2 Aralık günü kuruluşunun 25. yılını kutlayan Çağdaş Gazeteciler Derneği ÇGD, aynı günün gecesi BAOB'da düzenlenen ödül töreni ile bu yıla özel ödülleri sahiplerine takdim etti.
Bu yıl;
25. Yıl Basın Özgürlüğü Ödülü Gazeteci / Yazar Soner Yalçın'a,
25. Yıl Demokratik Katılım Ödülü Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey'e,
25. Yıl Eğitime Katkı Ödülü Vet. Dr. Osman Köseoğlu'na,
25. Yıl Kent Kültürü'ne Hizmet Ödülü Mümin Ceyhan Kütüphanesi'ne,
25. Yıl Akademik Özel Ödülü Sarphan Uzunoğlu'na,
25. Yıl Çevre zel Ödülü (kara Ödül) DOSAB Yönetimi ve İnegazi Çimento Fabrikası'na,
25. Yıl Spor Özel Ödülü Bursagücü Ampute Spor Kulübü'ne,
25. Yıl Bursa Tanıtımına Katkı Ödülü Bursalı sanatçı Eser Yenenler'e,
25. Yıl Genç Kalemler Ödülü gazeteci Hakan Göçmez'e verildi.
Açılışı 118 K Lions Vals Grubu tarafından yapılan geceye katılan konuklar arasında milletvekilleri, pek çok oda ve dernek başkanı, belediye başkanları ve gazeteciler vardı.
Sunuculuğunu Nagihan Görken ve Rabia Deniz'in yaptığı gecenin açılış konuşmasını yapan ÇGD Başkanı Yüksel Baysal, medyanın son yıllardaki durumuna değinerek medyanın maruz kaldığı siyasi baskılara ve medyanın patronlaşmasına dikkat çekti. "Sylivio Berlusconi ile kankası Recep Tayyip Erdoğan'ı mukayese ederek, Berlusconi medya patronu iken başbakan oldu, RTE ise başbakan iken medya patronu oldu" dedi. Vahdettin'den Demirel'e, Özal'dan Çiller'e kadar her dönemde medya üzerine baskılar olduğunu, lakin hiçbir dönemdeki baskıların son 12 yıldaki kadar şiddetli olmadığını söyledi.
"Yandaş medyanın yanlı haberleri ile hipnotize etmeye çalıştığı millete gerçekleri söylemek ve uyandırmak için varız" diye ekledi.
Veli Ağbaba, Muharrem Işık, Nurettin Demir, Özgür Özel tarafından yazılan, düşünceleri ve yazıları sebebiyle mağdur edilen189 gazetecinin anlatıldığı "Kalemi Kırılan Gazeteciler"kitabının varlığından söz etti.
İnternette kısaca araştırdım, kitabın tanıtımında şöyle yazıyor;
"Bu rapor ile sergilenmeye çalışılan korkunç tablo, basın özgürlüğü başta olmak üzere ülkemizdeki tüm özgürlüklerin 12 yıldır nasıl geriletildiğinin ve toplumca nasıl bir suskunluğa sürüklendiğimizin göstergesidir.
Bu nedenle raporumuzun, durum tespitinden öte, özgür basının savunucularının otoriterleşen bir iktidar ile giriştiği meşru mücadeleye bir katkı olacağına inanıyoruz. Alo Fatih!'lerin olmadığı, özenle yetiştirilmiş sonradan olma gazeteciler ile iktidar yalakalığının yapılmadığı, havuz medyasının güdümünde değil halkın haber alma özgürlüğünün emrinde bir medyanın kurulacağı aydınlık yarınlar diliyoruz. Bu aydınlık yarınların inşası için her türlü çabayı göstermeye ve özgür basının düşmanları ile mücadele etmeye devam edeceğiz."
Ödül alanların ve ödül verenlerin yaptığı konuşmaların hepsi özgür düşünce ve özgür medya üzerine oldu.
Kent Kültürü'ne Hizmet Ödülünü alan Mümin Ceyhan, "Yerel olmadan ulusal, ulusal olmadan yerel olmaz" diyerek yerel medyanın gücüne dikkat çekti. Kütüphane olarak Bursa'nın hafızası olduklarını ve olmaya devam edeceklerini, herkesin bu hafızaya katkıda bulunmasını ve herkesin bu hafızadan yararlanmasını istedi.
Babası Rahmetli Osman Köseoğlu adına verilen ödülü alan Dilek Köseoğlu, vefatının 40. gününe denk gelen bu ödül gecesinde babası ile bir kez daha gururlandı.
Basın Özgürlüğü Ödülü'nü alan Soner Yalçın, haksızlığa her kim uğrarsa onun yanında olacağını, hakikate olan aşkının hiç bitmeyeceğini söyledi.
Demokratik Katılım Ödülü'nü kurduğu Mahalle Komiteleri ile alan Bozbey, bu çalışmada emeği olan arkadaşlarını da sahneye davet ederek ve ardından da ısrarları kıramayarak kendisiyle özdeşleşen selfiesini çekerek vurdu geceye damgasını.
Akademik Özel Ödülü'nü alan Sarphan Uzunoğlu basın emekçilerinin çalışma şartlarına ve sendikalaşmaları gerekliliğine dikkat çekerek büyük alkış aldı.
Daha sonra ödül alan ve takdim eden tüm konuklar sahneye gelerek bir anı fotoğrafında ölümsüzleşti.
****
İnsan düşünüyor, şu dünyada yanlışı yapan mı daha suçludur, yoksa yanlışı söyleyen mi?
Doğruyu karalayan mı daha suıçludur, yoksa yalanı allayıp pullayan mı?
Diğerlerinden farklı düşünüyor olmak mıdır tüm suç? Ya da düşüncelerini söyleyip diğerlerine üçüncü bir göz açmak mıdır?
Uyandırmak mıdır yani kısacası?
Uyandırmamak adına yalan yanlış yazmak ve keseleri doldurmak değil midir gerçek suç?
Hizmet için gelmiş insan yine hizmet için kendisine seslenen muhalif seslerle beslenip onlarla gelişmez mi?
Vatan mevzu bahisse kişisel çekişmeler teferruat değil midir?
Tüm kavramların alt üst olduğu şu düzende elbette ki değildir, değil mi?
Bir kurumun adını Çağdaş koyma ihtiyacı hissettiğimiz sürece işimiz zor...
****
Geçmişten esintiler;
"Şu Tarafsız Medya ne tarafta?" diye sormuşum bir yazımda.
"Özgürlük ve tarafsızlık bir çarkın dişlileri gibi birbirini tamamlar. Çarkın dişlilerini geri sararsak; tarafsızlığını koruyamayan insan ya da kurum özgürlüğünü kaybeder, özgürlüğünü koruyamayan da tarafsızlığını. Paçayı çarkın dişlilerine kaptırandan geriye ise çark'a biat etmek zorunda olan biçare bir köle kalır..." demişim...
Devamını okumak için tıklayın:
Neyse ki; eski nesiin hâlâ pek kabul edemediği, yeni neslin ise alıp başını gittiği internet medyası bu baskılara boyun eğmiyor ve kendisini her şekilde ifade ediyor.
"Mobil Devrim Oldu da bitti" yazımda anlattığım gibi;
"Basılı yayının ardında sermaye yoksa ayakta kalması çok zor. İnternet medyası ise düşük maliyeti bakımından sahibine özgürlük getiriyor. Arkasındaki sermaye tarafından kalemi tutulmadığı zaman yazmak-çizmek için el rahatlıyor."
Devamını okumak için tıklayın:
Devamını okumak için tıklayın:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder