3 Şubat 2016 Çarşamba

İhanetin bin'i kaç para?

Siz bu yazıyı okurken aklınızdan her kim geçiyorsa yazının sahibi odur derim ben.
15 Kasım 2013 tarihli bir yazı bu aslında. Üzerinden iki yıl geçmiş olmasına rağmen nasıl oluyor da sanki bugün yazılmış gibi okunuyor derseniz; o da oyunun hep aynı oynanmasından derim...

İhanetin bin'i kaç para?

Kaç kişi kendisini ihanete uğramış hissediyor bugünlerde bir sayın.
Özele inmeyin, genele bakın…
Tek tük yükselmeye başladı önceleri çıkamayan ya da cılız çıkan sesler.
“Ama yolun başında siz bize böyle dememiştiniz!”
Ya da karşılıklı yalanlamalar…
Dedindi demedindi…
İhanet sadece tensel değil ki.
Onda bile esas olan verilen sözlere, edilen yeminlere, kısacası davaya ihanet.
Hele bir de iktidara giden tozlu-topraklı yollarda kendisine yoldaşlık yapmışken. Birlikte yeminler içip, sorgusuz sualsiz inanmışken. Bir anda değişen fikirler, yolundan çark eden idealler…
Verilen sözlerin tutulmaması muhalifleri üzmez içerdekini üzdüğü kadar.
Muhalif zaten bunu ihanet olarak görmez.
Demiştim! der geçer.
Haklılığına sevinir üstelik
İçerdeki ise ihanetin en büyüğünü yaşar.
Yaşar da;
Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık…
Yanlışın farkına varıp da yanlışı dile getirebilen ve yanlışı önce kendisine, sonra da çevresindekine itiraf edebilen her iki taraftan da darbe alır.
İçerdekiler dışarı iteler biçareyi, dışardakiler içeri.
Ne kargadır artık ne de kartal.
Batan geminin faresidir belki de.
Bir an önce gemiden atlamaya çalışan.
****
Fare atlar, kaptan sürer gemisini kayalıklara dikine dikine.
Küpeştedekilerin çarpacağız! çığlıkları kaptana ulaşmaz bir türlü.
“Kaptan ne derse odur!” diyenler duyurmazlar çatlak sesleri.
Haykırırlar var güçleriyle,
"Öl de ölelim baba!"
O da sanki milletin gemisi değil de, kendi yarış teknesiymiş gibi yüzdürür gemiyi havalı havalı.
Sanki bütün yolcular malıymış gibi aldırmaz hiçbirine…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder