Yeni bir oyun buldum.
'Satranç oynayan akıllar'ın, 'satranç oynayanları günahkâr ilan eden akıllar'dan kaçıp saklanacağı bir oyun.
Şarkısı bile var: Satrangaç, satrangaç, saaat-raan-gaç...
Hani "Tavşan kaç, tavşan kaç, taaav-şaan kaç" der gibi.
Tavşan kaç oyununda "Tazı tut, tazı tut, taa-zı tut" da derdik ama Satrangaç oyununda bunu söylemeyeceğiz.
Bırakacağız 'satranç oynamayın' diyen akıllar satranç oynayan akılları yakalayamasın, tutamasın, onlara ulaşamasın...
Satrançla ne zorun var şimdi diyeceksiniz.
Cübbeli bir hocamız(!) var hani, onun bir video kaydını izledim de az evvel, sağ olsun geçmişteki hadisleri okuyarak satrancı yerden yere vuruyor, "Satranç oynayacağına 'tespih çeker' ile tespih çek, o da tık tık tık" diyor.
* Tespih çekerken fonda "Hayatı tespih yapmışım, oynuyormuşum" da çalabilir mi sayın hocamız?
Satranç biliyor mu bilmiyor mu bilmem ama bu yasakları koyanlar satranç oynayan bir insanın "düşünebilen, yorumlayabilen, ihtimalleri hesaplayabilen" bir insan olarak topluma zararlı olabileceğini düşünecek kadar akıllılar.
İstiyorlar ki Şah Mat yapsınlar hep...
Bu uğurda da atları, filleri, piyonları ve tabii ki veziri tekmeleyip geçiyorlar, kaleyi fethediyorlar.
Çok da fedakârlar bir yandan.
Siz düşünmeyin (biz sizin yerinize düşünürüz),
Siz yemeyin (biz sizin yerinize yeriz),
Siz gezmeyin (biz sizin yerinize gezeriz),
Siz eğlenmeyin (biz sizin yerinize eğleniriz),
Siz jet skiye binmeyin (biz sizin yerinize bineriz),
Ve dahasını diyecek kadar fedakâr hem de...
"Yakalamasınlar, tutamasınlar, ulaşamasınlar" demiştim yazının başında
Mesele de bu zaten, o akıllara ulaşamayacaklarını bildiklerinden o akılları ortadan kaldırmanın en iyi yolu olarak o akılları günahkâr ilan etmek ve mümkünse insanların akıllanmasını önlemekte buluyorlar çareyi.
O kurnaz akıllarıyla bildikleri tek şey etraflarındaki herkesi aşağıda tutarak ve hepsinin üzerine basarak yükseğe tırmanmak ve yüksekte kalmak için de her yolu mubah saymak.
Akıllılar arasında kaybolup gideceklerinin korkusuyla insanları korkutarak ve uyuşturarak kontrolleri altına almak, korkutmak için dini, uyuşturmak için de televizyonu kullanmak.
Alışmış kudurmuştan beterdir denir ya, e alıştılar bir kere tahtta oturmaya.
Baştan çıkartmayacaktık tepemize...
"Ayaklar baş oldu" demişti bir ara sayın cumhurbaşkanımız, ne kadar da haklıymış.
Akılsız başın cezasını onu kendine baş seçenler çekermiş diyelim biz de.
"Ben seçmedim" dediyseniz, size de uygun sözlerimiz var: "Kurunun yanında yaş da yanar." ve "İnsanlar sadece konuştuklarından değil sustuklarından da sorumludur."...
4 Şubat 1981 tarihli yazısında ne demişti Uğur Mumcu?
“İsterler ki susalım; isterler ki yazdıklarımızın hiçbiri, hele bu dönemde yazılmasın. Bunun içindir ki, bizleri susturmak için türlü yollara başvururlar. Bizleri susturmak için başvurdukları ve ellerine yüzlerine bulaştırdıkları sinsi girişimleri ile ilgili ipuçları ellerimizdedir! Bunu da bilir, bunların açığa çıkmaması için köşelerinde kıvranıp dururlar. Evet yazacağız, susmayacağız. Bütün yolsuzlukları, kaçakçılıkları, pislikleri, cinayetleri tek tek sergileyeceğiz.”
Ve 24 Ocak 1993'de onu susturdular...
Susturmanın meşakkatli bir yol olduğunu gördüklerinden olsa gerek, şimdi hiç susturulmaya hacet duyulmayan bir insan model yaratma peşindeler.
Kendi ağızlarıyla "Sokağa çık dediğimizde çıkacak adamlar lazım bize" dememişler miydi zaten?
O da böyle eğitimi baltalayarak, kitap okutmayarak, müzik dinletmeyerek, sanatı yasaklayarak oluyor işte.
****
Daha fazla uzatmayayım;
Yazımın sonunda 'satrançseverlerin' tazıdan hızlı koşabilmek için antrenmanlara başlamalarını salık veriyorum.
Sonra da "Satrangaç, satrangaç, saaat-raaan-gaaaç" deyip arkama bakmadan kaçıyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder