8 Haziran 2015 Pazartesi

Doktor can almaz, sen de alma!

Kasıtlı bir şekilde öldürülen Doktor Kamil Furtun hakkındaki haberleri okuyorum;
"Samsun Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Hastanesi'nde görevi başındayken uğradığı silahlı saldırı sonucunu hayatını kaybeden Op. Dr. Kamil Furtun............................"
"İsmail K. isimli bir kişi tarafından uğradığı silahlı saldırıda vücuduna isabet eden 3 kurşunla hayatını kaybeden Op. Dr. Kamil Furtun............"
"SAMSUN'da Op. Dr. Kamil Furtun'u öldürdüğü iddiasıyla tutuklanan 30 yaşındaki İsmail Koyun'un çıkarıldığı nöbetçi mahkemede, "Bana aksakallılar göründü. Bunlar kadın ve uyuşturucu ticareti yapıyor" dediği.................."
"Bu olaydan önce hastanenin kantininde çalıştığı kantin ihalesinin el değiştirmesi üzerine işine son verildiği belirtilen İsmail Koyun'un daha önceden de kasten adam yaralamak suçundan sabıkalı olduğu..............."
Bu haberde iş biraz karışıyor;
"Türk Sağlık Sen Samsun Şube Başkanı Erdoğan Çakmak tutuklanan katil zanlısının Samsun'da bir siyasetçi tarafından, "İş bulunsun' gerekçesiyle Sağlık Bakanlığı Samsun Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Hastanesi Başhekimliği'ne yönlendirildiğini öne sürüyor ve: "Hastane başhekimliği bu kişiye 'Seni işe alamayız' diyor. Aynı kişi bi ara hastanenin kantin işletmesini almak istiyor. Ama olmuyor. Katilin hastanedeki bazı ilişkilerini kullanarak hastaneden kırmızı reçete kapsamındaki ilaçları alıp, piyasaya sattığı öne sürülüyor. Kişinin hastane içerisinde silahla gezdiği de konuşuluyor. Bir yıl önce de bir memurun burnunu kırıyor. Ancak resmi kayıtlara nedense yansıtılmıyor. Bu kişi son olarak bazı tetkiklerini yapan hastaları tarafından çok sevilen Kamil Hoca'nın odasına geliyor. Kamil Hoca'nın yanında o sırada başka bir ilden gelen, sigaraya karşı mücadele eden Yıldız Peşen hocamız da bulunuyor. Kişi aniden silahını çekiyor. Kamil Hocamız 'Tamam Doktor Hanım ben ikna edeceğim' diyor. Ancak şahıs silahını ateşliyor. Daha sonra kaçmak isteyen Kamil Hoca'nın elinden tutup bir odaya çekiyor. Orada üç el silah daha atıyor" diyor."

"Suçlu, Dr. Kamil Furtun'dur"
Uzm. Dr. Süleyman Barış Kartal da diyor ki; "Suçlu Dr. Kamil Furtun'dur"
"12 Nisan 2012 tarihinde henüz 30 yaşında gencecik bir hekim olan Dr. Ersin Aslan'ın kalbine soğuk ve keskin bir metal parçasının, bir bıçağın, bir başka insan tarafından sokulduğu gün, 'Allah hepinizin belasını versin, ben artık bu işi yapmıyorum. Hiçbir şeyden ve hiçbir kimseden korkmuyorum. Ey ağalar paşalar, beni meslekten mi atıyorsunuz, hiç durmayın yırtın diplomamı. Ben artık bu işi yapmıyorum. Ve her şey düzelinceye kadarda yapmamaya ant içiyorum.' demediği, diyemediği için, suçlu Dr. Kamil Furtun'dur."

Sonra da kendine batırıyor çuvaldızı Kartal: "O yüzden eğer bir gün bu şekilde öldürülürsem, hiç kimse birilerini suçlamasın boş yere. Tek suçlu var öldürülmemde; o da sadece ben. Dr. Kamil Furtun'un, bir meslektaşımın öldürülmesine bugün sessiz kaldığım için… İşi sadece insanlara can vermek olan bir hekimin öldürüldüğü ve üstelik zevk için öldürüldüğü bir ülkede hala çalışmaya devam ettiğim için… Hakkımı aramaktan korktuğum için… Bir gün öldürüldüm ben, çünkü yaşamayı seçmediğim için."
****
Kamil Furtun'un ardından yazılan haberlerin dışında yakınları ya da diğer sağlık çalışanları tarafından yazılan o kadar çok isyan yazısı okudum ki günlerdir.
Doktorlar, doktor anaları-babaları, doktor eşleri, doktor evlatları, doktor yakınları....
Hepsinin haklı feryatları yükseldi dört bir yandan...
Her satırda doktor olmanın zorlukları, doktor yaşamanın zorlukları, doktor ailesi olmanın zorlukları vardı...
Yazılanlara katılmamak ne mümkün...
Tıbbıyeyi kazanmak kolay mı? Kazandın kazandın, bitirmek kolay mı? Bitirdin bitirdin mesleği yapmak kolay mı?
Her mesleğin kendince zorlukları var malum. Her meslek insan hayatı için ortaya çıkmış. Hepsi insana hizmet ediyor.
Doktorluk denince ise dünya duruyor.
Çünkü doktor insanın "ciğerini" biliyor...
****
Son okuduğum bir habere göre de; İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde yatan bir hastanın vefat haberini alan 60 kişilik bir gurup hastaneyi basmış. Servis sorumlusu hocayı ve serviste çalışanları tehdit etmiş. Hoca ve tüm çalışanlara küfürlerle hakaret etmiş.
Bu küstahlıkların özünde hükümetin doktorluğu itibarsızlaştıran uygulamaları mı var bilmem. Öğretmenlik ona keza...
Yoksa okumuş adama duyulan gizli bir hınç mı var hepsinin arkasında?
Aydınlıkları karanlıklara boğdurma niyeti mi var yoksa?
Eğer niyet bu ise; aydınlıklar azaldıkça karanlıkların birbirini boğmasına gelecek sıra ve işlem sona erecek.
Tereyağdan kıl çeker kadar temiz bir iş.
Mis...

Şiddetin sadece doktorlarla sınırlı kalmadığını görüyorum hep ve 'bu milletin öncelikle sosyologlara ihtiyacı var' fikrimi bir kez daha yineliyorum. Öncelikle davranış bilimleri okutulması gerek çocuklara. Felsefe, mantık, sanat ve sporla yoğrulmalı çocuklar. Kabalaştıkça güçlü olacağını düşünmemeli kimse. Empati ve duyarlılığı acizlik görüp, 'ezik' olmamak uğruna çiğneyip ezmeyi marifet saymamalı.
En muteber ders sayılan Matematik öğretilirken hayatın da bir matematiği olduğu öğretilmeli mesela. İkisinin arasındaki farkın insanın ruhu ve duyguları olduğu öğretilmeli.
Bu yüzden de, en basitinden, riyaziyede iki kere ikinin her zaman dört ettiği; lakin hayat içerisinde insan davranışlarının her yerde farklı seyrettiği gösterilmeli.
Bu farklılıklar içerisinde 'Yaşama Hakkı'nın tek doğru olduğu zihinlere nakış gibi işlenmeli.

İyi yetişmiş bir doktor ile kötü bir hasta, kötü yetişmiş bir doktor ile iyi bir hasta bir arada olmuyor işte.
İkisinin kötülüğü ne kadar korkunçsa, birinden birinin kötü olması da aynı derecede korkunç sonuçlar doğuruyor...

Şehrin bir yerinde bir hasta ölüyor.
Ölüm de hayat kadar normal karşılanıyor.
Bir başka şehirde bir başka hasta ölüyor, birisi mahalleye koşarak dalıyor;
"Toplanın, doktor dövmeye / öldürmeye gidiyoruz! Hastamız ölmüş!" diye haykırıyor...

Bre zındık! İnsanın doğduğuna inanıyorsun da öldüğüne niçin inanmıyorsun?
Canı sen mi verdin de sen alıyorsun?
O doktora yapılan yatırımı bilmediğin gibi kendi canından başka can kıymeti de bilmiyorsun.
Ne yasa, ne kural, ne ahlâk, ne vicdan hiçbir şeyi dinlemiyorsun.
Her şeyi ama her şeyi kan davasına döndürüyorsun.
Ondan sonra da derdine derman bekliyorsun.
Diyeyim sana;
Bu gidişle daha çok beklersin çok...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder