Bakın yine yanlış bilgi ile tufaya düşürdüler sizi sayın Cumhurbaşkanım.
Ama kaç oldu bu...
Birileri bir şeyler yazıp yazıp tutuşturuyorlar elinize. Siz de yazılanları "okuyorsunuz" bir güzel. Hâttâ belki bazen içinde ne yazdığını dahi bilmiyorsunuz gibi geliyor bana. Hep aynı tonlamalarla, hep aynı beden diliyle, hep aynı ifadelerle okuyorsunuz. Sonra da okuduklarınız elinizde patlıyor.
Bunu bana mahsus yapıyor olmasınlar diye düşünmüyor musunuz hiç?
Herhangi bir dernek başkanının, herhangi bir şirketin ya da bir okul müdürünün, bir CEO'nun, bir bakanın, hele hele de bir Cumhurbaşkanı'nın konuşma metninin yanlış bilgileri içermesi kabul edilebilir bir şey mi? Bu büyük yanlışlıklar metni hazırlayanın ya yetersizliğini ya da hainliğini göstermez mi?
Düşman dışarıda olsa ne yapacağını bilir insan da, içeride olunca ihanete uğraması an meselesi.
Ya yanınızda "Padişahım çok yaşa!"cılar var, coşkuyu verip verip geri çekiliyorlar, ya da kuyu kazıcılar var, harıl harıl çalışıp dört bir yanınızı kuyularla çeviriyorlar.
Siz de o kuyulara düşüp duruyorsunuz bir güzel.
("Aldatıldım, ihanete uğradım, Rabbim beni affetsin deyip sıyrılıyorsunuz işin içinden gerçi. Ama iş o değil.)
Tuttuğunuz yoldaki yanlışları ifade etmeye çalışanları anlayıp dinlemeden susturuyorsunuz bir güzel. Susturmak yerine onlara bir kulak verseniz böyle olmayacak da, nerdeee?
Nerde mi dedim, tabi ki doğruyu söyleyenlerin pek çoğu "içeride"...
Hadi onu geçtim;
Okuduğunuz metnin, salladığınız resmin, haykırdığınız isimlerin doğru hâlleri önünüze serildiğinde hiç mi çemkirmiyorsunuz danışmanlarınıza?
Yoksa reklamın iyisi kötüsü olmaz tavrı ile davranıp, "Ortalığı bugün de pek güzel karıştırdık hamdolsun!" mu diyorsunuz?
Şu millet Atatürk'ü ve İnönü'yü size karşı savunmak durumunda kaldı ya pes! Onların önce sizin başınızın tacı olması gerekir aslında. Sade bir vatandaş olarak, onların sayesinde Cumhurbaşkanlığı mertebesine kadar ulaşabildiniz nihayetinde. İşe bu tarafından bakmadığınız ya da dereyi geçene kadar dayıya başka bir isimle yaklaştığınız için olsa gerek, siz Mustafa Kemâl Atatürk'ü ve İsmet İnönü'yü hiç kale almıyorsunuz. Onları hiç anlamamışsınız, üstelik bir de onları vatan haini yapmışsınız.
Şimdi biz size onları anlatmaya çalışsak ne fayda.
"Onları anladım ama dikine dikine yapıyorum, tarihi saptırmak istiyorum, çünkü yeni bir tarih yazmak istiyorum, çünkü yeni Atatürk ben olmak istiyorum!" diyorsanız, burada da yanlışsınız. İnkâr ile olmaz bu işler. Kötülemekle, dedikodu yapmakla, şikâyet etmekle olmaz. Taş taş üzerine koymakla olur.
Tarih içinde -zamanında doğru bulunan- yanlışları söylediğiniz kadar, -zamanında yanlış bulunan- doğruları söylemezseniz eğer, akil insanlardan kimse size inanmaz. (Diğerleri zaten siz ne deseniz onu onaylıyor, orada sıkıntınız yok çok şükür. Hoş; o kitle de serseri mayın gibidir, nerede patlayacağı belli olmaz. Aman dikkat!)
Dünya tarihi bile Göbeklitepe ile yeniden yazılmışken, siz şu kısacık Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi içindeki tarihleri bile birbirine tutturamıyorsunuz. (Acilen tarih danışmanlarınızı değiştirin ya da yazılan metni önce İlber Hoca okusun.)
Hangi dünyada yetiştiyseniz artık; sizden önce medeniyet yok, din iman yok, cami yok, okul yok, fabrika yok, demir yolu yok, uçak yok, ölüyü yıkayacak ölü yıkayıcısı bile yok.
Allah Allah, aynı Türkiye'de yaşamıyor muyduk acaba diye düşünmeden edemiyor insan.
Gerçi; havaalanlarından üniversitelere, evlerdeki buzdolaplarından fırınlara kadar her şey bizim dönemimizde yapıldı deyip, sonra da sanki memleketi 2002'den bu yana kendiniz yönetmiyormuşsunuz gibi bazı yapılanmaları halka şikâyet etmeleriniz de yok değil. Tek tek sayayım diyorum ama sürekli kendinizle çelişiyorsunuz, hangi birini sayayım.
Damadı önce suyun başına koyup, sonra da damadı refüze etmeleriniz pek bir mide bulandırıcı mesela.
Bizim aklımızı durmaksızın karıştırıyorsunuz amenna, lakin damatla kızı da birbirine düşüreceksiniz sonunda.
McKinsey olayından sonra damat eve gidince neler oldu diye insanın aklına gelmiyor değil hani. "Senin bu baban var ya bu baban!" diyerek haykırmış olabilir damat kızınıza. Ya da siz kızınızı arayıp "Söyle o kocana çıkmasın karşıma!" dediniz belki. Suçu büyük, McKinsey kararına karşı çıkacak olanları cehalet ve hıyanet ile suçlamış afacan. Tarifteki cahil ve hain kişi siz çıktınız iyi mi! Cıks cıks cıks, çok ayıp...
Ailenizin iç işlerinize karışmayalım diyoruz da, aileniz bizim tam içimizde, nasıl karışmayalım?
Kısacası yine bir dengesizlik, bir tutarsızlık, bir ne dediğini bilmezlik içinde savrulup duruyoruz.
Biz de alıştık mı ne, bir o dediğinizi düzeltmeye çırpınıyoruz, bir bu dediğinizi.
Sizin tayfanın işi ise daha zor,
Vallahi sizin peşinizde harap oldu biçareler.
****
Siz ya bu duruma bakıp bakıp gülüyorsunuz, ya verdiğiniz zararın ve yaptığınız yıkımın farkında değilsiniz ya da bir sonraki aşamada ne cevizler kıracağınızın hesabını yapıyorsunuz.
Ama inanın sizin tayfa bizim tayfa fark etmez, bu millette hâl kalmadı artık.
Sarayın ihtişamı arttıkça insanların cepleri boşaldıysa, aydınlık beyinler ülkeden ayrılıp dışarıya kaçıyorsa, hele bir de manevi değerler örselene örselene yıkılmaya başladıysa,
Eee, ne kaldı geriye?
"Yep-is-yeni" ama içi "bomboş" bir Türkiye mi?
O kadar da değil,
Pardon..!
Ama kaç oldu bu...
Birileri bir şeyler yazıp yazıp tutuşturuyorlar elinize. Siz de yazılanları "okuyorsunuz" bir güzel. Hâttâ belki bazen içinde ne yazdığını dahi bilmiyorsunuz gibi geliyor bana. Hep aynı tonlamalarla, hep aynı beden diliyle, hep aynı ifadelerle okuyorsunuz. Sonra da okuduklarınız elinizde patlıyor.
Bunu bana mahsus yapıyor olmasınlar diye düşünmüyor musunuz hiç?
Herhangi bir dernek başkanının, herhangi bir şirketin ya da bir okul müdürünün, bir CEO'nun, bir bakanın, hele hele de bir Cumhurbaşkanı'nın konuşma metninin yanlış bilgileri içermesi kabul edilebilir bir şey mi? Bu büyük yanlışlıklar metni hazırlayanın ya yetersizliğini ya da hainliğini göstermez mi?
Düşman dışarıda olsa ne yapacağını bilir insan da, içeride olunca ihanete uğraması an meselesi.
Ya yanınızda "Padişahım çok yaşa!"cılar var, coşkuyu verip verip geri çekiliyorlar, ya da kuyu kazıcılar var, harıl harıl çalışıp dört bir yanınızı kuyularla çeviriyorlar.
Siz de o kuyulara düşüp duruyorsunuz bir güzel.
("Aldatıldım, ihanete uğradım, Rabbim beni affetsin deyip sıyrılıyorsunuz işin içinden gerçi. Ama iş o değil.)
Tuttuğunuz yoldaki yanlışları ifade etmeye çalışanları anlayıp dinlemeden susturuyorsunuz bir güzel. Susturmak yerine onlara bir kulak verseniz böyle olmayacak da, nerdeee?
Nerde mi dedim, tabi ki doğruyu söyleyenlerin pek çoğu "içeride"...
Hadi onu geçtim;
Okuduğunuz metnin, salladığınız resmin, haykırdığınız isimlerin doğru hâlleri önünüze serildiğinde hiç mi çemkirmiyorsunuz danışmanlarınıza?
Yoksa reklamın iyisi kötüsü olmaz tavrı ile davranıp, "Ortalığı bugün de pek güzel karıştırdık hamdolsun!" mu diyorsunuz?
Şu millet Atatürk'ü ve İnönü'yü size karşı savunmak durumunda kaldı ya pes! Onların önce sizin başınızın tacı olması gerekir aslında. Sade bir vatandaş olarak, onların sayesinde Cumhurbaşkanlığı mertebesine kadar ulaşabildiniz nihayetinde. İşe bu tarafından bakmadığınız ya da dereyi geçene kadar dayıya başka bir isimle yaklaştığınız için olsa gerek, siz Mustafa Kemâl Atatürk'ü ve İsmet İnönü'yü hiç kale almıyorsunuz. Onları hiç anlamamışsınız, üstelik bir de onları vatan haini yapmışsınız.
Şimdi biz size onları anlatmaya çalışsak ne fayda.
"Onları anladım ama dikine dikine yapıyorum, tarihi saptırmak istiyorum, çünkü yeni bir tarih yazmak istiyorum, çünkü yeni Atatürk ben olmak istiyorum!" diyorsanız, burada da yanlışsınız. İnkâr ile olmaz bu işler. Kötülemekle, dedikodu yapmakla, şikâyet etmekle olmaz. Taş taş üzerine koymakla olur.
Tarih içinde -zamanında doğru bulunan- yanlışları söylediğiniz kadar, -zamanında yanlış bulunan- doğruları söylemezseniz eğer, akil insanlardan kimse size inanmaz. (Diğerleri zaten siz ne deseniz onu onaylıyor, orada sıkıntınız yok çok şükür. Hoş; o kitle de serseri mayın gibidir, nerede patlayacağı belli olmaz. Aman dikkat!)
Dünya tarihi bile Göbeklitepe ile yeniden yazılmışken, siz şu kısacık Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi içindeki tarihleri bile birbirine tutturamıyorsunuz. (Acilen tarih danışmanlarınızı değiştirin ya da yazılan metni önce İlber Hoca okusun.)
Hangi dünyada yetiştiyseniz artık; sizden önce medeniyet yok, din iman yok, cami yok, okul yok, fabrika yok, demir yolu yok, uçak yok, ölüyü yıkayacak ölü yıkayıcısı bile yok.
Allah Allah, aynı Türkiye'de yaşamıyor muyduk acaba diye düşünmeden edemiyor insan.
Gerçi; havaalanlarından üniversitelere, evlerdeki buzdolaplarından fırınlara kadar her şey bizim dönemimizde yapıldı deyip, sonra da sanki memleketi 2002'den bu yana kendiniz yönetmiyormuşsunuz gibi bazı yapılanmaları halka şikâyet etmeleriniz de yok değil. Tek tek sayayım diyorum ama sürekli kendinizle çelişiyorsunuz, hangi birini sayayım.
Damadı önce suyun başına koyup, sonra da damadı refüze etmeleriniz pek bir mide bulandırıcı mesela.
Bizim aklımızı durmaksızın karıştırıyorsunuz amenna, lakin damatla kızı da birbirine düşüreceksiniz sonunda.
McKinsey olayından sonra damat eve gidince neler oldu diye insanın aklına gelmiyor değil hani. "Senin bu baban var ya bu baban!" diyerek haykırmış olabilir damat kızınıza. Ya da siz kızınızı arayıp "Söyle o kocana çıkmasın karşıma!" dediniz belki. Suçu büyük, McKinsey kararına karşı çıkacak olanları cehalet ve hıyanet ile suçlamış afacan. Tarifteki cahil ve hain kişi siz çıktınız iyi mi! Cıks cıks cıks, çok ayıp...
Ailenizin iç işlerinize karışmayalım diyoruz da, aileniz bizim tam içimizde, nasıl karışmayalım?
Kısacası yine bir dengesizlik, bir tutarsızlık, bir ne dediğini bilmezlik içinde savrulup duruyoruz.
Biz de alıştık mı ne, bir o dediğinizi düzeltmeye çırpınıyoruz, bir bu dediğinizi.
Sizin tayfanın işi ise daha zor,
Vallahi sizin peşinizde harap oldu biçareler.
****
Siz ya bu duruma bakıp bakıp gülüyorsunuz, ya verdiğiniz zararın ve yaptığınız yıkımın farkında değilsiniz ya da bir sonraki aşamada ne cevizler kıracağınızın hesabını yapıyorsunuz.
Ama inanın sizin tayfa bizim tayfa fark etmez, bu millette hâl kalmadı artık.
Sarayın ihtişamı arttıkça insanların cepleri boşaldıysa, aydınlık beyinler ülkeden ayrılıp dışarıya kaçıyorsa, hele bir de manevi değerler örselene örselene yıkılmaya başladıysa,
Eee, ne kaldı geriye?
"Yep-is-yeni" ama içi "bomboş" bir Türkiye mi?
O kadar da değil,
Pardon..!
tespitleriniz çok doğru. keyifle okudum, bilmediğimiz şeyler değil ama birileri dile getirince daha bir keyifli oluyor. yaşadıklarımızdan keyif alacak durumda değiliz, beni keyiflendiren söylemleriniz. Sayın cumhurbaşkanı kayıtsız şartsız biat etmiş bir güruh edindi (bu süreci kaçırdım, anlayamadım). bu güruhla içiçe yaşıyor, aynı işyerinde çalışıyor ve hatta aynı koğuşlarda yatıp kalkıyoruz. normal bir durum değil, zira ne kadar yanlış ve yalan varsa bu güruh tarafından takdirle karşılanıyor. artık cumuhurbaşkanının söylediklerinden dolayı af dilemesine, pardon demesine gerek yok zira onun fedaileri var, kimseyi konuşturmuyor. Cüretkar, özgüven tavan yapmış, bilmedikleri halde her konuda konferans verecek düzeyde fikir sahibi olmuşlar -akıl kısmını sorma-. Ciddi anlamda hayati tehlike ile karşı karşıyayız, aklı olan memleketi terk etmesinde ne yapsın... çok üzgünüm.
YanıtlaSil