Aile İşletmeleri Derneği TAİDER-FBN Türkiye'nin Bursa temsilciliği açılışına gidip de, yaklaşık iki saat aile şirketleri üzerine edilen sohbetleri dinleyince, insanın aklına dünyada ve ülkemizdeki en eski şirketlerin kimler olduğu geliyor.
Öncelikle şunu söyleyelim; bir şirketin "En Eski Şirketler" listesine girebilmesi için 'marka veya şirket adı' kurulduğu günden bu yana tamamen veya kısmen kalmalı imiş.
14 Mayıs 2008 tarihinde Kore Bankası tarafından yayınlanan bir rapora göre, 41 ülkede yapılmış soruşturma sonucunda 5.586 şirketin 200 yıldan eski tarihi varmış. Bu şirketlerden 3.146 tanesi Japonya'da, 837 tanesi Almanya'da, 222 tanesi Hollanda'da ve 196 tanesi de Fransa'da imiş.
Dünyanın en eski şirketlerini araştırırken, en eski şirketin Japonya'da 578 yılında kurulan Kongo Gumi inşaat şirketi olduğunu gördüm. 2003 yılında çıkmış bir haberde 1425 yaşındaki şirkette yönetimin 40. kuşakta olduğunu okudum.
En eski şirketler sıralamasında Japonya 1000 yaş ve ötesi ile üst sıralarda...
****
****
"Birinci kuşak kurar, ikinci kuşak yönetir, üçüncü kuşak batırır" sözü vardır Türkiye'de. Bu da kurulan bir aile şirketinin ömrünün en fazla 25 yıl olmasından dolayı söylenmiş.
Ülkemizde günümüze ulaşan en eski şirket 1777 yılında kurulan Hacı Bekir Lokumları ve şirket bugün beşinci kuşağın yönetiminde.
O dönemlerde ve evvelsinde kurulmuş pek çok şirketin Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne geçiş evrelerinde yok olduğunu dikkate almak lazım elbet.
Sürdürülebilirlik, "Bugünkü neslin ihtiyaçlarının, gelecek nesillerin ihtiyaçlarından ödün verilmeksizin karşılanması" olarak tanımlanıyor ve kendisini sürdürebilen şirket geleceğe uzanıyor.
Sürdürülebilirlik, "Bugünkü neslin ihtiyaçlarının, gelecek nesillerin ihtiyaçlarından ödün verilmeksizin karşılanması" olarak tanımlanıyor ve kendisini sürdürebilen şirket geleceğe uzanıyor.
Şirketlerin kısa ömürlü olmasındaki bir diğer etmen ise pek farkında olunmayan bir gerçek.
"Kadınlar şirket yıkabiliyor"
"Kadınlar şirket yıkabiliyor"
Elti kıskançlığı diye bir şey var malum. Devlet bile yıkabilen "şişkin ego" ve "haset dolu kalp" hangi şirketi yerle yeksan etmez ki?
O yüzden "Aile Anayasa"sız aile şirketi kurmayın derler. Ki o anayasa, şirketi çocuklardan ve kendilerinden sonra gelecek nesillerden korumak içindir.
TAİDER geliyor
TAİDER geliyor
İşte bu niyetle, değişen dünyanın sermaye yapısında ayakta kalabilmek için özel bir çaba harcayan aile şirketlerinden 40 şirket, dört yıl önce İzmir'de kısa adı TAİDER olan Aile İşletmeleri Derneği'ni kurmuş. Şu anda 135 aile ve 405 üyeye ulaşmış olan TAİDER’in ilk yönetiminde Bursa’dan Fahrettin Gülener yer almış.
****
6 Ekim 2015 tarihinde İstanbul’da bir temsilcilik açan TAİDER, ikinci temsilciliğini 10 Şubat 2016 günü Bursa’da açtı. Bursa Temsilcisi olarak da, Kırcılar aile şirketinde Yönetim Kurulu Üyesi olan Berna Kırcılar Aşıroğlu atandı.
Aşiroğlu yaptığı açılış konuşmasını: "Umarım gücümüz hayallerimizi gerçekleştirmeye yeter" diyerek sonlandırdı.
Açılışa TAİDER Genel Başkanı Sumer Tömek Bayındır, kurucu başkan Şerife İnci Esen ve pek çok aile şirketi temsilcisi katıldı.
Açılışın diğer konukları ise Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu ve AGT CEO’su Mehmet Semih Söylemez idi. İki konuk da “Aile şirketlerinde duygusal sermaye, kültür ve değerler” konusunda birer sunum yaptılar.
Mehmet Semih Söylemez
Ağaç Sanayinde Gelişmiş Teknoloji (AGT)'nin kurucusu olan Ahmet Söylemez, oğulları Mustafa ile Mehmet Semih'i 2-3 yıl içinde kurduğu şirkette çalıştırmaya başlamış. Baba Söylemez kendisi fizik mühendisi olmasına rağmen, "Mehmet ve Mustafa'yı gidecekleri üniversiteden daha iyi yetiştiririm, üniversiteye gitmeleri şart değil." diyerek üniversiteye göndermemiş. Her ikisi de bir yandan iş ortamında iyi yetişirlerken, diğer yandan kendilerini eğitmişler. Mehmet Semih Söylemez psikolojiye, kardeşi Mustafa tasarıma yönelmiş.
Sunumunu yapmak için sahneye davet edilen Semih Söylemez, Carl Edward Sagan'ın "En başından bir elmalı turta yapmak istiyorsanız, tüm evreni yaratmanız gerekir" sözüyle başladı sunumuna. Kitabının da adı olan "Duygusal Sermaye" tanımını şöyle tarif etti: "Duygusal sermaye, bir firmayı oluşturan tüm insanların, iş yerine dair üretmiş olduğu duyguların ve etkileşimlerin toplamı."
'İnsan Kaynakları'nın İK'sini 'İnsan Kıymetleri'ne çevirmesi ilgi çekici ve bir o kadar kıymetliydi.
Babalarının kendilerine "Bu şirket bizim için var, siz bu şirket için değilsiniz" diyerek kendilerine verdiği kıymetin büyüklüğünü gösterdi. Konuşması esnasında annelerinin kendileri üzerindeki emeğini teslim etmekten de imtina etmedi.
Baba Söylemez'in bir koyun değil de bir aslan yetiştirmek istemiş olması, zaman zaman babayı pençe darbelerine maruz bıraksa da, aslan bir evlada sahip olmuş olmak her şeye değmiş.
Söylemez'in sunumdan birkaç başlık yazarsak:
* Hizmet veren olmazsa paramız bir işe yaramaz. Hepimizin birbirine ihtiyacı var.
* Hayatta kalmak kolay, yaşamak zor.
* Coşku önemli, coşkunuz olmalı...
* Babalar anlayış bekleyemez, baba büyüktür, anlayışlı olmak büyüğe düşer.
* Seni buraya getiren seni oraya götüremeyecek. Babalar bunun farkında olmalı.
* Şirket içi bölümler arasında ahenk önemli.
* Hazır bir gelecek yok. Öngörüyü kaldırdık, artık uzgörü var. Uzgörü bizim şekillendirdiğimiz gelecek.
* Eğitim aile ile, ailede başlar.
* Çocuk hayal edebilmeyi öğrenmeli.
* Birlikte başarmayı başarabilmeyi öğrenmeliyiz.
* Çift kanatlı liderlere ihtiyacımız var.
* "Çeviklik" üst sıraya yerleşti.
* Kalbi büyük, zihni berrak, enerjisi yüksek insanlarla çalışmak istiyoruz.
* Fikrinize aşık olmayın, ikna olabilen bir insan olun.
* Amerikalı basketbol oyuncusu ve koçu John Wooden'ın dediği gibi; Takımınızın yıldızı takımınızın kendisi olsun.
Prof.Dr. Doğan Cüceloğlu
Hepimizin hayranlığını kazanmış Doğan Cüceloğlu ile henüz salon dolmadan sohbet etmiştik kısaca. Hem tanışma, hem sohbet, hem de fotoğraf talebimi kırmaması her zamanki zarafetindendi.
Semih Söylemez'in sunumunun ardından sohbetine başlayan Cüceloğlu, sizin de bildiğiniz gibi, tüm vücuduyla konuşuyordu. Teatral anlatımından birkaç başlık yazacağım.
* Karı koca ilişkilerine önem veriyorum.
* İki insanın anlaşamaması onların kötü insan olduğunu göstermez.
* En çok ihtiyaç duyulan "değerler".
* Kalbimiz değerlerimizi bilir, beynimiz bunu işler.
* En önemli dinleme organı GÖZ.
* Aile Şirketi mi, Şirket Ailesi mi? Öncelik her zaman ailede.
* Biz diğer ülke insanlarından daha az akıllı değiliz. Sadece kültürümüzün farkında değiliz. Farkındalık yaratmak önemli.
* Geçmişe takılıp kalmak kadar gelecek hayaliyle yaşamak da anlamsızdır. Sürekli 'ŞİMDİ'yi yaşarız.
* Bir savaşçının gücü niyetinin saflığında yatar.
* Elde tutulmak istenen güç rakip istemez.
* EMPATİ'nin öz be öz Türkçesi, "halden anlamak".
* Sevgi ve saygı birlikte yol almalı.
* Önce aile çöküyor, sonra şirket çöküyor.
* Beş parmaktan biri ol ama iyi ol. Bir parmak diğerinden daha az işe yarar değil, bir parmak diğerlerinden daha üstün değil. Parmaklardan en güçlüsü bile tek başına kaldığı zaman zayıf...
****
Söylemez ve Cüceloğlu'nun sunumlarının ardından izleyiciler ile soru-cevap şeklinde sohbet edildi. Ardından da Cüceloğlu'na sürpriz bir doğumgünü pastası geldi ve keyifli geçen etkinlik toplu fotoğraf çekimiyle nihayetlendi...
****
2015 yılın Mayıs ayında Türkiye İnsan Yönetimi Derneği (PERYÖN) Güney Marmara Şubesi tarafından düzenlenen ve iki gün süren "İNSANCA" zirvesini "X, Y ve Z’nin değerlerini bulunuz" başlığıyla anlatmıştım. Okumak için tıklayın:
Bugün dinlediklerim ile o gün dinlediklerim zaman zaman örtüştü, zaman zaman biri diğerinin önüne geçti ve hepsi birden harman oldu zihnimde.
Yine Oscar Wilde’ın “Ben hiç değişmem” diyene verdiği “Neden? Hayat sana bir şey öğretmedi mi?” cevabını hatırladım. Değişmeyen tek şeyin değişimin kendisi olduğunu bir kez daha teyit ettim.
Üçüncü, hatta bazen ikinci nesle dahi aktarılamayan şirketler için eski Türk filmlerini suçlarım ben bazen. O dönemde kafalara kazınan 'hain fabrikatör babanın idealist, isyankâr ve bir o kadar da yakışıklı evladı' modeli, ayaklar suya erince yerini 'ileriyi gören fabrikatör babanın fabrikayı devralabilecek niteliklerle donanmış, insan haklarına saygılı evladı' modeline bırakmaya başladı artık.
O filmler memleketin bir yansıması mıydı, yoksa o filmler mi memlekete yansıdı bilmem...
Şimdi; çalışanın patronunu memnun etmek için çabalayıp, patronun çalışanını ezdiği günlerden; çalışanını memnun ederek şirketin verimini arttırmayı keşfetmiş, "win win" diyebilen patronlu günlerdeyiz.
Halâ daha "PATRON benim, ben ne dersem o olur" diyerek insan haklarını ezip geçen yöneticiler de yok değil tabi. Bu toplantılar da onları çağa uydurmak için zaten...
Halâ daha "PATRON benim, ben ne dersem o olur" diyerek insan haklarını ezip geçen yöneticiler de yok değil tabi. Bu toplantılar da onları çağa uydurmak için zaten...
TAİDER'in söylemlerinden biri olan, "Gurur verici geçmişten, sürdürülebilir geleceğe" giden yolda atılan böyle kararlı adımlar olmazsa, diğer şirketler nasıl geçmişin mezarlığına gömüldüyse, olmaz demeyin, en olmazı dahi girer o mezara...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder