26 Ekim 2013 Cumartesi

Sonsuzluk senindir Semih, Uçar'san senindir...

Seni sana senin dilinle anlatmalı aslında Semih.
Uçarcasına...
Hani sen sözcükleri alıp bulutların üzerinde dolaştırıyorsun, dalgalı denizler aşırıyorsun, sonra da usulca kapımıza bırakıyorsun ya.
Dün geceki konserinde gördüm ki sen aynı şeyi sahnede de yapıyorsun.
Notaları elindeki sihirli değnekle havalandırıyor, uçuruyor, dans ettiriyor, sonra da yüreklerimizin ta içine konduruyorsun.
Sen sahnede bedenini bir enstrüman gibi kullanıp orkestranı yönetirken, ben her hareketinle, her mimiğinle hayatının her zerresinin müziğe adanmışlığını görüyorum.

Seni yakinen tanımış olmaktan da ayrıca gurur duyuyorum.

Ellerindeki sihirli değnekleriyle müzik yapabilen adamlardan birisi de sensin işte.
Her ne kadar toplumda şefin sadece baget salladığı fikri varsa da, şefsiz bir orkestra düşünülemez...
En zorudur hâttâ şef olmak.
Bütünü bilmek ve o bütünü yönlendirmek.
Kağıtlara yazılan senaryonun yönetmen tarafından can bulması gibi, portelere asılan notalar da ancak doğru bir yönetimle ruh bulur.
Ve keyiflidir de yönetmek.
En bilinen müzikleri dinlediğinizi düşünün mesela.
Mesela Ravel'in Bolero'sunu, Bizet'in Carmen'ini, Mozart'ın Türk Marşı'nı...
İster istemez başlayıverir insan elleriyle kollarıyla hayalet bir orkestrayı yönetmeye.
Şimdi yaylılar, şimdi obua, şimdi davul, ve çello.
Müziğin bitişinin sonunda kendisini çılgınca alkışlayan seyircileri(!) selamlar.
Teşekkürler teşekkürler....
****
Pazar günleri izlediğimiz klasik müzik konserlerinde dünyaca ünlü Hint asıllı şef Zubin Mehta'nın orkestrasını yöneten, yine dünyaca ünlü Ukrayna asıllı Amerikalı aktör Danny Kaye'i hatırlarsınız.
Ne kadar da eğlenceliydi o konserler.
Bir yanda büyük bir orkestra, diğer yanda onu yönetmeye çalışırken yaptığı sakarlıklarla izleyenleri gülmekten kırıp geçiren Kaye...
Borusan Filarmoni Orkestrası da zaman zaman konuk şeflere yer veriyor. Bunlardan en ses getireni de Cem Yılmaz'ın şefliği olmuştu hatırlarsanız.
Klasik müziği daha geniş kitlelere duyurmak için farklı ve faydalı bir yol belki de bu...
Malum, klasik müzik Türk halkının pek de sıcak bakmadığı bir müzik dalı. Ki Atatürk vakti zamanında klasik müziğin insan zihni ve psikolojisi üzerindeki doğru etkisine istinaden Türk halkını klasik müzikle yakınlaştırmak istemiş.
O'nun bu fikri, fikrin özünü kavrayamayanlar tarafından ya tümden reddedilmiş ya da yanlış ve işgüzar uygulamalarla zorla kabul ettirilmeye çalışılırken nefret ettirilmiş.
****
Dönelim izlediğimiz konsere ve öz be öz içimizden biri olan kendi şefimize.
İşte o şef yıldızlaşma yolunda emin adımlarla ilerleyen bir evladımız. Üstelik sanatıyla, çalışkanlığıyla ve insanlığıyla kendisini kısa zamanda hepimize sevdiren gazetemiz yazarlarından Semih Uçar.
Bu konserinde elbette ki kendisini yalnız bırakmadık biz de.

Konser hakkında kısaca bilgi verirsek;
Nisan 2013'de Cihat Aşkın'ın danışmanlığında kurulan ve Barok Müzikten Modern Müziğe, Türk Müziğinden farklı etnik müziklere uzanan bir yelpazeye sahip olan Bursa Ensemble Konserleri Mesut Caşka'nın sanat direktörlüğünde gerçekleşiyor.
Şef Semih Uçar, baş kemancı Ozan Sarı.
Kasım ayında piyanist Özgür Ünaldı, aralık ayında Orient Expres projesiyle Ayşegül Durakoğlu'nu konuk ederek Bursalı müzikseverlerle buluşturacaklar.

Şef Semih Uçar'ın 2000 yılında Uludağ Üniversitesi Konservatuarı'nda başladığı müzik ve eğitim hayatı o günden bugüne, yaşadığı tüm zorluklara ve yoluna çıkan tüm engellere rağmen, epey yol katetmiş. Yurt içi ve yurt dışındaki orkestralarda aldığı görevler, katıldığı uluslararası festivaller, başarılarla ve onur ödülleriyle bezeli akademik kariyeri ve bütün bunların hepsine anlam katan mütevazı ve naif yüreği...
1988 Bursa doğumlu Semih şu anda U.Ü. Devlet Konservatuvarı'nda obua ve oda müziği dersleri vermekte.

Kendimden geçmiş müziğin kollarında salınırken ve bir yandan da sahnedeki diğer müzisyenlerin Semih'e olan biatlarını izlerken, yukarılardan bir yerlerden müzisyenlerin üzerinde sallanan bir ışıltıya ilişiyor gözüm.
Tavandan sarkan bir örümcek...
Spotların altında parlayan görüntüsüyle aşağı yukarı geziniyor bir vakit. Sonra yok oluyor. Az sonra da -müziği çok beğenmiş olmalı ki- ailesini de yanına alarak geri geliyor.
Üç örümcek yukarıdan, biz izleyiciler karşıdan hep birlikte dinliyoruz konseri.
****
Parçalar ardı ardına sıralanıyor.
Semih içindeki coşkuyu zaman zaman kendisine saklayarak, zaman zaman dışarıya taşırarak yönetiyor orkestrasını.
Zihnini ve dolayısıyla bedenini özgür bıraktığı anlarda kartal misali kanatlanıyor.
Yaşı genç, tecrübesi yaşına göre ziyade.
Zaman içinde nerelere ulaşacağını görüyorum bir an, gözlerim nemleniyor...
Sahnedeki genç müzisyenleri dinlerken, sanatın gençlere ne kadar yakıştığını düşünüyorum en çok.

Savaşan bir dünyanın sanat insanlarının ne kadar uzağında olduğunu, gün gelip de savaş onları kendi girdabına çektiğinde ne kadar savunmasız kaldıklarını anlatan bir filmi hatırlıyorum.
Piyanist filminde İkinci Dünya Savaşı Almanyası'nda saklanmak zorunda kalan Yahudi bir piyanistin, saklandığı evdeki piyanoyu çalış sahnesini, ses çıkartmaması gerektiği için ince uzun parmaklarını piyanonun tuşları üzerinde tuşlara değdirmeden gezdirişini, içinde deliler gibi çalan ama kimsenin duymadığı müziği...
****
Konserin ardından yaptığı can alıcı konuşmada Semih, 3 milyonluk Berlin ile 2 milyonluk Bursa'yı mukayese ederek müzik ve sanat konusunda ne kadar gerilerde olduğumuzla yüzleştiriyor hepimizi.

Lâkin bundan şikayet etmek yerine ellerini taşın altına koyduklarını ve bu oluşumu başlattıklarını, gelecekteki konserlerine konuk edecekleri sanatçıları ve bütün bunlar için de sponsora ihtiyaçları olduğunu anlatıyor bütün samimiyetiyle.

Konserin bitiminde sevgi yumağı içinde sarıp sarmalanan diğer arkadaşları gibi Semih de bu alakadan epey memnun.
Sevdikleriyle ve sevenleriyle fotoğraf çektiriyor bolca. Kimseyi geri çevirmeden, herkesle sohbet ederek.
En çok da annesinin kendisini gururla izleyen bakışları eşliğinde.

Vedalaşırken yazılarını yazmaya başladığında kulağına fısıldadığım ve o fısıltıya kulak vererek her yazısında harikalar yarattığı kelimeyi bir kez daha yineliyorum.
Aç kendini Semih.
AÇ ve UÇ.
Sonsuzluk senindir...
Yolun açık olsun...

Konserden bir parça izlemek için tıklayınız:
Semih Uçar Obua dinletisi için tıklayınız:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder