ODATV soruşturmasında tutuklanan Doğan Yurdakul’u cezaevinde ziyaret eden Murat Sabuncu’nun, bu ziyareti anlattığı yazısındaki son pasajı okuyan insanların göz pınarlarına dolan yaşlara hakim olamadıklarını biliyorum.
O son bölümde Doğan Yurdakul’un kanser hastası eşiyle telefonda nasıl vedalaştığını bir kez de ben paylaşmak istedim.
“Yıllarca aynı yastığa baş koymuşluğun şefkatiyle Doğan Yurdakul eşine sordu: 'Hastaydın, zor günler geçiriyordun. Cezaevindeydim, yanında olamadım kırgın mısın?'
Eşi yanıt verdi: 'Hayır Doğan. Benim bu en zor hallerimi görmeni istemezdim. Sana kırgın değilim. Beni hep iyi günlerimizdeki gibi hatırla.'”
Doğan Yurdakul, eşine 2001 yılında ilk kanser teşhisi konulduğunda, "Ne olur 10 yıl daha beraber yaşayalım" diye dua ettiğini anlatarak, "Yıl 2011. 10 yıl doldu. Keşke 20 yıl diye dua etseydim” diyor.
Özel hayatlarını hiçbir şekilde bilmediğim bu iki insanın arasındaki derin sevgi, sıcacık şefkat ve samimi saygının şu birkaç cümleden dahi nasıl yansıdığını gördüm ben bu satırlarda.
Karısının kendisine kırgın olmasına dayanamayacak kadar naif bir erkek vardı karşımda.
Ve kocasının yanında olamayışını O‘na sitem malzemesi etmeyen, kendisini iyi günlerindeki halleriyle hatırlamasını istediğini söyleyerek kocasını bir nebze olsun rahatlatan, sapasağlam dirençli bir kadın.
İyi günde-kötü günde birbirlerinin elini bırakmamış iki yürekli insan...
Bunca yılı devirirken ‘zaman zaman ne kadar zor günler de geçirmişlerdir’ kim bilir diye düşündüm.
O günleri de birbirlerine gösterdikleri bu özenle aşmışlardır besbelli.
Bunları düşünürken, birbirlerini ilk tanıdıkları zamanlara döndüm bir anda.
Flört etmişler miydi acaba dedim. Nişanlandıklarında heyecanlı mıydılar? Birbirlerini gördüklerinde yüzlerine bir gülümseme yayılır mıydı?
Güngör Hanım ilk yemeklerini kocasının önüne koyduğunda kocasının yüzündeki ifadeye tedirginlikle bakmış mıydı? Doğan Bey yemeği fazla beğenmese dahi “Eline sağlık Hanım” demiş miydi?
Çocukları doğduğu gün birbirlerine sarılıp, kendilerinden sonra bu dünyaya bırakacakları bu minik yavruyu birlikte mi kucaklamışlardı?
O günleri ve sonraki onca yılı belki böyle yaşadılar, belki daha farklı.
Ne fark eder...
Sonuç itibariyle birlikte büyüdüler, birlikte yaşadılar, birlikte yaşlandılar.
Doğan Bey, gelinlikler içinde babasının evinden aldığı o genç kızı yine beyazlar içinde teslim edecek ebedî istirahatgâhına.
Belki bir şarkı çalacak o anda yüreklerde.
Bir veda şarkısı.
“Hani o bırakıp giderken seni, bu öksüz tavrını takmayacaktın.
Alnına koyarken veda buseni, yüzüme bu türlü bakmayacaktın.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder