21 Ağustos 2017 Pazartesi

Suya düşen bir taş parçası olmak

Polatlı’nın Ömerler köyünde doğmuş ve bir ortakçı oğlu olan Talip Apaydın, 1967 yılında yazdığı Karanlığın Kuvveti adlı kitabında köy enstitülerindeki öğrencilik yıllarını anlatır. Apaydın'ın; kışın ortasına rastlayan bir kurban bayramında okuduğu Çifteler Köy Enstitüsü'nde elektriksiz ve susuz bir halde soğuğun ortasında kalışlarını anlattığı anısı ibretlik bir anıdır. 
Bayram sabahı okul müdürü Rauf İnan'ın gençleri bahçede toplayarak yaptığı konuşma genç öğrencileri heyecana getirmiştir. 
Bugün bayram. Şimdi birbirimizi tebrik edeceğiz. Sonra yapacağımız iki iş var: Ya tekrar içeri girip sıralara büzülmek, mıymıntı mıymıntı oturmak, bu üç günü böyle faydasız, hatta zararlı geçirmek, can sıkıntısından patlamak. Boşuna içlenmek. Üstelik üşümek. Yahut da kazmayı, küreği alıp, santral kanalını temizlemeye gitmek. Emin olun gidenler, kalanlar kadar üşümeyecektir. Çünkü inanarak çalışan insan ne soğukta üşür, ne sıcakta yanar. O; yücelten, dirilten, kuvvetli kılan bir heyecan içinde her türlü güçlüğün üstüne çıkmıştır. Onu hiçbir karşı kuvvet yolundan alıkoyamaz. Yeter ki bir insan yaptığı işin gereğine inansın. Ben şimdi kazmamı küreğimi alıp kanala gidiyorum. Çünkü kanal açılınca elektriklerimiz yanacak. Elektrik yanınca okulun işleri yoluna girecek. Kitap okuyabileceksiniz, ders çalışabileceksiniz. Sularınız akacak, yıkanabileceksiniz. Size şunu söylüyorum, bizim asıl bayramımız, yurdumuz bu gerilikten, bu karanlıktan kurtulduğu gün başlayacaktır. Şimdilik bize düşen milletçe çalışmak, çok çalışmaktır. Parolamız şu olmalıdır: 'Bayramlarda çalışırız bayramlar için!' Ben gidiyorum. Gelmek isteyenler gelsin.

Müdürün yarattığı o coşku ile altı yüz öğrenci kazma küreklerine koşmuş, elektrik ve su kesintisine sebep olan donmuş Santral Kanalı'nı açmış ve suyu köylerine getirmişlerdi. Su gelince elektrik de gelmişti haliyle.
İnsanların böyle canlanması, bir amaca doğru saldırması belki sadece savaşlarda görülür diyordu Talip Apaydın.
Aferin ulan eller, bu elektriğin yanmasında senin de hissen var, yaşasın! diyerek kendi ellerini öpen arkadaşını anlatıyordu.
İnanarak çalışan yapar! Amacına ulaşır! Bu heyecanla çalışmaya devam edersek, biz Türkiye'yi de yükseltebiliriz! demişti müdür onlara.
Yükselteceğiz! diye bağırmıştı öğrenciler.
Bayramda çalışırız bayramlar için! demişlerdi.
Ve o bayramı unutulmaz kılmışlardı...
****
Bu anıyı Bayram tatili kaç gün olacak acaba? diyerek iki dudak arasına bakanlar için anlatmadım.
Bu anıyı Türkiye’de son yıllarda artan kutuplaşma ve ayrışmalardan kaygı duyan farklı siyasi görüş, inanç ve yaşam biçimlerine sahip yurttaşların çözüm arayışı için bir araya gelişlerine dikkat çekmek için anlattım.

Bursa’da 41 kişiden oluşan bu grup, “Farklıyız, Birlikteyiz, Biz Türkiye’yiz Girişimi” adıyla kamuoyuna bir açıklamada bulundu.
Girişim adına açıklamayı Tahsin Bulut yaptı. Bulut, son yıllarda siyasi süreçlerde yaşanan derin kutuplaşma ve ayrışmaların toplumsal yapıda neden olduğu kopuşlardan derin kaygı duyduklarını belirtti ve “Bizler, muhafazakâr, milliyetçi, liberal, sosyal demokrat ve sosyalist gibi farklı siyasi kimliklere, farklı inanç ve yaşam biçimlerine sahip yurttaşlar olarak tüm siyasi gerginlik ve süreçlere rağmen bir arada yaşama kültürüne sahip olduğumuzu ve farklılıklarımızın ayrışma değil bir zenginlik olduğunu tüm Türkiye’ye göstermek için bir araya geldik.” dedi.
Açıklamada, “Her ne sebeple olursa olsun çocuklarımıza ve torunlarımıza kavga eden bir ülke bırakmak istemiyoruz. İstediğimiz şey huzurdur, barıştır, demokrasidir, herkesin hukuk önünde eşit olduğu bir Türkiye’dir. Amacımız bunun mümkün olabileceğini göstermek ve suya düşen bir taş parçası olabilmektir.” denildi.
(“Farklıyız, Birlikteyiz, Biz Türkiye’yiz Girişimi”nin ortak açıklamasının tamamını okumak için tıklayınız: )
****
Aslında herkesin arzusu olan bir girişimdi bu. Bir yandan da; siyasetin ağır basıp dengeleri bozacağına ve girişimin masumiyetini kaybedeceğine olan bir inanış vardı. Ki geçmiş dönemlerde bu şekilde ortaya çıkmış girişimler farklı boyutlara evrilmiş ve siyasetin içinde eriyip gitmişlerdi. 
Ön yargılar ile yola çıkılmamalıydı ama endişeler de kimsenin peşini bırakmıyordu.
Girişim henüz çok yeniydi ve sorulan sorulara verilen yanıtlar da bu yeniliğin acemiliğini yansıtıyordu. 
Pek çok detay Kervan yolda düzülür misali yerini yolda bulacaktı besbelli.
Yeter ki masumiyet ve evrensel değerler yerini kişisel hırslara bırakmasın ve bu girişim kendini siyasetin çarklarına kaptırmasın.

"Gidenler, kalanlar kadar üşümeyecektir demişti öğrencilerine Rauf İnan, “Farklıyız, Birlikteyiz, Biz Türkiye’yiz Girişimi” de şikâyet etmek ve sızlanmak yerine bir adım atmış, bir kıvılcım yakmıştı işte. 
O gün yapılan açıklamalarda her şey yerli yerindeydi. Merak edilen ise, tüm bu açıklamaların A4 sayfalarında kalıp kalmayacağı idi.
Girişimde yer alan 41 kişiyi biraz ürkek ve tedirgin bulsam da, girişime el veren kişilerin niyetlerinin sadece memleket olduğuna inanmak istedim.
İnan'ın Yeter ki bir insan yaptığı işin gereğine inansın” sözündeki gibi, yeter ki onlar da niyetlerinin memleket olduğuna bizleri inandırsınlar, bu inancı yüreklerinde taşıyarak etraflarına yaysınlar ve Köy Enstitüleri'nin makûs kaderi gibi bir kadere yenilmesinler.

Umarım ve dilerim ki atılan bu adım, birlik ve beraberliğe özlem duyan insanlar tarafından sahiplenilir, suya düşen bir taş parçası misali dalga dalga yayılır ve büyüyerek tek ses, tek nefes halini alır.

Tüm iyi niyetim ve tüm iyi dileklerimle birlikte bir gözüm ve bir kulağım dış seslere hep açık olacak, aklım ve fikrim bu girişimi hep takipte kalacak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder