Gaziantep'te, Pitbull cinsi iki köpeğin dört yaşındaki Asiye Ateş'e saldırma görüntülerini izledikten sonra, başıboş bırakılan sahipli hayvanların yarattığı terörü "Hayvanına Sahip Çık İnsan!" başlığını altında anlatmak istemiştim.
Başlığı atarken aklıma "insan"ı ayrıştırmak düşmemişti.
Siyah Türk, Beyaz Türk, Gri Türk değil de, evinde hayvan barındıran ama o hayvana yeterince iyi bakmayan, çevre güvenliğini sağlamayan insandı seslendiğim.
Lakin Sayın Cumhurbaşkanımız hayvan besleyen insanlara seslenerek "Beyaz Türkler, hayvanlarınıza sahip çıkın!" deyiverdi. Hayvan sahibi herkesi "Zengin Beyaz Türkler" sepetine koyup çöpe atıverdi.
Olmayanlar, Olamayanlar
Mesele ne zenginlik, ne beyazlık ne de Türklüktü. Mesele vicdandı, görgüydü, saygıydı, sevgiydi.
Bu değerler kendi halinde yaşayan kesimde kalmış, para el değiştirmiş ama paraya yeni kavuşan eller bu yeni konuma ayak uyduramamıştı.
Çoğunun kendi kazanmadığı, ailelerinin de "şak diye" birdenbire, hatta bazen "bir gecede" kazandığı, parası bol ama içinde doğa, insan, hayvan sevgisi olmayan insanlar arabalarının en gösterişli araba olmasını istiyor, kollarına en büyük saatleri, boyunlarına en kalın kolyeleri takıyor, evlerine alacakları hayvanları en vahşisinden seçiyor, hayvan saldırgan değilse bile onu saldırgan hale getirene kadar uğraşıyor, gencecik kızları şişme bebek gibi kullanıp sonra da rezidanslardan aşağıya atıyor, çevresindeki insanlara aldırmadan birbirleriyle "anırarak" konuşuyor, neşelerine neşe katan pudra şekerini yanlarında bulundurmaktan kaçınmıyorlardı.
Kısacası paralı kesim henüz "olmamıştı".
İhtimal ki Sayın Cumhurbaşkanımız "Beyaz Türkler" derken bu insanları kastediyordu.
Zaten bu işler işinde gücünde, evinde okulunda, kimseye zarar vermemeye dikkat eden, eline beline diline hakim, görgülü görenekli insanların yapacağı işler değildi.
Evini barkını, bağını bahçesini, koyununu keçisini korumak için köpek besleyen insanların hayvanları da saldırgan değildi. Sürüleri güdebilen devasa boyuttaki bir Kangal, iri kıyım bir Çoban Köpeği tehdit olmadığı sürece oyun isteyen, sevgi delisi koca bir bebekti.
Eğer ki vazifesinin başındaysa, evi de davarı da kimsenin koruyamayacağı kadar, hatta bazen ölümüne korurdu.
Oyuncak Değil, Can
Sokaklar artık yeni moda insanların bakmak için değil de oynamak için eve aldığı, üç gün sonra da ya sıkıldığı ya hayvanı sevip anlamadığı ya da masrafına katlanamadığı için sokağa bırakılıveren cins hayvanlarla dolu. Onlar da en temel ihtiyaç olarak beslenme ve üreme derdindeler.
Çeteler halinde gezen köpekler bir yandan beslenmek ya da kendilerini korumak için saldırıyor, bir yandan da delice bir hızla ürüyorlar. Nüfus çoğaldıkça beslenme sorunu daha büyüyor, hayvanlar gittikçe saldırganlaşıyor. Bu kısır döngüden bir türlü çıkılamıyor.
Saldırır ama neden saldırır?
Köpeğin insana saldırmasının pek çok nedeni var. Hayvan doğuştan agresif olabilir, şiddet görüp saldırganlaşmış olabilir, kendi boyunda bir çocuğu av görebilir, kaçan bir insanı kovalamayı avlanma görebilir, göz temasını meydan okuma görebilir, gençlik hastalığına tutulmuş olabilir, şeker hastası olabilir. (Hoş, onları yaşattığımız şartlarda biz yaşasak biz de pek farklı olmayız ya neyse.)
Bilim insanlarının yaptığı araştırmaya göre, insanlar köpekleri 23 bin yıl önce Sibirya'da evcilleştirmeye başlamış ve 15 bin yıl önce Amerika kıtasına giden ilk kişiler bu canlıları yanlarında götürmüş.
Unutmamak lazım ki, binlerce yıl öncesinden bugüne evcilleşmiş dahi olsalar onların genetik kodları farklı. Bazen oyun oynarken bile "kaptırabiliyorlar".
Genetik Kod Demişken
Peki ya kendi halinde bir hayvanı arabasının arkasına bağlayıp sürükleyen, gözlerini oyan, bacaklarını kesen, kuyruğunu yakan, başını taşla ezen, karnını deşip bağırsaklarını dışarı çıkartan, bir tekmede kafasını dağıtan, arabasıyla bile bile ezen insanın genetik kodlarını ne yapacağız?
Dünyanın en öldürücü canlısı olarak sivrisinekten sonra ikinci sırada yer alan insan ne kadar "insan"?
O değil mi hem seven hem döven?
O değil mi hem besleyen hem öldüren?
O değil mi hem besleyen hem öldüren?
İyisi-Kötüsü
Nasıl ki insanın iyisi-kötüsü varsa, hayvanın da iyisi-kötüsü var.
Bir insan cinayet işledi diye bütün insanları hapse atıyoruz muyuz, gaz odalarına tıkıyoruz muyuz, hepsini zehirleyip çukurlara dolduruyoruz muyuz? Bilakis, katilinden işkencecisine, tecavüzcüsünden dayakçısına, ne kadar arızalı karakter varsa çoğunu serbest bırakıp, sokaklarda dehşet saçmaya devam etmelerini sağlıyoruz.
Merdiven altı mekanlarda köpek dövüştürenler, horoz dövüştürenler, yasal olarak at yarıştıranlar, sokaklarda ayı oynatanlar, sirklerde şiddet kullanarak hayvan eğitenler, sirklere giderek hayvanlara alkış tutanlar, at yarışından hayvan dövüşüne bahis oynayanlar, kötü şartlarda yaşatılan erkek ve dişiden üretilen yavrulara çuval dolusu para dökenler de unutulmasın.
Denizde yüzen kaplumbağaya, nefes almak için başını denizden çıkartan fok balığına anlamsızca silah sıkanlar, spor adı altında hayvanları avlayanlar ona keza.
Sokaklardaki bu hayvanlar toplansa daha iyi değil mi?
Al Bunları Al Al!
Şimdi; gittikçe çoğalan köpek saldırılarına karşı saldırgan mı değil mi bakılmaksızın, sokaklarda yaşayan bütün köpekler ya ormana atılıp birbirlerini yemeleri beklenecek ya da büyük ihtimal hepsi öldürülecek. Bu katliama razı mısınız?
Yasası ve Politikası Olmalı
Sokak hayvanı konusu çok katmanlı bir konu ve devletin bu konuda bir politikası, bir yasası olması lazım. Sokaklarda bu kadar çok hayvan yaşamaması lazım.
Barınak çalışanlarının da, hayvan toplama işini yapanların da hayvan severlerden seçilmesi lazım.
Eğer ki sokak hayvanları sahiplendirilemiyorsa en azından üremelerinin önüne geçilmesi, saldırgan hayvanların tecrit edilmesi lazım.
Hayvan sever insanların sokak hayvanlarını at gözlüğü ile sevmemesi, zarar veren bir hayvanı körü körüne savunmaması lazım.
Kıyamıyorum
Pek çok kişi gibi ben de hayvanlara karşı çok zayıfım. İnsanların hayvanlara ettiği eziyetlere dayanamıyorum. Onlara hiç ama hiç kıyamıyorum.
Lakin hiç kimsenin köpekler tarafından paramparça edilmesini de istemiyorum. Kimsenin böyle bir korkuyu yaşamasını istemiyorum. Kimsenin evladını kan revan içinde görmesini, biçare çocuğun azgın hayvanın dişleri arasında can vermesini istemiyorum.
Sokaklar Yavru Dolu
Buradaki mesele, siyahtı-beyazdı-griydi demeden neye sebep olduğunun ya da olacağının farkında olmayan insanları tespit etmek, onların elinden saldırganlaşan hayvanı almak, hayvan ticaretini (özellikle de saldırganlığa meyli olan bazı türleri) yasaklamak, bakmak için hayvan alanları düzenli kontrol ederek hayvanı sokağa salmamalarını sağlamak.
Görüyoruz, kısırlaştırmalara, trafiğe, açlığa, soğuğa ve hastalıklara rağmen sokaklar yavru dolu.
İnsanlar binlerce lira vererek cins (marka) hayvan edineceğine sokaklardaki yavrulara aile olmayı öğrenmeli.
Bir hayvanla yaşamanın hazzına varmalı. Bir cana yuva olmanın huzurunu hissetmeli.
Siz onlara bir kap mama, bir kap su verirsiniz, onlar size koskoca bir kalp verirler.
Onlar insanlara iyi gelirler...
26 Aralık 2021 / C.E.Y.
Ufacık bir çocuğu parça parça etmişlerken , hiç iyi bir şey düşünemiyorum. Herkes köpekleri sevmek zorunda değil, korkabilir, sevmeyebilir.Mama su vermek ayrı. Üstelik bu kadar çok seveni varken bu hayvansever insanlar neden daha çok ve iyi koşullarda barınak yapılmasına uğraş vermiyor da köpekler sokaklarda yaşasın istiyor, bilmiyorum. Belki uğraşıyorlardır da bunun haberlerinden çok bahsedilmiyordur. Bilemedim. CB karışmadan bir iş hallolmaz oldu, ne yazık.
YanıtlaSil