12 Temmuz 2022 Salı

Tutkunuz Bildiğiniz Gibi Mi?

Canan Ekinci Yılmaz - Fatma Çelenk
Türk tiyatrosunun duayenlerinden, 1987-1994 döneminde Bursa Devlet Tiyatrosu müdürlüğü yapmış, ki Feyha Hanım devlet tiyatrolarında müdürlük görevine atanan ilk sanatçıdır, Bursa Devlet Tiyatrosu sanatçısı sevgili Feyha Çelenk arayıp da "Canancığım, kızımın bir kitabı çıktı, kendisiyle tanışmanı çok isterim." dediğinde, "Çok memnun olurum Feyha Hanım ama ben şu anda İstanbul'dayım, Bursa'ya dönünce tanışalım." dedim. Feyha Hanım, "Benim kızım da İstanbul'da yaşıyor zaten" demez mi! Hemen karşılıklı telefon numaraları verildi, Feyha Hanım'ın kızı ile hemen konuştuk ve 5 Temmuz günü buluşmak üzere sözleştik
Emindim ki iki "okur-yazar"ın buluşması çok keyifli geçecekti.
Biliyordum ki, okuyup yazan kişilerin kitap üzerine, yazı üzerine, hayat üzerine konuşacak çok ama çok şeyi vardı. Çünkü yazarların dünya ile derdi vardı.
Lakin "Bildiğin Gibi Değil" romanının yazarı Fatma Çelenk kimdi bilmiyordum. Kendisini hiç tanımıyordum.
Her şeyi bilen Google'a bir danışayım deyip hemen bir ön araştırma yaptım.
Eğitimi sağlam temellere dayalı, iş dünyasında  hatırı sayılır bir yer sahibi, pek çok güzel ve itibarlı işe imza atmış güzel mi güzel bir kadın çıktı karşıma. 
Kitabın tanıtım günlerinde çekilmiş fotoğraflarda Fatma Çelenk'in yüzünde, tüm çalışma hayatının üzerine ilk romanını okuyucu ile buluşturmuş olmanın haklı gururu yansıyordu.
****
5 Temmuz günü Fatma Çelenk ile Galataport'taki Baylan'da oturmuş, Boğaz'ın eşsiz manzarası karşısında sohbeti koyultmuştuk bile. 
Ortak dostlar, yazılar, kitaplar, dünya ve memleket meseleleri... Konuşacak o kadar çok konumuz vardı ki...
Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar mezunu olduğundan, Bursa Anadolu Lisesi'nde okurken ilk öykü denemesiyle Türkiye ikinciliği elde ettiğinden, iş hayatına yönelik yazılarının birçok dergi ve bloglarda yayınlandığından, üniversitelerde seminerler vermeye devam ettiğinden bahsetti.
Daha sonra kitabın yazılma öyküsünü anlattı. Arkadaşı Hale Doğan'ın kendisiyle bir bağlantı paylaşması ile başlayan heyecanlı yolculuğun Mario Levi'nin yaratıcı yazarlık atölyesinde gelişmesi, atölye çalışmaları sırasında yarattığı bir karakterin bu romanın ilk tohumu oluşu, o tohumun çatlayarak dal budak salışı, çiçeğe duruşu ve romanın raflara çıkışı ile mola veren bir yolculuktu onunkisi...
Dikkat ettiyseniz yolculuk nihayetlendi demedim, mola verdi dedim.
Çünkü yazmak yazmadan duramamaktır. Yazı, sizi sonsuzluğa taşıyan sonsuz bir yolculuktur.
Bildiğin Gibi Değil - Fatma Çelenk
Bizim o gün iki kadın ve iki yazar olarak neşe ve heyecan içinde ettiğimiz sohbet, kitabın tarafıma imzalanması ve benim de kitabı bir an önce okuyacağımın sözünü vermem ile nihayetlendi.
Söz verdiğim üzere Bursa'ya döner dönmez okudum kitabı. Konunun ve işlenişin ilginçliği yazının akıcılığı ile birleşince kitabı iki gün içinde bitirdim. 
Birbirinden ayrı görünen ama iç içe geçmiş hayatlar, birbirinden uzak görünen ama birbirine dokunan zamanlar, fonda akan, benim de bire bir şahit olduğum, Türkiye'nin 70'li, 80'li, 90'lı yılları ve bugünler...

Sayfalarda akıp giden olaylar ne kadar da tanıdıktı...
Ben dünyadan habersiz büyürken yaşananlar, ben dünyayı tanımaya başlarken yaşananlar, ben dünya sarmalına kapılmış iken yaşananlar gözümün önünden geçti bir bir. 
Darbeler, depremler, yangınlar, patlamalar, aşklar, ayrılıklar, heba olmuş hayatlar, yitip giden hayaller, açmadan dalında kuruyan güller, hevesleri kursağında kalmış gençler, doğanlar ama büyüyemeyenler, yıllar geçtikçe artan toplumsal baskılar ve ülkenin profilinin her geçen gün değişimi...
Tarih kitaplarından birer paragraf olarak yer alan olaylar, roman vesilesi ile ülkenin sosyal tarihine notlar düşüyordu.
Kitap insanı, "Öykü zamanlar arasında gidip gelirken geçmiş ile bugün acaba nerede buluşacak?" diye düşündürtüyordu.
Ben okudum ve nerede kesişip nerede buluştuklarını gördüm.
Ama söylemem...
Mona Kitap'tan çıkan ve ikinci baskısını yapan kitap, "internet üzerindeki kitap marketlerde satışta" der geçerim...
****
Pandemi döneminde evlere kapandığımızda kimileri ahlayıp vahladı, kimileri de yıllardır zaman bulamadığı hobilerine şöyle bir göz kırptı.
Resim yapmak isteyip de zaman mı bulamıyordun? Buyur, bütün zamanlar senin.
Kitap okumak isteyip de zaman mı bulamıyordun? Buyur, bütün zamanlar senin.
Yazı yazmak isteyip de zaman mı bulamıyordun?  Buyur, bütün zamanlar senin.
İstersen dikiş dik, istersen örgü ör, istersen enstrüman çal, istersen şarkı söyle, istersen evin altını üstüne getir, zamansızlıktan ötelediğin o büyük dolap temizliğini yap.
İşte bütün zamanlar senin...
Evdeki ahaliyi üç öğün doyurmaktan, çocukların başına oturup ders çalıştırmaktan ya da bizzat evden "onlayn" çalışmaktan zaman mı kaldı dersen, vallahi sen de haklısın.
Ama şunu da unutma, tutkuyla yapmak istediğin bir şey varsa o kendisine zaman bulur. 
Mesele içindeki o tutkuyu keşfedebilmekte.
Mesele, tutkunuz bildiğiniz gibi mi değil mi onu öğrenmekte...
Çünkü yapanlar "zaman çokluğundan" yapmıyor. 
Çünkü onlar tutkusunu öncelik sırasının en tepesine yerleştiriyor. 
Çünkü onlar tutkusunun peşinde verdiği emeklerden müthiş zevk alıyor...
****
Gördüğünüz üzere, Fatma Çelenk, Pandemi'nin yarattığı boşluğu, kendi içindeki bir boşluğun doldurulmasına harcamış. 
Ben deseniz, durmaksızın yazıyorum. Sonra bir bakıyorsunuz o yazıları tema tema toplayıp kitap haline getiriyorum. 
Biz iki "yazan" kadın, ikinci buluşmamızda "yazı ve kitap" üzerine daha detaylı konuşup, editasyonla ilgili teknik konuları masaya yatıracağız.
Ve bu buluşma ile birbirimize değer katmaktan bambaşka bir keyif alacağız...

12 Temmuz 2022 / C.E.Y.

9 Temmuz 2022 Cumartesi

Bu Ne Biçim Bir Bayram Yazısı!

İki bayram arasını Sırat Köprüsü üzerinden geçer gibi geçtik yine. Bu daracık köprüden sağ salim geçmeye çalışan insanları ellerindeki uzun çubuklarla dürtüp dengelerini bozan, yollarına yağlar döken, yukarıdan uzattıkları parmakları ile kafalarına fiske vuran günahkârlar sebebiyle o kadar çok günahsız düştü ki köprüden, hangi birine yanacağımızı şaşırdık. 
2 Mayıs 2022 ile 9 Temmuz 2022 arasında ne azarlar işittik, ne kurbanlar verdik. 
İki bayram arasındaki süre ölçülebilir olduğu için böyle söyledim. Yoksa, öncesi de pek farklı değildi, sonrası da farklı olmayacak, biliyorum.
En basitinden, iki bayram arası yolculuk tarifesine (en az) yüzde 60 zam gelmiş.
Neye gelmedi ki diyeceksiniz? 
Haklısınız...
Şekere gelen zamlarla bayram tatlısının bile tadı çalınmışken...

Sokaklarımızda gezenleri tanımıyoruz artık.
Tepelerde konuşanları da tanımıyoruz.
Her şey el değiştirdi, her şey yer değiştirdi, her şey kılık değiştirdi. 
Misafir denip baş tacı edilen, ağırlanan güruh; evi ele geçirdiği yetmezmiş gibi, ev sahibini evden atma derdine düştü.
Devleti yönetmekle mükellef iktidar, kime hizmet edeceğini "şaşırdı". 
Yöneticiler güç sarhoşluğuna kapılıp kendilerini, "kıymeti kendinden menkul" insandan saymaya başladı. (Anlaşılan o ki, kimseye iki dönemden fazla yöneticilik yaptırmayacaksın, yoksa nöronları değişime uğruyor.)

Bu itiş kakış içerisinde kendinden zayıfa uygulanan şiddet bir başka kulvarda kendini göstermeye başladı. Tıp doktorları ve avukatlar başta olmak üzere, ülkenin yetişmiş insanları ardı ardına katledilir oldu. Üstelik katliamı yapanlar uzakta değil, içimizde, yanı başımızdaydı...
Çünkü onlar yıllarca cehaletle, fitneyle, fakirlikle yoğrulmuştu.

Bu düzensiz düzenden, adaletsizlikten, hukuksuzluktan, haksızlıklardan, insanca muamele görememekten, şiddetten yılıp da istifa eden, ülkeyi terk etmek isteyen "hazinemiz" doktorlarımıza Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Giderlerse gitsinler” dedi.
Konya Şehir Hastanesi’nde görev yapan Dr. Ekrem Karakaya’nın öldürülmesinin ardından doktorlar greve gitti. Konya, Selçuklu Kayalar Camii imamı Cuma hutbesinde, sağlık çalışanlarına yönelik şiddet nedeniyle grev yapan doktorları hedef göstererek, "Bu daha fazla doktorların öldürülmesini getirir. Grevdeyiz diyen doktoru öldürmez misin sen, dövmez misin?” dedi. Oysa tüm acil servisler hizmete açıktı. (Cuma'ya gidip 3 saat hizmet vermeyen kamu çalışanları için de bir şey diyecek misiniz sayın imam? Camilerin çevresine gelişigüzel park edilmiş devasa arabaların trafiği katletmesine ve trafik polislerinin onlara ses çıkartmamasına da bir şeyler söyleyin isterseniz. Özelde de BİM'ler Cuma saati kapalı. EVİDEA Cuma saati kasadan işlem almıyor. Ve dahası ve dahası.)
Bayram namazı sonrası açıklamalarda bulunan MHP lideri Bahçeli, "Bir avuç doktor kılıklı anarşik insanlardan mesleği kurtarmak lazım. Her defasında söylüyorum Tabipler Birliği kapatılmalıdır" dedi.
Bahçeli her ağzını açtığında bir şeyin kapatılmasını istiyor, doğru.
Mesela Boğaziçi Üniversitesi'ne atanan Melih Bulu'yu protesto eden Boğaziçililere yönelik, Twitter üzerinden yaptığı açıklamada, tüm gençleri ve onlara destek verenleri terörist ilan etmişti.
LGTB hakları insan hakkıdır diyerek "Onur Yürüyüşü" yapmak isteyen kitle "terörist", onları yürütmemek için tehdit üzerine tehdit savuran kitle ise "heyecanlı çocuklar".  (Ya videolar ile ifşa olunan "üçlü" gerçekler. Ya eşcinsel yazar Yiğit Karaahmet'in, "Valla Alperenler bizim sabrımızı sınamasın, bu zamana kadar yattığımız ülkücülerin listesini açıklarsak insan içine çıkamazlar" Tweet'i ve sonrasında Alperenlerin tehditlerini geri alışı. Bunlar için ne diyeceğiz?)
Hep kötü şeylerden bahsetmeyelim, iki bayram arası iyi şeyler de oldu. Malum, ülkemizde düzenli olarak seçim öncesi doğal gaz ve petrol rezervi bulunurdu. Lakin bu kez daha büyük bir şey bulundu. Melih Gökçek ekranlardan "Yer altında 6 milyar dolarlık jelibon bulundu"ğunu müjdeledi.
Sosyal medyaya düşen "müjde" ile tongaya bastığını anlayan Gökçek kendisiyle alay edenleri adeta "terörist" ilan etti. Kendisi yine zeytinyağı misali su yüzüne çıkıverdi.
****
Zaten onlara göre bu düzensiz düzene ve bu hukuksuzluğa karşı çıkan kim varsa terörist.
En çok kayıp veren tıp ordusu en büyük terörist mesela. Avukatların peşi sıra öldürülmesine isyan eden hukuk ordusu terörist, gidişata "yanlış" diyen üniversiteler terörist. İşsizliğe, açlığa, haksızlığa isyan eden, kendini yakan, çoluk çocuğunu öldürüp intihar eden sıradan vatandaş terörist. Kadına şiddete ve kadın cinayetlerine "Yeter!" demek için sokaklara çıkan kadınlar ise hem "sürtük" hem "terörist". 
"Vur ensesine al lokmasını" insanlar ile işini kitabına uydurup bu kaostan nemalanan "kurnaz"lara bakacak olursak, onlar dokunulmazlığı olan "kutsal" vatandaşlar. 
Nasıl kutsal olmayacaklar ki; mülayimler aç da yatsalar şükrediyor, kurnazlar her şekilde gemisini yürütüyor. 
Eh, bundan iyisi...
****
Hayatımızı haksız bir vaka, birkaç isyan, alışma, unutma ve bir vaka daha, yine isyan, yine çaresiz kabulleniş, yine vaka, yine isyan aralarında yaşıyoruz. Bu kadar kötülüğü ve bu kadar saçmalığı aklımız almıyor. Şaşırdığımıza bile şaşırmıyoruz.
Tutunamayanların düşüşlerine şahit olup, haksızlıklar karşısında isyan edip, sonra yine kendi yolculuğumuza devam ediyoruz. 
Bir ağlıyor, yüreğimiz sızlıyor, kalbimiz kanıyor, sonra bir bakıyorsunuz dudaklarımıza bir tebessüm yerleşmiş sessizce gülüyor, bazen de ağız dolusu kahkaha atıyoruz.
Gittikçe duyarsızlaşıyor muyuz yoksa kendimizi korumak için mi kalkan oluşturuyoruz bilmem.
Bildiğim, çok ama çok üzüldüğümüz...

Bu bayramda böyle bir yazı yazmak istemezdim ama kurban bayramı yazılarım nedense hep bu minvalde. 

Nice bayramlara / 15 Kasım 2010
Bir 9 gün tatili daha / 28 Ağustos 2011
İki bayram bir arada 
/ 25 Ekim 2012
‘Dokuz Gün’ barajına takılanlar / 18 Ekim 2013
Hayvan kes(eme)me bayramı!
 / 30 Eylül 2014
Tam bir ‘kurban’ bayramı
 / 23 Eylül 2015
OLE!
 / 13 Eylül 2016
Hangi Oğlunuzu Seçerdiniz?
 / 24 Ağustos 2018
Zulmün adı ET olmuş! / 6 Eylül 2018

Ve maalesef ki zulüm sürüyor...

Adet yerini bulsun ve bayram kutlaması yapmadan geçmeyelim.
Bu zor zamanlar birlik içinde oldukça, birbirine tutundukça daha kolay atlatılacak.
O zamana kadar direnmeye devam...
"Bayramınız Kutlu Olsun"

9 Temmuz 2022 / C.E.Y. 

Siz de hayvan sevenlerden misiniz? / 14 Ekim 2010
Hayvan kes(eme)me bayramı! / 30 Eylül 2014
Hayvana zulmeden zalimdir / 25 Şubat 2016
Harambe'ı neden vurdunuz? / 8 Haziran 2016
Kuyudan ders çıktı / 15 Şubat 2017
Zulmün adı ET olmuş! / 6 Eylül 2018
Kokuşizm! / 21 Aralık 2018 
Tavşan Kaç! / 13 Ağustos 2019
Aman avcı, vurma beni! / 5 Şubat 2019
Siz Niye Oturuyorsunuz? / 27 Ekim 2019
Had Safhada Vahşet Dönemi / 25 Kasım 2022