Nasıl başlık ama?
Bu başlığın ardından başka bir şey söylemeye gerek yok aslında ya, biz yine de çenemizi, yani elimizi tutamayıp iki kelam edelim.
Medya paranın, yani patronların, yani patronların ipini elinde tutan siyasilerin eline geçeli beri eski pusulasını kaybetti gitti.
Hak, hukuk, adalet, özgürlük, evrensel değerler ve halkın çıkarlarını gösteren eski pusulanın yerini, sınırsız para, sınırsız güç, sonsuz çıkar, delice bir rant ve koşulsuz sadakat olan 'biat'ı gösteren yeni pusula aldı.
Yeni pusulanın gösterdiği hedefe giden yolda da her yol mubah sayıldı.
Bu vesile ile en anlı şanlı medyaların içeriklerinde bile her türlü kalite gittikçe düştü.
Al takke ver külah yazıları, ona çak buna çak yazıları, körler sağırlar birbirini ağırlar yazıları, dostlar alışverişte görsün yazıları, çamur at izi kalsın yazıları, ver coşkuyu ver coşkuyu yazıları.
Bizim çocukların haberi çıksın ötekilerin haberleri çıkmasın ya da siz bizi görün biz de sizi görelim anlayışı ile yapılan haberler ve dahi aynı minvalde televizyon programları.
Aman ağababaları kızdırmayalım yoksa çanımıza ot tıkarlar korkusu.
Bizi desteklemeyeceksiniz de kimi destekleyeceksiniz bakışı ile aba altından sopa gösterenlere hürmet.
Aklınca Doğrucu Davut'u oynamaya çalışırken doğru yoldan ayrılıp arka sokaklara sapmak ve arka sokaklardaki akçeli işlerden nemalanmak.
Ve dahası ve dahası...
E ama şimdi tüm bunların adı gazetecilik mi oldu?
Basın yayın mezunu arkadaşların işi zor
Kurumlar kendi başlarına birer gazete olmuşlar artık. Her kurumun bir basın birimi var ve basın biriminde çalışan kişilere maaş ödüyor. Her kurum haberini kendisi yapıp basına kendisi servis ediyor. Üstelik o haberi kendi sitesinde de yayınlıyor. Kendisinden reklam isteyen site sahiplerinin pek çoğunu da "Taş attın da kolun mu yoruldu?" havasıyla görmezden geliyor. Belediyesinden haber ajansına kadar sistem böyle işliyor.
E ama herkes kendi haberini kendisi yayınlayacaksa o zaman haber sitelerine ne gerek var?
Gazeteci Dediğin
Buralardan akan haberleri sayfalarına lütfen yerleştirerek gazetecilik yapan(!) arkadaşlar, kendilerine gelen hazır haberleri sayfalarına koyarken yorulan parmaklarının mesai bedeli olarak haberlerini koydukları kurumlardan yüklü(!) meblağlar talep ediyorlar.
Halkın haber alma özgürlüğüne hizmet etmek için çıkılan bu yolda, hiçbir emek sarf etmeden, hiçbir olgunluğa ve erdeme erişmeden, sadece ama sadece 'kazanç'a odaklanarak gazeteci mi olunur?
Bursa'dan Yükselen Ses
Geçtiğimiz yıl Fırat Yılmaz isyan bayrağını açmıştı. Son isyan da Bursa'da Meydan Gazetesi İmtiyaz sahibi Ercan Akyıldız'dan geldi. Akyıldız sosyal medya sayfasından yaptığı açık çağrıda, belediyeleri ve bazı kurumları haraca bağlamaya çalışan medya çakallarına artık "dur" demenin vakti geldiğini, "Bursa'da Meydan Gazetesi" olarak; siyasetçiler, "gazetecilik" meslek kuruluşları, belediyeler ve ilgili kamu kurumlarını, "Bir an önce harekete geçerek gereğini yapmaya ve medya terörüne son vermeye" davet ettiğini, gazete olarak, bundan sonra isimlerini tek ifşa edecekleri medya çakallarının davetli olduğu etkinlikleri protesto edeceklerini ve katılmayacaklarını yazdı.
Alış-Veriş
Tabii bu arada o "çakal" denilenleri besleyenleri de unutmamak lazım. Nihayetinde bu bir alış verişi. Alan varsa veren de var.
Bir kurum böyle bir tehdit ve şantaja boyun eğiyorsa eğer, boyun eğmek için (talep edilen miktarla orantılı) epey büyükçe bir sebebi vardır diye geçiyor insanın aklından.
Yoksa nereden bulur insan kendini aylık maaşa bağlatmayı talep edecek kadar büyük bir cür'eti! Üstelik artık reklam tıklanırlığında başı siteler değil, sosyal medya çekiyor. Reklam isteyenler hâlâ eski sistemi gütseler de, reklam verenler bu detayı daha iyi biliyorlardır herhalde.
O zaman neden?
Kurumlar yaptıkları basın toplantılarına davet ettikleri basın mensuplarını hiç mi değerlendirmezler? Hiç mi sorgulamazlar? Reklam verecekleri sitelerin trafiğine hiç mi bakmazlar? Hiç mi inisiyatif kullanmazlar? Bir kişiyi gazeteci olarak görmeleri ve reklam vermeleri için o kişinin bir haber sitesi alması ve sitenin içine haftada beş haber koyması yeterli midir?
E ama işte o sitelere de bayat haber kokusundan girilmiyor!
Basın İlan Kurumu
BİK internet medyasına destek sağlamak için o medyanın basılı yayınının da olması gerektiği şartını koşuyor. Trafiğiniz ne kadar yüksek olursa olsun basılı yayınınız yoksa Basın İlan'dan destek alamıyorsunuz. "Öyle ya da böyle, el kadar da olsa çıkartın bir yayın, desteği alın" oluyor.
E ama böyle de haksızlık olmuyor!
Hem memlekette kâğıt mı kaldı?
Gazeteci Esnafı
Gazetecilik yapan bir kişi mesleğini ifa ettiği için elbette ki parasını da kazanacak. Elbette ki verdiği emeğinin karşılığını alacak.
Lakin önce işini doğru ve düzgün yapacak. Elindeki gücü silah olarak kullanmayacak. Elinin maharetini karanlıklara satmayacak. Kendisine inananların güvenini kullanıp da kimseleri kandırmayacak.
Layıkıyla yaptığı işten ekmek parasını çıkartıp, çoluğuna çocuğuna yaşanabilir bir hayat sunacak.
E ama günümüzde bu nasıl olacak?
"Para varsa özgürlük yok, özgürlük varsa para yok" olur mu hiç?
Gazetecilik üç belediyenin insafına terk edilir mi hiç?
Robot Gazeteciler
Teknoloji geliştikçe geleceğin gazetecileri ekmek su, gezme tozma, yeme içme, sigorta maaş istemeyecek. Haliyle reklam da istemeyecek. Veriler bilgisayara yüklenecek, ortaya mis gibi haberler çıkacak. (Ki bu denendi ve oldu.) Çok sıkıntı yaparsa civataları biraz yağlanıp, yazılımı güncellenecek.
Lakin o robotlar yorum yapabilmek için gerekli olan bilgi, birikim ve bilince sahip olmadıkları için -şimdilik- yorum yazısı yazamayacak
E o zaman bilgisi, birikimi, bilinci, ahlâkı, vicdanı, insanlığı olmayan gazetecilerin robottan ne farkı kaldı?
Bas düğmesine yazsın...
İğne - Çuvaldız
Yazının başında demiştik ya MEDYAPARATOR diye,
Medyanın bu medya-para-güç ilişkinin iyice bir sorgulaması lazım artık. Başkasında kusur ararken, önce aynaya, aynadaki kendi aksine bakması lazım.
Gücün eline geçen medyanın itibarını kaybettiğini hepimiz biliyoruz. Güç karşısında dik duramayan medyanın da kendisinin "bir kahvaltıya" tav olur hale geldiğini görmesi lazım. Gazetecilerin mesleklerini yeme-içme-gezme-tozma ve ardından da iki kalem oynatma, kurumların da gazetecileri "yazdıracak kalem" olarak gördükleri fikri ile yüzleşmek lazım.
Diyeyim size;
Bir gazetecinin yazdırılmamasından daha kötüsü yazdırılmasıdır.
Medyaparator'a hizmet ise "daha iyi" bir yazdırılan bulunana kadardır...
Bu başlığın ardından başka bir şey söylemeye gerek yok aslında ya, biz yine de çenemizi, yani elimizi tutamayıp iki kelam edelim.
Medya paranın, yani patronların, yani patronların ipini elinde tutan siyasilerin eline geçeli beri eski pusulasını kaybetti gitti.
Hak, hukuk, adalet, özgürlük, evrensel değerler ve halkın çıkarlarını gösteren eski pusulanın yerini, sınırsız para, sınırsız güç, sonsuz çıkar, delice bir rant ve koşulsuz sadakat olan 'biat'ı gösteren yeni pusula aldı.
Yeni pusulanın gösterdiği hedefe giden yolda da her yol mubah sayıldı.
Bu vesile ile en anlı şanlı medyaların içeriklerinde bile her türlü kalite gittikçe düştü.
Al takke ver külah yazıları, ona çak buna çak yazıları, körler sağırlar birbirini ağırlar yazıları, dostlar alışverişte görsün yazıları, çamur at izi kalsın yazıları, ver coşkuyu ver coşkuyu yazıları.
Bizim çocukların haberi çıksın ötekilerin haberleri çıkmasın ya da siz bizi görün biz de sizi görelim anlayışı ile yapılan haberler ve dahi aynı minvalde televizyon programları.
Aman ağababaları kızdırmayalım yoksa çanımıza ot tıkarlar korkusu.
Bizi desteklemeyeceksiniz de kimi destekleyeceksiniz bakışı ile aba altından sopa gösterenlere hürmet.
Aklınca Doğrucu Davut'u oynamaya çalışırken doğru yoldan ayrılıp arka sokaklara sapmak ve arka sokaklardaki akçeli işlerden nemalanmak.
Ve dahası ve dahası...
E ama şimdi tüm bunların adı gazetecilik mi oldu?
Basın yayın mezunu arkadaşların işi zor
Kurumlar kendi başlarına birer gazete olmuşlar artık. Her kurumun bir basın birimi var ve basın biriminde çalışan kişilere maaş ödüyor. Her kurum haberini kendisi yapıp basına kendisi servis ediyor. Üstelik o haberi kendi sitesinde de yayınlıyor. Kendisinden reklam isteyen site sahiplerinin pek çoğunu da "Taş attın da kolun mu yoruldu?" havasıyla görmezden geliyor. Belediyesinden haber ajansına kadar sistem böyle işliyor.
E ama herkes kendi haberini kendisi yayınlayacaksa o zaman haber sitelerine ne gerek var?
Gazeteci Dediğin
Buralardan akan haberleri sayfalarına lütfen yerleştirerek gazetecilik yapan(!) arkadaşlar, kendilerine gelen hazır haberleri sayfalarına koyarken yorulan parmaklarının mesai bedeli olarak haberlerini koydukları kurumlardan yüklü(!) meblağlar talep ediyorlar.
Halkın haber alma özgürlüğüne hizmet etmek için çıkılan bu yolda, hiçbir emek sarf etmeden, hiçbir olgunluğa ve erdeme erişmeden, sadece ama sadece 'kazanç'a odaklanarak gazeteci mi olunur?
Bursa'dan Yükselen Ses
Geçtiğimiz yıl Fırat Yılmaz isyan bayrağını açmıştı. Son isyan da Bursa'da Meydan Gazetesi İmtiyaz sahibi Ercan Akyıldız'dan geldi. Akyıldız sosyal medya sayfasından yaptığı açık çağrıda, belediyeleri ve bazı kurumları haraca bağlamaya çalışan medya çakallarına artık "dur" demenin vakti geldiğini, "Bursa'da Meydan Gazetesi" olarak; siyasetçiler, "gazetecilik" meslek kuruluşları, belediyeler ve ilgili kamu kurumlarını, "Bir an önce harekete geçerek gereğini yapmaya ve medya terörüne son vermeye" davet ettiğini, gazete olarak, bundan sonra isimlerini tek ifşa edecekleri medya çakallarının davetli olduğu etkinlikleri protesto edeceklerini ve katılmayacaklarını yazdı.
Alış-Veriş
Tabii bu arada o "çakal" denilenleri besleyenleri de unutmamak lazım. Nihayetinde bu bir alış verişi. Alan varsa veren de var.
Bir kurum böyle bir tehdit ve şantaja boyun eğiyorsa eğer, boyun eğmek için (talep edilen miktarla orantılı) epey büyükçe bir sebebi vardır diye geçiyor insanın aklından.
Yoksa nereden bulur insan kendini aylık maaşa bağlatmayı talep edecek kadar büyük bir cür'eti! Üstelik artık reklam tıklanırlığında başı siteler değil, sosyal medya çekiyor. Reklam isteyenler hâlâ eski sistemi gütseler de, reklam verenler bu detayı daha iyi biliyorlardır herhalde.
O zaman neden?
Kurumlar yaptıkları basın toplantılarına davet ettikleri basın mensuplarını hiç mi değerlendirmezler? Hiç mi sorgulamazlar? Reklam verecekleri sitelerin trafiğine hiç mi bakmazlar? Hiç mi inisiyatif kullanmazlar? Bir kişiyi gazeteci olarak görmeleri ve reklam vermeleri için o kişinin bir haber sitesi alması ve sitenin içine haftada beş haber koyması yeterli midir?
E ama işte o sitelere de bayat haber kokusundan girilmiyor!
Basın İlan Kurumu
BİK internet medyasına destek sağlamak için o medyanın basılı yayınının da olması gerektiği şartını koşuyor. Trafiğiniz ne kadar yüksek olursa olsun basılı yayınınız yoksa Basın İlan'dan destek alamıyorsunuz. "Öyle ya da böyle, el kadar da olsa çıkartın bir yayın, desteği alın" oluyor.
E ama böyle de haksızlık olmuyor!
Hem memlekette kâğıt mı kaldı?
Gazeteci Esnafı
Gazetecilik yapan bir kişi mesleğini ifa ettiği için elbette ki parasını da kazanacak. Elbette ki verdiği emeğinin karşılığını alacak.
Lakin önce işini doğru ve düzgün yapacak. Elindeki gücü silah olarak kullanmayacak. Elinin maharetini karanlıklara satmayacak. Kendisine inananların güvenini kullanıp da kimseleri kandırmayacak.
Layıkıyla yaptığı işten ekmek parasını çıkartıp, çoluğuna çocuğuna yaşanabilir bir hayat sunacak.
E ama günümüzde bu nasıl olacak?
"Para varsa özgürlük yok, özgürlük varsa para yok" olur mu hiç?
Gazetecilik üç belediyenin insafına terk edilir mi hiç?
Robot Gazeteciler
Teknoloji geliştikçe geleceğin gazetecileri ekmek su, gezme tozma, yeme içme, sigorta maaş istemeyecek. Haliyle reklam da istemeyecek. Veriler bilgisayara yüklenecek, ortaya mis gibi haberler çıkacak. (Ki bu denendi ve oldu.) Çok sıkıntı yaparsa civataları biraz yağlanıp, yazılımı güncellenecek.
Lakin o robotlar yorum yapabilmek için gerekli olan bilgi, birikim ve bilince sahip olmadıkları için -şimdilik- yorum yazısı yazamayacak
E o zaman bilgisi, birikimi, bilinci, ahlâkı, vicdanı, insanlığı olmayan gazetecilerin robottan ne farkı kaldı?
Bas düğmesine yazsın...
İğne - Çuvaldız
Yazının başında demiştik ya MEDYAPARATOR diye,
Medyanın bu medya-para-güç ilişkinin iyice bir sorgulaması lazım artık. Başkasında kusur ararken, önce aynaya, aynadaki kendi aksine bakması lazım.
Gücün eline geçen medyanın itibarını kaybettiğini hepimiz biliyoruz. Güç karşısında dik duramayan medyanın da kendisinin "bir kahvaltıya" tav olur hale geldiğini görmesi lazım. Gazetecilerin mesleklerini yeme-içme-gezme-tozma ve ardından da iki kalem oynatma, kurumların da gazetecileri "yazdıracak kalem" olarak gördükleri fikri ile yüzleşmek lazım.
Diyeyim size;
Bir gazetecinin yazdırılmamasından daha kötüsü yazdırılmasıdır.
Medyaparator'a hizmet ise "daha iyi" bir yazdırılan bulunana kadardır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder