Elin oğlu ineğine danasına koyununa kuzusuna klasik müzik dinletip, hepsini açık havada dolaştırıp, yemyeşil çayırlarda otlatırken, sen gel milletin boğazına burnuna kadar boka batmış hayvanların etini daya.
İneğinin bağırsağındaki metan gazını çekip alan ve incelen ozon tabakasının kendini onarmasını sağlayan bir akıldan, geçtiği her yere hastalık bulaştıran inek gemilerini denizler aşırıp Boğazımıza dayayan bir akla kadar akıllardan akıl beğen.
Delirmemek işten değil
Ülkede hayvancılığın bitirilip ta cehennemin dibinden, Brezilya'dan hayvan ithal ediliyor olması ayrı konu,
İthal edilen hayvanların hiçbir ahlâk ve hiçbir sağlık sınırına sığmayan taşınma şartları ayrı konu,
O şartlarda yüklenen gemilerin "yüzen bir mikrop yuvası" olarak denizlerde yarattığı kirlilik ayrı konu,
O rezillikte taşınan hayvanların kesilip etlerinin halka yedirilmesi ayrı konu,
Kesilen hayvanların yenilmeyecek kısımlarının nasıl imha edildiği ayrı konu.
Anladık, bu işlerde ahlâk-vicdan-insaf çalışmıyor, ya Sağlık Bakanlığı ve kanunlar nerede?
Hepsi resepsiyonda
Türkiye Büyük Millet Meclisi bahçesinde düzenlenen Adli Yıl açılışı resepsiyonunda, "Bu etlerde şarbon var mı?" diye soran Meclis Başkanı Binali Yıldırım, etin tadına önce Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın bakmasını istedi. Karşılıklı şarbon "esprileri" uçuştu havada. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca "Etler iyi pişmiş, şarbon olmadığına garanti veririm" deyince, Yıldırım da, "Sağlık bakanı denetlesin o zaman" dedi ve etleri önce bakanın yemesini istedi.
Ardından ikram edilen eti önce Tarım ve Hayvancılık Bakanı Bekir Pakdemirli, ardından da Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan yedi. (O görüntüleri izlemek için tıklayınız)
Buradan anladığımız; devlette bir "Çeşnicibaşı" kadrosu açılmalı. Her gelen yiyeceği önce onlar tatmalı.
Kurbanlık hayvanın bile ithal!
Sağlık Bakanlığı 29 Ağustos tarihinde, Et ve Süt Kurumu tarafından "kurban edilmesi için" ithal edilen hayvanlarda tespit edilen şarbon hastalığıyla ilgili "Halk sağlığı açısından ciddi bir tehdit bulunmamaktadır" açıklamasını yapmıştı. Et ve Süt Kurumu hastalıklı hayvanlar için "Piyasaya sürmedik" demişti.
Uzmanlara göre şarbon dere kenarında kurban kesilmesi ve ithal saman ile yayıldı. Yeni Şafak’ın iddiasına göre ise ithal hayvanlarda şarbon hastalığı görülmesi üzerine büyük firmalar et fiyatlarına 5 liralık zam yaptı. 5 liralık zam daha kapıda.
Hatırlarsınız, Türkiye'nin 2011-2012 yıllarında Polonya’dan ithal ettiği yaklaşık üç bin sığır etinde "deli dana" hastalığına rastlandığı ortaya çıkmıştı.
Demek o tarihten sonra delirdik hepimiz...
Zulmün adı ET olmuş!
Burada öncelikli konu o canların bunca eziyet ve ızdırap içinde yolculuk ettirilmelerinde. (Bu konuda Zülal Kalkandelen'in yazdığı ÖLÜM GEMİLERİ yazısını okumadan geçmeyin.)
Ucuz et olsun diye biçare hayvanlara edilen eziyetlerin hesabı, eti pahalıya satanlardan da ucuza kapatanlardan da bir bir sorulacak hep.
Sonrası zaten çorap söküğü gibi gelecek.
Soluduğumuz havadan içtiğimiz suya kadar her yerde hepimizin karşına çıkacak bu kepazelik. Hepimizin kapısına ulaşacak o hayvanların çektiği acıdan birer parça.
İkinci Dünya Savaşı'nda yaşanan Nazi zulmünü anlatan filmlerden birisi olan "Çizgili Pijamalı Çocuk / The Boy in the Striped Pyjamas" filmindeki gibi, hiç beklemediği bir anda hikâyenin tam ortasında buluverecek kendini en yetkili kişi mesela.
Ancak o zaman ayacak belki,
Lakin vakit çok geç olmuş olacak...
(Kapak fotoğrafı Zülal Kalkandelen'in yazısından alıntıdır)
Zülal Kalkandelen röportajını okumak için tıklayınız:
"Zehirli kimyasallarla beslenen hayvanları Türkiye'ye gönderdiler"
İneğinin bağırsağındaki metan gazını çekip alan ve incelen ozon tabakasının kendini onarmasını sağlayan bir akıldan, geçtiği her yere hastalık bulaştıran inek gemilerini denizler aşırıp Boğazımıza dayayan bir akla kadar akıllardan akıl beğen.
Delirmemek işten değil
Ülkede hayvancılığın bitirilip ta cehennemin dibinden, Brezilya'dan hayvan ithal ediliyor olması ayrı konu,
İthal edilen hayvanların hiçbir ahlâk ve hiçbir sağlık sınırına sığmayan taşınma şartları ayrı konu,
O şartlarda yüklenen gemilerin "yüzen bir mikrop yuvası" olarak denizlerde yarattığı kirlilik ayrı konu,
O rezillikte taşınan hayvanların kesilip etlerinin halka yedirilmesi ayrı konu,
Kesilen hayvanların yenilmeyecek kısımlarının nasıl imha edildiği ayrı konu.
Anladık, bu işlerde ahlâk-vicdan-insaf çalışmıyor, ya Sağlık Bakanlığı ve kanunlar nerede?
Hepsi resepsiyonda
Türkiye Büyük Millet Meclisi bahçesinde düzenlenen Adli Yıl açılışı resepsiyonunda, "Bu etlerde şarbon var mı?" diye soran Meclis Başkanı Binali Yıldırım, etin tadına önce Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın bakmasını istedi. Karşılıklı şarbon "esprileri" uçuştu havada. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca "Etler iyi pişmiş, şarbon olmadığına garanti veririm" deyince, Yıldırım da, "Sağlık bakanı denetlesin o zaman" dedi ve etleri önce bakanın yemesini istedi.
Ardından ikram edilen eti önce Tarım ve Hayvancılık Bakanı Bekir Pakdemirli, ardından da Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan yedi. (O görüntüleri izlemek için tıklayınız)
Buradan anladığımız; devlette bir "Çeşnicibaşı" kadrosu açılmalı. Her gelen yiyeceği önce onlar tatmalı.
Kurbanlık hayvanın bile ithal!
Sağlık Bakanlığı 29 Ağustos tarihinde, Et ve Süt Kurumu tarafından "kurban edilmesi için" ithal edilen hayvanlarda tespit edilen şarbon hastalığıyla ilgili "Halk sağlığı açısından ciddi bir tehdit bulunmamaktadır" açıklamasını yapmıştı. Et ve Süt Kurumu hastalıklı hayvanlar için "Piyasaya sürmedik" demişti.
Uzmanlara göre şarbon dere kenarında kurban kesilmesi ve ithal saman ile yayıldı. Yeni Şafak’ın iddiasına göre ise ithal hayvanlarda şarbon hastalığı görülmesi üzerine büyük firmalar et fiyatlarına 5 liralık zam yaptı. 5 liralık zam daha kapıda.
Hatırlarsınız, Türkiye'nin 2011-2012 yıllarında Polonya’dan ithal ettiği yaklaşık üç bin sığır etinde "deli dana" hastalığına rastlandığı ortaya çıkmıştı.
Demek o tarihten sonra delirdik hepimiz...
Zulmün adı ET olmuş!
Burada öncelikli konu o canların bunca eziyet ve ızdırap içinde yolculuk ettirilmelerinde. (Bu konuda Zülal Kalkandelen'in yazdığı ÖLÜM GEMİLERİ yazısını okumadan geçmeyin.)
Ucuz et olsun diye biçare hayvanlara edilen eziyetlerin hesabı, eti pahalıya satanlardan da ucuza kapatanlardan da bir bir sorulacak hep.
Sonrası zaten çorap söküğü gibi gelecek.
Soluduğumuz havadan içtiğimiz suya kadar her yerde hepimizin karşına çıkacak bu kepazelik. Hepimizin kapısına ulaşacak o hayvanların çektiği acıdan birer parça.
İkinci Dünya Savaşı'nda yaşanan Nazi zulmünü anlatan filmlerden birisi olan "Çizgili Pijamalı Çocuk / The Boy in the Striped Pyjamas" filmindeki gibi, hiç beklemediği bir anda hikâyenin tam ortasında buluverecek kendini en yetkili kişi mesela.
Ancak o zaman ayacak belki,
Lakin vakit çok geç olmuş olacak...
(Kapak fotoğrafı Zülal Kalkandelen'in yazısından alıntıdır)
Zülal Kalkandelen röportajını okumak için tıklayınız:
"Zehirli kimyasallarla beslenen hayvanları Türkiye'ye gönderdiler"
Siz de hayvan sevenlerden misiniz? / 14 Ekim 2010
Hayvandan korkma, hayvan sevmeyen insandan kork! / 30 Eylül 2012
Sokaklardaki bu hayvanlar toplansa... / 4 Ekim 2012
Bütün hayvanlar çevreci, ya insanlar? / 5 Haziran 2013
Doğanın tekerine çomak sokup durmayın! / 9 Mayıs 2014
Susturamadığından korkar insan / 23 Ağustos 2014
Hayvan kes(eme)me bayramı! / 30 Eylül 2014
Hayvanı kendine benzetme, bırak! / 25 Ekim 2014
Zürafa tavşana, su aygırı serçe kuşuna / 8 Aralık 2015
Hayvana zulmeden zalimdir / 25 Şubat 2016
Harambe'ı neden vurdunuz? / 8 Haziran 2016
Kuyudan ders çıktı / 15 Şubat 2017
Zulmün adı ET olmuş! / 6 Eylül 2018
Kokuşizm! / 21 Aralık 2018
Tavşan Kaç! / 13 Ağustos 2019
Tavşan Kaç! / 13 Ağustos 2019
Aman avcı, vurma beni! / 5 Şubat 2019
Siz Niye Oturuyorsunuz? / 27 Ekim 2019
Hayvan Hakları Yasası Nerede? / 23 Temmuz 2020
Bu Ne Biçim Bir Bayram Yazısı! / 9 Temmuz 2022
Had Safhada Vahşet Dönemi / 25 Kasım 2022
Nice bayramlara / 15 Kasım 2010
Bir 9 gün tatili daha / 28 Ağustos 2011
İki bayram bir arada / 25 Ekim 2012
‘Dokuz Gün’ barajına takılanlar / 18 Ekim 2013
Hayvan kes(eme)me bayramı! / 30 Eylül 2014
Tam bir ‘kurban’ bayramı / 23 Eylül 2015
OLE! / 13 Eylül 2016
Hangi Oğlunuzu Seçerdiniz? / 24 Ağustos 2018
Zulmün adı ET olmuş! / 6 Eylül 2018
Bir 9 gün tatili daha / 28 Ağustos 2011
İki bayram bir arada / 25 Ekim 2012
‘Dokuz Gün’ barajına takılanlar / 18 Ekim 2013
Hayvan kes(eme)me bayramı! / 30 Eylül 2014
Tam bir ‘kurban’ bayramı / 23 Eylül 2015
OLE! / 13 Eylül 2016
Hangi Oğlunuzu Seçerdiniz? / 24 Ağustos 2018
Zulmün adı ET olmuş! / 6 Eylül 2018
Bu Ne Biçim Bir Bayram Yazısı! / 9 Temmuz 2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder