3 Aralık Dünya Engelliler Günü’ne ithafen…
Eşit miyiz?
Kadın-erkek eşitliği değil sorduğum. Orası zaten malum.
Hayata eksilerde başladığımızı, ömrümüz boyu bu arayı kapatmak için çabaladığımızı, erkeklerle aynı çizgide yürüyebilmek adına erkek milleti bir adım atarken bizim üç adım atmamız gerektiğini, hep utanmak zorunda bırakılan, hep suçlanan, hep savunmada kalan taraf olduğumuzu biliyoruz.
Lakin ne gam!
Kadın kendi içindeki gücü fark ettiği anda erkekle yarışı bırakıp kendi yolunu çiziyor ve çıktığı o yolda hiçbir erkek kadına yetişemiyor.
Üstelik, erkekler günlük vazifelerini yapmış olmanın rahatlığı ile koltuklarına yayılmışken, biz kadınlar olarak önce evde sonra da toplumda aksayan ne varsa hepsine sahip çıkıyor, kanayan her yaraya parmak basmaya çalışıyoruz. O yüzden de "ayaklanan" ve "itilip kakılan" taraf hep kadın tarafı oluyor.
Bizim bu yazıda sorgulayacağımız kadın-erkek eşitliği değil, "Kadınlar olarak birbirimizle eşit miyiz?"
Engelli bir kadın ile diğer bir kadın ne kadar eşit mesela? Güzelliğin ve gençliğin pompalandığı, belli ölçüler dışındaki ölçülerin kabul edilmediği, yaşlanmanın ise zinhar suç sayıldığı bir dönemde tek tipleştirilen kadının dışında, bir de hayata "engelli" olarak başlayan ya da sonradan engelli olan pek çok kadın var; işte o kadınlar diğerleriyle ne kadar eşit? Topluma ayak uydurabilmek için onlar kaç adım atmak zorunda?
TÜKD Dostluk Toplantısı
Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Bursa Şubesi’nin her ayın ilk cumartesi günü düzenlediği Dostluk Toplantıları'nın 2 Aralık günü gerçekleşen Aralık ayı buluşması, 25 Kasım-10 Aralık tarihli gündemlerini kapsadığı için, "Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddetle Mücadele", "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele" ve "Uluslararası Engelliler Günü” temalarına dikkat çekmek adına, "Eşit miyiz?" başlığı altında ve "Engelli Kadın"a vurgu yapan konuklarla gerçekleşti. TÜKD Bursa Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Aylin Sabancı'nın açılış konuşmasının ardından, günün konukları olan, Türkiye'deki ilk "Engelli Kadın" derneği olan Bursa Engelli Kadınlar Derneği ENKADER Yönetim Kurulu Başkanı Canan Aykanat ve kurucu üye Dr. Nilüfer Egemen Yumurtacı, yaptıkları konuşmalar ile engelli kadın olmanın hayatları üzerindeki etkilerini anlattı.
Onlar konuşurken engelli bir arkadaşımın, "Yurtdışında kendimi normal insan hissediyorum, ancak ülkeye iner inmez engelli bir insan olduğumu hatırlıyorum" deyişini, "Arabadayken kadınım, inince engelliyim" diyen bir başka kadını, "Nasıl yürüyeceğimi biliyorum ama ayağa kalktığımda bacaklarımı kontrol edemiyorum" diyen başka bir genç kadını, 45 yıl yatağa bağlı olan kızının her türlü bakımını yapan bir yakınımı hatırlıyorum. Unutmayın ki, beden engelli olsa da hormonlar çalışıyor. Bu sorunu engelli erkek evlat sahibi olan anneler de farklı bir boyutta yaşıyor.
Canan Aykanat evlat sahibi olmak istediğinde yaşadığı sıkıntıları, kendisinin anneliğe layık bulunmadığını, doğumevlerinde engelli kadınlar için özel birimler olması gerektiğini, engelli tuvaletlerinin de kadın ve erkek olarak ayrı ayrı olması gerektiğini anlatıyor. Biliyorsunuz, büyük merkezlerde bebek bakım odası ve mescit bulunur. Kadın WC, Erkek WC vardır. Kadın tuvaletinin içinde annenin çocuğu ile birlikte girdiği ayrı bir kabin vardır. Engeli olmayan bireyler olarak neden "1" tane Engelli WC olduğunu sorgulamayız bile. Sanki engelliler diye ayrı bir tür varmış gibi davranırız. Tıpkı LGBT-İ'ye yaptığımız gibi onları da toplumsal cinsiyet bilincinin dışında bırakırız.
Canan Aykanat |
Engelli kadın anne olamaz mı?
Canan Aykanat'ın konuşmasında dikkat çektiği kadın ve doğum konusu üzerine, "Engelli kadının cinsel hayatı olamaz mı, anne olamaz mı?" diye soralım.
Toplumda, kendi inisiyatifi ile hamile kalanlar büyük bir suç işlemişçesine cezalandırılıyor. Bir de istemsiz hamilelikler var. Zaten hayat içinde kendisi ve ailesi için yaşama şartları çok zor olan engelli bir bireyi kendi arzularına alet edip, her şeyi daha da zorlaştıran şahısları ne yapmalı bilmem. Engelli bir kadının beslenmesi, özbakımı ve hijyeni zaten yeterince zor iken bir de tecavüz. Konuşamaz diye, suskun diye, derdini anlatamaz diye, zayıf diye, bilinçsiz diye kendi emellerine kurban ettiği kadının neler yaşayacağından (tabii ki) ona ne!
Onun için ha kadın, ha erkek, ha kedi ha köpek, ha çocuk, ha bebek, ha koyun ha eşek! Nefes alsın yeter diyeceğim ama damacana nefes bile almıyor. Onu hangi tahrik suçuyla suçlayacağız?
Kadın Sağlığı Hemşireliği Dergisi'nin 2021 yılında yayımlanan sayısında yer alan bir makalenin ön sözünde; "Engelli kadınlarla ilgili özel bir doğum öncesi bakım verileri bulunmamakta olup, literatürde engelli kadınların engelli olmayan kadınlara göre yetersiz doğum öncesi bakım alma olasılığının 2 kat daha fazla olduğu belirtilmiştir. Engelli kadınların, engelli ve kadın olarak yaşadıkları dezavantajın yanı sıra gebe kaldıkları zaman karşılaştıkları sorunlar da boyut değiştirebilmektedir. Bunlar sadece sağlık sorunları olarak ele alınmamalı, toplumsal bir sorun olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır." yazıyor.
2016 yılında ENKADER desteği ile Bursa Çekirge Devlet Hastanesi ek binası Zübeydehanım Doğumevi'nde engelli doğum ünitesi, hasta odası ve engelli polikliniği açılmıştı. Bursa'nın ilk branş hastanesi olarak 1981 yılında açılan o hastane 2021 yılında yıkıldı ve yerine yenisi yapılmadı.
Yönlendirme yazılarında engelli alfabesi kullanmakla, binalara engelli rampası ve engelli araçlarına özel park yeri yapmakla engelli konusu kapanmıyor işte. Konuya her boyutuyla eğilmek lâzım.
Kalıpları ve yargıları yıkalım
Hiçbirimiz cinsiyetimiz, ırkımız, rengimiz, dilimiz, dinimiz, görüntümüz gibi kendi seçmediğimiz özelliklerden dolayı yargılanmak istemeyiz. Dr. Nilüfer Egemen Yumurtacı da öyle diyor. "Ben kabul ettim, siz de edin diyor."
ODTÜ'de Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi okumuş, yine ODTÜ'de "Bilim ve Teknoloji Politikaları" üzerine yüksek lisans yapmış, doktorasını Selçuk Üniversitesi'nde Halkla İlişkiler, Tanıtım ve Reklamcılık üzerine vermiş olan ENKADER kurucu üyesi Dr. Nilüfer Egemen Yumurtacı, görüntüsüne bakıp da "Senin gibi bir kadın...." sözleri ile başlayan cümleler kuran insanlara, özellikle de kadınlara, zekâsına yaraşan cevaplar veriyor. Bu kadar eğitim almış, diploma sahibi olmuş bir insanın bürokrasi içinde nasıl boğuştuğunu, layık olduğu pozisyonu hak ettiğini nasıl bir türlü anlamadıklarını onun esprili dilinden dinledik. "Eşit miyiz diye soruyorsunuz ya, değiliz, siz maratondasınız, biz engelli koşudayız" diyor.
İzahı olmayan şeylerin mizahı olur kıvamında söylediği her sözün altında büyük bir açmaz görmemek, "Beni kabul etmeniz için daha ne kadar eğitim alabilirim, daha ne kadar engelli olabilirim, memnun olmanız için daha ne yapabilirim?" haykırışlarını duymamak mümkün değil.
O konuşurken Turgut Uyar'ın şu dizeleri takılıyor dilime:
Sizin alınız al, inandım.
Morunuz mor, inandım.
Tanrınız büyük, âmenna.
Şiiriniz adamakıllı şiir,
Dumanı da caba.
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız.
İcat Çıkaran Sıla Topçam
TÜKD Bursa Şubesi’nin Aralık ayı toplantısının konuklarından biri de lisansını ve yüksek lisansını tiyatro üzerine yapmış olan, "Tiyatrocu, Masal Anlatıcısı ve Eğitmen" Sıla Topçam idi. Eskiden erkeklerin de yaptığı masal anlatıcılığının artık erkekler tarafından (tamamen duygusal olarak) rağbet görmediğini, kendisinin masal anlatıcılığını keşfettiğini ve 2014 yılından bu yana yaptığını söyleyerek başladı konuşmasına.
Sıla Topçam |
Henrik Ibsen'in 1879 yılında yazdığı "Nora, Bir Bebek Evi" oyununu masallaştıran ve tek kişilik performans ile anlatan Sıla Topçam, böylece kadın sorunlarını ve kadın haklarını topluma "sanat" dili ile aktarıyor. Oyunda; evlenmeden önce babası, evlendikten sonra da kocası tarafından bebek muamelesi gören ve sosyal meselelerle ilgilenmesine izin verilmeyen üç çocuklu, genç ve güzel ev kadını Nora Helmer'in, kendisine farklı davranıldığını fark edişi ve birey olma çabası için verdiği mücadele anlatılıyor. Oyundaki Nora, kendisini bulmak için kapıyı çarpıp çıkması ile isyan bayrağını açması ile belki de "kadın" tarihindeki ilk kapıyı çarpıp çıkan kadın karakteri oluyor.
Ki genelde erkek yazarlar kadını kalemleri ile "dizayn" eder ve kalemlerini kadının suratına suratına sallarlar.
(Konuyla alakalı olarak, yürütücülüğünü benim yaptığım Edebiyatta Kadın Etkileri panelini izlemenizi tavsiye ederim.)
Anlatıcılık ve Aktarıcılık
Kadınlar yaşadıkları toplumun kültürünü, örerek, dikerek, pişirerek, dokuyarak, boyayarak, konuşarak, hepsi kendi yöntemlerince anlatıyor ve gelecek kuşaklara aktarıyorlar. Terapi etkisi gösteren bu anlatımlar ile önce kendilerini ve ailelerini, sonra da toplumu rehabilite ediyorlar. Bursa Nilüfer Lotus Kadın Kooperatifi gibi, örgü grupları gibi, el sanatları atölyeleri gibi şemsiyeler altında toplanıp hem dayanışıyor hem de değer yaratıyorlar. İyileşiyorlar, iyileştiriyorlar...
Bunları yaparken herkesin aynı dünyaya doğduğunu ama her bireyin ayrı bir dünya olduğunu, yaşama hakkının herkesin hakkı olduğunu ama bazılarının bu hakları gasp ettiğini unutmamak lâzım. Kadınlar arası eşitliğin iyilik ve eğitim ile sağlanacağını öğrenmek ve öğretmek lâzım. Engelli kişilerin en büyük zorluğunu kendilerinin ve ailelerinin yaşadığını düşünerek, onlara daha fazla engel çıkartmamak lâzım.
Nutuk Yalova 100. Yıl Özel Baskısı
TÜKD Bursa şubesinin Aralık ayı toplantısının nihayetlenmesinin ardından çok özel bir projenin galasına katılmak üzere TÜKD Bursa Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Aylin Sabancı ve Yönetim Kurulu üyesi Ebru Akçalı ile birlikte Yalova'ya doğru yola çıktık.
Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Yalova Şubesi öncülüğünde, Cumhuriyetimizin 100. Yılına ithafen bastırılan ‘Nutuk’un tanıtım galası, Yalova Raif Dinçkök Kültür Merkezi’nde gerçekleşti.
100. yıla özel 1923 adet basılması planlanan Atatürk’ün ölümsüz eseri ‘Nutuk’un kâğıdında; 81 ilden toplanan bitki, su ve toprak kullanılmış, hamuruna Dolmabahçe, Selanik, Çanakkale, Anıtkabir ve Trablusgarp bitkileri eklenmiş, 100 kişi tarafından tamamı el ile yapılmış ve 100. Yıla özel olarak 3 yıllık bir çalışmayla üretilmiş. Eserin satışından elde edilecek gelirden ayrılacak pay ile TÜKD Yalova Şubesi bursiyerlerine bağış desteği sağlanacak.
Ortaya çıkartılan bu nadide eserin el ile üretilen sayfalarına dokunduktan ve "kâğıdı" hissettikten sonra, kültür merkezinin üst katında bulunan “İbrahim Müteferrika Kâğıt Müzesi”ni gezmek farz oldu.
İlk Türk matbaasının kurulduğu Yalova'da açılan müzeyi, TÜKD Başkanı Meral Güler, TÜKD Yalova başkanı ve üyeleri ile birlikte kısa bir tur ile kâğıdın tarihi ve yapılışı üzerine bilgilendik. Türkiye'nin ilk kâğıtçılık tarihi müzesi olarak 2013 yılında kurulan müze, kâğıdın tarihi, üretimi ve korunması, kâğıt sanatları, Türkler ve kâğıt, kâğıt sanayisi, kitabın ve kütüphaneciliğin tarihi gibi konularda bilgi veriyor. Ayrıca müzede İbrahim Müteferrika'nın orijinal baskıları bulunuyor.
3 Aralık 2023 / C.E.Y.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder