Bu yazıma; Bursa Kız Öğretmen okulu mezunu, Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Suna Çevik’in “Sevgi Her Şeydir - Anılarım” kitabından bir alıntı ile başlamak isterim.
“Anımsadığıma göre 1976 yılıydı. İkili öğretimin yapıldığı 29 Ekim Ortaokulu’nda dersler sabah saat sekizde başlardı. Cebeci Akat Sokak’taki evimizden otobüs durağına olan uzaklık, neredeyse okul yolunun yarısıydı. O nedenle kestirme yoldan okula yürüyerek gitmeyi tercih ediyordum. Nöbetçi olduğum soğuk kış günlerinden birinde enden sabah saat yedide çıktım. Oldukça dik bir yokuşu aşıp, okula uzanan eğimli caddeye çıktığımda, sık sık karşılaştığım temizlik görevlisi kaldırımdaki kar yığınlarını süpürgeyle yola atıyor, kaldırımları yayalar için güvenli hale getirmek için çalışıyordu. Yaklaştığımda kendisine “Kolay gelsin” diye seslendim. Orta yaşın biraz üzerinde, tıknaz yapısı, biraz da muzip kişiliğinden yüzüne yansıyan gülümsemeyle başını kaldırdı ve ne dese beğenirsiniz! 'Hocanım hocanım, çöpçü istese varmazsın, sabah köründe sen böyle koştururken benim hanım yatağında mışıl mışıl uyuyor.' Bu cümle karşısında ne diyeceğimi bilemedim. Sadece 'Yaa, öyle mi?' diyebildim.”
Temizlik işçisinin esprisinin altında yatan cehaletin ve mücadele, emek ve bilincin bu kadar basite indirgenmesinin karşısında insan başka ne diyebilir?
İnsan Kadıncıklar, Kadın İnsancıklar
5 Aralık Türk Kadınına Seçme ve Seçilme hakkının tanınışının 89. yılında, Türk Kadınlar Birliği Bursa Şubesi tarafından bugüne özel düzenlenen (ikinci) 'İnsan Kadın Paneli'nde Kadın İşgücü ve Kadın İstihdamı konuşuldu.
Nilüfer Belediyesi'nin desteklerini esirgemediği panele, Bursa Barosu, Bursa İş Kadınları Derneği BUİKAD ve Bursa Mühendis Kadınlar Derneği BUMKAD'dan temsilciler katıldı. Panelin izleyicileri arasında STK başkanları ve üyeleri ile Uludağ Üniversitesi'nden öğretim görevlileri vardı. Türk Kadınlar Birliği Bursa Şubesi'nin tek erkek ve onursal üyesi olan Prof. Dr. Behçet Kemâl Yeşilbursa da izleyiciler arasındaydı.
Moderatörlüğünü İÜC Öğretim Üyesi ve TKB Bursa Şubesi Yürütme Kurulu Üyesi Doç. Dr. Betül Batır'ın yaptığı panelin konuşmacıları; Engin Özbek İnşaat & Mimarlık Şirket Ortağı ve BUİKAD Başkan Yardımcısı Zuhal Aslı Saka, Era Alüminyum Şirket Ortağı ve BUMKAD Yönetim Kurulu Üyesi Ayşe Köksal, Feka Otomotiv İnsan Kaynakları Müdürü ve PERYÖN Güney Marmara Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Elif Çelikkoparan ve Bursa Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Arb. Nilay Parlar idi.
Açılış konuşmalarını TKB Bursa Şubesi Başkanı Tijen Sözeri Barın, BUİKAD Yönetim Kurulu Başkanı Şeyda Şençayır, BUMKAD Yönetim Kurulu Başkanı Ülfet Öztürk ve Prof. Dr. İsmail Tatlıoğlu yaptığı panelin sonunda, Uludağ Üniversitesi Spor Bölümü'nden Prof. Dr. Nimet Haşıl Korkmaz ve Bursa Uludağ Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Handan Asude Başal birer teşekkür konuşması yaparak panelistlere teşekkür belgelerini takdim ettiler.
Teknik Sermaya - Sosyal Sermaye
Zuhal Aslı Saka, Gazi Mustafa Kemâl Atatürk'ün 5 Aralık 1934 tarihinde Türk kadınına verdiği seçme ve seçilme hakkını, Türk kadınına bu hakkın Fransa ve İtalya'dan 11, Romanya'dan 12, Bulgaristan'dan 13, Belçika'dan 14, İsviçre'den 36 yıl önce tanındığını, Atatürk'ün kadına verdiği önemi "Milletimiz güçlü bir millet olmayı azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmesini sağlamaktır." sözleriyle dile getirdiğinin altını çizdi. Atatürk'ün dediği gibi kadın güçlenirse Türkiye güçlenecekti. Zuhal Aslı Saka, "Teknik Sermaye"nin yanında "Sosyal Sermaye" terimini ekledi. Teknik Sermaye eğitim alınan ve uzmanlaşılan alanlar, Sosyal Sermaye ise sosyal hayatta yer alınan alanlardı. Saka eğitim ve iş hayatını anlattığı konuşmasının sonunda kooperatifçiliği ve Bursa Ticaret İl Müdürlüğü tarafından, Bursa'nın 24. kadın kooperatifi olarak Haziran 2023'te onaylanan ATOM Kadın Kooperatifi'ni tanıttı.
Rakamlarla Kadın
Ayşe Köksal, "Teknoloji ve Mühendislikte Kadın" başlığı ile ve istatistikler ve grafikler eşliğinde yaptığı sunumla Türk kadınının dünyadaki yerini anlattı. Dünyada (G 20 ülkelerinde) STEM alanında kadın oranı %15, Türkiye'de %14-15, dünyada (G 20 ülkelerinde) bulut bilişim teknolojilerinde kadın oranı %12, ülkemizde %1.6, ülkemizde iş gücüne katılım oranı %32, parlamentoda kadın milletvekili oranı %19, kadın yönetici oranı da yine %19 seviyelerinde; cinsiyet eşitliği endeksine göre ülkemiz 146 ülke arasında (bir önceki yıla göre beş sıra gerilemiş olarak) 129'uncu sıradaydı. Son yapılan araştırmalara göre ülkemizde okuma-yazma bilmeyen kadın sayısı 2.8 milyon olduğu belirtiliyordu. COP 27 İklim Zirvesi'nde, çeşitli sebepler dolayısıyla doğduğu topraklardan göç etmek zorunda kalan insanların %80'inin kadınlar olduğu öngörülüyordu. Bu konuları masaya yatırarak çözüm geliştirmeye çalışan 110 ülke başkanından sadece 7'si kadındı. Kadınların problemlerini yine erkek egemen topluluklar çözmeye çalışıyordu. BM Kadın Birimi, kadınların ekonomiye eşit şekilde katılımını sağlamak için 267 yıla ihtiyaç olduğunu belirtiyordu. Ayşe Köksal "hedefler ve gelecekteki meslekler" üzerine yine rakamları konuşturarak yaptığı konuşmasını, IQ'nun yanında EQ'nun da çok önemli olduğunu vurgulayarak sürdürdü. Sunumunu BUMKAD'ı ve dernek çalışmalarını anlatarak nihayetlendirdi.
Hedef 2154, 2185, 2192
Elif Çelikkoparan yaptığı konuşmasında, Dünya Ekonomik Forum tarafından yayımlanan Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu 2021’e göre tüm dünyada cinsiyet eşitliğindeki farkı kapatmak için 136 yıl gerektiğinin açıklandığını söylüyor. (Küresel Cinsiyet Raporu 2023'e göre; dünyada cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesine yönelik ilerlemenin mevcut hızda devam etmesi durumunda bu farkın ancak 2154'te, yani 131 yıl içinde kapanabileceği tespit edildi. Bu süre, ekonomik eşitsizliği kapatmak için 169 yıl, siyasi yetkilendirme alanındaki eşitsizliği kapatmak için ise 162 yıl alabilir. *Bu arada; henüz hiçbir ülke tam cinsiyet eşitliğine ulaşmış değil. AA) Elif Çelikkoparan konuşmasında kadına uygulanan eşitsizliği anlatırken, "ücret eşitsizliği", "fırsat eşitsizliği", "eğitim eşitsizliği", "cam tavan" ve "liderlik" gibi konular üzerine yapılan çalışmaları anlatıyor. Erkek işi - Kadın işi ayrımcılığının işe alımlarda hâlâ etken olduğunu söylüyor. "Otomotiv sektörü erkek egemen sektör olarak görülmeye devam ediyor, kadın çalışanlar için (soyunma odası, emzirme odası gibi) fiziki şartlar sağlanmaktan kaçınılıyor." diyor.
Yasalarımız Var Evet
Nilay Parla, İş Hukukunda Kadın Hakları başlıklı sunumda kadınların iş hayatına girmesi ile birlikte bir takım yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulduğunu, Uluslararası bir sözleşme olan Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi CEDAW'ı, 1982 anayasasının 10. hükmündeki "eşitlik ilkesi"ni, devletin bu ilkenin yaşatılmasını sağlamakla yükümlü olduğunu, iş hayatında eşit davranma ilkesini, bu ilke uyarınca bir işçinin aynı işi yaptığı işçiler arasında cinsiyeti dolayısıyla daha düşük ücretle ücretlendirilemeyeceğini, kimsenin yaşına ve cinsiyetine uymayan işlerde çalıştırılamayacağını, iş akdinin cinsiyet, din, ırk, renk, medeni hal, siyasi görüş, hamilelik, doğum, aile yükümlülükleri ve benzer konular bahane edilerek sonlandırılamayacağını, yüz-yüz elli kadın işçi çalıştıran kurumların emzirme odası, yüz elliden fazla kadın işçi çalıştıran kurumların kreş kurma zorunluluğu olduğunu anlatıyor.
"Kadın insandır, biz insanoğlu"
"Kadın insandır, biz insanoğlu" der Neşet Ertaş. Herkesin bir kadından doğduğunu anlatır. Erkekten olma kadından doğma insanların kendi seçmedikleri cinsiyetleri sebebiyle gerinmelerini de yerinmelerini de anlayamaz insan. Erkek doğuran kadınların kendileri ile övünmeleri ne kadar cahilceyse, kız doğurdukları için itelenmeleri de o kadar cahilcedir.
****
Pelin Batu'nun Eşitsizliğin Kökenini anlattığı "Pelin Batu ile Her Şeyin Kökeni" programını izlemenizi öneririm.
Ben programı izlerken kısaca şöyle notlar aldım:
Erkek egemen toplumun inşa edilişi Sümerlilerden başlıyor. 9000 yıl öncesinin Çatalhöyüğüne gidecek olursak, antropologlar o dönemde o coğrafyada matriyaki(kadın otoritesi)nin hakim olduğunu var sayıyor. Çatalhöyük, Ana Tanrıçalar medeniyeti olarak ortaya sürülmüş. En azından daha eşitlikçi bir sistem diyebiliriz.
Toplumlar tarıma geçip işçilik tarihi başlayınca işler değişmeye başlar. Akatlarda belli yasalar devreye sokulunca kadın metalaşır. M.Ö. 2400 yıllarında kadın erkek eşitsizliği kanunlaşır. Kadın yasayla ikinci plana atılır. Kadının gücünü ve sesini ilk olarak Akatlarda kaybettiğini söyleyebiliriz. (Metana yasaları)
Sümerliler tarihten silinip, Akatlar güçlendikçe fethedilen topraklarda yaşayan uygarlıkların matriyaki sistemleri de patriyakiye dönmeye başlıyor.
Babil dönemi Hammurabi yasaları (M.Ö. 1770'ler) ile de kadının hakları fiilen silinir. Kadın yasalarla metalaştırılır. Kadına zarar veren cezalandırılır. Ancak bu ceza kadın hakkı için değildir. Bir kadına zarar vermek demek, erkeğin sahip olduğu mala zarar vermek demektir. Ceza, "mal"a zarar verdiği için uygulanır.
Asurlularda da (M.Ö. 1550'ler) kadının adı silinir. İdam, kadın için kaçınılmaz bir cezadır.
Mısır belli dönemlerde Hatshepsut gibi kadın firavunlar tarafından yönetilir. Belli dönemlerde metalaştırılarak yine her konuda kadın cezalandırılıp ezilir. Antik Yunan'da da kadının adı yok. Kadının kapanması o dönemde olur. Kadının açık olması erkeğin nefsini sınadığı için kadının kendini saklaması istenir. Kadın sadece ikinci sınıf cinsiyet değil, erkek organlarına sahip olmadığı ve kapasitesi de geride olduğu (geri bırakıldığı) için natamam erkek olarak görülür.
Kadın Antik Yunan'da ve onun uzantısı olan Roma'da sistematik olarak yok edilir. Zaman zaman Roma'da güçlü kraliçeler ya da kral anneleri ortaya çıkar. Medeniyetin doğduğu Antik Yunan'da kadınlar 1952 yılına kadar seçme ve seçilme haklarını alamaz. (İsviçre 1971'de alır.)
Kadınlara verdiği haklar ile Venizelos Atatürk'e hayranlık besler.
Kadınların içine eksiklik işlenmiş. Kadın kendini eksikli olarak kabul etmiş. Yüzyıllar boyunca buna inanmış/inandırılmış.
Masallar, mitolojiler, dinler, edebiyat, sinema kötü olarak hep kadını gösterir. Bütün kötülükler bir kadının, Pandora'nın kutusu açması ile başlar. Erkeğin nefsinin zayıf olduğunu ve bu zayıflıktan memnun olduğunu, onu güçlendirmeye çalışmadığını, bunun sorumluluğunu da kadına yıktığınız görürüz. (Havva'nın günahı da elmayı ısırmak, yılanla müttefik olmaktı. Zavallı masum Ademcik ise günahsızdı. Havva onu baştan çıkartmış, Havva yüzünden ikisi de cennetten kovulmuştu.)
Kadın hep suçlu, hep günahkâr, hep günaha teşvik edici olduğu için hep geri planda kalmalı deniyor.
(Rosalind Miles / Who Cooked The Last Supper kitabı okunmalı)
İlk kadınlar erkeklerle birlikte avlanıyor. "Erkek avlanır, kadın doğurur ve mağarasında kalır" tezi antropologlar tarafından çürütülüyor.
Sepet örmekten toprak sürmeye, derilerden kıyafet yapmaya ve zamanı ölçmeye kadar her şeyi ilk önce kadınlar yapıyor. Tarihteki ilk takvim Uganda'da bulunmuştur. Bir hayvan kemiği üzerine regl günleri kazınmış. Bunu da kazıyan muhakkak ki kadındır. İlk takvim bu diyebiliriz.
İlk çanak çömlek kadınlardan. İlk sanat eseri olan mağaralardaki resimler kadınlardan. İlk Şamanlar kadın. İlk avcılar kadın. İlk üreticiler kadın. İhtimal ki tekerlek gibi icatlar da kadının. Çünkü kadın çözüm üretici ve iş kolaylaştırıcı.
Kadın egemen toplumlarda kadının erkek kardeşi (dayılar) güçlüydü diye bir tez var.
(Evelyn Reed / Is biology woman's destiny? kitabı okunmalı)
Freud "Beden kaderdir" der.
Matriyal toplumda kadın erkeği ezmiyordu. Kadın erkek eşitti.
İnsanları hayvanlardan ayıran şey onları çalıştırıp kapital yaratabilmesi. Üretim gücü devreye girdiği anda kadının sadece metalaştırılması değil, bazı işleri sadece erkeklerin yapabileceği düşüncesi doğuyor. Bu da kadınları 10-0 geriye atıyor.
İlk başlarda kadın ve erkek birlikte üretiyordu. Toplu üretime geçildiğinde ise kadın dışarıda bırakılıyor. Evde çocuk doğuran bir hayvana indirgeniyor. Kadın elinde kapital tutmayınca hayat içinde söz sahibi de olmuyor.
Patriyakinin tarihi kadının emeğinin sömürülmesi ile başlıyor.
Kadın eskiden, çalışırken söz sahibiydi, sonra bu hakkı elinden alındı.
Kadının Tarih'ten silinmesin üzerinden okunan tarih feminist tarihtir. Bu tarih, Toplumsal Eşitliğin altını çizer.
Cinsiyeti icat eden aslında toplum. Bu biyolojik bir şey değil. Biz güçsüz, belli bölümlerde okuyamayan, entelektüel yetiye sahip olamayan bir cinsiyet değiliz. Yüzyıllar boyunca kadınlar şunları şunları yapamaz diye empoze edilmiş. Kadınlar eğitim alamayınca meslek sahibi de olamamış.
Toplumsal cinsiyetin icat edilmesiyle hâlâ kapıları kadınlara kapatan ülkeler var.
Bu bizim hatamız değil. Sistem böyle deyip kabul edemeyiz. Bu sistem bizim kendimizi "kurban" hissedebilmemiz için böyle dolduruluyor. Eksik ya da sorunlu olan biz değiliz.
İşe alımlarda erkek tercih ediliyor. Çünkü kadın doğuruyor ve öncesi ve sonrası için doğum izni kullanıyor. Anne olduktan sonra çalışan kadınlar iyi anne olmamakla suçlanıyor.
****
Kadın Çalışsın mı Çalışmasın mı?
Kadın çalışanı “doğurduğu” için tercih etmeyen akıl, toplumun devamlılığını nasıl sağlamayı düşünüyor acaba?
Kadın sadece doğursun çalışmasın mı? Yeteneklerini kullanmasın mı? Kendini geliştirmesin mi? Ekonomik özgürlüğü olmasın mı? Yalnız yaşayamaz mı? İlla evlenip bir erkeğin maaşına, o da verdiği kadarına, mı talim etmeli?
Hem evlenilmişse, tek maaşla geçinilebiliyor mu? Hem niye tüm yük erkeğin omzuna binsin? Hayat her anlamda müşterek değil mi? Birlikte kazanılıp birlikte eğlenilemez mi?
Bütün gün evde ne yapıyorsun?
İşte size erkeklerin en klişe sorusu! Bilmezler ki, ya da bilirler de işlerine gelmez ki, ev kadının işi dışarıda çalışandan daha fazla. Ev kadını evde çalışırken karın tokluğuna çalışıyor, üstelik kaşık düşmanı oluyor, lakin evinden çıkıp başka bir evde aynı işleri yaparsa adı “çalışan kadın” oluyor. Dışarıda çalışırken de durum değişmiyor. Eve gelip ev işlerine girişiyor. Ya da ev işlerini yaptırmak için para ödüyor. Eşitsizlik her anlamda devam ediyor.
Biz kadınlar çalıştırılırken eşitiz ama haklarda eşit değiliz. Erkekler kadınlara çalışın, koşturun, çocuklarınıza da bakın, bize de bakın, evinize de bakın, işinize de bakın, her işi yapın ama görünmez olun diyorlar. Kızmayın, biz sizi gerektikçe “görürüz(!)” diyorlar.
Oysa kadın farklı bakış açısı ile erkeğin göremediği bir yönü görür. Farklı bir akıl üretir. Komplekse kapılmamak, hayata iki göz yerine dört göz ile bakmak ve hayatı birlikte sırtlanmak çok da kötü olmasa gerek.
Dişi misin, bittin!
Yuvayı dişi kuş yapar deniyor. Dişi köpek kuyruk sallamazsa erkek köpek gelmez deniyor. Kızı olan bir kadın, “Oğluma bir erkek evlat veremedin” sözleriyle yine bir kadın, hem de yaşı büyük, olgun olması gereken bir kadın tarafından azarlanabiliyor. Galiba zamanında ezilmiş kadınlar yaş aldıkça sertleşip keskinleşebiliyor. Ya da bu karakterle belirleniyor. Kimisi ben çektim o çekmesin derken, kimisi de benden beter çeksin diyebiliyor.
Kadınlar hayat içinde kolayca anne oluyor ancak erkeklerin çoğu büyümüyor, çocuk kalıyor. Erkekler adeta anne’den eş’e el değiştiriyor. Sonra da erkekler evin “reisi” oluyor. Öyle mi?
Yeni nesilde bunun tam tersi, gayet modern ve medenî yaklaşımlar da görüyoruz, tam tersi bağnaz yaklaşımlar da.
Umarım ve dilerim ki zaman içinde bağnazlık yerini medeniyete bırakır. Cennet de, cehennem de, bu dünya da, kadın üzerine kurulmaktan kurtulur.
Rica ediyorum, bir salın bizi Allah aşkına! Siz de rahat edin biz de.
Unutmayın, biz kadınlar rahat değilsek size de rahat vermeyiz. Sonra şikâyet etmeyin…
****
Yazımı, Nimet Haşıl Korkmaz'ın panel sonunda yaptığı konuşmasından birkaç cümle ile nihayetlendiriyorum;
"Bir türlü durdurulamayan erkek şiddeti için artık daha yüksek sesle, daha sert konuşmamız, nobran davranmamız ve bu yolda daha sert adımlar atmamız gerekiyor. Akıllı mantıklı anlatımlar erkekler üzerinde bir anlam ifade etmiyor, Kelimelerin gücünü kullanarak, 'Biz yoksak siz yoksunuz' gibi sözlerle erkeklere varlık sebeplerini hatırlatmalıyız."
Sabır sınırlarını zorladığım zamanlarda yazdığım "kadın" konulu birkaç yazım
4 parmakla değil, 5 parmakla STOP! / 22 Ağustos 2013
Anlaman için her gün sana 'çüş' mü dememiz gerek? / 23 Nisan 2014
Dişe diş, kana kan, hatta idamsa idam! / 2 Mayıs 2014
Sen kimsin be adam! / 22 Eylül 2014
Dünyanın derdi kadın olmuş / 26 Kasım 2014
Her şeyin müsebbibi kadın! / 10 Aralık 2014
Biz mi gidelim siz mi gidersiniz? / 7 Mayıs 2015
Artık utanan taraf kadın olmayacak! / 16 Şubat 2015
Namussuz! / 26 Ocak 2016
Beleşçisin arkadaş! / 29 Ocak 2016
Iffetli kadın olmak istemiyoruz / 16 Mart 2016
Hesapta biz de varız! / 5 Aralık 2016
Yasalarımız Var, Evet! / 25 Mart 2019
Cinsiyetçi Dilden Yılanlar! / 15 Haziran 2020
Kadının Adı Mezar Taşında! / 21 Temmuz 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder