5 Temmuz 2012 Perşembe

Subasmanınızın kotu nedir?

Müteahhit mantığıyla yapılan konutlar 99 depremiyle nasıl elimizde patladıysa, aynı mantıkla yapılan TOKİ'ler de pimi çekilmiş, patlamaya hazır birer bombalar gibi patlayacakları günü bekliyorlar sanki.

İşte sel sebebiyle Samsun'da yaşanan felaket capcanlı karşımızda...
"Samsun'un Canik ilçesinde Mert Irmağı'nın taşması sonucu, yapımına 2010 yılında başlanan Kuzey Yıldızı TOKİ Konutlarındaki apartmanların zemin katlarını su bastı. Beşi TOKİ konutlarında olmak üzere 9 kişi hayatını kaybetti."
Haberin devamını okumak için tıklayınız:
Buradan anlıyoruz ki, olması an meselesi olan bir deprem anında toplu konutların toplu mezarlara dönüşmesi de an meselesi.
Orada hâlâ gecekondular olmuş olsaydı, felaket daha büyük olacaktı değil mi? Doğru...
Demek ki oralar yerleşmeye namüsait yerlermiş ki aklı selim insanlar yerleşmek için tercih etmemişler. Önünü ardını hesap edemeyen insanlarsa gelip oralara konuvermişler.
Siz de onları dönüştüreceğiz hevesiyle o yanlışı daha da büyütmüşsünüz.
Devlet, yerde yaşayan insanları yerden göğe kaldırarak bu felaketi kısmen önledi. Lâkin yerin dibinde kalanlar için yapacak birşeyleri yoktu. Onların da kaderleri buymuş. N'apalım artık...
Amaç oraların her yönden islahı ise rantın bir kenara bırakılıp, oraların doğasıyla bütünleşen evler inşa edilmesi gerekmez miydi?
3 daire daha fazla yapmak adına bodrum katlara meyledilmeseydi keşke.
Madem ki dönüşüm, madem ki gelişim, madem ki değişim;  gerçek anlamda dönüşüp gelişerek değişseydiler keşke.
****
İnşaatlar yapılırken "bir subasman" hadisesi vardır bilirsiniz. Hatırlayın, eski evlere her zaman birkaç basamak çıkılarak girilirdi. Şimdiyse birkaç basamak inilerek ya da sıfır kot...
Bir okuyalım bakalım neymiş bu subasman kotu...
1. Su Basman Kotu Binanın oturduğu tabii zeminden itibaren zemin kata kadar olan şakuli mesafedir. Su basman kotu parselin cephe aldığı yolun trotuar üst kotuna göre (kırmızı kot) belirlenir. Belediyenin su basman seviyesindeki yetkililerce yerinde tespit edilir.
2. Su Basman Kotu Türkçemize yapı eteği olarak çevrilen ama bu çevirisi kullanılmayan, Fransızca'dan geçme kelime. Fransızca yazılışı soubassement olup, sous = alt ve bassement = zemin sözcüklerinin ulanmasıyla elde edilmiş olma ihtimalini hafife almamak gerekir. Nitekim subasman da yapıda zemin kotunun (sıfır kotu, giriş kotu) altında kalan, ama toprağa gömülü olmayan bölümü ifade eder. Bu bölüm yapının üzerine oturtulmuş olduğu bir döşeme, bir kaide olabileceği gibi, basitçe  bodrum katının yüzeyde kalan kısmı da olabilir.
Binanın zemin kotunu doğal zeminden daha yükseğe yapmaktaki amaç, yapıyı doğal etkilerden, nemden, sudan vesaireden korumaktır. Her binada illa subasman bulunması gerekmez, arazi koşullarının gerektirdiği durumlarda subasman yapılır.
Telaffuzunun bize çağrıştırdığının aksine bu sözcüğün su basması-basmaması meseleleriyle hiçbir ilgisi yoktur. Olay tamamen ses benzerliğinden ibarettir. Yine de, tuhaf bir şekilde, elverişsiz arazilerde inşa edilmiş binalarda subasman kotunu daima su basar. (Kaynak için tıklayınız)

Su basman ve su baskınları için önlemler:
"Öncelikle; Dere yatağında, su yollarında, su basması muhtemel yerlerde inşaat yapmayınız. Tepeler bu açıdan en güvenilir alanlardır. Mümkünse inşaatlarınızı tepelere yapınız" diyor bir site de.
Bizim kolayca ulaştığımız bu bilgileri inşaat işiyle iştigal edenler bilmiyor olamazlar değil mi?
O zaman niyedir bu yıkımlar, o zaman niyedir bu kayıplar?
Binalar yapılırken yapılacağı yerlerin coğrafi koşulları göz önüne alınmaz mı? Zeminin yapısından tutun da esen rüzgarların hızına kadar her şey hesap edilmez mi? Oluşabilecek doğal afetler aklın bir tarafında tutulmaz mı?
Ya da şöyle soralım, ediliyorsa da edilen hesaplar niye hiç tutmaz?
İki kere ikinin dört ettiğini bilmeyen nesillerin ellerinde miyiz yoksa?
****
Dönüşüm diye diye, pejmürde görünen tek katlı binaları yerle bir edip, yerine ulu ulu kuleleri dikmek ve o soğuk, o ruhsuz kulelerin içine insanları tıkıştırmak marifet midir, hiç anlamadım.
O insanlar hem görsel olarak göz zevkine aykırı, hem de donanım olarak yetersiz olan bu binalarda yaşamaya can mı atıyorlar, yoksa mecbur mu bırakılıyorlar, hiç anlamadım.
Pek çok kişi apartman tepelerinden toprağa yakın iki katlı evlere geçmeye çabalarken, toprakla iç içe yaşayanları alıp yukarılara kondurmak hangi akla mantığa sığar, hiç anlamadım.
Ha şirket eliyle, ha devlet eliyle, sonuç itibariyle ön araştırmasından son çivisine kadar her aşamasının "insan" dan geçtiği her yapı dayanıklılığını da çürüklüğünü de o "insanlar" a borçludur.
Ben'ce; doğayı inkâr ederek yapılan her eylem, doğa tarafından bozulacak ve doğadan çalınan her toprak ya da her su doğa tarafından geri alınacaktır.
Siz'ce, bunu anlamak için daha kaç kez yıkılmamız, daha kaç kez boğulmamız, daha kaç kez yanmamız lâzımdır?

Fotoğraf Sabah Gazetesi'nden alınmıştır
Daha fazlası için tıklayınız:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder