3 Kasım 2020 Salı

Afet Değil Cinayet!

24 Kasım 2011 / C.E.Y.

Bir yandan gördüğüm mucizevi görüntüler ile içim kabararak duygularım boğazımda yumruk yumruk olup, gözlerimi yaşlarla dolduruyor, diğer yandan içimdeki camdan kafese kapatılmış bir martı, kafesin içinde bir o yana bir bu yana uçuşurken canhıraş çığlıklar atıyor, mavi göklerde kanat çırpabilmek için kendini camlara vururken kan revan içinde kalıyor.

Enkazdan mucize kabilinden kurtarılan çocuklara kendi evladımmışçasına sarılırken, enkaz altında can veren masumlara yanıyor, enkaz başında 
bin bir ümitle bekleyen yüreği paramparça ailelerinin acılarını ta içimde duyuyorum. Yıkıntılar altından bir nefes sesi duymak için, bir canı sağ salim çıkartabilmek için canlarını dişlerine takarak didinen ekiplerin gözyaşları kâh sevinçle akıyor kâh acıya bulanıyor.
Ambulans kâh sessizce ayrılıyor enkaz alanından, kâh alkışlarla, sirenlerle, dualarla.
Yurdun dört bir yanından gelen itfaiyeciler, STK üyeleri, AFAD, AKUT, farklı şehirlerin belediye arama kurtarma ekipleri, madenciler, köpekler dur durak bilmeden mucizelere imza atıyorlar.

Emrah Apartmanı'ndan 58 saat sonra sağ çıkarılan 14 yaşındaki İdil Şirin ile Doğanlar Apartmanı'ndan 65 saat sonra çıkartılan 3 yaşındaki Elif Perinçek ve Rıza Bey Apartmanı'ndan 91 saat sonra çıkartılan 3 yaşındaki Ayda Gezgin mucize kavramına anlam katıyorlar. Metanetleri ve şirinlikleri ile herkese ibret oluyorlar.
Lakin yakınları arasında onlar kadar şanslı olmayanlar var.
İdil'in kız kardeşi yanı başında sessizliğe gömülmüş. 
Elif'in annesi Seher Dereli Perinçek ile ikiz ablaları 10 yaşındaki Elzem ve Ezel de depremden 23 saat sonra sağ kurtarılmış, ağabeyi 7 yaşındaki Umut'un ise cansız bedenine ulaşılmış. 
Ayda, enkazdan kurtarılan 107'nci kişi. Ayda'nın annesi Figen Gezgin ise maalesef yıkıntılar altında can vermiş.
Gencecik anneler, tazecik çocuklar, torunlarına bakan bir babaanne ve gözünden sakındığı dört torun.
İzmir depreminde hayatını kaybeden her isim bir ateş. Ki en çok düştüğü yeri yakar.

Sorular sorular sorular
Bu kadar acıyla karşı karşıya kalmak zorunda mıyız, yıkılmak depremin fıtratında mı var, kurtulanları dualar ve melekler kurtarıyorsa, kurtulamayanlar için yeterince dua mı edilmedi, melekler onları kurtarmak istemedi mi diye de sorabilirsiniz;
6,9
'luk bir depremde yüzlerce, binlerce bina yıkılmaz ve hasar almazken, niçin bazı apartmanlar un ufak oldu ve bir moloz yığınına döndü, niçin bazıları ağır hasarlandı, niçin bazılarının yarısı çöküp yarısı ayakta kaldı diye sorabilirsiniz.
İnşaatlarda kullanılan malzemeler, alınan izinler (!), onaylanan belgeler, atılan imzalar, makyajlanan binalar, denetlenmeyen binalar, boşaltılmayan binalar, uygulanmayan yasalar, boşverler, boşverler, boşverler, dualar, melekler, takdiri ilahiler, Allah korusunlar, inşallahlar, maşallahlar, bize bir şey olmazlar ve dahası.
Ve 6,9...
İşte şimdi imtihan zamanı.
Kime ne olur, kime ne olmaz, kim yıkılır kim yıkılmaz görme zamanı.
İşini dua eder gibi, her gereğini yerine getirerek yapanlar ile işini Allah
'a havale edenlerin arasındaki farkı anlama zamanı.
Doğruluktan şaşarak kaderciliğe yaslananların hesap verme zamanı.

Deprem sürpriz değil
Deprem, ülkemizde beklenmeyen sürpriz bir doğa olayı değil. Yüz binlerce yıldır dünyayı şekillendiren depremler, Anadolu
'da aktifliğini sürdürüyor. Kara parçaları Anadolu'yu doğudan ve güneyden batıya doğru itip duruyor.
Çok yıllar öncesine gitmeyelim; 1999 Gölcük depremi, 2011 Van depremi, 2020 Elazığ depremi hafızalarımızda tüm tazeliğini koruyor.
Her depremin ardından deprem profesörleri ekranlarda depremi ve alınması gereken önlemleri anlatmak için çırpınıyorlar. Deprem mevzusu güncelliğini yitirince de yeni bir depreme kadar unutuluveriyorlar. Adeta rafa kaldırılıyorlar.

Doğanın sesine kulak ver
Böyle hareketli bir coğrafyada doğmuşsan ve bu coğrafyada yaşamaya devam etmek istiyorsan o coğrafyanın sesine kulak vereceksin. O ne seni ne de bir başkasını düşünmeyecek, o kendi düzeninde hareket edecek, sen ona uyumlanacaksın.
Binalarını yaparken bilimden yararlanacak, çaktığın her çivinin kalitesini koruyacaksın.
Yaşam alanı dahi oluşturamayacak çökmenin hesabını, betonu karana, demiri bağlayana, temeli atana, izni alana, izni verene, işi 
üç kuruş daha ucuza mal etmek için malzemeden çalmayı marifet sayan akla soracaksın.

Mucizelere de inan, aklını da kullan
Mucize kurtuluşlara delice sevinirken en önemli detayları atlamayalım. Mucizeyi can kurtarmakta aradığımız kadar, yıkılmamakta arayalım. Arama kurtarma yaparken gösterdiğimiz çabayı, binaları yaparken gösterelim. Nerede yaşadığımızı ve neyle karşı karşıya olduğumuzu bir an bile olsun aklımızdan çıkartmayalım.
Aklı bilim ile çalışmayan, kalbi ahlâk ile atmayanların diktiği binaların bir gün gelip mezarımız olabileceğini anlamak için yüzlerce kez yıkılmayalım.

Doğa olayı afet değildir, sadece doğa olayıdır. Doğa olayının afete dönüşmesi insanın elindedir.
Doğa olaylarında yaşanan can kayıpları afet değil, cinayettir.
Cinayet silahı binadır.
Silahı dolduran insandır...

3 Kasım 2020 / C.E.Y.

Kapak fotoğrafı (zannedersem 17 Ağustos 1999'da yaşanan Gölcük depremi sonrası çekilen bir fotoğraftan) benim bir karakalem çalışmam.

DEPREM ve AFET YAZILARIM
‘Deprem’i Seyrediyoruz / 15 Mart 2011
Hepsi mi kader? / 22 Temmuz 2011
Kazma kürek kurtar’MA!! / 23 Ağustos 2011
Eşeğin sağlam kazığa bağlı mı? / 14 Kasım 2011
Or'da bir Van var uzakta… / 15 Kasım 2011
Subasmanınızın kotu nedir? / 5 Temmuz 2012
Acı bir yıldönümü… / 17 Ağustos 2013
En büyük afet ‘azgelişmişlik’ / 12 Kasım 2014
Öküz başını salladı / 21 Temmuz 2017
“Japonlar yapmış ağbi!” / 17 Ağustos 2017
Çokbilmiş Beceriksizler / 10 Ağustos 2018
Afet Değil Cinayet / 3 Kasım 2020
Sarsıldık ve Yıkıldık / 9 Şubat 2023

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder