Sempozyumun açılış konuşmasını yapan BUSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Buğra Küçükkayalar, katılımcılara hoş geldiniz derken şöyle konuştu: “İnsanın koşullara uyum sağlayan bir varlık olduğunu biliyoruz. Doğanın çaresizleri arasında yer alan insan; aklı, zekâsı, uyum ve tasarım yeteneği ile bugüne kadar kendine yaşam alanları bulmayı başarmıştır. Binlerce yıl avcı-toplayıcı olarak dünyada var olan insan, tarım ve buhar gücüyle daha güçlü hale gelmiştir. Artık insanlar kas gücünün yerine konulacak makineleri değil, beyin gücünün yerine konulacak yazılımları konuşmaya başladı. Hız, ilerleme ve dijitalleşme çağındayız. Bilgiye ulaşmanın değil, bilgiyi değerlendirmenin önemli olduğu bir dönemdeyiz. Distopik ve ütopik bakışlar arasındayız. Distopik bakışın bize bir faydası olmayacağına inananlardanım, Ütopik olmasa da geleceğe umutla bakan ve gerçekçi yaklaşımlardan yana olmaya inanıyorum. Olumlu düşünüyor ve olumlu ilerlemek istiyoruz. BUSİAD bir süredir ‘dijital dönüşüm, yeşil dönüşüm ve toplumsal dönüşüm’ü kendisine hedef edinmiş durumda. Biliyoruz ki geleceğin hayal ettiğimiz gibi olması için bugünden bir şeyler yapmalıyız. Aksi halde sürekli yakınan, suçu başka yerlerde arayan ve üretmeyen bir toplum haline dönüşürüz. Çözümün önce bizde başladığını biliyoruz. O nedenle de bugün 13.’süne tanık olduğunuz Yenilikçilik ve Yaratıcılık Sempozyumlarımızla fark yaratmak için bir şeyler yapmanın çabası içindeyiz.”
|
Buğra Küçükkayalar |
Küçükkayalar konuşmasında, Bursa'nın distopik bir geleceği olmasın diye BUSİAD olarak hazırladıkları "Sanayi, Tarım ve Turizmle Gelişen Bursa" belgesini açıkladıklarını ve bunun üzerinde özellikle durduklarını, Türkiye’de organize sanayiye pilotluk eden Bursa'nın artık yeşil, dijital ve toplumsal dönüşüme de pilotluk yapabileceğine inandıklarını, Cumhuriyetimizin bu toprakların insanın neleri başarabileceğinin en büyük göstergesi olduğunu belirtti.
Yeni Nükleer Güç "Yapay Zekâ"
Sempozyumun ilk konuşmacısı olan Doç. Dr. Şebnem Özdemir, "Yapay Zekâ" hakkındaki anlayışın değişmesi gerektiğini ve yapay zekânın mühendislik disiplinine ait bir alan olduğunun 1956 yılına ait bir yanlış olduğunu söyleyerek başladı konuşmasına. Özdemir'in "Pamuk Prenses ve 7 Cüceler" masalı anlatımı ise hepimizin bildiği o masala farklı bir boyut kattı. Şöyle ki; "aynaya" seslenen kötü kalpli kraliçe aslında yapay zekâya sesleniyordu, ayna da kraliçeye güzel olduğunu söylüyordu. Ancak bir gün, aynaya "beyazlığın" daha güzel olduğu kodlandığından ve Pamuk Prenses'in daha beyaz olmasından dolayı, daha güzel bir insan olarak Pamuk Prenses'i işaret etti ayna. Bu da (bildiğimiz üzere) kötü kalpli kraliçeyi "gıcık" etti.
Cezeri’nin robot tasviri ve Mary Shelley’nin Frankenstein karakteri, insanın emirlerini yerine getirsin diye tasarlanmış varlıklardı.
Yapay Zekâ 2008’de “Rüya”, 2018’de “İnsanlığın Yeni Elektriği”, 2020’de “İnsanlığı Taklit Etme ve Aşma Sanatı”, 2022’de “Frankenstein’ın Canavarı” olarak tanımlanmıştı. 2023’ün tanımı ise “Yeni Nükleer Güç”tü. Çünkü insanlık nükleer güç ile olan sınavında çok başarılı sonuçlar veremedi. Hatta insanlığı utandıracak hikâyelere imza attı. Biz de yapay zekâ ile ya en iyi en güzel tarafımızı insanlığa miras bırakacağız, OR VICE VERSA…
Şebnem Özdemir’in anlatımından kısa kısa:
Dünya sahnesinde veri bilimi olarak kabul edilen ilk temel yapı istatistik ile kara vebadan kırılan Ortaçağ Avrupa’sında her hastanın kara veba olmadığı ortaya konur. 1965 yılında ABD’de dünyanın ilk veri merkezi kurulur. Vergi kaçakçılığını önlemek için 65 milyondan fazla vatandaşın verileri toplanır. 1980’de “Veri Madenciliği” kavramı doğar. Ardından “Makine Öğrenmesi” kavramı gelir. 2004 yılında sosyal mecraların kurulmasıyla insandan veri toplanır hale gelinir. (Ki insanlar verilerini kendi elleriyle, kendi rızalarıyla, üstelik ZEVKLE paylaşır oldu.) Veriyi analiz edenin yapay zekâya da hükmedebileceği keşfedilir. 2015–2019 yılları arasında başarısız projeler olur. Çünkü veri henüz yeterince kaliteli değildir. Yani, veri yoksa yapay zekâ yoktur. Siber güvenliğin zirve yaptığı çağda kimse kendini nasıl koruyacağını bilemez. İnsan, insan gibi düşünebilen, insan gibi karar verebilen bir yapay zekâ peşindedir. Yani “Genel Yapay Zekâ”nın. Elon Musk, sadece 3 yıl sonra şu ana dek yapılan her şeyin çok daha iyisini yapabilen bir yapay zekâ gelecek der. Üretici Yapay Zekâ ile yapılabilecek her şeyin tepesinde yine insan vardır. İnsan, kodlayan değil, kontrol edip denetleyendir. (Yapay zekâ veriler üzerinden giderek soruları cevaplasa da henüz insan gibi hissedemiyor.) Kod yazmak geride kalmıştır, yeni anlayış “düşünce zinciri oluşturmak”tır. (“Nesi var?” oyununu hatırlayın.) “Bana şunu yaz!” komutuna duygu ekleyerek, “Kendine güvenli bir dil ile yaz!” diyebiliriz.
|
Doç. Dr. Şebnem Özdemir |
Doğal nörondan yapay nörona giderken insan nasıl öğrenir, gördüğümüz gerçek midir, doğru mudur, kurgu mudur? Hangisi sentetik görüntü, hangisi sentetik ses, hangi bilgi doğru, hangisi sanaldır? (Görsellerde eller, gözler, dişler ve arkadaki yazılara odaklanın diyor Şebnem Özdemir.) Veri vermeden yapay zekâdan kendimiz için tavsiye alabilir miyiz? (* Falcılar nasıl çalışıyor acaba?)
2019’a kadar “Yüz (mimikler) ve ses (konuşma biçimi) mahremdir, paylaşılamaz” denirken, Pandemi sonrası bu mahremiyetten vazgeçilir ve yüzbinlerce yüz ve ses hızla aç makinelerin önünde dizelenir.
Şebnem Hoca’yı dinlerken terimler sahneden yağmur gibi yağıyordu: ChatGPT, GPT4, GEMINI, IoT, GoT, Yapay Dar Zekâ, Yapay Genel Zekâ, Üretici Yapay Zekâ, Futurepedia…
Bir yandan da sorular yağmur gibiydi: “İnsanın öğrenme biçimi ile makinenin öğrenme biçimi aynı mı olacak?”, “İnsanlık kendi problemlerini çözemezken makine ile nasıl iletişim kuracak?”, “Yapay zekâya bir şeyin yanlış ya da aptalca olduğunu kim söyleyecek?”
Şebnem Özdemir konuşmasını şu sözlerle nihayetlendirdi: "Dilinin sınırları dünyanın sınırlarıdır" der Ludwig Wittgenstein. Dilimizin sınırları dünyamızın sınırları ise eğer, insanlarla etkileşim kurduğumuz bu dünyadan makinelerle etkileşim kurduğumuz bu dünyaya nasıl geçeceğiz."
"İnsan için su neyse, kurum için veri o"
Günün ikinci konuşmacısı KPMG Türkiye İnovasyon ve Teknoloji Danışmanlığı Lideri Gökhan Mataracı idi. Mataracı konuşmasına, “Yapay zekâ bugün çıkmadı, uzun zamandır kullanıyorduk. Ama bir anda bir etki ortaya çıktı. Üretken yapay zekâ ses, video, yazı gibi çok şey üretmeye başladı. Netflix 41 ayda 1 milyon kişiye ulaşmışken, ChatGpt sadece 5 günde bunu sağladı. Bu kadar fazla ne etkiledi? Acaba biz bunda ne bulduk? Neden bu kadar çok kullanıldı? Hangi ihtiyacımızı karşıladı?" sözleriyle başladı.
ChatGPT 2 ayda 100 milyon kullanıcıya ulaşmıştı. Demek ki ChatGPT işleri değiştirecekti. İş dünyasında kullanım artacaktı. Aslında hepimiz yapay zekâyı sıradanmış gibi kullanıyorduk. Telefonda mesaj yazarken başını girdiğimiz bir sözcüğü yapay zekâ tamamlıyor, trafikte hangi yolun açık hangisinin kapalı olduğunu, yağmurun yağıp yağmayacağını, yağacaksa kaçta yağacağını, hatta yanımıza şemsiye almamız gerektiğini bile yine o söylüyordu. Biz yapay zekâya ne istediğimiz söylüyorduk, o neyi nasıl istediysek önümüze getiriyordu. Karşımıza, hangisinin gerçek olduğunu ayırt edemediğimiz veriler çıkıyordu. Lakin öncelikle bizim ona gerçek olanı vermemiz gerekiyordu. (* Şebnem Hoca, “Veri yoksa yapay zekâ yok!” demiş miydi?) Sonrasında yine talepleri sıralayan bizdik. Bu zekâyla hepimiz projeler geliştirebilirdik. Ancak proje geliştirenler kadar bunu doğru kullanabilecek zekâların da duruma hâkim olması gerekiyordu. Çünkü bu dünyadan başka bir dünyaya geçecektik ve geride kalanlar arasında olmak işten bile değildi.
Zamandan, insan gücünden, enerjiden ve hammaddeden tasarruf etmek için yapay zekâyı tüm bütünleştirici teknolojilerle birlikte kullanmak gerekiyordu. Blok Zincir kullanıyorsanız Bulut Teknolojisi’ni de kullanmanız elzemdi.
İş dünyasının %70’i yapay zekâyla iş yapmamız lâzım diyordu. Önümüzdeki 3–5 yıl içerisinde %65 civarı şirket, işin kendisini etkileyeceğini düşünüyordu. Sadece %22’si kârlılığa etkisi olacağını düşünüyordu. CEO’ların %82’si ise Yapay Zekâyla ilgili bilgiye sahip olmadığını söylüyordu.
Yapay Zekâ modellerinin %35'ine güveniliyordu. Bu arada; yapay zekâya en fazla güvenilen alan, %75 ile sağlık sektöründe imiş. En az güvenilen de yapay zekânın kendisi imiş. Yani daha gidilecek çok yol var.
Sosyal mecraların çoğalması, akıllı telefonlar ile oturduğumuz yerden iş yapabilmek kişisel talepleri de beraberinde getirdi. O oluyorsa bu niye olmasın diye sorgular oldu insan.
Bir marka verileriyle satılırsa 20 kat daha değerliydi. Satan taraf verileri vermek istemezse 20 kat daha az değer biçiliyordu. (* Değerleme hep aynı. Almanların 14 Haziran 1940'ta Paris'e girdiklerinde, Paris'in hasar görmemesi için Fransız askerleri tarafından direniş gösterilmeden boşaltıldığını düşünün. Bir de Napolyon'un Moskova'ya girdiğinde Moskova'yı boşaltılmış ve yakılmış bulduğunu düşünün. Bir muhasebeci bürosunu, tuttuğu tüm defterler ile birlikte de satabilir, dört duvar olarak da. Hangisi daha değerli?)
İngiltere Hazine Bakanlığı verinin parasal değerini ölçmek için çalışma başlatmış. Henüz hesaplanamamış ancak devletlerin hazine bakanları bile verinin parası kaç para acaba diye sormaya ve bunun üzerine düşünmeye başlamış.
Mataracı sunumunun sonunda, "Herkes her işi kendisi yapamaz. Her kurumun kendine has özelliği var. İşin, iş ortaklıklarıyla genişletilmesi gerekiyor. Yapay zekâyı ya da dijital teknolojiyi sadece geliştiren insanlara değil, kullanabilecek insanlara da ihtiyacımız var.
Çok katmanlı bu dünyanın ortasında duran tek şey var, o da veri. İnsan için su neyse, kurum için de veri o. Kalitesiz bir veri, kirli su gibi zarar vericidir." diyerek, atılacak yararlı ve zararlı adımlara dikkat çekti.
"İnsandan daha iyi yaratabilen yapay zekâ yolda, geliyor"
İki konuşmacının ardından verilen kısa moladan sonra, sempozyumun son konuşmacısı olan İçil Eğitim ve Danışmanlık Kurucu Ortağı Mustafa İçil sunum için sahneye geldi. İş hayatı boyunca pazarlama yöneticiliği yapmış, satış sorumluluğu üstlenmiş, strateji danışmanlığı yapmış ve halen yapan, ayrıca eğitmenliğe de devam eden İçil, her zaman teknoloji üzerine çalıştığını söylüyor. Çalıştığı şirketlerde teknolojiyi nasıl daha verimli kullanabileceklerini anlatmaya çalıştığını, kendi şirketinde de teknolojiyi iş hayatında nasıl daha verimli hale getirebileceği üzerine çalıştığını söylüyor. İçil, “Teknoloji iş yapış biçimlerini değiştiriyor. Her sektörün farklı dinamiği var.” diyor. Kendini diğerlerinden farklı gören şirketlerin hepsinin ortak noktaları olduğunu söylüyor ve devam ediyor:
“Bill Gates. ‘Bankacılık gerekli, bankalar değil.’ demiş. Ürkün ama çok da ürkmeyin, sadece yeni iş yapış tarzlarına alışın. Dünyanın en büyük 10 teknoloji şirketi 200 adet sağlık şirketi satın almış. O dünyayı değiştirecekler. İş hayatımız hızla değişiyor. Buna hazırlanmamız gerekiyor. Her şey 2010 yılında, Endüstri 4.0 kavramının ortaya atılması ile başladı. Ardından IoT (Nesnelerin İnterneti), Büyük Veri ve Yapay Zekâ geldi. Endüstri 3.0 ezbere iş yapıyor, Endüstri 4.0 ise minik bir sensörle işlemi analiz ediyor, yorum yapabiliyor.”
Tıpkı ansiklopedilerden topladığımız bilgilerle yazdığımız ödevlerde yaptığımız analizler ile yarattığımız farklılıklar gibi.
Teknoloji artık olmazsa olmazımız olmuş. Ne yiyeceğimizi, ne zaman uyuyacağımızı, ne kadar yürümemiz gerektiğini, ziyaret ettiğimiz sitelerde kalışımızı dahi o hesaplıyor.
İçil’in sunumundan devam edersek: “Teknoloji her alanda kullanılıyor. New York polisi, şehrin farklı bölgelerindeki kanalizasyon borularına koyduğu sensörlerden yaptığı analizler ile şehrin hangi bölgelerinde uyuşturucu kullanıldığını tespit ediyor. Bir mağazaya yerleştirilen akıllı kamera, müşterinin yüz ifadesinden ürünü beğenip beğenmediğini analiz ediyor. Kısacası, teknoloji iş yapış biçimlerini değiştiriyor. Yapay zekâ insanın yapamadığı bir şeyi yapmıyor. Hiç kaçırmadan, hiç yorulmadan, çok daha hızlı ve sürekli olarak yapıyor. (Hesap makinesi olmadan da hesap yapabilir, bir araç olmadan da gideceğimiz yere gidebiliriz. Ama zaman…)
Pazarlama alanında yapay zekâ kullanımını bilmeyenlerin iş kurması zorlaşacak. Müşteriye sunduğunuz hizmetlerde yapay zekâyı kullanmak rekabette büyük farklar yaratacak. Yapay zekâ tüm birimlerde hiç bıkmadan çalışabilen bir eleman ve artık işi takip de ediyor. İşi insan yapıyor, yapay zekâ hata kontrolü yapıyor. Sürekli analiz ve planlama yapıp insana bildiriyor.”
“Yapay zekâ insan kaynakları ekibinin %26 zamanını boşa çıkarıyor. İK’da çalışan 4 kişiden boşa çıkan 1 kişi insan teması gereken noktaya yönlendirilebilir. Çünkü insan temasının gerektiği noktaları yapay zekâ hâlâ değiştiremiyor. (Henüz sosyal medyanızı yapay zekâ programı yönetemez, basın bildirinizi yazamaz gibi.) Yapay zekâyı kullanarak kurumunuzda dokunuşlar yapabilir, rakipleriniz arasında fark yaratabilir ve daha öne çıkabilirsiniz. Google aramalarında ilk sırada görülme isteği yerini ChatGPT’de önerilmeye bıraktı. Yapay zekâ her şeyi yapamaz. O bir sihirli değnek değil. Onu birilerinin yönetmesi ve eğitmesi gerekir. Yaratan bir yapay zekâdan bahsediyoruz. Yapay zekâdan gelecekte korkmamıza gerek yok. Yapay zekâ hata yaparsa ne olacak ondan korkmalıyız. İnsan isterse bilinçli olarak makineyi yanıltabilir. Yeni etik kurallarını devreye sokmamız lâzım.”
“İşe alım ve işten çıkartmalara yapay zekâ karar veriyor. İşsizlikten bahsetmeden geçmemek lâzım. Teknolojiyi kullanırken risklerini bilmeliyiz. İnsana her zaman ihtiyaç var. İşimi teknolojiyle nasıl yapabilirim sorusuna cevap veremeyen biri işsiz kalabilir.”
Konuşmasının sonunda, “Dünyayı ele geçirecek teknoloji geliyor mu? Evet, maalesef geliyor. İnsandan daha iyi düşünebilen, daha iyi yaratabilen yapay zekâ yolda, geliyor. Bu geliş beklediğimizden 20–30 sene öncesine çekilmiş durumda. Geleceği güne kadar hangi adımları atmamız gerektiğini düşünüp o adımları atmamız lâzım. Daha 15 yıl var deyip yatmayın, sadece 15 yıl kalmış deyip çalışın.” diyen Mustafa İçil, sunum performansı ile dinleyicilerden epey alkış aldı.
|
ADA-7 |
Dijitalleşmeye bayılıyorum ancak organikliğimizi sentetikliğe kaptırmaktan korkuyorum. Derdimi anlatmak için aradığım müşteri hizmetlerinde bin tane makineyi bin bir zorlukla aşıp, gerçek bir insana ulaşmaya çalışmaktan yoruluyorum. Makineyle yapacaksam zaten internetten yapardım, sesli yanıt sistemini aradıysam canlı bir varlıkla konuşmak istemişimdir değil mi? İnsan bu işin neresinde, bilmiyorum.
Ben her şeyi biliyor olmak istemiyorum. Öğrenmek ve hayret etmek istiyorum. Çünkü hayret ettiğimde öğrenmiş oluyorum. Öğrendiğimde seviniyorum. Vayy, demek bu böyleymiş demem lâzım. Bütün müzikleri dinlemiş, bütün kitapları okumuş olmamam lâzım. Her şeyi benim kadar bilen insanlarla yaşamamam lâzım. Öyle olursa insan konuşacak şey bulamaz, nasılsa o da her şeyi biliyor, bu da her şeyi biliyor deyip susar. Belki de çok kısa bir zaman sonra bizim şimdi çok önemsediğimiz kavramlar çoktan ortadan kalkmış olur. Belki ben de çoktan yenidünyaya uyum sağlamış olurum.
Şimdilik akıllı telefonumu, interneti ve yapay zekâyı yedek aklım ve yedek hafızam olarak kullanıyorum. O benim ansiklopedim, sözlüğüm, yol tarifçim, bilirkişim, kısacası; bir bilenim.
Kurmalı kol saatlerinden hareket ettikçe şarj olan saatlere, oradan ekranında futbol gibi oyunlar oynanan dijital kol saatlerine ve şimdi nabzımızdan adımlarımıza kadar sayan, ölçüp değerlendiren ve uyaran, her işimizi değil bilgisayarımıza, telefonumuza bile bakmadan yapabildiğimiz saatlere geldik. Her konuda her an, sürekli veri alış-verişindeyiz. “Ay şekerim ne konuşuyorsak karşımıza reklamı çıkıyor” söylemi artık çok eskilerde kaldı. Yapay zekâya ve yapay zekâyı yaratan insan zekâsına hayran kalmamak mümkün değil.
Tek korkumuz Mustafa İçil’in dediği gibi “hata yapma ihtimalleri”. Bir ihtimal daha var, “kötü ellerde kötülüğe evrilmeleri”.
Söylemeden geçemeyeceğim:
Sunumlarda barkovizyon görüntüleri asla Türkçe olmuyor. Konuşanlar Türkçe konuşup dinleyenler Türkçe dinliyorken sunumun İngilizce olması benim her zaman garibime gidiyor. Sanırım onca iş içerisinde Türkçe sunum hazırlamak konuşmacılara zor geliyor.
Yine söylemeden geçemeyeceğim;
Konuklara takdim edilen hediyeler yapay zekâyla değil, Bursa’ya özel, el emeği göz nuru ile üretilmiş el işi cini eserlerdi. Bu da henüz dijitale tam teslim olmadığımızın göstergesiydi…
11 Aralık 2023 / C.E.Y.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder