Bursa'nın muhalif sesi, Kentin Özgür Habercisi BursaMuhalif Gazetesi, dokuz yıllık geçmişinin ardından, yeni yayın döneminde haftalık gazete olarak Bursa'ya merhaba dedi. Çiğdem Toker söyleşisi ve Toker'in yeni kitabı "Şehir Hastaneleri / Milletin Cebinden: Kamu - Özel İşbirliği" kitabı imza etkinliği ile başlayan buluşma, Nilüfer Sahnesi’nde, sivil toplum örgütleri, sendikalar, akademik odalar ve siyasi partilerden çok sayıda kişinin katılmasıyla gerçekleşti.
Açılış konuşmalarından önce BursaMuhalif Gazetesi'nin yayın hayatını ve anlayışını anlatan kısa bir film gösterildi. Filmde BursaMuhalif olarak insan, hayvan, çevre, hak, adalet, özgürlük, emek gibi pek çok konu üzerine verdikleri mücadelelerden kesitler yer alıyordu.
25 Ocak 2023 Çarşamba
Milletin Cebinden Kimlerin Cebine?
Gazetecilik Yapmanın Bedellerini Ödedik, Ödüyoruz
Gecenin açılış konuşmasını BursaMuhalif Gazetesi Sorumlu Yazıişleri Müdürü Ozan Kaplanoğlu yaptı. Kaplanoğlu:
“Biz gazete olarak Bursa'da dokuz yıl boyunca kendimizi demokrasi, emek ve çevre mücadelesinin izleyicisi ve duyurucusu olarak değil, paydaşı olarak gördük. BursaMuhalif, kurulma amacından bir milim bile geri atmadan yoluna devam etmekte. Türkiye’de emekten, halktan, demokrasiden yana gazetecilik yapmanın bedellerini de ödedik, hep birlikte ödüyoruz. Dokuz yıl önce küçük bir el kamerası ile çıktığımız yolda şimdi elimize bir gazete alabiliyoruz. Canlı yayınlar yaptığımız, haber merkezimizin, rejimizin olduğu bir Web TV'miz var. Gazetecilik bizim için tek başına bir haberin, bir içeriğin halka ulaştırılması olmadığını, aynı zamanda bulunduğu kentin kültürüne katkıda bulunması gerektiğini düşünüyoruz. Geçtiğimiz günlerde Nazım Hikmet’in Bursa Cezaevi’nde kaldığı dönemde izin alıp çıktığı Servinaz Otel ile ilgili bir belgesel çekmiştik. Sönmez ailesi oranın anı evi olarak kalacağına dair söz vermişti. Geçtiğimiz hafta bir haber aldık. Proje başlıyormuş ve orası anı evi olarak kalacakmış. Bu haber bizim için sevindirici oldu. Yetmedi, Uludağ’ın ‘Talan’ belgeselinin kurgusundayız. Biz gazeteciliği yalnızca haber, WebTV olarak kurgulamıyoruz. Dünya da böyle kurgulamıyor. Geleneksel gazeteciliğin can çekiştiği dönemde ayakta kalabilmenin tek yolu dünyaya ayak uydurmak. Biz de Bursa'da sadece haber değil, kent kültürüne katkı koymaya ve kentin mücadelelerinin insanlara daha farklı yollarla ulaşmasını sağlamaya çalışıyoruz. Dünya dijitale geçiyorken biz neden basılıya geçiyoruz derseniz, dünya özel içeriklerden oluşan basılı medyayı destekliyor. Basılı medyanın maddi maliyeti görülüyor, dijital medyanın maliyeti görülmüyor. Biz bu maliyeti basılı gazete ile karşılamak ve gücümüzü dışarıdan değil, okurlarımızdan almak istedik. Amacımız Bursa'da bir boşluğu doldurmak. Bursa'da basılı olarak alternatif bir gazeteye ihtiyaç var." diyerek, emekten ve demokrasiden yana gazeteciliği sürdüreceklerinin sözünü verdi.
Kaplanoğlu'nun ardından mikrofona "Milletin Cebinden" kitabının basıldığı Tekin Yayınevi sahibi ve Yayıncılar Birliği Başkanı Elif Akkaya gelerek okuyuculara teşekkür etti. Mudanya'dan Bursa'ya gelirken reklam panolarında gördüğü "Sizi Şehir Hastanesi'ne Ulaştırıyoruz" sloganına dikkat çekti. (* Ben burada küçük bir hatırlatma yapayım. Bursa Şehir Hastanesi 2019 yılında hizmete girdi, Ocak 2023'teyiz ve halen raylı sistem hastaneye ulaşabilmiş değil. Hastaneye gideceğiniz zaman kendinizi aktara aktara gitmek zorundasınız.)
Konuşmaların ardından, şimdilerde T24 gazetesinde yazan Gazeteci Yazar Çiğdem Toker, Prof. Dr. Kayıhan Pala kolaylaştırıcılığı ile "Milletin Cebinden" kitabı üzerine küçük bir söyleşi yaptı.
Kayıhan Pala - Şehir Hastaneleri
2020 yılında Kayıhan Pala derlemesiyle basılan "Şehir Hastaneleri, Türkiye’de Sağlıkta Kamu-Özel Ortaklığı" kitabına Eriş Bilaloğlu, Sedat Çal, Uğur Emek, Özgür Erbaş, Bayazıt İlhan, Ali İhsan Ökten, Sabri, Öncü, Kayıhan Pala, Mustafa Sönmez, Çiğdem Toker, Raşit Tükel, Ful Uğurhan, Cavit Işık Yavuz ve Halis Yerlikaya katkı sağlamış. Kitabı okumamıştım. Kitap üzerine şöyle bir yorum okudum: "Şehir hastaneleri projesiyle ilgili aklınıza gelebilecek her türlü sorunun cevabını bulabilirsiniz. Okuduktan sonra Türkiye'nin ve sağlık sektörünün geleceğine bakışınız değişecek." Bu bilgi ve birikim ile Kayıhan Pala, Çiğdem Toker'e ev sahipliği edecek en doğru isimdi.
Çiğdem Toker - Şehir Hastaneleri
Çiğdem Toker'in şehir hastanelerinin sağlık hizmetlerine, hastalara ve kamu finansmanına olan etkilerini incelediği kitabının yazılma aşamalarını Çiğdem Toker'in kendisinden dinledik. Konuya ziyadesiyle vakıf olan Kayıhan Pala'nın kitabın yazarı Çiğdem Toker ile yaptığı ve soru-cevap şeklinde gerçekleşen söyleşiyi sizlere de aktarmak isterim.
K.P.: Neden bu kitap?
Ç.T.: Şehir hastaneleri hazine arazisi üzerine kuruluyor, devlet müteahhite arsayı veriyor, özel sektör inşaatı yapıyor, işletiyor, Sağlık Bakanlığı 25 yıl boyunca her sene bu işletmelere (döviz kuru ve enflasyon güncellemeleri ile) kira ödüyor. Ama hastaneye kamu hastanesi deniliyor. (Sağlık Bakanlığı binası da Ankara Bilkent Şehir Hastanesi içinde ve inşaat şirketinin kiracısı) Ben bunu öğrendiğimde bu konuyu iyi çalışmak gerektiğini anladım. Bu kitapta Şehir Hastaneleri üzerine Cumhuriyet ve Sözcü'de yayınlanmış yazılarım yer alıyor ama bu yazılar derlemesi bir kitap değil. Şehir Hastaneleri konusunda hiçbir bilgisi olmayan vatandaşların da okuyabilecekleri düzeyde kaleme alınmış bir kitap. Beni bu kitabı yazmaya iten; süresi sınırlı olan bir iktidarın 25 yıl süreli sözleşmeler yaparak, halka sormadan danışmadan, üstelik Sağlık Bakanlığı'nı kiracı kılarak, birkaç kuşağı borçlandıracak sözleşmeler uygulamasıydı.
K.P.: Kitabın adını nereden buldunuz, neden bu adı kullandınız?
Ç.T.: İktidar temsilcilerinin çok sık kullandığı bir söz var: "Milletin cebinden 5 kuruş çıkmayacak, devletin kasasından 1 kuruş çıkmayacak, (havaalanı, köprü, hastane gibi devasa yapıların açılışında) milletin cebinden 1 kuruş çıkmadan yapıldı!" Doğru ve gerçek olmayan bu cümlelerde özellikle "milletin cebinden" kısmını kullanmak istedik. Tüm bu harcamalar milletin cebinden çıkıyor ancak 25 yıllık uzun bir süreye yayıldığı için çok fazla haberimiz olmuyor. Bu paralar sadece bizlerin değil, çocuklarımızın ve torunlarımızın cebinden de çıkıyor. Bizi mali alanda büyük bir tehlike bekliyor.
K.P.: Mali alanda tehlike bekliyor dediniz. Açar mısınız?
Ç.T.: 2040'lı yıllarda yaşayıp yaşamayacağımız ya da nasıl bir dünyada yaşayacağımızı hayal edemiyoruz, bilmiyoruz. Bu yapıları yapan ve işleten şirketler ile finansörler ise 2043 yılında da kiraları ve gelirleri tahsil edeceklerini biliyorlar. Hazineyi 81.2 milyar dolarlık bir borç yükü bekliyor.
K.P.: Ticari sır konusunu nasıl araştırdınız?
Ç.T.: 21/b usullü sözleşmeler eninde sonunda devlet kayıtlarına girmek zorunda. Sağlık Bakanlığı bunu kamuoyu ile paylaşmıyor ama Kamu İhaleleri Kurulu ile paylaşmak zorunda. Oralara gidiyorum. Kolay değil ama burada biraz inatçılık devreye giriyor.
K.P.: Cumhurbaşkanı "Bu benim hayalimdi" dediği 34 şehir hastanesinden bahsediyordu. Fakat sonrasında bu sayı 18 ile sınırlı kaldı. Ne oldu da sınırlamak zorunda kaldılar?
Ç.T.: Bu hastaneler bitmeye ve hizmete açılmaya başladığında bütçeye bunlar için bir para ayırma ve ödeme yapma zamanı başladı. Ödemelerde güncellemeler olunca karşılaşılacak borcun ne kadar büyük olduğu anlaşıldı ve bu projenin çok da sürdürülebilir olmadığı fark edildi. 18 şehir hastanesinin sözleşmesi imzalanmıştı ve geri dönüşü hukuken mümkün değildi. Benim öngörüm bu.
K.P.: Sağlık Bakanlığı'nın 2023 bütçesinden örnek veriyorum; Bakanlığın bütçesinin %20'si 14 şehir hastanesine kira bedeli olarak ayrıldı. Sağlık Bakanı geri kalan %80'ini 944 devlet hastanesine, 8 bin aile sağlığı merkezine, 3 bin 200'ün üzerinde 112 Acil İstasyonu'na, bin kadar toplum sağlığı merkezi ve ilçe sağlık müdürlüğüne, Sağlık Bakanlığı'nda çalışan 750 binin üzerinde devlet memuru statüsünde çalışan sağlık emekçisine harcayacak. 14 hastane sağlık bakanlığının bütçesini rehin aldı. Devlet hastaneleri klasik yöntemle yapılacak ve açılacak sandık. Öyle olmadığını sizin yazılarınızdan öğrendik. 21/b sağlık alanında da karşımıza çıktı. Klasik yöntemle yapılacak dedikleri hastanelere 21/b'nin etkisi ne oldu?
Ç.T.: 21/b kısaca "davet yoluyla ihale" olarak tanımlanıyor. Eğer yangın, sel, deprem, heyelan ve benzeri gibi beklenmeyen bir durumla karşılaşılır da kamu yatırımı aksarsa onu çabucak bitirmek için daha kısa yoldan ihale vermek diyebiliriz. Devlet istediği müteahhiti çağırabiliyor. Bu bir su yoluna dönüştü. Kimin kazanacağının belli olduğu davetlerde ona göre fiyatlar oluşuyor. Ulaştırma projelerinde uygulanan bu yol artık hastanelerde de uygulanmaya başladı. Açık ihale olsa daha farklı oluşacak fiyatlar 21/b ile daha yüksek oluştu.
(* 4734-21/b: Doğal afetler, salgın hastalıklar, can veya mal kaybı tehlikesi gibi ani ve beklenmeyen veya yapım tekniği açısından özellik arz eden veya yapı veya can ve mal güvenliğinin sağlanması açısından ivedilikle yapılması gerekliliği idarece belirlenen hallerde veyahut idare tarafından önceden öngörülemeyen olayların ortaya çıkması üzerine ihalenin ivedi olarak yapılmasının zorunlu olması. Kaynak: 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu - Mevzuat https://www.mevzuat.gov.tr)
K.P.: "Sizi Şehir Hastanesi'ne Ulaştırıyoruz" dediklerine göre hastane şehir dışında olmalı. Ben bu hastaneleri Şehir Dışında Hastaneler olarak isimlendirdim. Bursa Şehir Hastanesi'nin şehirle bağlantısı yok. Muradiye'deki Devlet Hastanesi ortadan kaldırıldı ve yeniden hayata geçirilmedi. Heykel civarında yaşayan insanların ulaşabileceği bir kamu hastanesi yok. Aynı şekilde Zübeyde Hanım Doğumevi, Göğüs Hastalıkları Hastanesi, Çekirge'deki Çocuk Hastanesi kapatıldı. Şehir hastanesine ulaşım sağlayacak Bursaray ihalesi birkaç kez yapıldı. İlk ihalede meblağ 1 milyar TL civarındaydı, iptal edildi. En son ihalede tutar 2 milyar TL'ydi. Bursaray'ın Bursa Şehir Hastanesi'ne gitmek için harcanacak 2 milyar TL ile klasik yöntemle yapılacak devlet hastaneleri ne tutuyordu? Kitapta öğreniyoruz ki 900 yataklı klasik bir hastanenin bedeli 900 milyon TL. Bursaray'ı uzatmak için para harcamayıp üç tane 600 yataklı şehir hastanesini kentin ihtiyaç duyulan yerlerinde rahatlıkla yapabilirdik. Bunun yerine sırf ulaşım ihalesi için şu anda 1350 yataklı olan Bursa Şehir Hastanesi'ne para aktarıldı. Üstelik bilimsel olarak kanıtlanmıştır ki, 600 yatağın üzerindeki hastaneler verimsizdir. ABD ve Avrupa'da çok büyük hastane bulamazsınız. Gazeteciler bu konulara (köprü, havaalanı gibi) çok ilgi göstermiyorlar.
Ç.T.: Bu konularla ilgilenen gazeteciler oldu ancak beklediğimiz ve özlediğimiz sayıda ve ölçekte olmadı. Ekonomi gazeteciliği genç meslektaşlarımız arasında anlaması, kavraması zor diye düşünülerek korkutucu bulunuyor. Bir yandan da iktidarın otoritesi arttı, medya üzerindeki ifade özgürlüğü baskısı ağırlaştı. İktidar kendi medyasını inşa etti. Bu medya haber sakladı.
K.P.: Şehir hastaneleri denen oluşum dünyaya İngiltere'den yayıldı. İngiltere'de 90'lı yıllarda uygulanmaya başlayan bu oluşum 2008'lerden sonra sağlık bakanlığı bütçesine çok yük getirmesi sebebiyle neredeyse gündemden kalktı. Kalktı ama modelin etkileri ana ihaleler alan şirket olan Carillion'un iflas etmesiyle halen tartışılıyor. İngiltere'de hem bu işten vazgeçildi. Önemli bir husus daha, Sağlık Bakanlığı ile şehir hastaneleri ihalesini alan inşaat firmaları arasında bir ihtilaf oluşursa bunun görüleceği mahkeme Londra Mahkemeleri.
(* 26 Ekim 2013 tarihinde TTB, şehir hastanelerinin İngiliz sağlık sistemini çökerttiği ile ilgili bir bilgilendirme yazısı yayınlamış.)
Ç.T.: Londra Mahkemelerini yetkili kılan kanun değişikliği bir torba kanunun içine sıkıştırılmıştı. "Neden Londra Mahkemeleri yetkili?" konusu Meclis'teki komisyonda açık bir şekilde tartışıldı. Sağlık Bakanlığı'ndan üst düzey bir bürokrat şu ifadeyi kullandı: "Çünkü bu projelere finansman sağlayan kuruluşlar ilerde alacakları ile ilgili bir problem doğduğunda Türkiye'de yargıya, mahkemelere baskı yapılacağı endişesi taşıyorlar." Konuyla ilgili gazetecilerin yazdıkları geniş kitlelere ulaşamadı.
K.P.: 21/b kapsamında alınan bazı ihaleler alındıktan sonra çeşitli gerekçelerle iptal ediliyor. Yenilenen ihalelerde fiyat açısından "dört kat" fiyat farkı var. Emeklilere %30 oranında zam verilen bir ülkede, şehir hastaneleri müteahhitlerine %400 oranında kaynak aktarılmasının akla uygun bir açıklaması var mıdır?
Ç.T.: Elbette ki yok. Bazı hastanelerin yapımı enflasyon artışından dolayı iptal edildi. İhale yenilendi ve maliyet 4'e katlandı. Üstelik açıklanan enflasyon rakamları gerçek rakamlar değildi. Denge ve denetim mekanizması tamamen çökmüş olduğu için her şey anlam kaybına uğradı. O yüzden, gerçeklik ötesi durumdan bir an önce çıkmamız gerekiyor.
K.P.: Öncelikle, bu dönemde Çiğdem Toker'in bu kitabı yazması kadar, bu kitabı yayımlayacak yayıncı bulması da çok önemli. Bu yüzden Tekin Yayınevi'ne ve Elif Akkaya'ya teşekkür ediyoruz. Bundan sonra Türkiye bu ağır yükten kurtulmak için ne yapmalı, ne yapabilir?
Ç.T.: Öncelikle saydamlık, şeffaflık, hesap verebilirlik gibi kavramların içinin dolacağı bir yönetime ihtiyacımız var. Özel şirketlerin çıkarlarını değil kamu çıkarlarını önceleyen ve bunu net bir şekilde ilan eden bir programa ihtiyacımız var. Şu anda, bütün kamu-özel işbirliği projeleri için 160 milyar dolarlık bir büyüklükten bahsediyoruz. Şehir hastaneleri bunun bir kısmı. Bunların bir envanteri ve izleme merkezi yok ortada. Riskler belli değil. "Tiksindirici Borç" diye bir kavram var. Tiksindirici Borç, süresi sınırlı bir iktidarın halkın onayını almadan üç-dört nesli birden borç altına sokacak tasarruflardan oluşan borç demek. Bunu münasip bir dille muhataplarına anlatacak bir siyasi heyet lazım. Bunun uygulayıcısı Ak Parti olsa dahi, borçlu olan T.C. hazinesi. Burada siyaseti aşan bir devlet borçluluğu söz konusu. Bu açmazdan bunu tüm netliğiyle anlatarak çıkabiliriz ancak. Ben vatandaş olarak bulunduğum yerden böyle görüyorum.
Bu verimli söyleşi Kayıhan Pala'nın Çiğdem Toker'e teşekkürü ve "Türkiye'de yalnızca değişimi yaratmamız gerekmeyecek. Güçlü bir irade ile Şehir Hastanelerini kamunun üzerinde yük olmaktan bir biçimde çıkartmak zorundayız." sözleri ile nihayetlendi.
Söyleşinin ardından Çiğdem Toker, fuaye alanında Milletin Cebinden kitabını imzaladı.
****
Çiğdem Toker söyleşinin bir yerinde, "Kimse bu konularla ilgilenmezken Kayıhan Hoca bu konuda ciddi birikim oluşmasına öncülük etti ve bizim önümüzü açtı" diyerek Prof. Dr. Kayıhan Pala'nın hakkını teslim etti.
Londra Mahkemeleri konusunda gördük ki, kamuya iş yapan şirketler dahi ülkenin hukuk sistemine güvenmiyor.
Milletin cebinden toplanan vergiler cepten cebe aktarılıyor. 3'e mal edilebilecek projeler 13'e mal edilerek ve üstelik birkaç nesil borçlandırılarak gerçekleştiriliyor.
Kitaba şöyle bir göz attığımda, kitap başlıklar altında, kısa paragraflarla ve görsellerle, herkesin anlayabileceği bir dilde yazılmış. Mesele de zaten bu. Herkesin anlaması.
Bursa yereline bakacak olursak; stadyum yapıldı bir baktık, ah yolu yok. Hastane yaptık, bir baktık, ah yolu yok! Kırkyama yapar gibi ekleye ekleye yürüyor işler. Bu kadar büyük ölçekli projelerde en önemli detay olan "ulaşım" düşünülmez mi?
İstanbul Havaalanı ona keza. İBB İYİ Parti Grup sözcüsü, Ulaşım ve Trafik Uzmanı Dr. Suat Sarı Twitter'da yaptığı paylaşımda şöyle demiş: "Ulaştırma Bakanlığı, bugün açılışı yapılacak olan Kağıthane - İstanbul Havalimanı Metrosu'nun; Mecidiyeköy - Mahmutbey metrosunun Kağıthane istasyonuna entegre olduğunu iddia ediyor. Ne kadar entegre olduğunu sizler için yerinde inceledim. O kadar entegre ki; nefesim kesildi…"
Sarı'nın yayınladığı videoda görüyoruz ki M11 Kağıthane metrosundan çıkan yolcular ellerinde valizleri ile çoluk çocuk 10 dakika yürüyerek M7 Kağıthane İstasyonu'na ulaşıp, yollarına buradan devam ediyorlar.
UUUU mu dediniz? Deyin bence. Yeşilköy Havaalanı'na gitmek öyle miydi ya. Metro ağına bir bağlanırdınız, kendinizi Yeşilköy'de bulurdunuz.
Henüz test etmedim ancak, Bostancı-Dudullu hattının Bostancı Marmaray bağlantısının arasında da yine bir açık alanda yürüme mesafesi olduğunu duydum.
Bursa'da da durum farklı değil. Bursa Otobüs Terminali'ne gitmek isterseniz Osmangazi Metrosu'ndan aktarma yaparak, T2 hattı, yani "böcek" ile terminale ulaşıyorsunuz. Ancak Osmangazi Metrosundan çıktıktan sonra elinizde valizlerle epey bir yürümek zorundasınız. Çünkü "böcek", Kent Meydanı'nın Ankara istikametindeki diğer ucunda. Ve biraz da yavaş. Öyle ki, "Bursaspor'un efsane amigosu Ardiles bile tramvayı koşarak geçmeyi başardı"...****
Çiğdem Toker, "Öncelikle saydamlık, şeffaflık, hesap verebilirlik gibi kavramların içinin dolacağı bir yönetime ihtiyacımız var." dediğinde aklıma, Nisan 2017'de Şirket İçi Suistimallerin Önlenmesine yönelik olarak Uluslararası Şeffaflık Derneği ve Ernst&Young (EY) Türkiye tarafından ortaklaşa düzenlenen Farkındalık Semineri'ne katılarak yazdığım yazım düştü. O gün seminerin ilk konuşmacısı olan Uluslararası Şeffaflık Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Avukat E. Oya Özarslan'ı dinlemiş ve "Rüşvet Verme Hesap Ver" başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Yazıyı okumak için tıklayınız.
Hesabı gizli olmayan hesap vermekten kaçmaz, şeffaf olur, açık olur. Hesap sorulduğu zaman kükremez, kendine olan güven ile her şeyi gözler önüne serer. Alnı açık, yüzü pak yoluna devam eder.
Ya tersi?
25 Ocak 2023 / C.E.Y.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder