CHP Nilüfer İlçe Başkanlığı'nın davetlisi olarak Bursa'ya gelen CHP Yerel Seçim Kampanya Başkanı Reklamcı Ateş İlyas Başsoy, Nilüfer/Karaman Yerleşke'de yapılan toplantıda, "Yerel Seçim Zaferinin Perde Arkasını ve Geleceğe Dönük Tespitlerini" anlattı. Kendisi de Bursalıydı zaten. Bursa'dan edilen her davete koşa koşa gelirdi.
"Ne yaptığımızı bilmezsek ne yapacağımızı da bilemeyiz." sözünü ben mi söyledim, başkası mı söyledi bilmiyorum ama çocukken defterime yazmışım diyerek başladı konuşmasına Ateş İlyas Başsoy.
Mihail Bahtin'in "Sözcükler kiralıktır..." sözünü çok severim dedi sonra da.
Kim neden kazanır, kim neden kaybeder?
"AKP Neden Kazanır? CHP Neden Kaybeder?" kitabının yazarı olan Ateş İlyas Başsoy, son seçimde büyük şehirlerin CHP'ye geçişini, "CHP yıllardır neden kaybettiyse AKP de o yüzden kaybetti, AKP yıllardır neden kazandıysa CHP de o yüzen kazandı." diye açıklar kısaca.
Seçim boyu sevgi dilini kullanmayı, kavganın girdabına çekilecek sözlerden kaçınmayı, saldırılara cevap vermemeyi, CHP'lilerden ziyade CHP'yi bilmeyenlere, CHP'yi sevmeyenlere konuşmayı, kibirden ve ötekileştirmeden uzaklaşmayı, insanlarla kucaklaşmayı, bunu yaparken sadece seçim sonuçlanana kadar değil, kazanılsın ya da kaybedilsin her an aynı dili kullanıp aynı davranışta olmayı anlattı herkese.
Kısacası; iletişimde nakavt yoktu, sayı almak vardı.
"Her yerde zengin yoksul, kadın erkek, çocuk büyük, benzer benzemez on binlerce insan yaşıyor. Bunların her birine dokunmak, mümkün olan en yüksek sayıda insanın ilgisini ve sevgisini çekmek; ancak 'sayı almak'la başarılıyor. Bu da sürekli ve düzenli çalışmayla mümkün." diyordu.
"Beni seveni severim!" sığlığından, "Beni sevmeyeni de severim..." derinliğine ulaşmak lâzımdı. Ateş İlyas Başsoy tam da bu yüzden "Radikal Sevgi" kitabını yazmıştı.
Çocuğunu bile severken içinden yaşlandığında sana bakıp bakmayacağı pazarlığını yapıyorsan eğer, o "radikal bir sevgi" değildir diyordu.
Sadece sevmek lâzımdı, çok sevmek.
Karma diye bir şey vardı ve her şey aslına dönerdi...
Sevgi Dili
Kampanya boyu beni en etkileyen politika, kampanyada "sevgi dili"nin seçilmiş olmasıydı. Yıllardır kullanılan "kötü" dil insanları yormuştu, üzmüştü, çok yıpratmıştı.
Sözcükler kiralıktır demişti ya Bahtin, işte o kiraladığı sözcüklerdi kişinin toplamı. Binlerce sözcük içinden hangilerini seçtikleriydi. Diline ilk hangilerinin geldikleriydi.
Erdemin başı DİL
Erdemin başı dil ise eğer, kullandığı dil kişinin erdemidir. Ağızdan çıkan her sözcük ruhunun aynasıdır.
Başkasının yazdıklarını okurken değil, kendi cümlelerini kurarken çıkar insanın gerçek benliği ortaya.
Bir anda ayağına basılınca mesela. Köşeye sıkışıp kaçacak yeri kalmayınca mesela. Söyleyecek akıllı mantıklı bir sözü olmayınca mesela. Hafiften çakır keyif olup frenleri tutmaz olunca mesela. Elindekileri kaybetmekten deli gibi korkunca mesela. Ya da artık kaybedecek bir şeyi kalmayınca mesela.
Dilin zehri kendine
AKP'nin dili ile CHP'nin dili bu yüzden aynı değildi. Hattâ, AKP'nin zehirli dilini sevgi diline çevirip, işlerin hiç de öyle büyütüldüğü gibi olmadığını, ortada beka sorunu falan olmadığını, seçimin hayati değil olağan bir seçim olduğunu, bir kesimin bir kesimle değil, Türkiye'nin tüm iyi insanlarının birbirleriyle ittifak içinde olduğunu söyleyip zehirli dili kendi zehriyle baş başa bıraktı. Dilin zehri kendine aktı.
Çiçek gibi CHP
CHP zehir saçmayı değil, çiçek olmayı seçince, seçmen de çiçek gibi CHP'yi seçti haliyle.
Gerçek iyilik hiçbir zaman karşılıksız kalmazdı. İyilik her zaman kazanırdı.
Yeter ki iyilik sürekli olsun ve yeter ki sahici olsun.
"Şeyh uçmaz, mürit uçurur"
Yılların içinden süzülüp gelen bu sözün ne anlama geldiğini biliyorsunuz değil mi? Bir kısım aklı evvel şeyhi uçurunca kendisi de şeyh ile birlikte uçacağını zannettiğinden olsa gerek şeyhi nasıl havalara sokacağını şaşırır. Sonra da şeyh efendi hazretleri ilk dönemeçte virajı alamaz, ilk uçuş denemesinde yere çakılır, direksiyona ilk oturduğunda karşısına çıkan ilk duvara toslar, hızlı ateşte pişirilen bir kek gibi önce şişer kabarır, pişti sanıp fırından çıkartırsın, püf diye söner. Pişen sadece kekin kabuğudur. İçi ise cıvık cıvık kaygandır.
Şak Şak Şak, Goy Goy Goy
Ateş İlyas Başsoy'un değerlendirdiği üzere, şimdi dolduruşa gelmeme, şak şakçılara ve goy goyculara itibar etmeme zamanı. İşlere bir an önce, savsaklamadan ve hızla girişme, merdivenleri ise ağır ağır çıkma zamanı.
Olma ve pişme, yapılan yanlışlardan ders çıkartma, doğruyu öğrenme, doğru yolu bulma ve o yoldan ayrılmama zamanı.
Birimiz Hepimiz
Bu seçim, "siz"i "biz"i bir araya getiren, sizden olmadığını düşündüğünüz bir kişinin size sarılarak "Biz Kazandık" dediği bir seçim oldu diyor Başsoy.
Kazanan ortak akıldır, kazanan ülkedir aslında.
Seçimlerde kazanan CHP'li belediyelere büyük iş düşüyor şimdi. Onların vazifesi dürüst belediyecilikleri ile insanlara örnek olmak ve CHP iktidara geldiğinde ülkenin de böyle dürüstçe ve adil yönetileceği mesajını vermek.
Siz-Biz
Malum, "Biz" değişkendir ve sürekli değişir. "Biz"i işiniz olduğu kadar kullanıp atarsanız ve ihtiyacınız olduğu zamana kadar yüzüne bakmazsanız, "Biz" sandığınız ile bir anda sizli bizli oluverirsiniz.
Ateş İlyas Başsoy 3,5 saat süren konuşmasında akılcı ve gözlemci yaklaşımlar ile davranıldığı ve bunlar bilinçli bir şekilde uygulandığı takdirde her şeyin nasıl değişebildiğini gösterdi bizlere.
Değişimin önce dile yansıması gerektiğinin altını defalarca çizdi.
"Türk Milleti Zek'idir!"
O 'dil'e dikkat çekerken benim aklımdan hep Atatürk'ün sözleri geçti.
Atatürk kullandığı dil ile ülkeyi omuz omuza çarpışarak kurtardığı, Cumhuriyet'i omuz omuza kurduğu, tüm yokluklara rağmen yeni baştan bir ülke yarattığı insanları her zaman onurlandırmıştı.
"Ben diktatör değilim. Benim kuvvetim olduğunu söylüyorlar, evet, bu doğrudur. Benim arzu edip de yapamayacağım bir şey yoktur. Çünkü ben zorâki ve insafsızca hareket etmesini bilmem. Bence diktatörlük, diğerlerini râm edendir. Ben kalpleri kırarak değil, kazanarak hükmetmek isterim." derken O'nun sevgiye verdiği kıymet,
"Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır." derken, O'nun insan denen faninin önemsizliğine çektiği dikkat,
"İki Mustafa Kemal var. Biri ben, fert olan, fani olan Mustafa Kemal. İkinci Mustafa Kemal'den ise ancak "Biz" diye bahsedebilirim. Yani sizler, çalışan köylü, uyanık, münevver, milliyetperver vatandaşlar... İşte o Mustafa Kemal ölmez." sözünde de O'nun vatanına ve vatandaşına olan aşkı görülür.
Atatürk'ü Sevmek
Atatürk'ü sevmek demek, yeri göğü Atatürk posterleriyle donatmak demek değil.
Atatürk'ü sevmek demek, onun sevgi dilini, vatan aşkını, çalışma azmini örnek almak demek.
Atatürk, kiraladığı, kullandığı ve başkası da kullansın diye geride bıraktığı sözcüklerdir.
Ki resmi kayıtlara göre Atatürk'ün 3 bin 997 kitap okuduğu söylenir...
Her şeyi bir yana bırakın ve bir bakın bakalım kendinize;
Siz hangi sözcükleri kiralıyorsunuz bu dünyada?
Hangilerini kullanıp, arkanızda nasıl izler bırakıyorsunuz?
"Ne yaptığımızı bilmezsek ne yapacağımızı da bilemeyiz." sözünü ben mi söyledim, başkası mı söyledi bilmiyorum ama çocukken defterime yazmışım diyerek başladı konuşmasına Ateş İlyas Başsoy.
Mihail Bahtin'in "Sözcükler kiralıktır..." sözünü çok severim dedi sonra da.
Kim neden kazanır, kim neden kaybeder?
"AKP Neden Kazanır? CHP Neden Kaybeder?" kitabının yazarı olan Ateş İlyas Başsoy, son seçimde büyük şehirlerin CHP'ye geçişini, "CHP yıllardır neden kaybettiyse AKP de o yüzden kaybetti, AKP yıllardır neden kazandıysa CHP de o yüzen kazandı." diye açıklar kısaca.
Seçim boyu sevgi dilini kullanmayı, kavganın girdabına çekilecek sözlerden kaçınmayı, saldırılara cevap vermemeyi, CHP'lilerden ziyade CHP'yi bilmeyenlere, CHP'yi sevmeyenlere konuşmayı, kibirden ve ötekileştirmeden uzaklaşmayı, insanlarla kucaklaşmayı, bunu yaparken sadece seçim sonuçlanana kadar değil, kazanılsın ya da kaybedilsin her an aynı dili kullanıp aynı davranışta olmayı anlattı herkese.
Kısacası; iletişimde nakavt yoktu, sayı almak vardı.
"Her yerde zengin yoksul, kadın erkek, çocuk büyük, benzer benzemez on binlerce insan yaşıyor. Bunların her birine dokunmak, mümkün olan en yüksek sayıda insanın ilgisini ve sevgisini çekmek; ancak 'sayı almak'la başarılıyor. Bu da sürekli ve düzenli çalışmayla mümkün." diyordu.
"Beni seveni severim!" sığlığından, "Beni sevmeyeni de severim..." derinliğine ulaşmak lâzımdı. Ateş İlyas Başsoy tam da bu yüzden "Radikal Sevgi" kitabını yazmıştı.
Çocuğunu bile severken içinden yaşlandığında sana bakıp bakmayacağı pazarlığını yapıyorsan eğer, o "radikal bir sevgi" değildir diyordu.
Sadece sevmek lâzımdı, çok sevmek.
Karma diye bir şey vardı ve her şey aslına dönerdi...
Sevgi Dili
Kampanya boyu beni en etkileyen politika, kampanyada "sevgi dili"nin seçilmiş olmasıydı. Yıllardır kullanılan "kötü" dil insanları yormuştu, üzmüştü, çok yıpratmıştı.
Sözcükler kiralıktır demişti ya Bahtin, işte o kiraladığı sözcüklerdi kişinin toplamı. Binlerce sözcük içinden hangilerini seçtikleriydi. Diline ilk hangilerinin geldikleriydi.
Erdemin başı DİL
Erdemin başı dil ise eğer, kullandığı dil kişinin erdemidir. Ağızdan çıkan her sözcük ruhunun aynasıdır.
Başkasının yazdıklarını okurken değil, kendi cümlelerini kurarken çıkar insanın gerçek benliği ortaya.
Bir anda ayağına basılınca mesela. Köşeye sıkışıp kaçacak yeri kalmayınca mesela. Söyleyecek akıllı mantıklı bir sözü olmayınca mesela. Hafiften çakır keyif olup frenleri tutmaz olunca mesela. Elindekileri kaybetmekten deli gibi korkunca mesela. Ya da artık kaybedecek bir şeyi kalmayınca mesela.
Dilin zehri kendine
AKP'nin dili ile CHP'nin dili bu yüzden aynı değildi. Hattâ, AKP'nin zehirli dilini sevgi diline çevirip, işlerin hiç de öyle büyütüldüğü gibi olmadığını, ortada beka sorunu falan olmadığını, seçimin hayati değil olağan bir seçim olduğunu, bir kesimin bir kesimle değil, Türkiye'nin tüm iyi insanlarının birbirleriyle ittifak içinde olduğunu söyleyip zehirli dili kendi zehriyle baş başa bıraktı. Dilin zehri kendine aktı.
Çiçek gibi CHP
CHP zehir saçmayı değil, çiçek olmayı seçince, seçmen de çiçek gibi CHP'yi seçti haliyle.
Gerçek iyilik hiçbir zaman karşılıksız kalmazdı. İyilik her zaman kazanırdı.
Yeter ki iyilik sürekli olsun ve yeter ki sahici olsun.
"Şeyh uçmaz, mürit uçurur"
Yılların içinden süzülüp gelen bu sözün ne anlama geldiğini biliyorsunuz değil mi? Bir kısım aklı evvel şeyhi uçurunca kendisi de şeyh ile birlikte uçacağını zannettiğinden olsa gerek şeyhi nasıl havalara sokacağını şaşırır. Sonra da şeyh efendi hazretleri ilk dönemeçte virajı alamaz, ilk uçuş denemesinde yere çakılır, direksiyona ilk oturduğunda karşısına çıkan ilk duvara toslar, hızlı ateşte pişirilen bir kek gibi önce şişer kabarır, pişti sanıp fırından çıkartırsın, püf diye söner. Pişen sadece kekin kabuğudur. İçi ise cıvık cıvık kaygandır.
Şak Şak Şak, Goy Goy Goy
Ateş İlyas Başsoy'un değerlendirdiği üzere, şimdi dolduruşa gelmeme, şak şakçılara ve goy goyculara itibar etmeme zamanı. İşlere bir an önce, savsaklamadan ve hızla girişme, merdivenleri ise ağır ağır çıkma zamanı.
Olma ve pişme, yapılan yanlışlardan ders çıkartma, doğruyu öğrenme, doğru yolu bulma ve o yoldan ayrılmama zamanı.
Birimiz Hepimiz
Bu seçim, "siz"i "biz"i bir araya getiren, sizden olmadığını düşündüğünüz bir kişinin size sarılarak "Biz Kazandık" dediği bir seçim oldu diyor Başsoy.
Kazanan ortak akıldır, kazanan ülkedir aslında.
Seçimlerde kazanan CHP'li belediyelere büyük iş düşüyor şimdi. Onların vazifesi dürüst belediyecilikleri ile insanlara örnek olmak ve CHP iktidara geldiğinde ülkenin de böyle dürüstçe ve adil yönetileceği mesajını vermek.
Siz-Biz
Malum, "Biz" değişkendir ve sürekli değişir. "Biz"i işiniz olduğu kadar kullanıp atarsanız ve ihtiyacınız olduğu zamana kadar yüzüne bakmazsanız, "Biz" sandığınız ile bir anda sizli bizli oluverirsiniz.
Ateş İlyas Başsoy 3,5 saat süren konuşmasında akılcı ve gözlemci yaklaşımlar ile davranıldığı ve bunlar bilinçli bir şekilde uygulandığı takdirde her şeyin nasıl değişebildiğini gösterdi bizlere.
Değişimin önce dile yansıması gerektiğinin altını defalarca çizdi.
"Türk Milleti Zek'idir!"
O 'dil'e dikkat çekerken benim aklımdan hep Atatürk'ün sözleri geçti.
Atatürk kullandığı dil ile ülkeyi omuz omuza çarpışarak kurtardığı, Cumhuriyet'i omuz omuza kurduğu, tüm yokluklara rağmen yeni baştan bir ülke yarattığı insanları her zaman onurlandırmıştı.
"Ben diktatör değilim. Benim kuvvetim olduğunu söylüyorlar, evet, bu doğrudur. Benim arzu edip de yapamayacağım bir şey yoktur. Çünkü ben zorâki ve insafsızca hareket etmesini bilmem. Bence diktatörlük, diğerlerini râm edendir. Ben kalpleri kırarak değil, kazanarak hükmetmek isterim." derken O'nun sevgiye verdiği kıymet,
"Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır." derken, O'nun insan denen faninin önemsizliğine çektiği dikkat,
"İki Mustafa Kemal var. Biri ben, fert olan, fani olan Mustafa Kemal. İkinci Mustafa Kemal'den ise ancak "Biz" diye bahsedebilirim. Yani sizler, çalışan köylü, uyanık, münevver, milliyetperver vatandaşlar... İşte o Mustafa Kemal ölmez." sözünde de O'nun vatanına ve vatandaşına olan aşkı görülür.
Atatürk'ü Sevmek
Atatürk'ü sevmek demek, yeri göğü Atatürk posterleriyle donatmak demek değil.
Atatürk'ü sevmek demek, onun sevgi dilini, vatan aşkını, çalışma azmini örnek almak demek.
Atatürk, kiraladığı, kullandığı ve başkası da kullansın diye geride bıraktığı sözcüklerdir.
Ki resmi kayıtlara göre Atatürk'ün 3 bin 997 kitap okuduğu söylenir...
Her şeyi bir yana bırakın ve bir bakın bakalım kendinize;
Siz hangi sözcükleri kiralıyorsunuz bu dünyada?
Hangilerini kullanıp, arkanızda nasıl izler bırakıyorsunuz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder