Tüfek icat olduğunda mertlik bozulduysa, robotlar icat olduğunda gidişatın ne olduğunu hiç sormayın.
Kimin daha çok robotu (kurşun askeri) varsa ve robot askerleri kim daha iyi kumanda ediyorsa savaşı o kazanacak artık. Robot savaşları bilgisayar ekranından kumanda edilerek sokaklarda üç boyutlu olarak yaşanır olacak.
İnsanlar ölmesin diye üretilen robot askerler birbirlerini imha edecekler önce. Tüm robotlar imha edildiğinde ise sıra yine insana gelecek.
Çünkü yeme içme ve barınma ihtiyacı olan taraf robot tarafı değil, yine insan tarafı.
Robotu en fazla yağlayıp, eskiyen kısımlarını değiştirdin mi, arada da yazılımını güncelleyip bir üst yazılımı yükledin mi tamamdır.
Ekmek istemez su istemez. Ağrı sızı duyup şikâyet etmez. Olur olmaz zamanlarda izin ya da zam istemez, Grev desen, hiç bilmez. Tepesi atarsa devreleri yanar, o kadar.
Ha, kafası karışır da beynindeki tilkilerin kuyrukları birbirine dolaşırsa kendisini yaratanın dahi gözünün yaşına bakmaz. Vefa minnet bilmez, ahlâk vicdan dinlemez, acıma desen, geçiniz...
Basar tetiğe bir saniye bile tereddüt etmeden. Elektrik mi verir artık, su mu sıkar, yoksa karşısındakinin doğrudan boğazını mı sıkar, 'chip'ine kalmış.
Robotlar anti humanist karakter taşıyacaklar. Otonom sistemde öldürmek onlar için zor olmayacak. Transhumanistler Otomasyon Çağı'nın daha fazla barış getireceği savunuyor olsalar da bu çağ dünyaya daha büyük yıkım getirebilir. Yapay zeka özellikle askerlik alanında çok tehlikeli olabilir. Savaşçı robotlar insan hakları örgütlerini de endişeye düşürmüyor değil. (Robo Sapiens savaşmak yerine niçin barışı inşa etmek üzere planlanmıyor diye soralım hemen.)
Kısacası; Homo Sapiens'a güvenilmez, Homo Sapiens'in icat ettiği Robo Sapiens'e hiç güvenilmez.
Homo Sapiens olarak, M.Ö. 3 bin 500 yılında bulunan yazı ile başlayan insanlık tarihinden bu yana sadece 270 yılı savaşsız geçirmişiz, Robo Sapiens döneminde ne olur bilinmez. Hangisinden daha çok korkmalıyız, o hiç bilinmez...
(Atlas Robot'u gördükten sonra izlediğim "geleceği öngören" tüm bilim kurgu filmleri ya da bilim kurgu kitapları, mesela ta 1950'lerden çıkıp gelen "Fahrenheit 451" kitabında anlatılan o mekanikleşmiş dünya, bir anda bilim kurgu olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşüverdi.)
****
Yazıya savaştan girdik, umarım barıştan çıkarız.
Peki buraya nereden geldik?
Anlatalım:
Bursa Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü tarafından beşincisi gerçekleştirilen ve yerli-yabancı çok sayıda felsefecinin katıldığı "V. Uluslararası Felsefe Kongresi"nde "Savaş ve Barış" kavramı 96 konuşmacı tarafından enine boyuna konuşuldu.
Prof. Dr. Mete Cengiz Kültür Merkezi’nde düzenlenen kongrenin açılış konuşmalarını BUÜ Rektörü Prof. Dr. Yusuf Ulcay, BUÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdülkadir Çüçen ve Bursa Felsefe Kulübü Başkanı ve Kongre Düzenleme Kurulu Üyesi Gürkan Kaya yaptılar. Kongrenin açılış oturumunu ise Ege Üniversitesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Arslan gerçekleştirdi.
Alkışlar eşliğinde mikrofona gelen Ahmet Arslan yaptığı konuşma ile izleyenleri kendisine hayran bıraktı. Onun konuşmasını tümden dinlemenizi isterdim ama en azından konuşmadan birkaç cümle alıntılayarak aktarmaya çalışayım.
Savaş ve İnsan
"Yunan Tragedyasının temel konusu insanın tanrılarla ve kaderle savaşıdır. Shaekespeare tiyatrosunun konusu insanın insanla savaşıdır. Modern Tragedyanın konusu ise insanın kendisiyle savaşıdır.
İnsan tarihi üç aşamalıdır.
1- İnsanın doğayla savaşı.
2- İnsanın insanla savaşı.
3- İnsanın kendisiyle savaşı.
1. Dünya Savaşı'ndan 25 milyon insan öldü.
2. Dünya Savaşı'nda 60 milyon insan öldü.
3. Dünya Savaşı'nın olup olmayacağını bilmiyoruz.
4. Dünya Savaşı olursa eğer, (Einstein'ın dediği gibi) bu savaşın ok, yay, taş ve sopalarla yapılacağını biliyoruz." (Aslında Einstein’ın kullandığı ifade tam olarak “3. Dünya Savaşı’nda hangi silahların kullanılacağını bilmiyorum ama 4. Dünya Savaşı’nda taş ve sopalar olacağını biliyorum!” değildi ve bu minvaldeki sözü ilk söyleyen kişi Einstein değildi. Einstein 4. Dünya Savaşı’nda kullanılacak silah olarak sadece “taşları” ve “taş mızrakları” işaret etmiştir. Kendisinden önce anonim bir ABD subayı bu sözü nükleer denemelerin yapıldığı dönemde Bikini Atoll Adaları’nda dile getirmişti. Ben de bu bilgiyi, bu yazım ile Malumatfuruş sitesine yakalandıktan sonra öğrendim.)
Kimin daha çok robotu (kurşun askeri) varsa ve robot askerleri kim daha iyi kumanda ediyorsa savaşı o kazanacak artık. Robot savaşları bilgisayar ekranından kumanda edilerek sokaklarda üç boyutlu olarak yaşanır olacak.
İnsanlar ölmesin diye üretilen robot askerler birbirlerini imha edecekler önce. Tüm robotlar imha edildiğinde ise sıra yine insana gelecek.
Çünkü yeme içme ve barınma ihtiyacı olan taraf robot tarafı değil, yine insan tarafı.
Robotu en fazla yağlayıp, eskiyen kısımlarını değiştirdin mi, arada da yazılımını güncelleyip bir üst yazılımı yükledin mi tamamdır.
Ekmek istemez su istemez. Ağrı sızı duyup şikâyet etmez. Olur olmaz zamanlarda izin ya da zam istemez, Grev desen, hiç bilmez. Tepesi atarsa devreleri yanar, o kadar.
Ha, kafası karışır da beynindeki tilkilerin kuyrukları birbirine dolaşırsa kendisini yaratanın dahi gözünün yaşına bakmaz. Vefa minnet bilmez, ahlâk vicdan dinlemez, acıma desen, geçiniz...
Basar tetiğe bir saniye bile tereddüt etmeden. Elektrik mi verir artık, su mu sıkar, yoksa karşısındakinin doğrudan boğazını mı sıkar, 'chip'ine kalmış.
Robotlar anti humanist karakter taşıyacaklar. Otonom sistemde öldürmek onlar için zor olmayacak. Transhumanistler Otomasyon Çağı'nın daha fazla barış getireceği savunuyor olsalar da bu çağ dünyaya daha büyük yıkım getirebilir. Yapay zeka özellikle askerlik alanında çok tehlikeli olabilir. Savaşçı robotlar insan hakları örgütlerini de endişeye düşürmüyor değil. (Robo Sapiens savaşmak yerine niçin barışı inşa etmek üzere planlanmıyor diye soralım hemen.)
Kısacası; Homo Sapiens'a güvenilmez, Homo Sapiens'in icat ettiği Robo Sapiens'e hiç güvenilmez.
Homo Sapiens olarak, M.Ö. 3 bin 500 yılında bulunan yazı ile başlayan insanlık tarihinden bu yana sadece 270 yılı savaşsız geçirmişiz, Robo Sapiens döneminde ne olur bilinmez. Hangisinden daha çok korkmalıyız, o hiç bilinmez...
(Atlas Robot'u gördükten sonra izlediğim "geleceği öngören" tüm bilim kurgu filmleri ya da bilim kurgu kitapları, mesela ta 1950'lerden çıkıp gelen "Fahrenheit 451" kitabında anlatılan o mekanikleşmiş dünya, bir anda bilim kurgu olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşüverdi.)
****
Yazıya savaştan girdik, umarım barıştan çıkarız.
Peki buraya nereden geldik?
Anlatalım:
Bursa Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü tarafından beşincisi gerçekleştirilen ve yerli-yabancı çok sayıda felsefecinin katıldığı "V. Uluslararası Felsefe Kongresi"nde "Savaş ve Barış" kavramı 96 konuşmacı tarafından enine boyuna konuşuldu.
Prof. Dr. Mete Cengiz Kültür Merkezi’nde düzenlenen kongrenin açılış konuşmalarını BUÜ Rektörü Prof. Dr. Yusuf Ulcay, BUÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdülkadir Çüçen ve Bursa Felsefe Kulübü Başkanı ve Kongre Düzenleme Kurulu Üyesi Gürkan Kaya yaptılar. Kongrenin açılış oturumunu ise Ege Üniversitesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Arslan gerçekleştirdi.
Alkışlar eşliğinde mikrofona gelen Ahmet Arslan yaptığı konuşma ile izleyenleri kendisine hayran bıraktı. Onun konuşmasını tümden dinlemenizi isterdim ama en azından konuşmadan birkaç cümle alıntılayarak aktarmaya çalışayım.
Savaş ve İnsan
"Yunan Tragedyasının temel konusu insanın tanrılarla ve kaderle savaşıdır. Shaekespeare tiyatrosunun konusu insanın insanla savaşıdır. Modern Tragedyanın konusu ise insanın kendisiyle savaşıdır.
İnsan tarihi üç aşamalıdır.
1- İnsanın doğayla savaşı.
2- İnsanın insanla savaşı.
3- İnsanın kendisiyle savaşı.
1. Dünya Savaşı'ndan 25 milyon insan öldü.
2. Dünya Savaşı'nda 60 milyon insan öldü.
3. Dünya Savaşı'nın olup olmayacağını bilmiyoruz.
4. Dünya Savaşı olursa eğer, (Einstein'ın dediği gibi) bu savaşın ok, yay, taş ve sopalarla yapılacağını biliyoruz." (Aslında Einstein’ın kullandığı ifade tam olarak “3. Dünya Savaşı’nda hangi silahların kullanılacağını bilmiyorum ama 4. Dünya Savaşı’nda taş ve sopalar olacağını biliyorum!” değildi ve bu minvaldeki sözü ilk söyleyen kişi Einstein değildi. Einstein 4. Dünya Savaşı’nda kullanılacak silah olarak sadece “taşları” ve “taş mızrakları” işaret etmiştir. Kendisinden önce anonim bir ABD subayı bu sözü nükleer denemelerin yapıldığı dönemde Bikini Atoll Adaları’nda dile getirmişti. Ben de bu bilgiyi, bu yazım ile Malumatfuruş sitesine yakalandıktan sonra öğrendim.)
"Savaş Oyunları var da Barış Oyunları yok?"
"BM güçsüz de olsa varlığı önemli."
Arslan'ın yaklaşık bir saat süren konuşmasını o gün orada olup canlı canlı dinlediğim için kendimi çok şanslı hissettim ve kendisini yıllarca dinleyen ve onun rahle-i tedrisinden geçen tüm öğrencilere gıpta ettim.
****
İki gün boyu izlediğim kongrede, oturumların üst üste çakışmasından dolayı her oturuma katılamadım elbet. Katıldığım oturumlarda dinlediklerimden öğrendiklerimi ve anladıklarımı kendi iç sesimle birlikte harmanlayarak anlatacağım bu yazımda.
Felsefe nedir, felsefenin anlamı nedir?
"Felsefe, etimolojik olarak Yunanca "seviyorum", "ardından gidiyorum", "arıyorum" gibi anlamlara gelen "phileo" sözcüğü ve "bilgi", "bilgelik" anlamlarına gelen "sophia" sözcüğünün birleşiminden oluşan bir sözcüktür ve felsefenin sözcük anlamı, "bilgelik sevgisi" ya da "bilgi sevgisi"dir. Yani felsefe kelime olarak bilgeliğe ve bilgiye değer vermek, onları önemsemek ve hatta en değerli şeyler olarak görmek; bilgiyi aramak, bilgeliğe erişebilme çabası sarf etmek, bilginin sürekli olarak peşinden koşmak anlamlarını taşımaktadır."
Düşün, Sorgula, Hayret Et
Felsefede her şey düşünmekle ve sorgulamakla başlar. Çünkü hayat düşünmeye değer ve felsefesiz bir hayat sessiz bir hayattır. O yüzden felsefeye önem verilip yetkilendirilmesi gereklidir.
Felsefeciler (filozoflar), genellikle saygın, ağırbaşlı, kolay kolay heyecanlanmayan, hiç bir şeye kızmayan kimseler olarak düşünülür. Oysa Eflatun, filozofun başlıca özelliğinin hayret etmek olduğunu söyler. Böyle olunca, ister bilgin, ister cahil, ister çocuk, ister büyük olsun, herkes filozof demektir. Çünkü herkes hayat ile ölüm üzerine düşünür ve kendi kendine sorular sorar.
SAVAŞ, BARIŞ ve FELSEFE
Dünyaya gelmenin bir anlamı olduğu kadar, hayatta kalmanın da bir çabası var. Yuval Noah Harari'nin "Hayvanlardan Tanrılara - Sapiens" kitabında sorduğu gibi ("100 bin yıl önce yeryüzünde en az altı farklı insan türü vardı. Günümüzdeyse sadece Homo Sapiens var. Diğerlerinin başına ne geldi ve bize ne olacak?") ve Sapiens ile Neandertallar arasındaki savaşta Sapiens'in Neandertalları yok ettiğini iddia ettiği gibi mi başladı her şey? İnsanın tarihi cinayet ile mi başlıyordu? Felsefe bu yolculuğun neresindeydi? Felsefe savaşları önleyebildi mi ya da barışa giden yollara taş döşeyebildi mi?
Savaş dış politika yolu olmamalı
Devletlerarası bir üst kurul, bir şemsiye olmadığından her ülke kendini koruma yoluna gidiyor. Savaşı ve barışı sadece uluslararası ilişkiler olarak görmeyelim. Filozoflara kulak verelim. Felsefî yolların izlerini sürelim. Savaşın ve barışın yüzyıllardır geçtiği yollara bakalım. Yaşananlardan ders alalım. Haklı olsak dahi savaşa olumlu bakmayalım.
Veba Salgını'ndan Savaş Salgını'na
Büyük veba salgını, tarihte yaşanılmış birçok savaştan daha fazla can kaybına sebep olmuştur. 1347-1351 arasından yaşanan veba salgını Çin ve Orta Asya'da başlamış, buradan tüm dünyaya yayılmıştır. Veba Salgını, 1348 yılında Paris'e kadar gelmiş 1349'da ise Londra'yı etkisi altına almış İskoçya ve İskandinavya'dan sonra da başlangıcı olan tatarların yurduna tekrar ulaşmış ve 100 milyona yakın insanın ölümüne sebep olmuştur.
Sonra da dünya savaş salgınına yakalanmış, İkinci Dünya Savaşı'nda 60 milyon insanın ölmesiyle "Dünya Savaşı" sezonunu (şimdilik) kapatmıştır.
Yurtta Sulh, Dünyada Savaş!
Yeni dünyada "Yurtta Sulh, Dünyada Savaş" der savaşçı ideoloji. Başkasının askerleriyle başka bahçelerde yapar savaşını. Kendisi barış içinde yaşarken "öteki" bahçeler yangın yeridir. Hiç umursamaz...
Dünyanın en büyük savaşçılarından biri olan Mustafa Kemâl Atatürk ise barışı savunur. "Ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir." der. "Yurtta sulh, dünyada sulh" ister. İsmet İnönü de savaştan kaçınır. Savaştan yeni çıkmış ve kendini toparlama savaşı veren bir devlet olarak İkinci Dünya Savaşı girdabına kapılmamak için, halkı karşısına almak pahasına, büyük mücadeleler verir. Çünkü O, bir savaşın ne demek olduğunu gayet iyi bilir.
"İnsanoğlu savaş yanlısı"
İnsanın tarihi cinayet ile başlar. Adem ile Havva'nın oğulları Habil ve Kabil'in acı hikâyesidir bu. Tarihteki ilk cinayet Kabil'in Habil'i öldürmesidir.
İnsanın insanla savaşı yüzyıllardır toplumları şekillendirmiştir. İnsanlar tüm kavramlar uğruna savaşmışlardır. Çünkü savaşmak için, saldırmak, yok etmek ve yok ettiklerinin sahip olduklarına konmak için haklı bir gerekçeye ihtiyaçları vardır. Başına çökmek istedikleri toplumun dininden mezhebine, milliyetinden derisinin rengine kadar türlü çeşit bahane sürmüşlerdir öne. Esas istedikleri ise "ele geçirmek"tir. Bu yolda savaşacak savaşçıları ateşlemek için de yine kutsal kavramlar geliştirmişlerdir. Bu kavramların en yücesi de şehadet mertebesidir. O şehitler ki ölümüne savaşıp, sadece ölmüşlerdir. İşte dünya tarihi de hep o ölülerin üzerine şekillenmiştir.
Büyük İskender Makedonya'dan çıkıp Hindistan'a kadar ulaşmasaydı eğer, Julius Sezar Mısır'dan İngiltere'ye kadar dört bir yana uzatmasaydı kollarını, Kuzeyliler (Paganlar) durup durup saldırmasaydılar güneye, Moğollar Orta Asya'dan kalkıp dayanmasaydılar İran'ın, Rusya'nın, Çin'in kapısına, ya da Osmanlı üç kıt'aya yayılmasaydı savaşa savaşa, bugün burada olur muyduk hiç?
Lakin, o kadar itiş kakışın ardından şimdi herkes yerli yerine yerleşti. Savaşlar artık şekil değiştirdi.
Cinayet Yüzyılı
Cornell Üniversitesi'nde Milton Leitenberg'in 2006 yılında yapmış olduğu "20. Yüzyıldaki Çatışma ve Savaşlarda Ölüm" isimli çalışma insan eliyle işlenen cinayetlerin, katliamların, ölümlerin bir kronolojisini sunuyor. Araştırmaya göre:
Birinci Dünya Savaşı'nda yaklaşık 13 ila 15 milyon,
1918-1922 yılları arasındaki Rus iç savaşında 12,5 milyon,
1909-1916 yılları arasında Meksika iç savaşında 1 milyon,
1936-1939 yılları arasındaki İspanya iç savaşında 600 bin,
1914 öncesi çeşitli sömürge müdahalelerinde yaklaşık 1,5 milyon,
İkinci Dünya Savaşı'nda yaklaşık 65-75 milyon,
1945'ten 2000 yılına kadar olan çatışma ve savaşlarda yaklaşık 41 milyon kişinin öldüğü tahmin ediliyor.
Leitenberg, bütün sonuçların toplandığında 20. yüzyıldaki savaş ve çatışmalarda yaklaşık 136,5 milyon ila 148 milyon arasında insanın öldüğünü belirtiyor.
1955'den sonra savaşla ilişkili yaşanan ölümlerin neredeyse tamamı Afrika, Ortadoğu, Uzak Doğu, Latin Amerika coğrafyalarında gerçekleşen savaşlarda olmuş.
Barış Ucuz, Savaş Pahalı
Savaş insanın hayatta kalma güdüsünden çıkar. Barış da yine hayatta kalmak için gerçekleşir. Barış bir sonraki savaşın başlangıcı olabilir.
Bölgesel savaşları saymaz isek 75 yıldır savaşmıyoruz aslında. Şimdilerde barışa en yakın dönemlerdeyiz. Çünkü artık büyük ölçekli bir dünya savaşını kimsenin gözü yemiyor. Çünkü artık ülkeler arasında bir "dehşet dengesi" meydana geldi. Barış Oyunları üzerine kafa yoranlar ile Savaş Oyunları üzerine kafa yoranların arasında dağlar kadar fark var. Devletler silah üretimi ve silah geliştirme üzerine sınır tanımıyorlar. Herkesin deposunda yeterince silahı var ve hepsi kullanılmayı bekliyor. Bir yandan da herkes biliyor ki savaş baltası topraktan çıkarsa dünyada ateş almadık tek bir yer kalmayacak.
Hem, savaşa ne hacet, artık her şey savaşmadan da elde edilebiliyor. Ve artık savaşmak için bir kişinin fikri yeterli olmuyor.
Demokrasi ve Savaş
Demokrasiyle yönetilen ülkeler kolay kolay savaşmıyor. Ülkede savaş yanlıları olduğu kadar savaş karşıtları da oluyor. Savaş kararı almak uzun sürüyor. Tek başına bir kralın yönettiği ülkelerdeki gibi "Şu ülkeye savaş ilan ettim!" demekle olmuyor savaş ilanı. Meclis var, senato var, halk var. Savaş artık sadece kralın değil, herkesin suçu. Demokrasiye de pek güvenmemek gerek. Toplumlar bazen, Hitler ve Almanya örneğinde olduğu gibi, sonu felaketle biten kararlara imza atabiliyorlar.
Bir yandan da kimse artık evladını ateşe atmak istemiyor. (Garp Cephesi'nde Yeni Bir Şey Yok, Savaş ve Barış, Çanlar Kimin İçin Çalıyor gibi romanlarda ya da İkinci Dünya Savaşı'nı anlatan filmlerde savaşın iç yüzünü daha iyi görmüşüzdür.) Milliyetçiliğin eski ateşi söndü. Sömürgecilik bitti. Yeni sömürgecilik ticaret ile devam ediyor. Dünya artık eskisi kadar sempatik değil. Moda kavramlar sürekli değişiyor.
Cihat topluma farz mı?
Cihat Hristiyanlara ve Yahudilere farz kılınmamıştır. İslam ise müslümanlar ile müslüman olmayanlar arasındaki ilişkiyi savaş ilişkisi olarak görür. IŞİD'in esas iddiası da bu ilişkinin bir savaş ilişkisi olduğu üzerinedir. O yüzden belki Allahû Ekber diyerek keserler kendileri gibi olmayanların kafalarını. O yüzden belki Allah Allah nidalarıyla saldırırlar düşman üzerine. Çünkü İslam'a göre cihat sadece devlete değil, topluma farzdır.
Oysa İslam selam/sulh demektir. Barış demektir. Darüsselam Barış Ülkesi demektir. Darüsselam Bağdat'ın eski adıdır. Tanzanya'nın en büyük limanının adı da Darüsselam'dır. Bu isim barış ülkesi ya da cennete açılan kapı olarak da nitelendirilebilir.
Din ve Savaş
Hristiyanlar da savaşçıdır bu anlamda. Haçlı Seferleri ile tarihe yön vermişlerdir. Bir yandan da Hristiyanlığı misyonerler aracılığıyla, barış içinde yaymak istemişlerdir. Başarmışlardır da. Hz. İsa barışçıdır nihayetinde. (Dünya Nüfusunu 7 Milyar 600 Milyon olarak aldığımızda; bu nüfusun 2.3 milyarı Hristiyan (%31,2), 1.8 milyarı Müslüman (%24.1), 1.2 milyarı herhangi bir dine bağlı olmayan (Ateist/Dinsiz) (%16), 1.1 milyarı Hindu (%15.1), 0.5 milyarı Budist (%6.9), 0.4 milyarı yerel dinler (Halk Dinleri) (%5.7), 0.1 milyarı diğer dinler (%0.8), 0.01 milyarı Yahudiler (%0.2) olarak geçmiş kayıtlara.) Öte yanda Engizisyon Mahkemeleri de kurmuşlardır. Kilise tüm kararlarda etkin rol oynamıştır. O dönemlerde kilise serttir, acımasızdır ve çok güçlüdür.
Peki ya ÖLDÜRMEYECEKSİN diyen kimdir?
Coğrafya ve Savaş
Yves Lacoste "Coğrafya her şeyden önce savaşmaya yarar" der. Stratejik bir bilgi olarak coğrafya iktidar sahiplerinin elinde bir yönetim aracı olarak doğru kullanıldığında ya da kullanılmadığında coğrafi bilgi savaşın sonucunda karar verebilir. Hangi plato, hangi ova, hangi vadi, hangi geçit, hangi kayalık, hangi deniz, hangi sahil? Göğüs göğüse çarpışmalarda, savaş hilelerinde, yapılacak çıkarmalarda, saldırılarda ve savunmalarda en önemli etken coğrafya tabi ki. Hâttâ şehirlerin konumlandırılması dahi coğrafyayla ilişkili.
Günümüze gelirsek, dijital ortamda dünya yuvarlak değil, dümdüz. O yüzden coğrafi bilgiye pek ihtiyacımız olmayabilir. Çünkü bir sonraki savaş göklerde olacak gibi görünüyor.
İyilik - Kötülük
Platon İYİ der. Eserlerinde birçok farklı idealardan söz etse de "iyi" ideasının altını özellikle çizer.
İyinin ne olduğunu bilmek yetmez aslında. İyi de olmak gerek. İyi olmak bir yaşam tarzıdır. İyi olmak için bir bahanen yok iken iyiysen, iyisindir.
İyi olmaya çalışmak ise başkadır.
İyi olmaya çalışmak, kötülerin işidir! başlığını kullanmış Reyya Advan bir yazısında.
"İnsanlar sosyal duruma geçtikten sonra 'kötü' olmuşlardır." der Jean Jacques Rousseau da.
Kim bilir, bu kötülüklerinin sonucu olarak doğdu dinler belki de. Günahlarının affedilmesini istemek için dua eder hale gelmiş olmalı insanlar. Bunun için de önce günah işlemiş olmalılar.
Kötülüğün kötülüğünün farkında olup hâlâ kötülük yapmaya devam etmek, sonra da gidip günahlarının kefaretini ödemek için ibadet etmek, ya da "iyilik" peşine düşmek insanoğlunun en iyi bildiği bir davranış biçimi.
Felsefî Yüzleşme
Felsefe eylem adamı olarak değil aforizma adamı olarak çıkıyor karşımıza. Felsefeci konuşuyor ama kendini düzeltmiyor. O yüzden filozoflar sadece düşünsel olarak iyi kalıyorlar. Bir yandan da kötülüğe izin verdikleri için suçlu hale düşüyorlar.
Felsefeyi öğretmek için iyi görünüyorlar ama kendileri iyi olmaya çalışmıyorlar. ("Hoca'nın dediğini yap yaptığını yapma" sözü buradan çıkmış olmalı. Ya da "Ele verir talkımı kendi yutar salkımı" sözü.)
Felsefenin kendi etkisizliği ile yüzleşmesi gerekir artık.
Bilgisiz olduğunu kabul etmekle başlar öğrenme. "Bildiğim bir şey var o da bir şey bilmediğimdir." der Sokrates.
Hani Hepimiz Kardeştik?
Felsefe, sosyoloji ve psikoloji el ele verip, Bosna'da olduğu gibi, bir gece öncesine kadar kardeş kardeş yaşayan insanların bir gecede nasıl birbirlerini boğazladıklarını araştırmalı belki de.
Açlıktan uyuyamayanlar ile açlıktan uyuyamayanlardan korkanların halet-i ruhiyesi sorgulanmalı. Tüm zenginliklerin ne kadar adil dağıtıldığı, biri yer biri bakar durumunda kıyametin kopmasının kaçınılmaz olduğu göz ardı edilmemeli.
Savaşsız Dünya Hayali
Geçmiş savaşları ya da gelecek savaşları anlatan pek çok kitap okuyup pek çok film izlemişsinizdir.
Bir de "The Giver" gibi savaş dönemlerini geçirmiş, barış içinde yaşayan bir toplumun anlatıldığı, Lois Lowry’in aynı adlı kitabından uyarlanmış film var ki, o da insanın barış hayallerini sorgulatmıyor değil.
****
Bursa Uludağ Üniversitesi yerleşkesinin tam ortasında yer alan Prof. Dr. Mete Cengiz Kültür Merkezi'nde düzenlenen Savaş ve Barış konulu kongrenin yeterince izleyici bulamaması, hem öğrencilerin, hem de akademisyenlerin kongreye yeterince ilgi göstermemesi de ayrı bir araştırma konusu olmalı aslında. Kongrenin perşembe ve cuma günü mesai saatleri dahilinde yapılmış olması ya da aynı anda pek çok salonda oturum olmuş olması etkili olmuş olabilir katılımın azlığına.
İsveç, Bulgaristan, Cezayir, İran, Azerbaycan, Almanya, Polonya, Pakistan ve Slovakya'dan gelen 23 yabancı konuşmacının yanı sıra Türkiye'nin çeşitli üniversitelerinin felsefe, sosyoloji, kamu yönetimi, siyaset bilimi, tarih, müzik, sanat tarihi, sınıf öğretmenliği gibi bölümlerinden katılan katılımcıları ve sunum başlıklarını incelediğinizde kongrenin ne kadar zengin bir içeriğe sahip olduğunu göreceksiniz.
Kongrenin son gününe ben de katılamadım ve kapanış konuşmasını yapacak olan Almanya Flensburg Üniversitesi'nden Prof. Dr. Ulrich Glassmann'ı dinleyemedim.
Umarım ve dilerim ki üç gün boyu konuşulan konular bir sonuca ulaşmış ve Homo Sapiens'ten Robo Sapiens'e uzanan bu çağa bir nebze de olsa katkı sağlamıştır.
Yazının sonunda, uluslararası boyuttaki barıştan ülke barışına, oradan da kendi iç barışımızı sağlamaya dek tüm barışı kapsayan, 'Savaş ve Barış'ı konu alan birkaç özlü söz ile tamamlayalım.
"Tüm savaşlar iç savaştır, çünkü tüm insanlar kardeştir." / François Fenélon (1651-1715) / Fransız Katolik Başpiskoposu, Yazar
"İyi bir savaş, kötü bir barış hiç olmamıştır." / Benjamin Franklin (1706-1790) / ABD'li Yazar, Bilim Adamı, Filozof
"Savaşta verilen ilk kayıp, gerçektir." / Aeschylus (M.Ö. 525 - M.Ö.456) /Antik Yunan Oyun Yazarı
"Savaşta haklı bile olsa, her zaman kaybeden taraf suçludur." / Adolf Hitler (1889-1945) / Alman Asker, Politikacı
"Savaş; kimin haklı olduğuna değil, kimin güçsüz olduğuna karar verir." / Bertrand Russell (1872-1970) / Britanyalı Bilim Adamı, Filozof
"Savaş; yüreklilik değil, korkaklıktır." / Edmund Burke (1729-1797) / İrlanda asıllı İngiliz Filozof, Siyasetçi.
"Bütün savaşları, dövüşemeyecek kadar korkak olan, bu yüzden de kendileri adına dövüşmek için dünyanın gençlerini cepheye süren hırsızlar çıkarır." / Emma Goldman (1869-1940) / Yazar
"Savaşı zenginler çıkarır, yoksullar ölür." / Jean Paul Sartre (1905-1980) / Fransız Filozof, Yazar
"Barışta evlatlar babalarını, savaşta babalar evlatlarını toprağa verirler." / Herodot (M.Ö. 484 - M.Ö. 425) / Antik Yunan Tarihçi
"Barışın hiçbir maliyeti yoktur. Buna ek olarak tüm masrafıyla herhangi bir zaferden son derece daha avantajlıdır." / Thomas Paine (1737-1809) / ABD'li Siyaset Kuramcısı, Yazar
"Barış, her şeyi hazmeden mutluluktur." / Victor Marie Hugo (1802-1885) / Fransız Şair, Yazar
"Birisi barışı başlatmalı, tıpkı savaşı başlattığı gibi." / Stefan Zweig (1881-1942) / Avusturyalı Yazar
"Aydınlığı içinde taşımaya bak. İşte o zaman karanlıkta bile yolunu bulabilirsin." / William Blake (1757-1827) / İngiliz Şair, Ressam
"İnsan kararlılığına inanın. Tarih boylu boyunca göstermiştir ki; İnsan iradesi bilinen tüm silahlardan daha güçlüdür." / Dalai Lama (1935) / Tibet'in Ruhanî Lideri
"Uçamıyorsan, koş; koşamıyorsan, yürü. Eğer yürüyemiyorsan, sürün; ama hareket etmeye devam et. "Geleceğe ilerlemeyi sürdür." / Martin Luther King (1929-1968) / Afrikalı-Amerikalı Baptist papaz ve Amerikan yurttaş hakları hareketi önderi.
"Damla kendini tamamlayınca damlar." / Özdemir Asaf (1923-1981) / Şair
"Nasıl yenilenirse her gün, yenilen sen de gün be gün." / Lao Tzu (M.Ö. 6. Yüzyıl)
****
Evet, herkes barış istiyor.
Evet, kimse savaş istemiyor.
Evet, birisi barışı başlatmalı.
Evet, birisi savaşı durdurmalı.
Tamam ama o BİRİSİ kim?
Sen değilsen, ben değilsem, kim?
Öteki mi?
Diğeri mi?
Kim?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder