Tarih 6 Ekim 2010.
Yazmaya başladığımda yazdığım ikinci yazının konusudur Trafik.
21 yıllık bir şoför olarak trafikte yayaların ve şoförlerin hallerini anlatmak benim için hiç zor değildi. Trafik sürekli içinde olduğum bir sistemdi ve sıkıntıları da vardı, keyfi de.
Henüz çaylak olduğum günlerde her çalan kornayı üzerime alınırken, zaman içinde pişerek canlı bir organizma olan trafiği oluşturan hücrelerden birisi oldum ben de.
Kadın şoför olduğum için az da olsa sıkıştırmalara maruz kaldım. Zar zor geçilecek kadar verilen yollardan geçtim, trafik lambalarında çabuk kalkamayacağımı düşünerek sağdan soldan önüme atlamaya çalışanlara yolumu vermedim. En uzak ama en kolay yerlere değil, en yakın ama en zor yerlere park ettim. Hızlı değil seri davrandım. Tedbirli olacağım derken tosbağaya bağlamadım. Dikiz aynalarımı da, sinyal lâmbalarımı da hiç unutmadım. Sadece yola değil, yolun çevresine de bakmayı öğrendim. Yıllar boyu kendimi eğittim, yaptığım hataları fark edip kendime çeki düzen verdim.
Uzun yol-kısa yol, şehir içi-şehir dışı demeden her yere gittim. Aracımla bütünleştim, aracımı işlerimi kolaylaştıran, bana zaman kazandıran ve özgürlük sağlayan "araç" olarak bildim.
Günler geçtikçe büyük keyif alarak yaptığım şoförlüğün tadı kaçmaya başladı. Ülkenin değişen profili trafiğe de yansıdı ve trafik teröristleri pıtırak gibi çoğaldı.
Eskiden arabanın değeri ile sürücünün bilinci müsemma iken, para el değiştirince en pahalı arabalar en zonta tiplerin eline geçti.
Edinimlerine yaraşır davranışlar geliştirmek yerine tüm kabalıklarını dayattılar topluma.
"Trafik kurallarına uyun, uymayanları uyarın" mantığına sahip kişilerin uyarılarından utanmak yerine, kendilerini uyaranlara etmediklerini komadılar.
Neler görmedim ki!
Bundan yıllar önce trafiğin göbeğinde yaşanan "yol verme" kavgasında bacaktan kurşunlanma olayına canlı canlı şahit oldum. Kurşun yağdıran kişi aracıyla yanımdan hızla geçip giderken aracın plakasını alarak polise bildirdim.
Yolda slalomlar yaparak gidenleri, çocuğunu ön koltuğa güvensiz şekilde oturtup ya da arka camdan sarkan çocuğa aldırmayıp (uyarınca da "sana ne!" bakışı fırlatıp), hâttâ direksiyonda iken çocuğu kucağına alarak trafikte seyredenleri bir bir ihbar ettim.
Lakin bitmediler.
Adeta amip gibi bölünerek çoğaldılar.
Yolbastılar defalarca can aldı, can yaktı, kimse bu düzene bir dur demedi.
At Avrat Silah mantığındaki At'ı, aracın içindeki atlar ile karıştıranlar bellerine de silahları takınca tam oldu.
TİP
Hem bir markanın isim hakkına tecavüz edebilen, hem emniyet şeridinde yeldiri yeldiri gidebilen, hem ilerideki polisi görünce kendini olması gereken şeride atmak için aracını başkalarının üzerine sürebilen, hem de o araç kendisine yol vermedi diye yolunu kesip insanlara şiddet uygulayabilen bir "TİP" çıktı ortaya.
Habertürk'ten Nihat Uludağ'ın haberine göre; Pendik D-100 karayolunda meydana gelen olayda emniyet şeridinde ilerleyen Seydioğlu Baklavaları'nın sahibi olduğu ortaya çıkan Hüseyin ve Hasan Sel kendisine yol vermeyen aracın önüne aniden geçerek durdu. Daha sonra içerisinde hamile bir kadının da bulunduğu aracın dikiz aynasını kıran Hüseyin Sel otomobilin üzerine çıkıp zıplamaya başladı. Şirketin sahiplerinden trafik terörü estiren Hüseyin Sel yaptığı yazılı açıklamada "ani rahatsızlık geçiren annelerinin yanına gitme gayreti içinde" olduğu vurgusu yapıldı. Son dakika bilgisine göre, hamile kadının içinde bulunduğu araca saldıran Hasan Sel karakola giderek teslim oldu.
Savcılık ifadelerinin ardından şüpheli Hasan Sel "kara ulaşım araçlarını kaçırma veya alıkoyma", "mala zarar verme" ve "cebir, tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma", Hüseyin Sel de "kara ulaşım araçlarını kaçırma veya alıkoyma" ve "cebir, tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" suçlarından tutuklanması talebiyle nöbetçi hakimliğe sevk edildi. Nöbetçi hakimlikteki işlemleri sonrası iki kişi tutuklandı.
Polis merkezine gelen suçluları kapıda tokalaşarak (tokalaşma ânı fotoğraflanarak sosyal medyada paylaşıldığı için) karşılayan polis de görevden alındı.
Marka Mağduru Seyidoğlu
Sosyal medyada marka protestosu çoğalınca bu işte bir dahli olmayan Seyidoğlu firması da, Hasan Sel ve Hüseyin Sel'in sahibi olduğu "Seydioğlu Baklava AŞ" ile isim benzerliğinden dolayı süre giden zararın artmaması için ihtiyati tedbir kararı verilmesi talebiyle mahkemeye başvurdu. Gaziantepli Habeş Seyidoğlu Baklavaları ve Uluslararası Nakliyat Sanayi Ticaret Limited şirketi avukatınca, Bakırköy 1. Fikri Sinai Haklar Hukuk Mahkemesine sunulan dilekçede; firmanın geçen yıl "Seydioğlu Baklava AŞ" hakkında marka hakkına tecavüzün tespiti, markanın kullanımının önlenmesi ve bu hususta ihtiyati tedbir kararı verilmesi talebiyle mahkemeye başvurduğu, ancak mahkemenin bu talebi reddettiği hatırlatıldı.
Baklavacılar haklarını arayadursun;
"Siz öncelikle kurallara uyun"
Kurallara uymadığınızda birilerinin sizi ihbar edebileceğini unutmayın. Akıllı telefon marifetiyle artık herkes canlı yayında, herkes kayıtta.
"Kurallara uymanız yetmez"
Kurallara uymayıp tehlike yaratanları ihbar etmekten çekinmeyin. (Montajlanma ihtimali ile fotoğraf daha zayıf bir delil. O yüzden video kaydı önemli.)
Düşünün;
Velev ki şiddeti tavan yapmış kişi o aracın kapılarını açabilseydi neler olacaktı?
Velev ki aracın içindeki hamile kadın telefonu ile video kayıt yapmasaydı, o video sosyal medyada paylaşılmasaydı ve sosyal medya bu kadar baskı yapmasaydı neler olacaktı?
Tabi ki hiçbir şey olmayacak, yapanın yanına yaptığı kâr kalacak, yapan bu yaptığını tekrarlayıp duracaktı.
Doğru tarafın canı, doğruluğunun bedeli olarak daha çok yanacak, maddi ve manevi zarara uğrayacak, derdini anlatacak kimse bulamayacaktı.
O yüzden,
Gözünüz yolda, kemeriniz belinizde, şoförseniz eğer sürüş anında değil ama acil durumda eliniz telefonunuzda olsun.
Bana dokunmayan kötülük bin yıl yaşasın demeyin.
O kötülük bir gün size de bir şekilde dokunacaktır, bunu iyi bilin...
Yazmaya başladığımda yazdığım ikinci yazının konusudur Trafik.
21 yıllık bir şoför olarak trafikte yayaların ve şoförlerin hallerini anlatmak benim için hiç zor değildi. Trafik sürekli içinde olduğum bir sistemdi ve sıkıntıları da vardı, keyfi de.
Henüz çaylak olduğum günlerde her çalan kornayı üzerime alınırken, zaman içinde pişerek canlı bir organizma olan trafiği oluşturan hücrelerden birisi oldum ben de.
Kadın şoför olduğum için az da olsa sıkıştırmalara maruz kaldım. Zar zor geçilecek kadar verilen yollardan geçtim, trafik lambalarında çabuk kalkamayacağımı düşünerek sağdan soldan önüme atlamaya çalışanlara yolumu vermedim. En uzak ama en kolay yerlere değil, en yakın ama en zor yerlere park ettim. Hızlı değil seri davrandım. Tedbirli olacağım derken tosbağaya bağlamadım. Dikiz aynalarımı da, sinyal lâmbalarımı da hiç unutmadım. Sadece yola değil, yolun çevresine de bakmayı öğrendim. Yıllar boyu kendimi eğittim, yaptığım hataları fark edip kendime çeki düzen verdim.
Uzun yol-kısa yol, şehir içi-şehir dışı demeden her yere gittim. Aracımla bütünleştim, aracımı işlerimi kolaylaştıran, bana zaman kazandıran ve özgürlük sağlayan "araç" olarak bildim.
Günler geçtikçe büyük keyif alarak yaptığım şoförlüğün tadı kaçmaya başladı. Ülkenin değişen profili trafiğe de yansıdı ve trafik teröristleri pıtırak gibi çoğaldı.
Eskiden arabanın değeri ile sürücünün bilinci müsemma iken, para el değiştirince en pahalı arabalar en zonta tiplerin eline geçti.
Edinimlerine yaraşır davranışlar geliştirmek yerine tüm kabalıklarını dayattılar topluma.
"Trafik kurallarına uyun, uymayanları uyarın" mantığına sahip kişilerin uyarılarından utanmak yerine, kendilerini uyaranlara etmediklerini komadılar.
Neler görmedim ki!
Bundan yıllar önce trafiğin göbeğinde yaşanan "yol verme" kavgasında bacaktan kurşunlanma olayına canlı canlı şahit oldum. Kurşun yağdıran kişi aracıyla yanımdan hızla geçip giderken aracın plakasını alarak polise bildirdim.
Yolda slalomlar yaparak gidenleri, çocuğunu ön koltuğa güvensiz şekilde oturtup ya da arka camdan sarkan çocuğa aldırmayıp (uyarınca da "sana ne!" bakışı fırlatıp), hâttâ direksiyonda iken çocuğu kucağına alarak trafikte seyredenleri bir bir ihbar ettim.
Lakin bitmediler.
Adeta amip gibi bölünerek çoğaldılar.
Yolbastılar defalarca can aldı, can yaktı, kimse bu düzene bir dur demedi.
At Avrat Silah mantığındaki At'ı, aracın içindeki atlar ile karıştıranlar bellerine de silahları takınca tam oldu.
TİP
Hem bir markanın isim hakkına tecavüz edebilen, hem emniyet şeridinde yeldiri yeldiri gidebilen, hem ilerideki polisi görünce kendini olması gereken şeride atmak için aracını başkalarının üzerine sürebilen, hem de o araç kendisine yol vermedi diye yolunu kesip insanlara şiddet uygulayabilen bir "TİP" çıktı ortaya.
Habertürk'ten Nihat Uludağ'ın haberine göre; Pendik D-100 karayolunda meydana gelen olayda emniyet şeridinde ilerleyen Seydioğlu Baklavaları'nın sahibi olduğu ortaya çıkan Hüseyin ve Hasan Sel kendisine yol vermeyen aracın önüne aniden geçerek durdu. Daha sonra içerisinde hamile bir kadının da bulunduğu aracın dikiz aynasını kıran Hüseyin Sel otomobilin üzerine çıkıp zıplamaya başladı. Şirketin sahiplerinden trafik terörü estiren Hüseyin Sel yaptığı yazılı açıklamada "ani rahatsızlık geçiren annelerinin yanına gitme gayreti içinde" olduğu vurgusu yapıldı. Son dakika bilgisine göre, hamile kadının içinde bulunduğu araca saldıran Hasan Sel karakola giderek teslim oldu.
Savcılık ifadelerinin ardından şüpheli Hasan Sel "kara ulaşım araçlarını kaçırma veya alıkoyma", "mala zarar verme" ve "cebir, tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma", Hüseyin Sel de "kara ulaşım araçlarını kaçırma veya alıkoyma" ve "cebir, tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" suçlarından tutuklanması talebiyle nöbetçi hakimliğe sevk edildi. Nöbetçi hakimlikteki işlemleri sonrası iki kişi tutuklandı.
Polis merkezine gelen suçluları kapıda tokalaşarak (tokalaşma ânı fotoğraflanarak sosyal medyada paylaşıldığı için) karşılayan polis de görevden alındı.
Marka Mağduru Seyidoğlu
Sosyal medyada marka protestosu çoğalınca bu işte bir dahli olmayan Seyidoğlu firması da, Hasan Sel ve Hüseyin Sel'in sahibi olduğu "Seydioğlu Baklava AŞ" ile isim benzerliğinden dolayı süre giden zararın artmaması için ihtiyati tedbir kararı verilmesi talebiyle mahkemeye başvurdu. Gaziantepli Habeş Seyidoğlu Baklavaları ve Uluslararası Nakliyat Sanayi Ticaret Limited şirketi avukatınca, Bakırköy 1. Fikri Sinai Haklar Hukuk Mahkemesine sunulan dilekçede; firmanın geçen yıl "Seydioğlu Baklava AŞ" hakkında marka hakkına tecavüzün tespiti, markanın kullanımının önlenmesi ve bu hususta ihtiyati tedbir kararı verilmesi talebiyle mahkemeye başvurduğu, ancak mahkemenin bu talebi reddettiği hatırlatıldı.
Baklavacılar haklarını arayadursun;
"Siz öncelikle kurallara uyun"
Kurallara uymadığınızda birilerinin sizi ihbar edebileceğini unutmayın. Akıllı telefon marifetiyle artık herkes canlı yayında, herkes kayıtta.
"Kurallara uymanız yetmez"
Kurallara uymayıp tehlike yaratanları ihbar etmekten çekinmeyin. (Montajlanma ihtimali ile fotoğraf daha zayıf bir delil. O yüzden video kaydı önemli.)
Düşünün;
Velev ki şiddeti tavan yapmış kişi o aracın kapılarını açabilseydi neler olacaktı?
Velev ki aracın içindeki hamile kadın telefonu ile video kayıt yapmasaydı, o video sosyal medyada paylaşılmasaydı ve sosyal medya bu kadar baskı yapmasaydı neler olacaktı?
Tabi ki hiçbir şey olmayacak, yapanın yanına yaptığı kâr kalacak, yapan bu yaptığını tekrarlayıp duracaktı.
Doğru tarafın canı, doğruluğunun bedeli olarak daha çok yanacak, maddi ve manevi zarara uğrayacak, derdini anlatacak kimse bulamayacaktı.
O yüzden,
Gözünüz yolda, kemeriniz belinizde, şoförseniz eğer sürüş anında değil ama acil durumda eliniz telefonunuzda olsun.
Bana dokunmayan kötülük bin yıl yaşasın demeyin.
O kötülük bir gün size de bir şekilde dokunacaktır, bunu iyi bilin...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder