Samsun Akpınar Köy Enstitüsü Öğretmenleri 1950 / T.C. Ankara Hasanoğlan Köy Enstitüsü&Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü arşivi |
Mustafa Kemâl görevi sebebiyle Osmanlı Devleti'nin uzak illerini de, Avrupa şehirlerini de, Anadolu halkının sefaletini de, Avrupa'nın hem refahını hem de açmazlarını görmüştür. Avrupa'nın bohem hayatının ardında büyük dengesizlikler ve hırs yatıyordur.
28 Temmuz 1914 tarihinde Birinci Dünya Savaşı patlar. "Bütün savaşları bitirecek büyük savaş" olarak nitelendirilen bu savaş, ardında milyonlarca ölü ve bir o kadar da yaşayan ölü bırakarak 11 Kasım 1918 tarihinde sona erer. Savaş sonrası tüm ülkeler kendi iç düzenlerini sağlamak ve yeniden yapılanmak için büyük savaş verirler. Bu savaşlardan birisi de 19 Mayıs 1919 tarihinde Mustafa Kemâl'in Samsun'a çıkmasıyla başlayıp, 11 Ekim 1922'de imzalanan Mudanya Mütarekesi ile sona eren İstiklâl Savaşı'dır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 9 Eylül 1922 günü akşam saatlerinde Belkahve’den İzmir’i, İzmir'e giren Türk askerlerini seyrederken "Asıl Kurtuluş Savaşı şimdi başlıyor..." der.
Bilir ki Osmanlı Devleti Balkanlardan Yemen'e, Galiçya'dan Rusya'ya savaşmaktan yorgundur. Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkmıştır. Halk aç, eğitimsiz ve sağlıksızdır.
Kurtuluş Savaşı'nın ortasında, cephede dahi aklında kadın hakları, eğitimde eşitlik, sağlık, iktisat, kısacası yeniden yapılanma vardır. Yapacaklarını kurmaylarıyla paylaşırken "Kazanırsak..." demez, "Kazandığımız zaman..." der... Yurdun geri kazanılacağına olan inancı tamdır.
Cumhuriyet'in ilan edildiği 29 Ekim 1923 tarihinden dört ay sonra, 3 Mart 1924 günü Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğretim Birliği Yasası) kabul edilir.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu sözlükte şöyle tanımlanır: "Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 3 Mart 1924 tarih ve 430 Kanun Numarası ile kabul edilmiş olan ve ülkedeki bütün eğitim kurumlarının Maarif Vekâleti’ne (Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı’na) bağlanmasını öngören yasadır. Bu yasa Türkiye Cumhuriyeti’nde eğitimin temel kanunu kabul edilmiş ve daha sonra çıkarılan kanunlara esas teşkil etmiştir. 1982 anayasasında 174. maddeyle koruma altına alınmış 'inkılap kanunlarından' bir tanesidir.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu ayrıca tekke ve zaviyelerin kapatılması; dinsel olduğu düşünülen Osmanlı harflerinin kaldırılıp Harf Devrimi’nin yapılması gibi diğer bazı Atatürk devrimlerinin gerçekleşmesi için de altyapıyı oluşturmuştur."
Yapılan yasal düzenlemelerle eğitim, temel bir insan hakkı olarak kabul edilip yeniden ele alınır. İlköğretim bütün çocuklar için zorunlu ve parasız hâle getirilir. Antropoloji bilimine özel bir ilgisi olan Atatürk; "Bir ulusal eğitim programından söz ederken, Doğu'dan ve Batı'dan gelebilen bütün etkilerden tümüyle uzak, ulusal kişiliğimiz ve tarihimizle uyumlu bir kültür kastediyorum. Çünkü ulusal dehamızın tam olarak gelişmesi ancak böyle bir kültürle sağlanabilir. Herhangi bir yabancı kültür, şimdiye değin izlenen yabancı kültürlerin yıkıcı sonuçlarını yineletebilir." der.
Genç Cumhuriyet'e savaştan çıkmış bir halkın çocuklarını okutacak öğretmenler lazımdır. Öğretmenlere seslenir:
"Milleti kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir millet, henüz millet namını almak istidadını keşfetmemiştir."
"Muallimler! Yeni nesli, cumhuriyetin fedakâr öğretmenleri ve eğiticileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle mütenasip bulunacaktır."
Çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek, eğitilecek öğrenci çoktur. Büyük bir okuma yazma seferberliği başlatılır. Ancak öğretmen sayısı yetersizdir. Neredeyse tüm Anadolu okulsuz ve öğretmensizdir.
1936'ta Saffet Arıkan'ın vekilliği döneminde Köy Eğitmeni projesi uygulamasına başlanır. Askerliğini onbaşı veya çavuş olarak yapan gençler, Ziraat Bakanlığı'nın işbirliğiyle, modern tarım tekniklerini uygulayan Mahmudiye Devlet Üretme Çiftliği'nde yetiştirilerek köylere gönderilir. İsmail Hakkı Tonguç yönetiminde başlanan bu projenin başarılı olması üzerine 1937 ve 1939 yıllarında çıkarılan yasalarla köy eğitmeni yetiştirme deneyimi yaygınlaştırılır.
Atatürk'ün vefatının ardından, 1940 yılında dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün himayesinde Köy Enstitüleri kurulur. Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel tarafından İsmail Hakkı Tonguç'un çabalarıyla köylerden gelen ilkokul mezunu çocuklar bu okullarda yetiştirilir. Sadece kitap-defter eğitimi değil, hayatta kalma ve beceri kazanma eğitimleri de alırlar. Ayrıca kültür-sanat bakımından da yetiştirilirler. Yetiştirilen çocukların köylere giderek öğretmen olarak çalışmaları sağlanır. Önce kendileri aydınlanmıştır, şimdi görev yerlerindeki halkı aydınlatacaklardır. 1946'ya kadar 16.758 kadın ve erkek öğretmen ile 7300 sağlık memuru ve 8756 eğitmen yetiştirilir. 1946 yılında toplam köy öğretmeni sayısı 11.533, Köy Enstitü kökenli köy öğretmeni sayısı 5.225'tir. (Kaynak: Köy Enstitüsü https://tr.wikipedia.org/wiki/K%C3%B6y_enstit%C3%BCs%C3%BC)
Antalya Aksu Köy Enstitüsü öğrencilerinden bir grup. 1940'lı yıllar / T.C. Ankara Hasanoğlan Köy Enstitüsü&Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü arşivi |
İkinci Dünya Savaşı sonrası değişen dünya ve değişen Türkiye Köy Enstitüleri'ni daha fazla yaşatamaz. 1946'da başlayan kapatmalar ve 'Köy Öğretmen Okulu'na dönüştürmelerin nihayetinde, 27 Ocak 1954 tarihinde uygulama tamamen kaldırılır.
Köy Enstitüleri ve Köy Öğretmen Okullarında yetişen öğretmenler yurdun dört bir yanında ışık saçmaya devam ederken, arkadan yetişen öğretmenlerin yeterlilik düzeyi gittikçe düşmeye başlar. Siyasi uygulamalar ülkeyi Eğitim Birliği Yasası'nın dışına çıkartır. Özel okullar ve dershaneler pıtırak gibi çoğalır. 1960′lara kadar özel okul açılmalarında kayda değer bir hareketlenme olmaz. 1961 ve 1982 Anayasa’ları sonrasında, özel okullar adına önemli gelişmeler yaşanır. Özellikle 1985′ den sonra yapılan kanun, genelge, vb. niteliğindeki düzenlemeler ile özel okullar devletçe de açıkça desteklenir. (Kaynak: Türkiye'de Özel Okullar Tarihçesi https://www.ozelokuldanismanlik.com/turkiyede-ozel-okullarin-tarihcesi/) Zorunlu eğitim 4+4+4'e çevrilir. Atanamayan öğretmenler özel okulların sömürü sistemine boyun eğer. Öğretmenlik değer kaybeder. Öğrencinin müşteri olarak görüldüğü sistemde para konuşmaya başlayınca öğretmen itibar kaybeder. Büyünce ne olacaksın çocuğum sorusunun cevabı artık ne öğretmendir, ne doktor ne de mühendis. Büyüyünce Influencer olmak, Youtuber olmak her yönden daha caziptir.
Böylece eğitim sistemi ile birlikte tüm sistemler, "Bir ülkeyi yıkmak istiyorsanız, eğitim sistemini çökertin yeter. Eğitimin çökmesi bir ulusun çökmesidir. Bir ülkeyi yok etmek için atom bombası veya uzun menzilli füzelere ihtiyaç yoktur. Bunun için eğitim seviyesini düşürmek, kopya çekilmesine müsaade etmek yeterlidir.” dendiği gibi ardı ardına, üst üste devrilmeye başlar.
Türkiye Cumhuriyeti'nin yüzüncü yılında yerine tam oturamamış, daha doğrusu yerinden oynatılmış bir eğitim sisteminin bakanlarına şöyle bir bakarsak;
MEB sayfasında Türkiye Cumhuriyeti'nde görev yapmış Eğitim Bakanları listesinde 1920 yılından bugüne kadar altmış beş eğitim bakanımız olduğunu, altmış altıncı bakanımız elan görev başında olduğunu görürüz.
2002'den bu yana aynı iktidar döneminde dokuz bakan değişmiş. İktidar değiştikçe değişen bakanları anlayabilirim de, aynı dönemde dokuz bakanın değişmiş olması biraz garip.
Bakın bakalım bu 22 senede kimler gelmiş kimler geçmiş, kimlerin isimleri aklınızda...
Metin Bostancıoğlu 11 Ocak 1999-9 Temmuz 2002, Necdet Tekin 10 Temmuz 2002-19 Kasım 2002, Erkan Mumcu 19 Kasım 2002- 17 Mart 2003, Hüseyin Çelik 17 Mart 2003-3 Mayıs 2009, Nimet Çubukçu 3 Mayıs 2009-7 Temmuz 2011, Ömer Dinçer 7 Temmuz 2011-25 Ocak 2013, Nabi Avcı 25 Ocak 2013-23 Mayıs 2016, İsmet Yılmaz 24 Mayıs 2016-10 Temmuz 2018, Ziya Selçuk 10 Temmuz 2018 - 05 Ağustos 2021, Mahmut Özer 6 Ağustos 2021
Bütün bunları neden anlatıyorsunuz derseniz; hani hep diyoruz ya PISA sonuçlarına göre yerlerde sürünüyoruz, ne mezunlar işlerinde erbab, ne öğretmenler öğretmen, ne öğrenciler öğrenci diye, bütün bunları neden böyle olduk, nereden nereye geldik diye anlatıyorum. (PISA sonuçlarında matematikte, bilimde ve okuduğunu anlamada birinci sırada Çin var. Türkiye matematikte 43, bilimde 40 ve kendi dilinde okuduğunu anlamada 40. sırada.)
Çin Malı ve Türk Malı mukayesesi size kalmış.
Türkiye MEB 2023 bütçesi
Siyaset, sizin kaynakları nereye ayıracağınızı belirler.
Siyaset, sizin kaynakları nereye ayıracağınızı belirler.
2022’de MEB bütçesinin Merkezi Yönetim Bütçesi’ne oranı yüzde 10,79 iken, 2023 bütçesinde yüzde 9,64’e gerilemiş. MEB bütçesi her yıl olduğu gibi rakamsal olarak artmış, ancak genel bütçe içindeki oranı azalmış. (Kaynak: 2023 Yılı Milli Eğitim Bakanlığı Bütçesi Analizi / Eğitim Sen)
Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer 2023 bütçesi için demiş ki: "2023 yılı toplam eğitim bütçesi 651 milyar 377 milyon 155 bin lira olarak Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edildi." Mahmut Özer konuşmasının devamında her şeyi mükemmel derecede iyi yaptıklarını anlatmış.
Peki ya PISA sonuçlarını ne yapacağız sayın bakanım? Ülkeden kaçan yetişmiş insanlarımızı ne yapacağız?
2023 yılı için öngörülen bütçede altı bakanlığın bütçesini geride bırakan Diyanet İşleri'nin 2023 bütçesi %117 artışla, 35 milyar 910 milyon 653 bin TL olarak belirlenmiş. Yorumu size bıraktım...
(Kaynak: doğrulukpayı - Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 2023 için Öngörülen Bütçesi, 35 milyar 910 milyon 653 bin TL mi?)
Listenin son sırasında 16 milyar 505 milyon TL ile Kültür ve Turizm Bakanlığı yer alıyor.
Köy Enstitülerinde kültür ve sanata verilen önemi hatırlatıp yorum yine size bırakayım...
Ülkenin eğitim sisteminin gerilemesi demek toplumun gerilemesi ve çürümesi demek. Köy enstitülerini güncelleyerek yeniden oluşturmak bu gidişata dur der mi diye sizin de aklınızdan geçmiştir.
Küresel ısınma ve iklim değişikliklerine bakarsak mağara günlerine dönmemiz an meselesi. O yüzden hayatta kalma derslerine ağırlık verilse hiç fena olmaz. Demedi demeyin, tarım, hayvancılık, beslenme, barınma, ısınma, giyinme konuları en önemli konularımız olabilir. Dijitalleşme hızıyla birlikte akıllı telefonların iş görmeyeceği günleri de hesap etmeli.
Yeni Kuşak Köy Enstitülüler
Nilüfer Belediyesi katkılarıyla Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Bursa Şubesi tarafından düzenlenen etkinlikte tam da bunlar, Köy Enstitüsü Modeli ve Eğitimde Çözüm Arayışı konusu masaya yatırıldı. Konak Kültürevi'nde gerçekleşen etkinliğin açılış konuşmalarını YKKED Bursa Şube Yönetim Kurul Başkanı Jülide Akköprü ve Nilüfer Belediyesi Başkan Yardımcısı Zafer Yıldız yaptı.
Jülide Akköprü 2001 yılında kurulan YKKED derneği ve dernek çalışmaları ile derneğin hedefleri hakkında bilgiler verdi. Köy Enstitüleri bu dönem için gerekli midir, yeniden kurulabilir mi, yoksa kent enstitüleri mi kurmalıdır arayışlarının cevabının, köy enstitülerinde olup da bugün olmadığından yakındığımız olgularda olduğunu, çocuklarımızın zihinlerinin, bireysel özelliklerinin ve ruhlarının yok edildiğini söyledi. Köy Enstitülerinde uygulanan kendi coğrafi yapısındaki kültürel öğeleri taşıyan, iş ile üreterek öğrenme şeklinin, sporla, halk oyunlarıyla, sanatla, doğayla iç içe yapıldığı için bireylerin soran, uygulayan ve sömürülemeyen insan olarak yetiştirilmesinin amaçlandığını belirtti. Jülide Akköprü UNESCO'nun 2023'ü Aşık Veysel yılı ilan etmesiyle dernek olarak kendilerinin de Cumhuriyet'imizin yüzüncü yılına özel programlar hazırlayacaklarını söyledi.
Zafer Yıldız da Köy Enstitüleri’nin kapatılmasının Cumhuriyet tarihinin en büyük hatası olduğunu, bugün her şeyden önce yeni bir eğitim seferberliğine ihtiyacımız olduğunu dile getirdi. Yıldız sözlerine şöyle devam etti: "Türkiye’nin eğitim sistemine şekil verenler bir gün yeniden Köy Enstitüleri modelini örnek almalarını diliyorum. Eğitimin insanı sadece okur-yazar olarak değil, yaşadığı toplumun ihtiyaçlarını karşılayabilecek nesiller olarak da yetiştirmesi gerekir, eğitimin sadece sınav ve not odaklı hale gelmesi çocuklarımızın başarısına ya da başarısızlığına katkısı analiz edilmeli. Ülkenin en büyük sorularından biri ara elaman sorunu."
Açılış konuşmalarının ardından YKKED Bursa Şubesi Mandolin Topluluğu, Dilek Sevütekin Görgülü şefliğinde mini bir konser verdi.
YKKED Bursa Şubesi Mandolin Topluluğu |
Serpil Ilgaz Uğur / Köy Yolları |
Kadriye Öğretmen
Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak'ın, annesi Kadriye öğretmenin Arifiye Köy Enstitüsündeki eğitim hayatı ve öğretmenlik anılarından derlediği "Arifiye Köy Enstitülü Annemle Damla Söyleşiler" kitabından yola çıkılarak, Oğuz Makal tarafından hazırlanan "Kadriye Öğretmen" belgesel filminin ilk gösterimi yapıldı.
Kadriye öğretmenin çocukluğu, Arifiye Köy Enstitüsü'ne gidişi, okuldaki ilk günleri, eşi Kâzım öğretmen ile tanışması, evlilikleri, ilk görev yerleri, anılar ve fotoğraflar ile perdeye yansıdı.
Film gösteriminin ardından Oğuz Makal bu filmi hazırlamasındaki en büyük etmenlerden birinin Köy Enstitülü öğretmen olan annesine olan vefa borcu olduğunu söyledi.
Makal sözlerine şöyle devam etti:
"Türkiye'de sinema eğitiminin başlamasını sağlayan kişi benim, ilk doktorayı ben yaptım, 9 Eylül Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümü'nü ben kurdum. Köy enstitülü bir ailenin evladı olarak geriye değil ileriye bakmayı öğrendik. Köy Enstitüleri öğretmen okulunun ötesinde büyük bir değişim ve gelişim projesi. Ağalık düzenine, gerici düzene karşı bir Truva Atı."
Cumhuriyet Eğitim Devriminden Günümüze Eğitim ve Öğretmen
"Cumhuriyet Eğitim Devriminden Günümüze Eğitim ve Öğretmen" başlıklı panel, hepsi Köy Enstitülü ailelerin çocukları olan YKKED Genel Başkanı Prof. Dr. Ethem Duygulu, YKKED kurucu başkanı Prof. Dr. Kemal Kocabaş, Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak ve yine YKKED ilk genel başkanı Sinema Tarihçisi, Yazar ve Yönetmen Oğuz Makal'ın masada yerlerini almasıyla başladı. Panelde Cumhuriyet'ten günümüze "eğitim" irdelendi.
Panelin moderatörlüğünü Prof. Dr. Kemal Kocabaş yaptı. 2001 yılında kurdukları YKKED ve dernek bünyesinde yapılan çalışmalar ile insanlara Köy Enstitüleri algısını sunduklarını, bu vesile ile Köy Enstitüleri üzerine doktora tezleri yapıldığını, makaleler yayınlandığını dile getirdi. Tayfun Atay'ın "Köy Enstitüleri yaşasaydı Türkiye başka bir Türkiye olurdu, kız çocukları 6 yaşında evlendirilmezdi. Köy Enstitüleri bir kültür devrimiydi." sözlerini aktardı. Pelin Batu'nın dedesi Selahattin Batu'nun Hasanoğlan'da Zooloji öğretmeni olduğunu Pelin Batu'nun kendisinden öğrendiğini ekledi.
"Hasanoğlan Köy Enstitüsünde Enver Ziya Karal (tarih), Ruhi Su ve Aşık Veysel (müzik), Selahattin Batu (zeoteknik), Muhlis Ete (ekonomi), Selahattin Eyüboğlu (dil-edebiyat), Kazım Köylü (ziraat), Ferruh Sanır (coğrafya), Mahir Canova (tiyatro), Halil Demircioğlu (tarih), Mualla Eyüboğlu (mimar-inşaat sorumlusu), gibi eğitim elemanları da görev yaptı. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü 27 Kasım 1947'de alınan bir kararla kapatıldı."
(Kaynak: "T.C. Ankara Hasanoğlan Köy Enstitüsü&Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü" Facebook sayfası paylaşımı)
Kocabaş, İzmir Büyük Şehir Belediyesi ile birlikte Cumhuriyetin yüzüncü Yılına ithafen İzmir'de bir Köy Enstitüsü Müzesi açılacağını, Seferihisar'da Tarım Lisesi kurulacağını müjdeledi.
Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak, Kadriye Öğretmen kitabının yazılma ve film olarak çekilme öyküsünü anlattı. Daha sonra yaptığı sunumda 21. yüzyıl dünyasının dijital olarak değiştiğini ama insanın doğal yazılım açısından değişmediğini, ancak sosyal yazılımın değiştiğini vurguladı. Bu yüzyılda eğitimin amacının yerelden evrensele açılan bir anlayışla, etik değerleri benimseyen dünya vatandaşı yetiştirebilmek olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Ethem Duygulu 2002 yılından bu yana rasyonel anlayışın terk edildiğini, tercihlerin değiştiğini, bu değişimin bizi bugünlere adım adım getirdiğini, bir yandan dünyanın da küreselleştiğini anlattı. Toplumun melezleştirildiğini, bunun için dışarıdan göç alındığını söyledi. Asiller ile vekillerdeki sistemin yanlış anlaşıldığını, asillerin, yani halkın vekâlet verdiğini, denetlemesi gerekenin halk olması lazımken vekâlet verilenlerin halkı denetlediğine dikkat çekti. Köy Enstitüleri'nde öğrencilere pozitif değerler aşılanması ile ülkeye sağlam bir temel atıldığını dile getirdi.
Etkinliğin sonunda Oğuz Makal yeni çıkan ve gelirini YKKED'e bağışladığı, "Gönen Köy Enstitüsü Güneşinde Annem ve Enstitü Tarım Çalışmalarından Annemin Mutfağına" kitabını imzaladı.
****
Yazımı, Jülide Akköprü'nün açılış konuşmasının sonunda okuduğu Talip Apaydın'ın Eski Yapı şiiri ile nihayetlendirmek isterim.
Eski Yapı / Talip Apaydın
Derin vuruyoruz kazmayı,
Kof sesler geliyor dipten
Çürümüş yıllardır
Değiştireceğiz bu yapıyı kökten
Biraz daha ha gayret
Sallanıyor her yeri
Kovuklarda böcekler çıyanlar
Bir telaş, kıyamet
Yıkacağız başka çare yok
Yıkıp yeniden yapacağız
Temelden çatıya uygarca
Sonra girip adam gibi yaşayacağız.
Kapak fotoğrafı: TC Ankara Hasanoğlan Köy Enstitüsü&Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü Facebook paylaşımıdır.
8 Ocak 2023 / C.E.Y.
"Öğrenci değil, seçmen yetiştiriyoruz" / 20 Mart 2016
Suya düşen bir taş parçası olmak / 21 Ağustos 2017
Baharda Açan Çiçekler Gibi / 18 Mayıs 2018
Çok Bilmiş Beceriksizler / 10 Ağustos 2018
Öğretmenler, dünya koptu gidiyor! / 22 Kasım 2018
Umudun Senfonisi Hiç Bitmez / 6 Ekim 2019
İyi İnsanlar Geliyor, Çekilin / 23 Şubat 2020
Yazmak Lâzım Cancağzım / 20 Ekim 2021
Adammışsın Diyojen / 7 Şubat 2022
ÇEK Durmuyor, Koşuyor! / 5 Mart 2022
Köy Enstitüleri Yaşasaydı / 8 Ocak 2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder