Fakirleşen ülkelerin birden bire olmasa da, zaman içinde değişen bir çehresi vardır.
Fakirleşen ülke vatandaşları sağlıksızlaşmaya başlar.
Önce beslenme bozulur. Yeterince gıda alamayan vücutta ilk sinyali dişler verir. Sağlıksızlaşmanın dışa vurumu diş bakımının yapılmaması ile başlar, diş etlerinin çekilmesi, diş minesinin zayıflaması ve dişin adeta boşalması ve un ufak olmasıyla devam eder. Apseler beynini oyacak derecede zonklar. Yalvar yakar yazılan antibiyotikler ile geçici bir süre iyileşilir, sonra tekrar başlar diş ağrısı.
Maliyetlidir diş tedavisi dediğin. O yüzden kalıcı olarak tedavi edilemez. Edilemeyince de çekilir gitsin. Birer ikişer eksilir ağızdaki dişler. Tedavi edilemeyip çekilen dişin yerine yenisini koymak zaten mümkün değildir. Böyle böyle boşalır ağızlar. Köksüz damakların üzerindeki yanaklar çöker, çene kısalır, ağız içine kaçar, konuşma bozulur, çiğneme bozulur, sindirim bozulur, devamında tüm sağlık bozulur.
Fakirleşen ülkelerin sokaklarındaki arabalar da dişi dökülmüş insanlara benzemeye başlar. Bantlanarak yerine tutturulmuş dikiz aynaları, güneş yanığı tavanlar, içine göçmüş, yamulmuş, boyaları yer yer dökülmüş, çoğunlukla çizik içinde kaporta, eprimiş koltuk döşemesi, çıkma ürünlerle yaşatılmaya çalışılan toplama bilgisayar misali bir araçtır yolda giden.
Lastikler kabak, sileceklerin her biri kendi havasında, frenler söz dinlemez, korna çalmaz, gaz basmaz, rot balans desen Allah selamet...
Maliyetlidir araba dediğin. Düzenli baktırmak gerekir. Yağı, suyu, fren hidroliği, balatalar, lastikler derken göz hep aracın üzerinde olmalıdır. Baktıramadığın zaman hepsi birden sıraya bozulmaya başlar. Balataları değiştirmezsin gider kampanaları çizer, yağını eksiltirsin gider motoru bozar, soğutma suyunu ihmal edersin hararet yükselir. Allah mahfaza, zamanında uyanmazsan araban gözünün önünde yanar bile.
Mekanik arızalar büyük felaketlere yol açar.
Yerinden çıkan minicik bir hortum, kopan minik bir kablo, seviyesinin altına düşen sıvılar arabayı yürüyen Azrail haline getirir.
Son dönemlerde artan kazalara bakınca, ilk önce mekanik arızalar aklıma geliyor. Sonrasında arapsaçı trafik, araç sayısının ihtiyacına cevap vermeyen yollar ve tabii ki hayat şartları altında ezildikçe ezilen, hepsi birbirinden gergin şoförler.
Fakirleşen ülkelerin evleri de eski parlaklığını kaybeder.
Dökülen sıvalar tamir edilemez, boyalar yenilenemez, kırılan camlar yerine takılamaz. Evlerin olukları parçalanmış, kırılan camları muşambayla kaplanmış, çatıları aktarılmamış, ağaçları budanmamış, bahçeleri ot içindedir. Saksıda yetiştirilip cam önlerini süsleyen çiçekler bile susuzluktan kurumuştur.
Fakirleşen ülkelerin sokaklarındaki hayvanlar da açtır. Bir yandan da eve alınıp da bakılamayan evcil hayvanların sokağa bırakılması sebebiyle sokaklarda yaşayan hayvan nüfusu artmıştır.
Fakirleşen ülkelerin kadınları saçlarına olsun, ciltlerine olsun, giyimlerine olsun eski özeni gösteremezler. Yine de birbirlerinin kaşını alır, birbirlerinin saçını bir şekilde boyarlar. Boya bulamazlarsa kına yakarlar. Durum daha kötüleştikçe kadınların dip boyaları gelmiş, alttan gelen beyaz saçlar boyalı saçları uca doğru itmiştir.
Fakirleşen ülkelerde sokaklar köhne, araçlar köhne, evler köhne, insanlar, hayvanlar, ağaçlar, her şey köhnedir.
Canlı renkler yerini soğuk renklere bırakmış, kırmızılar, pembeler, yeşiller, maviler, sarılar grilere, siyahlara, kahvelere yenik düşmüştür.
Cıvıl cıvıl seslerin yerini sessiz çığlıklar almıştır.
Küskünlük, kırgınlık ve çaresizlik zaman içinde sessiz çığlıkları sesli hale getirecek, canından başka kaybedecek bir şeyi kalmayana kadar zorlanan insanlar, atıldıkları bu hiçliğin ortasında tüm doğru bildiklerini bir kenara savurarak ciğerlerini parçalarcasına isyan edeceklerdir.
Fakirleşen ülkelerin çocukları da bu fakirleşmeden nasibini alır. Eğitimleri, giysileri, beslenmeleri, en çok da ebeveynlerinin çaresizlikten kaynaklanan özeni sekteye uğramıştır.
Yine de çocuktur. Her hâlükârda kendisine oynayacak bir oyun bulur. Henüz eski ile yeniyi mukayese edeceği, yorum yapacağı ve gidişatı anlayacağı kadar yaşamamıştır. O, bu düzen ne ise onun içine doğmuş, onu normal bilmiştir.
Gidişat kötüleştikçe düzen onu da içine alacak, o masum yavruyu dişlerinin arasında ezecek, öğütecek, sonunda onu da yutacaktır.
Fakirleşen ülkelerin hastaları ilaç bulamaz, doktorları çaresizlik içinde kıvranır, düzen 'sağlıklı olanla devam edelim' mantığına evrilir. Hastanın da canı kıymetlidir, doktorun da. Bazen ölüp giden bir hastanın ardından doktorun da canına kıyılır acımasızca. Yakınları kaybın hırsını en kolay yoldan, doktordan çıkartmıştır. Bilmez ki bir dahaki sefere hırslanacağı bir doktor dahi bulamayacaktır.
TABLODAKİ YERİMİZ
Resmettiğim bu tabloda biz neredeyiz, nasıl görünüyoruz, nereye koşuyoruz diye düşündüm şöyle bir.
Başında mıyız, ortasında mı, yoksa sonundayız da farkında mı değiliz?
Bu daha iyi günlerimiz mi?
Dahası ve dahası ve dahası mı var? Çok da uzak olmayan bir zamanda bizi neler bekliyor?
Marketler etiket değiştirmeye yetişemeyip, yeni bir iş kolu olarak "hızlı etiket değiştirme uzmanlığı" doğmuşsa, esnaf sattığını, üretici ürettiğini yerine koyamıyorsa, hekimler istifa ediyor, bazıları da yurt dışına kaçıyorsa, gençler ülkelerinde gelecek görmüyor, gözlerini ülke dışına dikiyorsa, toplumun her kesimi hızla irtifa kaybediyorsa ve sade vatandaş 'bu rotada kim ısrar ediyor, bu ısrar kime yarar sağlıyor' sorusunu soramıyor, sorsa da cevap alamıyorsa, dişsiz günlerin çok da uzak olmadığını düşünürüm ben.
Yazının başında; dişsizlik, diş bakımının yapılmaması ile başlar, diş etlerinin çekilmesi, diş minesinin zayıflaması ve dişin adeta boşalması ve un ufak olmasıyla devam eder demiştik.
Şimdi yerinizden kalkıp aynanın karşısına geçin ve dişlerinize şöyle bir bakın.
Sallanan var mı, ağrıyan var mı, damaklarınızda çekilme var mı?
Gördüğünüz tablo sizin tablonuzdur.
Gördüğünüz tablo ülkenin tablosudur..
15 Aralık 2021 / C.E.Y.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder