"Reddediş mi daha samimidir, kabulleniş mi?" diye sordum sosyal medyada.
Cevabı içindeydi elbette sorunun.
Cevabın etrafından dolanan da oldu, ortayı bulmaya çalışan da, 'kendince' samimi cevaplayan da.
'Okuyup anlamak lazım' dedi aklıselim.
Sorunun içinde 'anlamasına rağmen' detayı gizlenmişti oysa.
Detayı gören cevabı vermişti:
"Kabulleniş çaresizliktir. Reddediş için bilinç ve özgür irade gereklidir. Duruş, tavır ve cesaret içerir..."
****
Anlamayan anlamayışıyla zaten yeterince samimidir. Evet de diyebilir bir öneriye, hayır da. Anladığı kadar cevaplar yani.
Onu kendi anlayışıyla baş başa bırakıp 'anlayan ve reddedenler' ile 'anlayan ve kabullenenler'i konuşalım biz.
Flörtten evliliğe ve dahi ebeveyn olmaya uzanan duygusal kazanımlar ya da maddi kazanç sağlayan iş ilişkileri, hepsinde fayda sağlamak üzerinedir söylenen tüm 'evet'ler ve tüm 'hayır'lar.
"Nikâhta keramet vardır" denilerek zorla evlendirilenler hariç kimse kötü olacağını bile bile gönülden bir 'evet' demez nikâh masasında mesela?
Ya da başına silah dayanmamışsa eğer, batacağını ve tüm servetini ve dahi geleceğini kaybedeceğini bile bile hain bir sözleşmeye imza atmaz iş adamı.
Ve hayal bile edemeyeceği vaatler edilmemişse eğer kahpelik yapmaz dostuna durduk yerde kimse.
Her şey ya iyi niyetli bir hevesle başlar, ya hain bir tehditle, ya da kahpe bir vaatle.
Hangisi dedirtir 'evet'i, hangisine inanarak çıkar ağızdan 'hayır', bilinmez...
Günlük hayatta yaşanan bu beşeri hallenmeler, vatan mevzu bahis olduğunda da devam eder. Dayatmalar, tehditler, kandırmalar sürer gider.
Romantik heveslere kapılmayanlar, hain tehditlere pabuç bırakmayanlar ve kahpe vaatlere yan gözle bakmayanlar sahiplenir vatana.
Reddediş orada ortaya çıkar işte.
Yanlışın değil doğrunun yanında yer alabilmek için şahlanır yürek. Gücünü akıldan alır, bileğine aktarır.
Karşı çıkan samimidir, kabullenen ise çaresizlikten kabullenmiştir.
Ah ama o çaresizlikten kabullenen biçarenin içinden neler konuştuğunu bir bilseniz.
En zayıf anınızda kulağınızın dibinde kulak zarınızı patlatacak kadar yüksek sesle haykırıp gidecektir o sessiz sözlerini.
Nereye mi gidecektir? Tabii ki güç o anda kimdeyse, onun yanına.
O bu gel-gitleri yaşarken reddeden ise açık alnı ile fikrinin durduğu yerde dimdik durmaktadır hâlâ...
Bu dimdik duruş yanlışı dayatanlar tarafından sevilmez hiç. Lakin yanlışa karşı duranlar uzanırlar hep geleceğe. İsimleri unutulmayan hep onlardır.
Ve gün gelir doğrulukları onaylanır.
Heyhat!
İşbirlikçiler ve hainler de unutulmaz elbet.
Hani hiç kimse işe yaramaz değildir derler ya; iyi bir 'kötü örnek' olurlar en azından...
Hepsinden var elimizde şimdi.
Tarih hepsini yazacak bir bir.
Dik duranı da, yamulanı da, yamultanı da...
Cevabı içindeydi elbette sorunun.
Cevabın etrafından dolanan da oldu, ortayı bulmaya çalışan da, 'kendince' samimi cevaplayan da.
'Okuyup anlamak lazım' dedi aklıselim.
Sorunun içinde 'anlamasına rağmen' detayı gizlenmişti oysa.
Detayı gören cevabı vermişti:
"Kabulleniş çaresizliktir. Reddediş için bilinç ve özgür irade gereklidir. Duruş, tavır ve cesaret içerir..."
****
Anlamayan anlamayışıyla zaten yeterince samimidir. Evet de diyebilir bir öneriye, hayır da. Anladığı kadar cevaplar yani.
Onu kendi anlayışıyla baş başa bırakıp 'anlayan ve reddedenler' ile 'anlayan ve kabullenenler'i konuşalım biz.
Flörtten evliliğe ve dahi ebeveyn olmaya uzanan duygusal kazanımlar ya da maddi kazanç sağlayan iş ilişkileri, hepsinde fayda sağlamak üzerinedir söylenen tüm 'evet'ler ve tüm 'hayır'lar.
"Nikâhta keramet vardır" denilerek zorla evlendirilenler hariç kimse kötü olacağını bile bile gönülden bir 'evet' demez nikâh masasında mesela?
Ya da başına silah dayanmamışsa eğer, batacağını ve tüm servetini ve dahi geleceğini kaybedeceğini bile bile hain bir sözleşmeye imza atmaz iş adamı.
Ve hayal bile edemeyeceği vaatler edilmemişse eğer kahpelik yapmaz dostuna durduk yerde kimse.
Her şey ya iyi niyetli bir hevesle başlar, ya hain bir tehditle, ya da kahpe bir vaatle.
Hangisi dedirtir 'evet'i, hangisine inanarak çıkar ağızdan 'hayır', bilinmez...
Günlük hayatta yaşanan bu beşeri hallenmeler, vatan mevzu bahis olduğunda da devam eder. Dayatmalar, tehditler, kandırmalar sürer gider.
Romantik heveslere kapılmayanlar, hain tehditlere pabuç bırakmayanlar ve kahpe vaatlere yan gözle bakmayanlar sahiplenir vatana.
Reddediş orada ortaya çıkar işte.
Yanlışın değil doğrunun yanında yer alabilmek için şahlanır yürek. Gücünü akıldan alır, bileğine aktarır.
Karşı çıkan samimidir, kabullenen ise çaresizlikten kabullenmiştir.
Ah ama o çaresizlikten kabullenen biçarenin içinden neler konuştuğunu bir bilseniz.
En zayıf anınızda kulağınızın dibinde kulak zarınızı patlatacak kadar yüksek sesle haykırıp gidecektir o sessiz sözlerini.
Nereye mi gidecektir? Tabii ki güç o anda kimdeyse, onun yanına.
O bu gel-gitleri yaşarken reddeden ise açık alnı ile fikrinin durduğu yerde dimdik durmaktadır hâlâ...
Bu dimdik duruş yanlışı dayatanlar tarafından sevilmez hiç. Lakin yanlışa karşı duranlar uzanırlar hep geleceğe. İsimleri unutulmayan hep onlardır.
Ve gün gelir doğrulukları onaylanır.
Heyhat!
İşbirlikçiler ve hainler de unutulmaz elbet.
Hani hiç kimse işe yaramaz değildir derler ya; iyi bir 'kötü örnek' olurlar en azından...
Hepsinden var elimizde şimdi.
Tarih hepsini yazacak bir bir.
Dik duranı da, yamulanı da, yamultanı da...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder