17 Nisan 2025 Perşembe

Turp Tarlasında Çocuklar

Yıllardır düşe kalka yaşadıklarımızın hızlanması ve ardı ardına yaratılan ama bir türlü çıka(maya)n "TURPUN BÜYÜĞÜ" suçlamalar, itip kakmalar, gözaltılar, sorgulamalar, tutuklamalar hepimizi derinden yaraladı. Ayrıca ekonomimiz şahtı şahbaz oldu.
Sonunda da yaşam koşulları altında ziyadesiyle ezilmiş insanlar ateşe konan mısırlar misali patladı. Gittikçe artan sıcağa dayanamayarak patlayan ve çiçek gibi açılan mısırları, tıpkı tüpten çıkan diş macunu ya da annesinin rahminden çıkan bir bebek gibi eski formuna sokmanın mümkünatı (artık) yok. 

On bir ili yerle bir edip büyük bir felaket olarak tarihe geçen 6 Şubat 2023 depremi, bebekleri yoğun bakımda adeta öldüren yenidoğan çetesi, katilinin bir türlü bulunamadığı Narin cinayeti, 76 cana mâl olarak ihmaller zinciri olarak tarihe geçen Bolu Kartalkaya otel yangını, Bahçeli'nin bir türlü bir araya gelemeyen görüntüsü ve sesi, terör trafiği, açılım trafiği, ihale trafiği, uyuşturucu trafiği, radyoloji trafiği, proje okullarında şaibeli öğretmen atamaları, günlerce don uyarısı yapılamasına rağmen alınmayan tedbirler ve neticesinde dalında donan ürünler, zamanında Türk askerinin üzerine benzin dökerek yakan, yakın zamanda da Suriye'de epey bir can alan Suriye Devlet Başkanı Ebu Muhammed el Colani ile Cumhurbaşkanımızın ve eşlerinin 4. Antalya Diplomasi Forumu'nda 'kardeşim Colani' tadında kucaklaşması, bu ağır gündemde araya karışıp ortalığı karıştıran kayınvalidesi ile kaçan damat, hepsinin üzerine bilmemkaçıncı 'açılım süreci'nde AKP ile DEM'lenen ekibin içinde yer alan Sırrı Süreyya Önder'in yaşadığı kalp krizi, hastaneye yetiştirilişi ve ardından gerçekleşen büyük ameliyat.

Sokağa çıkan büyükler, sokağa çıkan üniversiteliler, sokağa çıkan liseliler, sokağa çıkan kreşliler.
Hâl böyleyken, 'Baltalar elimizde uzun ip belimizde' diyerek sokağa çıktıkları söylenen ve içeri alınanlar bir yana, evde oturanlar tüm bu olanları çekirdek çitleyerek mi izliyorlar dersiniz? 
Ya da neden evde oturuyorlar diyebilirsiniz.
Bilmem. Ya tuzları fazla kuru ya da korkuyorlar...
Oysa tuzu kuruların 'bana ne' demeyerek ya da korkmayarak sokağa çıkması çok daha kıymetli değil midir?
Akan Tuz, Kokan Tuz / 9 Şubat 2022

"TAYMLAYN"
18 Mart günü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun diplomasının iptali sonrası 19 Mart günü sabaha karşı evi basılarak gözaltına alınması ve akabinde tutuklanması ile başlayan süreçte yazdığım ve sosyal medyada paylaştığım kısa kısa cümleleri kronolojik olarak yazıma almak isterim. Bu kısa cümlelere zaman zaman daha önce yazmış olduğum yazılar da tarihleriyle birlikte eşlik edecek.

* Hukukî değil siyasî. O zaman geç. Hükümsüz... 
18 Mart 2025, 20:14

* Tarih bu kararı alkışlayanları da yazacak... Ama nasıl yazacak...
18 Mart 2025, 21:20

* Kendi noktalarını kendileri koydular. “O Zaman Alkış!"
18 Mart 2025, 21:29
O Zaman Alkış / 24 Şubat 2025

* Diplomalar iptal, ya doktoralar??
"Ekrem İmamoğlu ile birlikte Galatasaray Üniversitesi İşletme Bölüm Başkanı Prof. Dr. Naciye Aylin Ataay Saybaşılı'nın da lisans diploması iptal edildi. Ataay Saybaşılı'nın doktora diploması Sorbonne Üniversitesi'nden. Sorbonne Üniversitesi'nin İstanbul Üniversitesi'nin iptal kararını uygulayıp uygulamayacağı ise henüz bilinmiyor."
19 Mart 2025, 00:21
* Mızıkçı bugün BOZ dedi...
19 Mart 2025, "10:37
Mızıkçı / 2 Nisan 2019

* Dr. Ceyhun İrgil :"Hukuk ile ekonominin ne alakası var diyenlere; Bir savcının kararı ile TL bazında ülkenin dış borcu bir günde yüzde 10 arttı. Ülke bir günde yüzde 10 daha fakirleşti"
19 Mart 2025, 11:34
(CHP Genel Başkanı Özgür Özel 15 Nisan günü yaptığı açıklamada, İmamoğlu operasyonun ülkeye 45 milyar dolara mal olduğunu ve her vatandaşın cebinden 20 bin lira çıktığını söyleyerek, “Bu parayı emekliye verebilirlerdi ama İmamoğlu korkusuyla yaktılar.” dedi.)

* Öcalan kurucu önder, İmamoğlu suç örgütü lideri oldu. Güzel mi oldu? Beğendiniz mi? 19 Mart 2025, 11:37

* "Siz kimin izindesiniz ona bakın. Dahası; ardınızda nasıl izler bırakıyorsunuz, ona bakın…"
19 Mart, 12: 48 Siz Kimin İzindesiniz? / 16 Haziran 2017

* 'Diktatörün El Kitabı’nın genel başlıkları belli.
"Gücü ele geçir”, “Rakiplerini Bastır”, “Korku Rejimi Kur”, “Gerçekleri Manipüle Et”, “Yeni Bir Toplum Oluştur”, “Sonsuza Kadar Hüküm Sür”.
19 Mart, 12:50
"Herkes Zorba Olabilir" / 14 Temmuz 2021

* Yordunuz. Değmezdi...
19 Mart 2025, 15:01

* Kim daha çok korkuyor?
19 Mart 2025, "18:04

* KORKUYORLAR! - Neden korkuyorlar? - Korkudan korkuyorlar. - Peki ama neden korkuyorlar? - Neden olduğunu kimse bilmiyor. Sadece korkudan. Bir milleti bir kere korku sararsa artık bunun izahı yoktur. Bu hastalık herkese geliyor, insanı tepeden tırnağa sarıyor. Bunun için, yalnız rejim düşmanları korkmuyorlar; ötekiler, şu faşist dedikleri adamlar çok daha fazla korkuyorlar. Onlar da bu işin böyle sürüp gidemeyeceğini biliyorlar, hem söylüyorlar, ama bundan korkuyorlar. Ne diye düşmanlarını öldürüyorlar? Korkudan. Ne diye boyuna polisler milislerin sayısını artırıyor? Korkudan. Ne diye binlerce, on binlerce günahsız insanı küreğe mahkûm ediyorlar? Korkudan. Cinayetleri arttıkça korkuları da artıyor. Korkuları arttıkça cinayetleri artıyor. - Peki, Papa bunlara ne diyor? - Papa da korkuyor. Papa yeni hükümetten iki milyar liret aldı, otomobiller tedarik etti, bir radyo istasyonu kurdurdu, hiçbir zaman seyahat etmediği halde, kendine mahsus bir tren istasyonu yaptırdı, daha başka lüks işlere kalkıştı; şimdi bunlar onu korkutmaya başlıyor. Roma’daki kiliselere, manastırlara bir yazı göndermiş, daha fazla fukara çorbası dağıtılmasını istiyor. Bu, korku çorbasıdır. “Fate-bene-fratelli” müessesi son zamanlarda her Perşembe günü çorbaya birer parça domuz yağı pastırması atıyor. Bu da korku yağıdır. Ama iki milyarı unutturmak için çok çorbalar, çok yağlar lazım! Fontamara / Ignazio Silone

* Kabul et, artık yeşerecek bir dalın yok... Söyleyecek sözün yok, verilecek sözün yok, eleştirecek sözün yok. Çünkü ne söylesen hepsi sensin. Her söz senin kapına geliyor. 23 yıl bu. Sonunda sen de kurudun... Kabul et, kurudun... 20 Mart 2025, 11:07

* Sistem ihaneti sever ama hainleri sevmez... "İhaneti severim ama hainden nefret ederim." sözü Julius Sezar'ın sözüdür. Peki "Tarih tekerrürden ibarettir" sözü kimindir?
Mehmet Akif Ersoy der ki ;
"Geçmişten adam hisse kaparmış...
Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?"
20 Mart 2025 12:49

* Bize o kadar çok yalan söylediniz ki, Yalancı Çoban misali artık söylediğiniz hiçbir sözün itibarı yok...
İtibar parada pulda, gemicikte uçakta, sarayda konvoyda değil, özdedir, sözdedir, sokaktaki insanın gülen yüzündedir...
İtibardan bu kadar tasarruf etmeyecektiniz...
20 Mart 2025, 21:09
Yalancı! / 15 Şubat 2011

* Mesele İmamoğlu'nu aşmıştır. İnsan yerine konmama, sayılmama, enayi yerine konma, azarlanma, aşağılanma, sömürülme, korkutulma, hangisini saysam. İnsanları sokağa çıkaran bunlar. Hâlâ gaz, cop, sopa vs. Anlamaya çalışmak yerine şiddet!
20 Mart 2025, 22:51

* Polis müdahale etmese yürüyenlerden hiçbir arıza çıkmayacağını onlar da biliyor... O yüzden üzerlerine polis salıyor... Bir rahat bırakın bakalım ne olacak. Yarın akşam hiç müdahil olmayın mesela... Silahlı değiller bir şey değiller. Ne yapabilirler... Sadece protesto haklarını kullanıyorlar... Polisin görevi onları yürütmemek değil, yürüyenleri güvenceye almak...
21 Mart 2025, 00:04

* Onun da meselesi İmamoğlu değil, bizim de... 
21 Mart 2025 13:52

* Burnumu mendil ile temizleyip mendili çöpe atıyorum. Mendil işimi görmüş olduğu için seviniyor mu bilmem ama işim bitince hiç şansı yok. Çünkü artık burnumu zımparalıyor.
Kendinizi kullandırırsanız sümüklerini size siler, işleri bitince yallah çöpe derler. Bu hep böyle...
22 Mart 2025, 13:41
* Terörle bağlayamadılar rüşvetle bağlamaya çalışıyorlar. Biri çöktü, diğeri de çökünce bu iftiraları köpürtenler ne diyecekler acaba?
Neyse, laf ve söyleyenle ilgili o meşhur sözü hatırlayıp geçelim.
23 Mart 2025, 15:31

* Kimse halkı böylesine coşkuyla bir araya getiremezdi. Teşekkürler ReTeEee. Yaparsa Ak Parti yapar diye boşuna dememişler. Bu birleşmeyi de onlar sağladı.
22 Mart 2025, 20:31

* Bir, ülkenin getirildiği yeri kınayan isimlere bakıyorsun, bir de bu duruma üzülmek ve bu durumdan utanmak yerine zil takıp oynayanlara bakıyorsun.
Öyle bakıyorsun.
Sonra onların ağzına bakanlara bakıyorsun.
Hımmm diyorsun.
Hımmmm...
Hainlik böyle bir şey demek ki...
23 Mart 2025, 16:26
Muhalifi Bırak, Haine Bak / 16 Ağustos 2016

* Silivri ahalisinin profili her geçen gün daha yükseliyor. Toplumda sivrilen kim varsa hemen kafası kesilip Silivri sepetine atılıyor. Belki de SİLİVRİ SOĞUKTUR PARTİSİ yükleniyor...
23 Mart 2025, 18:12

* Bugün verilen oylar "Cumhurbaşkanı Adayımız İmamoğlu" demek değil. Onun çok ötesinde bir şey.
Bu oylar, "Dayatma sevmeyiz, bize saygısızlık etme, ülkeyi iyi yönetemiyorsun, emekliyi de öğrenciyi de çiftçiyi de esnafı da akademisyeni de beyaz yakayı da mavi yakayı da, hepimizi eziyorsun, sesimizi çıkarmadıkça tepemize çıkıyorsun, gidip gelip azarlıyor, herkesi korkutuyorsun, kendimizi güvende hissetmiyoruz, eyleme gidemesek de oy ile protesto ederiz." demek.
Malum, biz Türkler dayatılmayı pek sevmeyiz.
Sevmeyiz ve tersine tepki veririz. Bunu bile bile mi yaptınız bu numaraları, yoksa neler neler yaptık da ses etmediler, buna da sesleri çıkmaz mı dediniz?
Ama bakın çıktı.
Bu kadar eziyet taşa yüklense çatlardı. Yüklenilen insan olunca patladı...
BOMMM!!!
23 Mart 2025, 19:48

(CHP'ye üye 1 milyon 753 bin kişiden 1 milyon 653 bin kişi oy kullandı. Kurulan 'Dayanışma Sandıkları'nda 13 milyon 211 bin kişi oy kullandı. Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu'na verilen toplam oy oranını "şu ana kadar" 14 milyon 850 bin olduğunu açıkladı. Ki her yere sandık kurulmadı...)

* Her başarı bir sonraki başarıya alınmış bir bilettir. CHP'nin sorumluluğu şimdi daha çok arttı.
24 Mart 2025, 01:20

* Kanal İstanbul'dan vazgeçildi mi yoksa hazır İmamoğlu içerilerdeyken proje yeniden gündeme gelecek mi? Hiiiç, öyle aklıma düştü de...
24 Mart 2025, 23:26
Havuz Problemi / 3 Mayıs 2011

* Aksatmadan, hatta çifter çifter ödediğimiz vergiler bizi kahretmek için kullanılıyor...
24 Mart 2025, 23:33

* Bir zamanlar Beyazıt Öztürk'ün başını yakan hadiseyi unutmadınız değil mi? Ne ilginç zamanlar. Aklarla karalar sürekli yer değiştiriyor...
25 Mart 2025, 01:41

* Halk'a rağmen, Hak'ka rağmen, hukuka ve haklara rağmen, kendilerine işaret edilen hedefe giden yolda her türlü süpürme, her türlü engelleme, her türlü tutuklama, her türlü hukuksuzluk ile yol alınıyor. Hedef ne? Kazanç ne? Bütün bunların ülkeye faydası ne? Ivırmadan kıvırmadan, yalana dolana başvurmadan söyleyin de biz de bilelim. Hoş, hukuksuzlukla çıkılmış bir yolda doğrunun doğruluğuna ne kadar güvenilir o da ayrı... Hani 'boynun eğri' dendiği gibi...
26 Mart 2025, 11:49
Boynun Eğri / 26 Mayıs 2024

* "Düşünün Antalya'da (polisten kaçan bir Pikachu değil) Mutlu Bir Hollandalı"
Hatırlar mısınız, Türkiye’nin tanıtımı için yapılmış Düşünün Antalya’da Mutlu Bir Hollandalı şarkısı vardı bir zamanlar. Antalya’da mutlu bir Hollandalıyı düşünürdük de, Antalya’da polisten kaçan bir Pikachu’yu hiç düşünemezdik…
Hayal bile değildi, gerçek oldu…
28 Mart 2025, 09:32

* Dün dündü, bugün bugün...
Okuduğunuz yazının ("Anlamaya Çalışmak Yerine Neden Şiddet?" / 10 Aralık 2010) altındaki tarihi görünce şaşırmışsınızdır. Benim bu yazım, yazmaya başladığım 5 Ekim 2010 tarihli ilk yazımın ardından yirmi birinci yazım olarak, 8 Aralık günü “Kolektif Yumurta Şenliği”nde çıkan olaylar (Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne anayasa konulu bir panel için gelen AKP’li Burhan Kuzu Öğrenci Kolektifleri tarafından protesto edildi. Yumurta yağmuruna tutulan Kuzu salonu terk etti. Öğrenciler sivil polisleri de dışarı attı. Daha sonra çevik kuvvet biber gazı kullanarak kampüse girdi.) üzerine 10 Aralık 2010 tarihinde yazıldı.
Bu yazıyı; 8 Aralık 2010 tarihinin üzerinden geçen yaklaşık 15 yılın ardından, 18 Mart 2025 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptalinin, hemen ardından 19 Mart 2025 günü tutuklanmasının, daha sonra art arda yaşanan göz altılar ve tutuklamalar ile soruşturmaların genişletilmesinin, haksız ve hukuksuz ilerleyen bu fırtınanın her görüşten insan, özellikle de her görüşten üniversite öğrencisi tarafından sokağa çıkılarak protesto edilmesinin, bu kez de protestocuların mukavemet ile karşılaşmasının yazısı olarak da okuyabilirsiniz.
Görüldüğü üzere özneler değişip Pikachu, Batman ya da Örümcek adam olsa da, fiiller hep aynı.
Ve bu yazının hâlâ taptaze ve hâlâ güncel olması hepimizin ayıbı…
28 Mart 2025, 09:34

* Artık İmamoğlu'nun propaganda yapmak için şehir şehir dolaşmasına gerek yok. Ülkeyi bırak, dünya duydu...
28 Mart 2025, 12:02 

* Turp Tarlasında Çocuklar
28 Mart 2025, 22:34

* Napolyon sadece "Para Para Para" dememiş, "Yok edemediğin şeyi yasaklama" da demiş...
28 Mart 2014  

* "Vicdandan yoksun siyasetin hangi partiden olduğu önemli değildir." Murathan Mungan / Harita Metod Defteri 
28 Mart 2019  

* Zamanında Osmanlı Devleti'nin zayıflığından yararlanmak isteyen güçler, Anadolu'daki Ankara Hükümetinin gücünü görünce hemen Ankara Hükümetini muhatap almaya başlar. Bükemediği bileği öper. İşine bakar. Gücün el değiştirdiğini gören uluslar her zaman halk gücünün yanında yer alır. Gücü azalan bir iktidarı önce onlar terk eder. Nihayetinde uluslararası ilişkiler ulusların menfaatine göre şekillenir. Kimse kimsenin kankası değildir. O yüzden de gücü dışarıda değil içeride aramak, eller iyisi olmamak, önce kendi memleketinin rızasını almak önemli. 31 Mart 2025, 21:37
* Bunlara kim inanır? Bahçeli gerçek mi değil mi, İmamoğlu diplomalı mı değil mi, Pikachu terörist mi değil mi vesaire vesaire... Acaba neden bunların doğruluklarını bu kadar sorguluyoruz? Çok acı ama bir o kadar da gerçek olan şu ki; Yanlışlar dahil her şeye inananlar bir yanda, Doğrular dahil hiçbir şeye inanmayanlar bir yanda... Her şey öyle birbirine girdi ki, vallahi Kadir İnanır abimiz bile hiçbirine inanmaz artık... 6 Nisan 2025, 12:24
* "Niceleri geldi neler istediler, Sonunda dünyayı bırakıp gittiler. Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi? O gidenler de hep senin gibiydiler." demiş Ömer Hayyam... 8 Nisan 2025, 22:13
* Hepiniz Oradaydınız! İlk bölümü geçtiğimiz aylarda yayımlanan dört bölümlük mini dizi "Medusa'nın Salı", 1980 darbesinden başlayarak AKP'nin adım adım gelişini, bu yolculukta 'asker-siyaset-iş dünyası-medya-dış güçler-PKK-faili meçhul veya açık cinayetler-cemaat' figürlerinin oynadıkları rolü, durdukları ve zaman zaman değiştirdikleri yerleri, kısacası bizim de yaşadığımız o günlerde bildiklerimiz ve bilmediklerimizi anlatıyor. "O An Hükümetin Düştüğünü Anladım" Ocak 2002'de Ecevit'in ABD ziyaretinde o günlerde yeni seçilmiş olan oğul Bush ile yaptığı görüşmede Bush'un, Suriye, Irak ve İran'da gerekirse askerî müdahale yapılabileceğini söylediğinde Ecevit'in, bu üç ülkenin komşu ve Müslüman ülkeler olduğunu, harekâta sıcak bakmadıkları cevabını verdiğini, ondan sonra Bush'un susup hiç konuşmadığını anlatan dönemin Enerji Bakanı Zeki Çakan, "O an hükümetin düştüğünü anladım" diyecektir. (Geldiğimiz noktada Orta Doğu'nun hâli malum. Trump kendi deyimiyle 'Erdoğan denen adamı', yani RTE'yi çok seviyor ve zamanında 'akıllı ol yoksa aklını alırım' dediğini hatırlatarak, onun 'akıllı adam' olduğunu söylüyor. Bir yandan da bugünün cehennemi Gazze'yi turistik cennet haline getirme planlarını anlatıyor.) Sonrası RTE'nin ABD ziyareti, 2002'de AKP'nin iktidara gelişi ve; sonrasını biliyorsunuz... Bugün Erdoğan'a söylenmesi ve sorulması gereken her şeyi (kahverengi gömlekliler dahil) o CHP'ye söylüyor.
Belgeseli izlerken unuttuklarımı hatırladım, hafızamı tazeledim, buz dağlarının suyun altında kalan devasa kütlelerini gördüm. Her şey buz gibi açık ve buz gibi soğuktu. İlerleyen yıllarda bugünlerin de belgeseli yapılacak. Bugünlerin canlı şahidi sade bir vatandaş olarak masalarda kimlerin oturup ne pazarlıklar döndüğünü belki o gün daha iyi anlayacağım. Hoş, geçmiş geleceğin aynasıdır ve tarih hep tekerrürden ibarettir... Suyun Başı Siyaset, kaynakların nereye akacağını belirler. Yani suyun başını tutar. Kurnayı bir kişinin eline bırakırsanız suyu o açıp kapar, nereyi ne kadar sulayıp ne kadar susuz bırakacağına o karar verir. O kişiyi kontrol eden de her şeyi kontrol eder. O yüzden suyun başına kimin otur(tul)duğu çok önemlidir... 9 Nisan 2025, 09:56

* Zeki Müren aday olsa Zeki Müren'i de içeri alacaklar mı(ydı)?
10 Nisan 2025, 11:11
(Selahattin Demirtaş, içeride! Ümit Özdağ, içeride! Ekrem İmamoğlu, içeride!)

* Sıra sıra tüm davalar düştükçe hava cıva içerikli bu davaları sahiplenip cansiperane savunan şahısların alınlarındaki (ömürleri boyunca silinmeyecek) karalar daha çok kararacak. Davanın savcısı şahıs Rabbim affetsin diyerek kenara çekilecek, kraldan çok kralcılar bu sefer de kralın yeni rotasındaki sözleri savunmaya başlayacak. Hiçbir zaman kendi görüşleri ve kendi fikirleri olmayan, kıblesi malum kişiler ruhlarındaki karayı işaret edilen herkese sürecek. Gemi batacak olsa da dert değil; onlar illaki yüzen bir tekne bulup oraya zıplayacak. Teknedeki masumlar hallerine acıyıp bunları tekneden atmazlarsa gün gelip kendileri atılacak. Nereden mi biliyorum? Astrolojiyi değil verileri esas alırım ama Orhan Veli'nin eskiler alıp yaptığı yıldızlar öyle söylüyor.
10 Nisan 2025, 18:55

10 Nisan'dan sonra suskunluğa bürünüp, olan biteni izlemeye ve anlamaya çalışmışım. Lakin olanların anlaşılacak yanı pek yok.
Hani 'sustukların büyür içinde' der ya Gripin bir şarkısında, ben de büyüyenleri Turp Tarlasında Çocuklar başlığı altında kendimle konuşur olmuştum. Sonunda da huzurunuza böyle bir yazıyla çıktım.

Çavdar Tarlasında Çocuklar
Amerikalı yazar J. D. Salinger’ın 1945-1946 yılları arasında parça parça olarak, tam halini ise 1951 yılında yayımladığı "The Catcher In The Rye / Çavdar Tarlasında Çocuklar" romanı, romanın kahramanı Holden Caufield'un ergenlik günlerinde kendisi, ailesi ve toplumla olan sancılı ilişkilerini anlatır. Onun isyanı, her şeyin “mış gibi” yaşanmasınadır.  
Mış Gibigiller / 24 Haziran 2024

Yöneticiler ergen halleri sergileyerek ergen zorbalığını ülkenin tepesine taşıdığına bakınca; daha büyüğü geliyor deyip çıkarıp çıkarıp önümüze koydukları içi kof turplara bakarak onlara, turp tarlasını tarumar eden Turp Tarlasında Çocuklar mı desem, yoksa nereye basacağımızı şaşırmış halde yürüdüğümüze bakıp kendimize Mayın Tarlasında Çocuklar mı desem bilemedim. 
Sabredin az kaldı oyalamaları ile 'bak bak torbadan tavşan çıkacak' deniyor, havuç uzattıkları tavşanın yuvadaki yavruları çalınıyor, 'bir ben var benden içerü' bilgeliği ile değil, içinde ne taşıdığını bilinmez sahte profiller ile Matruşka bebekleri piyasada fink atıyor.
****
"Çavdar Tarlasında Çocuklar" romanının kahramanı Holden Caulfield, New York'ta bir parkın içinde yer alan göl kış gelip de donduğu zaman orada yaşayan ördeklerin nereye gittiklerini merak eder. 
Ben de tüm turplar sökülüp de tarla bomboş kaldığında turp tarlasındaki bizim çocukların nereye gideceklerini merak ediyorum.
Zamanı gelince sökmek için yeni turplar mı ekecekler, daha çok turp dolduracakları yeni heybeler mi dikecekler, yoksa bu tarla verimsiz çıktı diyerek tarlayı terk mi edecekler?
Göreceğiz...
17 Nisan 2025 / C.E.Y.

15 Mart 2025 Cumartesi

"Serebral Palsi'yi Bilir Misin Çocuğum?"

Uzun zamandır görüşmek, konuşmak, kendisini tanımak istediğim bir isim ile nihayet tanıştık.
Gayet profesyonelce hazırladığı sayfalarından takip ettiğim Serebral Palsli, 1986 doğumlu Damla Pütün ile buluştuk ve yaklaşık 1 saat sohbet ettik.
Bu yazıda amacım Serebral Palsi'yi anlatmak değil, bu durum ile kol kola yürüyen, onunla eğlenen, hayatta onunla var olan Damla'yı anlatmak...

Yine de Serebral Palsi nedir ne değildir bir bakalım. 
“Serebral palsi, beynin hareketi, dengeyi ve duruşu kontrol eden kısımlarında hasar veya anormal gelişim sonucu ortaya çıkan bir hareket bozukluğudur. Serebral palsi, bebeklik döneminde beynin kas hareketini kontrol eden bölgelerinde hasar oluşursa veya bu bölgeler olması gerektiği gibi gelişemediğinde meydana gelir. Serebral kelimesi, beynin motor fonksiyonunu düzenleyen kısmı olan beynin serebrumunu (merkezi sinir sistemi bölümü), Palsi ise vücudun belirli bölgelerinde istemli hareketlerin felcini ifade eder.” (Kaynak: Memorial)

İlk karşılaştığımız anda yüzünde koskocaman gülümsemesi, ışıl ışıl gülen gözleri ile sarıldık birbirimize. Sosyal medya hesaplarından tanıdığım için onun ne kadar dolu ve ne kadar deli dolu (şahane anlamı ile) bir insan olduğunu biliyordum. 
İlk iş onu sordum zaten. Sosyal Medya hesabını kim takip ediyor, o videoları kim çekiyor, o yazıları kim yazıyor, paylaşımları kim yapıyordu… Bunları sormamın amacı SP’li olarak yapamayacağından değil, SP’li olmayanların pek çoğunun yapamadığı ve bu işleri profesyonel sosyal medyacılara havale ettiklerini bilmem üzerineydi. Sıradan insanlar arasında da sosyal medyayı düzgün kullanan çok azdı.
Damla tüm hesaplarındaki paylaşımların hepsini kendisi yazıyor, hepsini kendisi çekiyor ve hepsini kendisi paylaşıyormuş. Ayrıca Bursa Serebral Palsi Eğitim ve Rehabilitasyon Vakfı BUSEV'in Instagram sayfasının da sosyal medya sorumlusuymuş.
Çünkü bu konuda Sosyal Medyacılardan Sosyal Medya eğitimi almış.
Bu girizgahın ardından Damla'nın hayatını Damla'ya sordum. Anlattı kısaca. Babasını bir iş kazasında, annesini de Damla 19 yaşındayken meme kanserinden kaybeden Damla, teyzesi ve eniştesiyle birlikte yaşıyormuş. Lakin zaman zaman kendini birkaç günlüğüne de olsa bir tatil beldesine attığı da vakiymiş. 
Sohbet sırasında anladım ki teyze ve enişte Damla'nın üzerine titreyip her şekilde yanlarındalar. Ancak insan arada şöyle bir havalanıp kendi başına kalmak ister ya, işte pek çoğumuzun isteyip de yapamadığı ama Damla'nın yaptığı da o.
Çünkü o bir özgür ruh.

Yazdıklarımı okuyup da Damla'ya acıyan gözlerle bakmayın diye yazıyorum bunları. Damla pek çok kişinin düşünüp, hatta fazlasıyla düşünüp bir türlü yapamadığı her şeyi en hızlısından yapıyor.
Kadın haklarını, dünya meselelerini, engelli dediğimiz bireylerin sıkıntılarını anlatan yazılar yazıyor. Instagram'da fırtına gibi esiyor.
Dijital İçerik Üreticisi olan Damla kendini esprili bir tanım ile Sakat Aktivist olarak tanımlıyor. Instagram'da walkerlikadin_cp ve nediyorrr hesaplarından yaptığı paylaşımlarla da sıkı bir aktivist olduğunu kanıtlıyor.
(Bu arada; Damla'nın hesaplarını takip etmeyi ihmal etmeyiniz.)

BUSEV / Bursa Serebral Palsi Vakfı
Damla'nın annesi Nadiye Hanım ve SP'li bir evlat sahibi olan, bugün de bizi konuk eden, Süheyla hanım çocukları sayesinde tanışmış, bir daha da ayrılmamışlar. Ta ki Süheyla Hanım'ın kızı ve Damla'nın annesi aralarından ayrılana dek. 
O günlerde Nadiye ve Süheyla Hanım önderliğinde SP'li çocukların aileleri bir araya gelerek 91 yılında bir dernek kurmuşlar.
Ayten Pehlivan haberi
Derneğin ilk başkanı Mustafa Kavurmacı imiş. Sonra dernek isim değiştirmiş, sonra vakıf olmuş ve Bursa Spastik Engelliler Vakfı adını almış. En son olarak da Bursa Serebral Palsi Vakfı olarak STK'lardaki yerini almış.
Başkanlığını Eczacı Birsen Aksoy'un yaptığı vakıf, SP'li çocuklar ve aileleri üzerine pek çok çalışma yapıyor. 

Walkerlı Kadın
Tekrar Damla’ya dönelim. Walkerlı Kadın hesabında “Serebral Palsi’yi bilir misin çocuğum?” diye soruyor Damla. İnsan yaşamadığı bir şeyin cahili olduğu için ne SP’li olmayı ne de SP’li yakını olmayı biliyoruz çoğumuz. Bazılarımız ise bunu yaşayarak öğreniyor.
Yapay Zekâ nasıl insanın yapmadığı hiçbir şeyi yapmıyorsa, SP’li bir birey de insanın yaptığı her şeyi yapıyor. Yapay Zekâ’da da SP’lide de farklı olan “zaman” oluyor. Biri daha hızlı, biri daha yavaş. Fark sadece o.

Sohbet esnasında SP’lilerin içinde en iyi durumda olanın Damla olduğunu söylüyor Süheyla Hanım. Onu bu kadar iyi durumda tutan şeyin hayata bağlılığı, zekâsı, neşesi ve kendini sağaltması olduğunu hemen anlıyor zaten insan.

2 Temmuz 1991 tarihli Ahmet Trak haberi
Ankara Numune'den Bursa'ya
Damla ve Süheyla Hanım'ın kızı Gözde (Bursa'da tedavi kurumu bulamadıklarından) henüz 5 yaşlarındayken aileleri tarafından Ankara'daki Numune Hastanesi'ne rehabilitasyona götürülmeye başlanmış. Üst üste üç sene gittikleri ve birkaç ay kaldıkları Ankara'da aynı odanın içinde 10 anne 10 çocuk yaşadıkları olmuş. O çocukların içinde en büyük ilerlemeyi gösteren ise Damla olmuş.
Ankara günlerinin ardından eski Çocuk Esirgeme Kurumu'nun olduğu yerde kendilerine bir bina verilmiş. Fizik tedaviler artık burada yapılıyormuş. Bu dönemde kendilerine Rüştü Burlu'nun büyük desteği olmuş.
Daha sonra Ayten Bozkaya'nın bağışladığı yere geçmişler ancak o yer de Sağlık Bakanlığı'na geçince oradan ayrılmak zorunda kalmışlar. 
Cenk Çalışır haberi
Şimdi ise, 2022 yılında Yunuseli'de temeli atılan ve bugünlerde tamamlanan Yaşam Evi'nin iç tefrişatı da bittiğinde, SP'li çocuklar ve aileleri çok daha rahat edecek, birbirleriyle çok daha fazla vakit geçirecek ve düzenlenen etkinliklerle çocuklar motor ve zihin becerilerini geliştirecek. Çocuklarını birkaç saatliğine güvenli bir ortama teslim eden aileler de kendilerinin de ihtiyacı olan günlük hayatlarını sürdürebilecek.

Akran Zorbalığı Yaşadın mı?
Damla İlkokulu Nuri Erbak İlköğretim Okulunda, Liseyi Nuri Erbak Lisesinde okumuş. Annesinin hastalığı sebebiyle üniversiteyi okumamış ama okumayı çok istermiş. Kitap okumayı da çok seviyormuş. Okulda akran zorbalığı yaşadın mı diye sordum Damla'ya. Öğretmenlerinin çok iyi olduğunu, okulda zorbalığı hiç yaşamadığını, gençlerin her şeyi normal karşıladığını ama bazı insanların SP'liler gibi her türlü engelli bireyin ortalarda dolaşmaması gerektiğini düşündüğünü, bu akıldaki kişilerin kendilerine acıyarak baktığını, bunun da çok çağ dışı olduğunu söylüyor. Haklı...
Sanki nasıl doğacağı insanın kendi elindeymiş gibi. 

Hepimiz Adayız
Sanki engelsiz doğmuş olmak ömür boyu engelsiz yaşayacak olmak demek. Bir düşme, bir trafik kazası, bir beyin travması, bir damar tıkanıklığı; ve bir bakmışsınız siz de artık engelliler dünyasının bir ferdisiniz. Herkes için geçerli ve an meselesi...
İşte o gün dünyanın engelsizlere göre düzenlendiğini fark etme günüdür. 
Neyse ki artık farkındalık, duyarlılık ve görünürlük eskiye oranla (yetmez ama) bir nebze de olsa daha fazla da, engelli bireyler eskisi gibi kapalı kapılar ardından yaşamak zorunda kalmıyor.
Bir arkadaşım "Yurt dışındayken engelli değilim, Türkiye'ye gelince engelli olduğumu anlıyorum." demişti.
Yine koltuk değnekleri ile yürümek zorunda kalan bir kadının, "Araba kullanırken kadınım, inince engelliyim" dediğini hatırlarım.
****
Son söz olarak, Damla'nın bizlerden istediği tek bir şey var. O da sosyal medya hesaplarının takip edilmesi.
Yazdıklarımdan anlayacağınız üzere Damla kimseyi kendine acındırma derdinde değil. Onun derdi SP'li olmanın hiçbir şeye engel olmadığını anlatmak ve rol model olmak.
Haydi o zaman, pamuk eller tık tık tık. :) 


15 Mart 2025 / C.E.Y.

Bir Umut Hikâyesi

Okuyacağınız yazı bir fotoğraf hikâyesi gibi görülse de aslında bu bir umudun, 'Umut'ların hikâyesi.
Başlayalım o zaman:
Ekrem İmamoğlu'nun salona girerken olduğu gibi salondan ayrılırken de önümden geçeceğini anlayınca, telefonumun ekranında 2019 yılında yazdığım "İmamoğlu Nanoteknolojik Çıktı" yazımı hazır ettim. Kalabalık güruh ortasında kendisine uzanan elleri selamlayarak önümden geçerken de telefonumu ekranımı göreceği şekilde kendisine uzattım. Ekranda ne yazdığını okuyabilmek için hafifçe eğildi ve başlığı görünce yüzünde beliren "Ayy" ifadesi ile bu kez elini o uzattı bana ve diğer elini de göğsüne götürdü.
İşte o birkaç saniyelik anlar İstanbul Büyükşehir Belediyesi basın biriminin kamerasına takılmış. Ki gazeteci arkadaşlara insan çeker yahu demiştim. 
Sonra bu fotoğrafı Bursaport'un "İmamoğlu Bursa'da" haberi paylaşımında gördüm. Fotoğrafı kendime de istedim.
Daha güzeli oldu ve Pelin bu fotoğrafı benim 
"İktidar Milletin İktidarı Olsun!" başlıklı yazımın içine de koydu. Daha sonra Zafer Opsar fotoğrafı orijinal boyutu ile mailime yolladı. Bana da fotoğrafın hikâyesini anlatmak kaldı. 

Fotoğrafın sol tarafında görünen ve konuşması boyunca Ekrem İmamoğlu'nu pür dikkat dinleyen ve adının Umut Cepe olduğunu öğrendiğim genç delikanlı İmamoğlu konuşma yaptığı kadar ona el sallamış, bayrak sallamış, alkış yapmış, slogan atmıştı. Her tepkisi yerindeydi. Son derece ciddiydi. Belli ki memleket meselelerini şimdiden dert edinmişti ve gelecekte ne olacağı şimdiden belliydi.
Fotoğrafta gördüğüm üzere İmamoğlu yanımızdan geçerken o da böyle uzatmış elini.

O günü anlattığım "İktidar Milletin İktidarı Olsun" başlıklı yazımda gençlerin heyecanını çok etkileyici bulduğumu yazmıştım. 
Tüm gençlerin umudunun ete kemiğe bürünmüş canlı bir örneği olarak konuşma boyunca yerinde duramayan Umut'un (ben de yerimde duramayarak) fotoğraflarını ve kısa bir videosunu kaydettim. Bu kayıtları sosyal medyada paylaşabilir miyim diye sordum. İsmini de vererek izin verdi.
13 Mart 2025 - Umut Cepe
Daha sonra bana (son derece düzgün bir Türkçe ile yazılmış) bir e-posta yollayarak paylaşımlarımı beklediğini yazdı. Ben kendisine paylaşımların bağlantılarını yolladım. Kendisini sayfalarımda gördüğü zamanki duygularını ve geleceğe dair beklentilerini yazdığı mailleşmelerimiz oldu.
Umut beni çok umutlandırdı.
Tıpkı 27 Mart 2015 tarihli bir CHP toplantısında tanıdığım, o dönemde CHP Gençlik Kollarında yer alan, şimdi ise Ankara'da Siyasi Danışmanlık yapan Mustafakemâlpaşalı Umut Sert gibi.
27 Mart 2015 - Umut Sert
Umarım tüm kötülükler ve tüm kumpaslar coşkun akan bu umut çağlayanının önünde duramaz ve yok olup giderler...
Giderler de; hepimizin hasret kaldığı refah içinde yaşanan huzurlu günlere bir an önce kavuşuruz.

14 Mart 2025 / C.E.Y. 

13 Mart 2025 Perşembe

"İktidar Milletin İktidarı Olsun!"

Parti toplantılarına katılmaya pek meraklı olmasam da kendimce önemli bulduğum zamanlarda bir toplantıya gidip, kim ne diyor, kim ne vaat ediyor, hâl ve gidiş nasıl diyerek başımı içeriye şöyle bir uzatıyorum.
Salondaki coşku, sloganlar, bayraklar, pankartlar, ateşli konuşmalar bir yandan beni büyülese de, diğer yandan Cumhuriyet aşığı insanların bir umuda tutunma hasretleri, bu uğurda yıllardır verdikleri mücadele daha çok etkiliyor.
Bizim nesillere, yani 50-60-70+ yaşlar arasında sıkışıp kalan CHP'liliğin gençler arasında bir heyecan yaratmadığını gördüğüm zamanlarda ise, "Çocuklar inanın, inanın çocuklar! Güzel günler göreceğiz güneşli günler." şarkısının sözleri ağzımın içinde eriyordu.
Çünkü ağzımda eriyen vaatlere karşı onların sessiz cevaplarını duyuyordum: "Tamam ama ne zaman? Ha bire haykırdığınız gibi, sarı saçlı mavi gözlü geldiği zaman mı, ne zaman?"
Yıllar bu cevapsızlıklarla geçti.
Kime umutla sarıldıysak bağrımıza taş basıp döndük.
Bir küskünlük, bir ümitsizlik, bir kırgınlık, bir hüzün, bir acı hâli sardı hepimizi. Cumhuriyet kazanımları an be an ve göz göre göre elden gidiyor, elimizden bir şey gelmiyor.
Siyasîler birbiriyle dalaşıyor, kürsülerden hakaretler savruluyor, arka odalarda pazarlıklar dönüyor, bazı partililer oradan oraya transfer oluyor, ekonomi bel bükmeyi bırakmış boğaz sıkıyor, adaletsizlik ve hukuksuzluk almış başını gidiyor... Hayatta kalanlar olarak ha boğulduk ha boğulacağız. 

Peki ama neden?
Tabii ki 23 yıldır iktidarda yaşlanan bir anlayış(sızlık) yüzünden...
Tabii ki 23 yıldır ülkeyi kendi malı sanan bir anlayış yüzünden. Ki insan kendi malına böyle bir kötülüğü reva görmez.
Tabii ki 23 yıldır mağdurluktan beslenip mağrurlukta sınır tanımayan kibirliler yüzünden.
Tabii ki 23 yıldır (Rabbim affetsin) aldatılan, oradan oraya savrulan, kendini sorgulamayıp her şeyi karşı cenaha fırlatan anlayış yüzünden.
Tabii ki 23 yıldır Koltukların Gücü Adına kılıç kuşanan ve kelle alan anlayış yüzünden.

"Ey Vatan Gözyaşların Dinsin, Yetiştik Çünkü Biz"
Biliyorsunuz; 2002'de doğanlar bugün 23 yaşında ve hayatları boyunca başka bir parti yönetimi görmediler. Buna rağmen her şeyin sorumlusunun ve suçlusunun CHP olduğu teziyle büyüdüler.
Ama artık büyüdüler.
Gerçekten büyüdüler.
Sonunda geldiler ve salonlara girdiler...
Cumhuriyet Halk Partisi Cumhurbaşkanlığı Ön Seçim Adayı, Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun Bursalılar ile buluştuğu toplantıya ben de gittim. Pek çok ilde salon verilmeyen İmamoğlu'nun toplantısı, Nilüfer'deki TVF Cengiz Göllü Voleybol Salonu'ndaydı.
Malum, 23 Mart günü CHP kendi adayını ön seçim ile belirleyeceği için İmamoğlu o zamana kadar olan günleri il il dolaşarak değerlendirilmeye çalışıyor. Bursa'daki buluşmada 50+ yaş grubunun dışında gençlerin İmamoğlu'na destek verişi çok etkileyiciydi.
Ne de olsa İmamoğlu'nun kendisi de genç. Genç, güler yüzlü, eğlenceli, iddialı ve cesur. Ve diplomalıHa bir de 2019'da yazdığım gibi: Nanoteknolojik

Ayrılık da sevdaya dahil, ölüm de yaşama dahil
Genç olmak sadece yaş ile olacak bir şey değil. Zamanın ruhunu yakalayan anlayış ile ilgili. Boş ver yaşı başı; içinde neşe barındıran, hayata esprili yaklaşan, kompleks yapmayan, yeri geldiğinde lafı gediğine oturtan, pratik zekâlı, büyük küçük her insanla iletişim kurmayı ve kendini sevdirmeyi başaran, çünkü bundan haz alan, biraz hırslı, biraz inatçı, çokça da özgüvenli olmak gençliğin anahtarı. 
Her önüne geleni azarlamak, her yerde büyüklük taslamak, kendinden büyüklere bile el öptürmek, çocuktur demeden çocuğun kafasına elinin kemiği ile vurmak, şakadan da olsa suratına tokat atmak, itibarı insanların refahında ve ülkede güven içinde yaşamalarında değil de saraylarda, özel uçaklarda, bilmem kaç yüz kişilik cuma konvoylarında aramak artık iyice yaşlı ve huysuz bir ihtiyar olmuş olmanın göstergesi.
Bir de buna yaşlandığını kabul etmemeyi ve yerini gençlere bırakmamak için her türlü yolu mübah saymayı eklersek, buyurun size memleketimin şahane profili.

Örnek Alma, İbret Al
Oysa değişim tazelenmektir, yeniliktir, güncellenmektir. Herakleitos’un dediği gibi, “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.”…
Telefondan bilgisayara, televizyondan arabaya kadar her şeye güncelleme geliyor da insanlara ve yönetimlere niçin gelmiyor anlamış değilim. Güç zehirlenmesi ile beyinleri bloke oluyor ihtimal.
Hoş; umarım İmamoğlu da bu yazdıklarımı yıllar sonra tekrar yazdırmak zorunda bırakmaz. “Kimse işe yaramaz değildir, en azından kötü örnek olabilir” sözündeki gibi önünde şahane bir “kötü örnek” var. Bunu örnek de alabilir, bundan ibret de. Demiş olalım; ibret her zaman örnekten evladır…

Abesle İştigal
Bu gençliği ve bu enerjiyi bizim gördüğümüz gibi Cumhur İttifakı da görüyor elbet. Zurna da orada zırt diyor zaten. O yüzden saldır babam saldır. Sağdan soldan, yukardan aşağıdan, tepeden tırnaktan her yere saldır.
Bir diploma krizidir sürüp gidiyor. Yani insan saldırır da en olmayacak yerden neden saldırır? 
Belgeleriyle, bilgileriyle, kurumlarıyla her şey gün gibi açık iken, babamın dediği gibi, ABESLE İŞTİGAL bir kampanya yürütülüyor.
Gel de lise yıllarımızda gördüğümüz mantık dersini hatırlama.

Oy Pusulalarından Bir Tanesi Geçersiz
31 Mart 2019'da gerçekleştirilen yerel seçimlerdeki numara neydi?
O seçimde "büyükşehir belediye başkanı", "ilçe belediye başkanı", "ilçe belediye meclis üyeliği" ile "muhtarlık ve ihtiyar heyeti" için oy kullanılmış, bunların içinden sadece "büyükşehir belediye başkanı" geçersiz sayılmış ve seçim tekrarlanmıştı. 
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı seçiminin Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından iptal edilmesi üzerine 23 Haziran 2019'da seçim tekrarlanmış ve 13 bin 729'luk fark 800 bini aşmış, İmamoğlu da mazbatasını alıp başkanlık koltuğuna oturmuştu.

Diplomalardan Bir Tanesi Geçersiz 
Şimdi aynı oyun bu kez "diploma-yatay" geçiş üzerine kurgulanıyor. O dönemde aynı haktan yararlanan herkesin diploması geçerli, İmamoğlu'nunki SAYILMAZ! Kısacası diplomanın varlığına bir şey yapamıyorsak geçerliliğine bir şey yaparız diyorlar. 
Arkadaş; madem diploma savaşı çıktı, herkes koysun diplomasını ortaya. Bakalım kimin diploması diğerinin diplomasını (bulursa) dövecek.
Bugünkü konuşmasında Ekrem İmamoğlu bunlara gerek olmadığını, yarışın mertçe ve şerefli bir şekilde yapılması gerektiğini söyleyerek adeta meydan okudu ve "Kaybedeceksen şerefinle kaybet ama kazanmak için asla şerefini kaybetme!" dedi.

Ceyarvari Numaralarla Korkutma
70'li yıllardan kalma bu numaralar sizce de çok bayat değil mi? Üstelik darbe vurmak için yapılan her numara, "Korkutandır En Çok Korkan" dediğim gibi, korkunun büyüklüğünü göstermez mi? Kirletmek için atılan her çamur önce atanın elini kirletmez mi? Bunları onlara kimse anlatmamış demek. Demek sevgi, hoş görü, doygunluk, tevekkül, hamd etmek, şükür etmek gibi kavramlar dillerinde kalmış, özlerine inmemiş.
Mustafa Bozbey
Bu kadar laf ettikten sonra toplantıda konuşulanlara şöyle bir göz atalım. 
CHP Bursa İl Başkanı Nihat Yeşiltaş ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey bir çeşit mutabakat olacak olan ön seçimde Bursa teşkilatı olarak İmamoğlu'nun yanında yer alacaklarını belirttiler:
"Bu ülkenin cumhurbaşkanı İmamoğlu olsun" / Nihat Yeşiltaş
"Bursa olarak İmamoğlu'nun yanındayız." / Mustafa Bozbey
Ekrem İmamoğlu
CHP'li belediye başkanları ve partililerin doldurduğu salona girdiği andan itibaren büyük bir tezahüratla karşılanan Ekrem İmamoğlu, mikrofona davet edilip platforma çıkar çıkmaz ilk iş olarak Bursaspor atkısı boynuna atıldı. Boynunda Bursaspor atkısı ile başladığı konuşması gençlerin "ceketi çıkar" talebi ile kesildi ve İmamoğlu o meşhur ceket çıkarma ve gömleğin kollarını sıvama "show"unu bu kez Bursalılar için yaptı. Kolları sıvamakta haklıydı. Uzun ve zorlu bir mücadeleye aday olduğunu biliyordu. CHP'nin milletin umudu olduğunu biliyordu. Zorbalığa boyun eğme niyetinde değildi. Bir hayali vardı ve hayali, "İktidar, milletin iktidarı olsun!" idi. "Yolumuz uzun, heyecanımız yüksek, gençliğimiz var." diyordu. Parlamenter sistemden bahsediyordu.
Konuşmasının başında "baĞzılarından" şikâyetlendiyse de bu şikâyetlenme sadece coşkuyu düşürmeye yaradı. Zaten biz bizeydik ve hepimiz aynı dertten mustariptik. Bunları birbirimize anlatmaya ihtiyacımız yoktu. İnsanlara yeni bir şeyler söylemek lazımdı.
Buralarda gençlerin sloganları devreye girdi ve konuşma tekrar yüksek enerji kazandı. Gençler onu asla yalnız yürütmeyecekti...
İmamoğlu da "Tarihi gençler yazacak!" dedi. 
Evet, tarihi her zaman gençler yazar ama pek çoğu yazdığı tarihten öteye gidemez. 
Bunu başarabilen ve ülkeyi zarafetle ileriye taşıyan isim Mustafa Kemâl Atatürk'tür...
O yüzden gözümüz hep onu arar. Çünkü yeri dolmamıştır...

“Bursa’yı ve Bursaspor’u seviyorum”
Konuşurken gömleğinde kuru yer kalmamacasına terleyen İmamoğlu boynundaki Bursaspor atkısını hiç çıkarmadı ve Bursa’yı ve Bursaspor’u çok takdir ettiğini söyleyerek; “En zor şartlarda koca stat tıklım tıklım doluyor ya işte onun için Bursaspor’u seviyorum. Onun taraftarlarını da ayrıca seviyorum. Onları alkışlıyorum” dedi.
 
Terden sırılsıklam olmuş halde salondan ayrıldı. Ayrılırken gülümsemeyi ve selamlaşmayı unutmadı. Çünkü bu onun doğasında vardı.
****
Okuduğunuz üzere benim yazımda hiçbir kulis bilgisi, hiçbir hesap, hiçbir kitap yok. Davranış var, sosyoloji var, gözlem var. Bunlarla birlikte ümit var, istek var, aydınlık günlere ulaşma arzusu var.
Gerisi zaten hem medyada konuşulan hem de iki kişi bir araya gelince hepimizin konuştuğu şeyler.
Yani aklın yolu bir şeyler...

"Size verilen sürenin sonuna geldik" 
İlerleyen günlerde ne olur, İmamoğlu "azat" mı edilir, onun ardından Mansur Yavaş üzerine mi çalışılmaya başlanır, kim kime düşürülür, kim kime kırdırılır bilmem.
Bildiğim ve gördüğüm, ömrünü tamamlamış bir iktidar anlayışı ile çok ama çok YORULDUĞUMUZ...
Hadi gidin de hep birlikte dinlenelim biraz...
Nihayetinde siz de bu memleketin sahibi değil sınırlı süreli bir vazifenin emanetçisisiniz. Bunu idrak etmek çok mu zor?
İdrak için "P ise Q" önermesinden yola çıksanız yeter.
Hadi hepimize kolay gelsin...
Çünkü; “Kurtuluş yok tek başına; ya hep beraber ya hiçbirimiz.”
13 Mart 2025 / C.E.Y.
Ekrem İmamoğlu Bursa'da YouTube Videosu için tıklayınız: