4 Aralık 2024 Çarşamba

Bir Yıldırma ve Bezdirme Hareketi Olarak MOBBING

Türk Kadınlar Birliği Bursa Şubesi'nin Nilüfer Belediyesi, Nilüfer Kent Konseyi ve Bursa Barosu ile birlikte düzenlediği "İnsan Kadın" 3. Konferans'ın konusu bu kez, dilimize yeni yerleşen bir sözcük olan "MOBBING" idi. 
"MOBBING'E HAYIR!" sloganıyla yola çıkan kadınlar, bundan böyle yıldırma ve bezdirme hareketlerine karşı duracaklar, anlatacaklar, öğretecekler, mobbinge uğrayan kadın erkek tüm insanlara sahip çıkacaklardı.
'Türk Kadınının Seçme ve Seçilme Hakkı'nın 90. yıldönümü olan 5 Aralık 1934'e istinaden, 4 Aralık 2024 günü Plaza16'da gerçekleşen etkinlikte, TKB Genel Merkez Yön. Kur. Üyesi Gamze Tokman da konuyla ilgili olarak, "Mobbing ve ILO 2019/190 No’lu Şiddet ve Taciz Sözleşmesi" başlığı ile bir konferans verdi ve Mobbing'i tanımlayarak, Mobbing karşısında neler yapılması gerektiğini anlattı.

Mobbing nedir ne değildir konusuna girmeden önce konferans başlığına ve kadınların seçme-seçilme hakkına istinaden yapılan konuşmalara şöyle bir değinmek isterim.
"Cumhuriyet'in kazanımlarına sahip çıkın!"
Konferans öncesi TKB Kurucusu, Gazeteci, Yazar, Aktivist ve Kadın Hakları Savunucusu Nezihe Muhittin'in yapay zekâ ile canlandırılan görüntüsü barkovizyondan bizlere seslenerek, tüm kadınları ve gençleri birlik çatısı altında, laik çağdaş ve Atatürkçü bir toplumda Cumhuriyet'in kazanımlarına sahip çıkmaya davet etti.

Kadına Bakış
Konferansın açılış konuşmalarında; TKD Bursa Şubesi Yürütme Kurulu Başkanı Tijen Sözeri Barın, Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir, Nilüfer Kent Konseyi Başkanı Doç. Dr. Mustafa Berkay Aydın ve Bursa Barosu Başkanı Metin Öztosun birer konuşma yaparak, "kadın"ın toplumdaki yeri hakkındaki bilgi ve verileri, duygu ve düşünceleri ile birlikte paylaştılar.
Konuşmalarda, kadının toplumdaki yeri, aile içindeki yeri, çalışma hayatındaki ve sosyal hayattaki yeri, belediyelerin kadına bakışı, hukukun kadına bakışı, STK'ların kadına bakışı, yöneticilerin kadına bakışı, toplumun kadına bakışı irdelendi.
Türk Kadınlar Birliği Bursa Şubesi Yürütme Kurulu Başkanı Tijen Sözeri Barın
"Cumhuriyet bir kadın devrimidir!"
1924 yılında kurulan ve Cumhuriyet’in 100 yıllık derneği olan Türk Kadınlar Birliği'nin Bursa Şubesi Yürütme Kurulu Başkanı Tijen Sözeri Barın, "Kadın, önce insan" diyerek yola çıktıklarını, her türlü kötülüğün kanıksandığı bu çağda Türk kadının rengarenk varlığı ile karanlık bulutları dağıtacağını ve dünyayı kadınların kurtaracağını söyledi. 
1924 yılındaki kuruluşunun ardından 1935'te kapanan (1935 yılında yapılan 5. Dönem milletvekili seçimlerinde Meclis’e 18 Kadın milletvekili girer ve Türk Kadınlar Birliği de amaçlarını gerçekleştirdikleri düşüncesiyle dernek için fesih kararı alır) ama 1949 yılında tekrar kurulan, 1996 yılından bu yana Sema Kendirci önderliğinde faaliyet gösteren ve merkezi Ankara'da olan TKB'nin siyaset üstü bir kurum olduğunun altını çizerek, kadının bilinçlendirilmesi ve eğitilmesinin birinci amaçları olduğunu ve bu amaçtan hiçbir zaman vazgeçmeyeceklerini belirtti.
Nilüfer Kent Konseyi Başkanı Doç. Dr. Mustafa Berkay Aydın
"Bugünün değerleri ile geçmişe bakamayız"
Konuşmasına, "Bugünün değerleri ile geçmişe bakamayız" sözleriyle başlayan Nilüfer Kent Konseyi Başkanı Doç. Dr. Mustafa Berkay Aydın, bir akademisyen ve bir STK temsilcisi olarak konuştuğunu, TKB'nin Türk kadınının modernleşmesindeki ve kâğıt üzerindeki hakların uygulanabilir kılınmasındaki öncü rolünün çok değerli olduğunu belirtti. Kadınların Seçme ve Seçilme Hakkı konusuna değinirken; Bursa'da ne Şükran Yemişçioğlu'ndan önce ne de Şükran Yemişçioğlu'ndan sonra hiç kadın belediye başkanı olmadığına dikkat çekti ve kadın belediye başkanı olarak 1973-1976 yılları arasında Karacabey Belediye Başkanlığı yapan Şükran Yemişçioğlu'nu saygıyla andı. 
Bir Karacabeyli olarak hem gururlandım, hem de 76'dan bu yana Karacabey'de bir daha hiçbir kadının ortaya çıkmamasına hayıflandım.
Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir
"Nilüfer bir kadın kadar güzel"
Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir, Bursa ölçeğinde yaşayan kadınların, insanca ve korkusuzca yaşamak için Nilüfer'i tercih ettiğini, Nilüfer'de 64 muhtardan 19'unun, 45 meclis üyesinden de 15'inin kadın olduğunu, ancak bu sayıların Nilüfer için çok az olduğunu söyledi. Nilüfer Belediyesi'nde 7 başkan yardımcısından 4'ünün, 32 müdürden 17'sinin kadın olduğunu gururla dile getirdi. "Nilüfer bir kadın kadar güzel" diyen Özdemir, "Kadın" konusunda her alanda ve her anlamda hassasiyet içinde ve kadınların yanında olduklarının altını özellikle çizdi. 
Bursa Barosu Başkanı Metin Öztosun
"Cumhuriyet, okula giden kız çocuklarının gülüşüdür"
Bursa Barosu Başkanı Metin Öztosun da Bursa Barosu'nun ilk kadın başkanı olan Av. Asude Şenol'un, Türkiye'nin ilk kadın baro başkanı olan Nermin Özkaya'nın ardından gelen birkaç hukukçu kadından biri olduğunu, Bursa'da %50 kadın hukukçu oranı ile toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamış bir kurum olduklarını, söyleyerek başladı söze. Kadınların seçme hakkına sahip çıktıkları kadar seçilme hakkına sahip çıkıp çıkmadıklarını sorguladı. "Cumhuriyet, okula giden kız çocuklarının gülüşüdür." diyen Öztosun, kız çocuklarının eğitiminin önemine dikkat çekti.

"Mobbing ve ILO 2019/190 No’lu Şiddet ve Taciz Sözleşmesi" / Gamze Tokman
Gamze Tokman konferansında, yaşadıklarımızın mobbing olup olmadığını nasıl anlayacağımızı, buna karşı kendimizi nasıl koruyacağımızı, 190 no'lu sözleşmeyi tane tane anlattı. Onun anlattıklarını ve benim anladıklarımı şöyle bir özetlemek isterim:
TKB Genel Merkez Yön. Kur. Üyesi Gamze Tokman
Nedir bu MOBBING?
"Selfie" sözcüğü gibi dilimize yerleşiveren "Mobbing" kavramı, İngilizce “mob” kökünden gelmekte olup, "aşırı şiddetle ilişkili ve yasaya uygun olmayan kabalık" anlamında. Türk Dil Kurumu mobbing kavramının karşılığı olarak “bezdiri” kelimesini belirlemiş ve 'bezdiri'yi “İş yerlerinde, okullarda vb. topluluklar içinde belirli bir kişiyi hedef alıp, çalışmalarını sistemli bir biçimde engelleyip huzursuz olmasına yol açarak yıldırma, dışlama, gözden düşürme” olarak tanımlamış.
Mobbing kavramı ilk olarak 1984 yılında Dr. Heinz Leymann tarafından ‘İş Hayatında Güvenlik ve Sağlık’ konulu raporda ortaya atılmış ve böylece bilimsellik kazanmış.

Bezdum daa!
En basitinden insanı canından bezdirip, "Lanet olsun!' dedirtene kadar uğraşmak diyelim biz buna. İşine gücüne okuluna evine koşa koşa değil, ayakları ters ters gitmek, sistematik biçimde aşağılanmak, beden dili ile dövülmek, iş yükü ile yıldırılmaya çalışılmak, istenmeyen dokunmalar, istenmeyen şakalar ve istenmeyen bakışlar ile taciz edilmek, yapmak istemediği bir işe ya da olmak istemediği bir yere mecbur bırakılmak, örselenmek, örselenmek, örselenmek...
Bir insanın bedenini ve ruhunu ızdırap içinde bırakıp, insan olma hasletlerini yok etmek için durmaksızın bezdiri uygulamak, uygulayan tarafın acizliğini gösteriyor. Ancak ne acı ki, bezdiriyi yapan taraf bu acziyetten kendine güç devşiriyor...

Aşağıdan Yukarıya Mobbing
Mobbing her zaman yukarıdan aşağıya uygulanmıyor. Ters Mobbing (Reverse Mobbing) kavramı, "Bir astın veya grup olarak astların üstlerine, kendilerine yapılan mobbing sonucunda, kişisel anlaşmazlıklar sonucunda veya politik oyunlar sonucunda kasıtlı olarak psikolojik tacizde bulunarak, işten ayrılmadan ziyade üstün hiyerarşik pozisyonunu bozmayı hedeflediği bir yıldırma eylemi" olarak tanımlanıyor.

Mobbing'i nasıl anlarız?
Öncelikle psikolojik taciz anlık değil, sistematik olmalı. Bunun tespiti için en az altı aylık bir süre öngörülüyor. Anlık, stresten kaynaklanan sorunlar kastedilmiyor. Her çatışma ya da her anlaşmazlık psikolojik taciz olarak değerlendirilmiyor. Davranışların ayda birkaç kez tekrarlanması, tekrarlama sıklığı, uzun süre devam etmesi ve davranış tarzlarının kişiye kötü muamele şeklinde olması gerekiyor. 
Mobbing uygulanan bir kişinin iş yerinde kendini göstermesi engelleniyor, sosyal hayattan izole ediliyor, dedikodu ile itibarı zedeleniyor, 
Mobbinge uğrayan bunun nedenini çözemiyor, sağlığı bozuluyor, performansı düşüyor, az evvel dediğim gibi işe gitmek istemiyor, ya geç kalıyor ya rapor alıyor, hastalık bir türlü geçmiyor ve bu süreç ya istifa ya da işten atılma ile sonlanıyor.
Pandemi dönemi en büyük mobbing dönemiydi mesela. Belirsiz mesai saatleri, gecenin bir yarısı ya da sabahın körü gelen ve acilen cevaplanması istenen mailler, 7x24 ekran başında olması beklenen çalışanlar...

Şimdi düşünün; işte-evde-okulda hiç böyle bir süreç yaşadınız mı?
Soru yanlış oldu aslında. Şöyle soralım: 
Hepimizin bir şekilde BEZDİRİ gördüğünü varsayarsak, "Hayatınız boyunca karşılaştığınız Mobbingler ile nasıl başa çıktınız?" ya da "Mobbinglerden nasıl kurtuldunuz?" ya da "Hiç mobbing uyguladınız mı?"

En iyi müdafaa taarruzdur
Mobbing'e uğradığımızı anladığımızda bizim de yapmamız gerekenler var. 
Mobbing uygulayan kişiye bu davranışlarını durdurmasını açıkça söylemek ve bu konuşmayı yaparken gerekirse tanıklık edebilecek bir kişinin tanıklık etmesini sağlamak, (Tanıklık eden Misilleme Yasağı ile korunuyor ve tanıklığından dolayı işten uzaklaştırılmıyor.)
Kurum yetkilileri ile durumu paylaşmak. Yaşadıklarını yazılı olarak kaydetmek. Hatta belgelemek. Bağlı olduğu sendikanın işyeri temsilcisine ya da sendika yönetimine bildirmek. (190 No'lu sözleşmeyi imzalayan Sendikalar: Hak-İş, Sosyal-İş, Tez Koop-İş, Tüm-Tiş, Petrol-İş, Öz Gıda -İş, Hizmet-İş) 
Kanıt oluşturması bakımından tıbbi ve psikolojik rapor almak. Ayrıca mobbingte zaman aşımı yoktur. 5 yıl sonra da fark edebilirsiniz ve dava açabilirsiniz. 
Açıkçası; dava açabilirsiniz ama o davayı lehinize kapatabilir misiniz, orası meçhul...
Böyle endişe taşıyanlar için 2010 yılında kurulan Mobbing ile Mücadele Derneği mobbinge uğrayanlara el uzatıyor. (Bursa İl Temsilciliği FSM Bulvarı üzerinde.)
Bağımsız çalışanlar, gönüllüler, sokaktaki simitçi, evdeki kadın, herkes 190 no'lu sözleşme kapsamı dahilinde...

"Bezdiri" yetersiz, "İşkence" demeli
Mobbing bir insan hakları suçudur. Mobbing bir işkencedir ve Birleşmiş Milletler İşkenceyi Önleme Sözleşmesi, “yıldırma/sindirmeyi” işkence olarak tanımlar. TCK’nin ilgili maddesi de manevi acı çektirmeyi “işkence” olarak niteler ve hapis cezası yaptırımına bağlar. 
Tabii işkence ortamından kurtulabilirse. Tabii işkenceyi ispat edebilirse...
Bu işkencede insanın ruhu ığıl ığıl acı çeker. Sıkışmışlık, çaresizlik, dışlanmışlık, korku ve endişe bir kurt gibi içten içe yer durur bedenini. Zaman içinde soyut olan o kurt ete kemiğe bürünür ve ya bir kanser hücresi ya da bir kan pıhtısı ile zuhur eder.
Sonuç; İşkence dolayısıyla ölüm...
Katil, YOK!
İşte bu daha da kötüdür. İşkenceci kendi aciz ruhunu tatmin etmek için kendisine yeni kurbanlar arar ve bulur da. 
İşkence gören kan kusup kızılcık şerbeti içtim der, neleri neleri örten çatısının altında sessizliğe bürünüp, her şeyden (tam da olması istendiği gibi) kendisini sorumlu tutar. 
Her şeyi (diğer tarafa göre) doğru yapmaya çalıştıkça daha derinlere çekilir, daha dibe batar. İşkencecinin doğrusu yoktur. O, BAY/BAYAN YANLIŞ'tır... İşkence ettiği kişinin çırpındıkça daha da derinlere batışını zevkle izleyen kan emici bir vampirdir.
Sadece şahıslar değil, kurumlar da çalışanlarına mobbing uyguluyor.
Bknz Sağlık Bakanlığı ve doktor çalışma şartları ile doktorları çileden çıkartan yeni uygulamalar (eziyet yönetmelikleri).
Bknz Millî Eğitim Bakanlığı ve öğretmen atamaları, okulların temizlik ve güvenlik konusu.
En çok da Bknz Maliye Bakanlığı ve halkın azaldıkça azalan alım gücü, barınma gücü, yaşama gücü, dayanma gücü, iflaslar, bunalımlar, intiharlar...
Daha büyük mobbingi olan varsa buyursun gelsin...
İnsanlara sürtük mürtük diye hakaret eden mi dediniz? 
Bakın onu unutmuştum.
Haklısınız. Hem sistematik, hem de 6 ayı aşalı çok oldu...
Erkekler mi, kadınlar mı?
Sistemde erkekler daha çok mobbinge uğruyor görünüyor. Çünkü erkekler mobbinge uğradıklarını dile getirebiliyor. Kadınlar ise konuşamıyor. Konuşursa başına neler geleceğini biliyor. İşini kaybedecek, eşini kaybedecek, hayatını, çocuklarını, geleceğini, itibarını, gelirini, her şeyini kaybedecek. Çünkü karşı taraf önce onun cinsiyetine saldıracak.
İş yerinde yaşadığı bezdirmeyi dile getirirse belki evinde önce kendisi suçlanacak. Hadi suçlanmadı diyelim, bu kez evdeki baba/koca bunu hazmedemeyip iş yerini basacak. 
(Ki geçtiğimiz gün haberlerde; "Adana'da öğretmen arkadaşlarıyla tartışan bir öğretmen hanım durumu ağabeyine anlatınca, sabah saatlerinde okulu basan ağabey, kız kardeşinin tartıştığı öğretmen ve kavgayı ayırmak için araya giren başka bir öğretmene tekme tokat saldırdı!" diye bir haber gördüm.)
Dava açarsa, erkek hakim kadına şüpheyle bakıp, hatta yukarıdan aşağıya şöyle bir süzüp, kim bilir bu da ne yapmıştır diye düşünecek ve bu düşünce kararında etkili olacak. (Adil ve şefkatli hakimlerimizin ellerinden öperiz, o başka.)
Hele bir de avukat da kadınsa...
Oysa bir erkek çalışan için böyle bir önyargıya kapılmayacak. 
Çünkü kendisi de erkek, Çünkü belki evinde ya da işinde kendisi de aynısını uyguluyor ve "Ne var canım bunda!" diyor...

Eşitlik Savaşında Kaybolduk
Erkekler bu kadar ayrıştırıcı olmasa kadınlar bu kadar eşitlikçi olma savaşı vermezdi. Erkeğin ve kadının birbirlerini oldukları gibi kabul etmeleri gerekiyor. İnsan kendi seçmediği bir özellikten dolayı nasıl suçlanabilir ya da nasıl böbürlenebilir, anlamak mümkün değil. Ayrıca, "Kadına fırsat verilse..." gibi iyi mi kötü mü olduğu anlaşılmayan üstenci cümleler de anlamsız. Allah'ın suyunun başına öyle bir oturmuşlar ki, suyun başında bekleşenlere arada sırada bir bardak su uzatmayı çok büyük bir lütuf görüyorlar.
****
Bugünkü etkinlikte izleyici olarak üç erkek arkadaşımız dışında başka erkek yoktu. Yine biz bize, yani kadın kadına konuştuk durduk. Birbirimize hak verdik, birbirimizi onayladık. Sonra da dağıldık...
Bir olay karşısında tepki veren kadınlar için, "Kadınlar ayağa kalktı!" diyorlar ya hani, ben de yerinden kalkmayanlara soruyorum, "Siz neden oturuyorsunuz?"...
Biz ayaktayız ve yoldayız...

5 Aralık 2024 / C.E.Y.

"Kadın" konulu buluşmaların ardından yazdığım birkaç yazım
Hesapta biz de varız! / 5 Aralık 2016
Yasalarımız Var, Evet! / 25 Mart 2019
"Biz Yoksak Siz Yoksunuz" / 5 Aralık 2023

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder