Yeni Türkiye'nin yeni profiline bakıyoruz da; 'din-iman-müslüman'ın altında yatan hep Arap yaşantısı çıkıyor.
İslam dini adeta Araplar'ın tekeline alınmış, ancak onlar gibi yaşayanlar doğru müslüman sayılmış.
Bu işte ipin ucu o kadar kaçmış ki; Arapça maç anlatımında bile amin denilerek eller havaya açılmış.
Yemede içmede, pislikte ve görgüsüzlükte Araplarla yarışır hale gelindi bir güzel.
Yüz ne kadar örtülürse, etekler yerleri ne kadar süpürürse o kadar müslümansın zannedildi.
Değil annem değil, ne kadar temiz olursan o kadar müslümansın. Bir uyan da balığa gidelim...
Küveyt savaşının olduğu dönemlerde Bursa'da ziyadesiyle çok Arap turist vardı. Giyimlerinden ve hallerinden Arap oldukları alenen anlaşılırdı. Gözlerine kuyruklu sürme çekmiş kadınlarla entarili adamlar yeldire yeldire etrafta dolaşırdı.
Şimdi de etraf Arap turist kaynıyor. Erkeklerini entariyle görmek pek mümkün değil. Neredeyse hepsi normal kıyafetlerle dolaşıyor.
Kadınlarsa hep aynı.
Ve konuşmadıkları sürece kim Arap kim Türk belli değil...
Bizim kadınlarımız o tarzı öyle bir benimsedi ki, kendilerini Araplar'dan ayırmak mümkün değil...
Çarşaf desen çarşaf, örtü desen örtü, sürme desen sürme, yeldirme desen yeldirme...
Kutunun içi boş dahi olsa ambalajı iyi olsun yeterli demek.
Bir de "en nadide mücevher kutularda saklanır" hikayesi uydurmuşlar gitsin.
Kapanan herkes de kendisini nadide mücevher bellemiş olmalı ki gerim gerim geriniyor.
Değilsin annem değilsin. Bildiğin Havva'nın bildiğin bebelerinden birisin. Hiç kasma boşuna. İnsanca yaşa yeter.
Davranışlarını inancınla müsemma kılamadıktan sonra içinde inanç minanç olmadığını da anlıyoruz zaten.
'Başını ört'ü 'kıçını aç' olarak anlıyorsun mesela...
Edepli olmayı edepsiz olmak olarak anlıyorsun.
Orucu aç kalmak, namazı yatıp kalkmak, abdesti suya dokunmak olarak algılıyorsun. Suya dokunmamak için abdestin bozulacak diye cırt atıyorsun.
Temizlik imandan gelir, anlamıyorsun...
Bize örtün de örtün diye diretenler var ya, görmüyor musunuz; kıskanıyorlar Atatürk'ün medenî Türkiyesini.
Ulaşamadıkları ciğere mundar diyorlar, çamur atıp duruyorlar.
Nefesleri yetmediği için bizim gibi olamıyorlar. O zaman da çareyi bizi aşağıya çekmekte buluyorlar.
Dertleri zorları bu; görüntü ihraç etmek.
"Ancak bizim gibi kapanırsanız cennet kapıları size açılır" diye diye tavlıyorlar ahaliyi de...
Tavlanma annem tavlanma, aç gözünü, al aklını başına tavlanma...
Bir Alman, bir Fransız, bir İtalyan, bir Afrikalı, bir Hintli, bir Japon kadınını tanıyabilirsiniz sokakta. Mükemmel falan olduklarından değil, kendilerine has olduklarından tanırsınız.
Türk kadınının ise belirgin bir profili yok.
Açığı ayrı çeşit, kapalısı ayrı. Zevksizlik ve bilinçsizlik tavan yapmış, modadan anlaşılan yenisini al-eskisini at.
Kimisi kendisini İtalyan zannediyor, kimisi Arap, kimisi de İngiliz hanedanından...
Çoğu yapay, çoğu çakma...
Oysa özümüze şöyle bir bakarsak, biz çok zenginiz. Dört kıt'aya yayılmış Osmanlı'nın torunları olarak kültürel zenginliklerle bezeliyiz. Balkan havaları ayrı kaynatır kanımızı, Karadeniz havaları ayrı. Yöresel zenginlik dile de yansır, yemeğe de, kıyafete de. Hepsi kendine özgü, hepsi kendi masumiyetinde.
Bunları hasır altı yapıp üzerine örtü çekmek ve 'tek tip'e bürünmek de neyin nesi?
Biraz itina, biraz armoni, biraz ahenk deyip üzerine de temizliği ekledin mi, al sana derli toplu bir insan tipi.
Ha şimdi ister tak başına örtüyü, ister takma. Orası sana kalmış...
Şunu da unutma;
Suriye'de, IŞİD militanları tarafından kendilerine eş yapılan ve çarmıha gerilerek tecavüz edilen, gördükleri cinsel şiddet yüzünden acil bakım odalarına alınan kadınların hepsi örtülü. Peki o zaman niçin bu vahşi ve sapık fantezilerle eziyete uğruyorlar? Günahları ne?
Örtünmüşler işte mis gibi!
Lakin demek ki yetmemiş...
Kıssadan hisseyi alan alsın, almayan da almadığıyla kalsın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder