12 Ekim 2013 Cumartesi

Belediye Orkestrası 30 yaşında ama müzikleri yaşsız


Büyükşehir Belediyesi Orkestrası’nın 30. kuruluş yılı özel konseri, Atatürk Kongre Kültür Merkezi Osmangazi Salonu’nda gerçekleştirilen bir konserle sanatseverlerle buluştu.
Büyükşehir Belediyesi Orkestrası bünyesinde çalışmalarını sürdüren Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziği bölümleri icra heyetleri ile Bando ve Çalgıcı Mektebi Roman Orkestrası’nın seslendirdikleri eserlere zaman zaman dansçılar da eşlik etti.
Konserin başlangıcında Orkestra’nın kurulmasında katkısı olan Necmettin Şenocak, dönemin Belediye Başkanı Ekrem Barışık, Şef Erdinç Çelikkol, Burhan Dikencik, Yücel Paşmakçı, Fikret Değerli ve emeği geçen diğer kişilere edilen teşekkürlerin ardından ilk olarak sahne alan Bando, programına Anafartalar Marşı ile başlayıp Arapsaçı'yla devam etti ve ‘döktürü’ parçalarıyla programını tamamladı.
Görevimiz Tehlike filminin müziğini, bir anda taktıkları güneş gözlükleri ile icra eden bandocular, görüntüleri ile Blues Brothers’ı anımsattı.
Repertuvarlarındaki parçaları sırasıyla çalarken hepsinin bedenleri hareketsiz ve yüzleri biraz ifadesiz olsa da, bazılarının ayakları kıpır kıpırdı. Onlar bir örnek giydikleri siyah rugan pabuçlu ayaklarını yere vurarak tempo tutuyorlardı.
Çoğununsa sanki bitse de gitsek der gibi, sanki oraya zorla getirilmiş gibi bir havaları vardı.
Belki de salonun ışıklarının karartılmamış olması bando ile izleyiciyi gerektiği kadar bütünleştiremiyordu.
Bandonun ardından sahne alan Türk Halk Müziği Bölümü sanatçıları koro halinde türkülerini söylerken salon hâlâ yeterince karanlık değildi ve izleyici ile söyleyici hâlâ buluşamamıştı.
Solo için mikrofona gelerek eserlerini kusursuz söyleyen, söylerken de salonda coşku yaratan solist yerine geçtiğinde yine bir kopukluk oluşuyordu.
Sazlar iyiydi, şef Hamit Gazigil iyiydi, solistler iyiydi, Ankara Havası söylenirken sahneye gelen seğmenler iyiydi, izleyiciler iyiydi, lâkin karşılıklı olarak bir türlü aynı hava teneffüs edilemiyordu.
Halk Müziği Korosunun ardından Türk Sanat Müziği Bölümü sanatçıları sahneye aldı.
Eserler haliyle biraz ağır, kıyafetler haliyle biraz klasikti.
Bu bölümde de yine aynı kopukluk yaşanıyordu.
Müzisyenler iyiydi, solistler iyiydi, şef Nusret Parmaksız iyiydi, izleyiciler iyiydi, lâkin şarkılar bir türlü izleyiciyi alıp götürmüyordu.
Ve salon hâlâ yeterince karanlık değildi.
Sanat Müziği icra heyetinin ardından sahneye 19 Mart 2010’da kurulan Çalgıcı Mektebi Roman Orkestrası geldi.
Fıkır fıkır çalacaklar derken salonda epey yüksek sesle çalan ve sesin fazlalığından dolayı pek anlaşılmayan bir müzik başladı. 
Biraz roman havası, biraz arabesk, biraz da ilk olarak sahne alan bandonun kendilerine şekil yaparak çaldığı “Görevimiz Tehlike” o gürültüde kaynadı gitti…
Onlar doğuştan müzisyendiler ama sahneden dışarı taşamıyorlardı.
Ve daha sonra konserin başından beri beklediğimiz izleyici ve müzisyen kaynaşması nihayet gerçekleşmeye başladı.
Bütün müzisyenler ve bütün solistler sahneye gelip de sahne cıvıl cıvıl hale gelince, solistlerin de müzisyenlerin de neden olduğunu çözemediğimiz tedirginlikleri sona erince, sahnenin büyüklüğü içinde yeterince kalabalık olunca sahneden izleyiciye doğru bir coşku yayılmaya başladı ki sormayın.
Bütün gurupların hep birlikte çalıp hep birlikte söylemeleri müthiş bir sinerji yarattı ve müzik izleyiciyi avucunun içine aldı.
Özellikle de bando diğer sazlarla birleşince müzikler Goran Bregoviç’in Balkan müziklerini çağrıştırdı.
Keşke en başından hepsi bir arada çıksalardı dedim açıkçası.
Bu keyifli repertuvarın ardından sahneye Şef Erdinç Çelikkol davet edildi ve onun yönetiminde hep bir ağızdan Memleketim parçası söylendi.
Program, usta sanatçı Erdinç Çelikkol ile gecede emeği geçenlere plaket ve çiçek takdim edilmesiyle nihayetlendi.
Gecenin sonunda yerimden kalkıp da merdivenlere yöneldiğimde salonun yarısından fazlasının boşalmış olduğunu gördüm.
Ne çabuk!..
Sonra da, 'biz zaten böyleyiz, ağlaya sızlaya izlediğimiz film daha biter bitmez, sanki az evvel iki gözü iki çeşme ağlayan biz değilmişiz gibi, jeneriğin akmasını dahi beklemeden hemen salonu terk etmez miyiz' dedim.
Gülsek de, ağlasak da durum değişmiyor işte.
Program biter bitmez bir an önce o durumdan diğer duruma hızla transfer olup izlediklerimizin hazzını devam ettirmiyor, bu halimizle de işi bitince sırtını dönerek horlamaya başlayan kocalara benziyoruz.
****
Uzatmayalım;
Konseri izlerken hissettiğim un var, şeker var, yağ var lâkin helva bir türlü karılamıyor düşüncesinin konserin sonunda önemini kaybetmesi bir yana, merdivenleri ağır ağır çıkarken müziğe verilen emeğin ve müziğe duyulan aşkın kutsallığına bir kez daha hayran kalıyorum…
Eminim onlar da sezonun bu ilk konserindeki heyecan ve tedirginliklerini üzerlerinden atarlar ve dinleyicilerine muazzam lezzette konserler sunarlar...
30. yıllarını kutladıkları bu gecede müziğin yaşı olmadığı ve sonsuzluğa uzandığı inancıyla kendilerine sanatla dolu uzun yıllar diliyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder