

Affettik Gitti
Sözün özü; anlaşılan Bakan Bey Cumhurbaşkanı'dan affını kendi inisiyatifi ile istemeyecek. Ee n'olmuş, Cumhurbaşkanı da kendi affını halktan istemiyor diyeceksiniz. Haklısınız. Hatta o, nasıl yaparım da o koltukta bir dönem daha nasıl kalırım derdinde.
Lakin aklıselim insanlar Bakan Bey'i ve diğerlerini çoktan affetti. Yani görevlerinden çoktan azletti...
Artık uzatmalar yaşanıyor. Uzatmalarda da "Savaşta ve aşkta her yol mübahtır" fikri uygulanıyor...

Birkaç meczubun saçmalamalarına bakmayın; herkes bir yandan hayatına mecburen ve mecburen devam ediyor, bir yandan da kendi yasını tutuyor. 
Biliyor ki bugün sanaysa yarın bana.
İnsanlar çok üzgün, çok kırgın ve çok uykusuz. 
Çünkü insanlar çok savunmasız, çok güvensiz ve çok yalnız...
Uğur Mumcu'dan esinlenirsek:
"Terk edilmişiz ey halkım, unutma bunu!"
27 Ocak 2025 / C.E.Y.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder