Ziraat fakültesi öğrencisi güzel bir kız uçağa bindiğinde tesadüfen genç bir erkeğin yanına oturur. Kızın elinde de gübreleme tekniği adlı kitap vardır.
Kızla tanışmak için bahane arayan genç:
Kızla tanışmak için bahane arayan genç:
"Siz de galiba benim gibi yalnız seyahat ediyorsunuz, tanışıp sohbet edelim mi?" diye sorar.
Kız: "Ne konuda sohbet edelim?" deyince, kızın elindeki kitaba bir göz atan genç, "Gübreleme tekniği üzerine konuşabiliriz mesela." der.
Kız sorar bu sefer: "Söyle o zaman, inek, koyun ve at aynı şeyleri yerler ama inek çamur gibi çıkarır, koyun zeytin çekirdeği gibi, at ise pişmaniye gibi. Sence bu nedendir?"
Genç adam şaşkınlıkla: "Bilmem ki? Ben hiç anlamam!" deyince kız şöyle der:
"Hem bir b..ktan anlamıyorsun, hem de gübreleme tekniği üzerine konuşmak istiyorsun."
Tıssss.........
Elif mi mertek mi?
Fıkranın benzeri için bir özlü söz vardır bizde de. Bilirsiniz.
Sözü söylemeden önce sorduğumuz sorudaki mertek ve elif ikilisinin içine bakalım ama.
Sözü söylemeden önce sorduğumuz sorudaki mertek ve elif ikilisinin içine bakalım ama.
Elif malum, Arapça'nın ilk harfi ve diğer tüm harflerin kaynağı, dikine, ince ve uzun, kılıç gibi bir hat. Mertek ise çitlerde kullanılan bir odun, dal ya da düz uzun bir tahta parçası.
Sözün öznesi 'Elif’i görse mertek sanan kişi' ise, anladınız işte...
Bu kişileri memleketin tepeciklerine bilir kişi diye kondurunca da; ayıkla pirincin taşını...
Dinden, tarihten, insandan, hayvandan, nebattan, sevgiden, şefkatten, aşktan, hâttâ kendinden bihaber bir insan ne bilsin ki Elif içinde koskoca bir dünyayı barındırır.
'Müsteşar da kim oluyormuş' da der bu bilgisizlikle kişi, 'CHP bir araba bile yapamadı' da der, verilecek 'evet'lerin Şeyh Sait'in ruhuna Fatiha olarak gideceğini de söyler.
Patrona yaranacağım diye kaş yaparken göz çıkartır sürekli. Hem hiçbir şeyden anlamaz, hem anlamaya çalışmaz.
Konuşmaya çalıştıkça batar. Ortaya da fıkradaki gibi bir durum çıkar.
"Gübreleme tekniği senin neyine!"
Liyakaten değil de gökten zembille inerek makama konunca böyle olur işte. Temel yok, emek yok, bilgi yok, bilgiyi harmanlayacak bilinç hiç yok.
E ben mi dedim aklı yok fikri var bu insanları kendine fikirdaş yap diye?
Ben mi dedim ağzından çıkanı kulağı duymayan bu insanları milletin karşısına insan diye çıkart diye?
Ben hep "Akıllı ol, akıllı insanlarla çalış!"dedim,
Dinlemedin...
Dinlemedin de iyi mi ettin?
Bak bu arkadaşlar 'hedö hödö' ederek en büyük zararı çatısı altında barındıkları, hâttâ mevcudiyetlerinin yegâne temeli olan partilerine veriyorlar.
Aslında bir yandan iyi de ediyorlar.
Kendi bindikleri dalı keserken neredeyse tüm ağacı dalsız bırakıyorlar. Ağacı saran canlı dallar bir bir azaldıkça ağacın aslında ne kadar çürümüş olduğu çıkıyor ortaya. Bu derin çürümüşlüğü göremeyenler ise kalan kuru dallardan medet umuyorlar.
Yapraklar dökülüyor, ağaç nefessiz kalıyor.
Arada bir, bir kova su döküyor bir el ağacın köküne, hafiften canlanır gibi oluyor ağaç.
Kova elin, su elin olunca, elden gelen de elin canı istediği kadar oluyor tabi.
Katar katar su verecek değil ya el, bir kova su döküp geçiyor...
Gübreleme tekniğini bilmiyorsunuz anladık da, bari sulama tekniğini bileydiniz.
Bileydiniz de, şu gencecik ağacı bir kova suya muhtaç etmeyeydiniz...
Bileydiniz de, şu gencecik ağacı bir kova suya muhtaç etmeyeydiniz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder