2 Temmuz 1993'te Sivas Katliamı'nda öldürülen Türk Halk Ozanı Muhlis Akarsu'nun dörtlükleri ile başlamak istiyorum bugünkü yazıma.
Neden derseniz; elbette ki bu dörtlükler uzun zamandır içimde dönüp durduğu için...
Okuyun bakın neler demiş Akarsu:
Ey sevgilim, sana şikâyetim var,
ne sevdiğin belli ne sevmediğin.
Ben de bir insanım, bir de canım var,
Ne sevdiğin belli ne sevmediğin oy oy,
Zalimsin oy oy, hayınsın oy oy, ne deyim oy oy.
Eski günler hayalimden gitmiyor,
dün dediğin bugünkünü tutmuyor,
yiğidim ya, sana gücüm yetmiyor.
Ne sevdiğin belli ne sevmediğin oy oy,
Zalimsin oy oy, hayınsın oy oy, ne deyim oy oy.
Akar suyum, böyle miydi ahtımız,
onun için viran oldu tahtımız,
umudum yok, gülmez artık bahtımız,
Ne sevdiğin belli ne sevmediğin oy oy,
Zalimsin oy oy, hayınsın oy oy, ne deyim oy oy.
****
Size bir şey ifade etti mi bu sözler?
Etmediyse de aşağıda yazdıklarımı okuyunca edecektir eminim ki...
Başbakanlığı döneminde ve öncesinde yaptığı konuşmalardan kesitler alınarak hazırlanan bir videosu var Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın.
Bir konuşmasında "Benim milletimin dili tektir" diyor, akabinde "Ben ne tek dil dedim, ne tek din dedim. Benim hiçbir yerde böyle bir ifadem yoktur" diyor. Sonra da "Tek DİN dedim, dil değil, din din" diye çeviriyor.
Bedelli askerlik için yaptığı konuşmasını, "Şahsen böyle bir sorumluluğun altına Tayyip Erdoğan olarak giremem, çünkü parası olan var olmayan var" diye başlayıp sessizlerin sesi, kimsesizlerin kimsesi olmak deyişiyle sona erdiriyor. Sonra da "Bedelli'yi çıkartmak için gereken yasayı çıkartacağız" diyor ve yasa çıkıyor.
Üstüne üstlük bir de bedellide damping yapıyor. 30 bin lira ile başlayan askere ilk alımların ikinci alımlarına sıra geldiğinde bedel 18 bin liraya düşürülüyor.
Hububat alımında bile bu kadar büyük fiyat oynaması olmaz değil mi?
Bir konuşmasında, "Nato'nun ne işi var Libya'da" diyor, sonra fikri değişiyor olmalı ki sözü "NATO Libya'nın Libyalılar'a ait olduğunu tespit etmesi için oraya girmelidir"e çeviriyor.
Füze Kalkanı konusunda yine ikilemde, bir öyle bir böyle.
Hele de Davos'ta yaptığı One Minute(s) şov şahane de; daha sonra "Benim tavrım moderatöre olmuştur" 'demeyeydi iyiydi'...
Başbakanlıktan Cumhurbaşkanlığı'na geçtikten sonra bitti mi dersiniz bu ikilemler.
Elbette ki bitmedi.
Eski yol arkadaşlarıyla sürekli bir papaz olma durumlarında şimdilerde. Birisi bir şey söylüyor, kişi daha lafına noktayı koymadan Cumhurbaşkanı kendisini yalanlıyor.
Arınç'ından Bağış'ına herkes birbirine şaşkınlıkla bakıyor.
Kürt sorunu var mı yok mu henüz ona bile karar vermiş değil.
Ergenekondu Balyozdu hepsi muamma.
Hele de kendi kendisini yalanlaması hepsinin üzerine tüyü dikiyor. Hatırlayın Slovenya'ya hareketi öncesi hava limanında gazetecilerin sorularını yanıtlamıştı. Basın mensuplarının başkanlık sistemine ilişkin sorularına AK Parti'nin seçim bildirgesini ve başkanlık sistemi vaatlerini "bizzat okuduğunu" ve "kendi kanaatlerini ifade ettiği" belirtmişti. Bu açıklamanın ardından muhalefet partilerinden tepki gelmişti.
Slovenya'ya inişinde mevkidaşı ile birlikte basın toplantısına katılan Erdoğan, bir Türk gazetecinin "Muhalefetten yapılan tepkileri" hatırlatması üzerine "Ben okudum demedim" demişti.
Havada kaldığı zaman içerisinde oldu demek ki ne olduysa.
Bu birkaç örnekten sonra yazıya başlarken çığırdığım türkü anlam kazandı şimdi değil mi?
****
Bir öyle bir böyle söylemleri gayet inanarak söylediğini gördüğüm her görüntüsünde aklıma uçuk kaçık fikirler geliyor inanın.
(Bu yazıyı okursa kendisi kızar belki ama ben yazmadan duramayacağım. Nasılsa o da okumayacak... Okusa da inanmayacak...)
Aklıma neler gelmiyor ki;
Geceleri uyku için odasına çekildiğinde kendisinin haberi olmadan kendisine yazılım mı yükleniyor acaba diyorum.
Ya da; yaptığı ABD ziyaretlerinin birinde kendisine bir 'mikroçip' yerleştirildi de sürekli uzaktan mı kumanda ediliyor acaba diyorum.
Sistemi kuranlar sistemi arada resetliyorlar, arada update ediyorlar, arada da arapsaçına mı çeviriyorlar acaba diyorum. (zaman zaman sistem ciddi hata veriyor çünkü)
Acaba Sayın Cumhurbaşkanımızı bir Android'e mi çevirdiler diyorum.
Hele de Bükreş'e giden Cumhurbaşkanımızın fotoğrafını çeken Associated Press (AP) muhabiri Vadim Ghirda'nın yakaladığı o meş'um kareye bakınca, bu düşüncelerimde acaba gerçekten haklı mıyım diyorum.
Hayal gücüm mü beni bu hale getiren, yoksa duru görülerim mi bilmiyorum.
Aklımdaki deli fikirleri üretiyorum da üretiyorum...
Aklımdaki deli fikirleri üretiyorum da üretiyorum...
Aman aklınıza geldiyse gitsin, vallahi Fuat Avni ben değilim.
Hiçbir geometrik figürle de alakam yok.
Sadece fikrim geldi...
****
Hepimizin kameralara garip bakışlar attığımız anlar oluyor sıkça. Habersiz yakalandığımız o karelere bakınca insan kendisini dahi tanıyamıyor. Bu kare de öyle karelerden biridir muhakkak. Değil mi?
Ne demiştik bir yazımızda; "Olur böyle vak'alar, kameralar yakalar"...
Kaçar mı hınzır kameramanlardan hiç, yakalıyor işte keratalar...
Sonra da senaryo üzerine senaryo yazmak bize düşüyor.
Yazalım bakalım, bakarsınız belki birisi tutar...
Tutar mı tutar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder