Önce Kayahan tükendi...
Onun tükenişinden yıllar sonra duyduk ki Meryem de tükenmiş.
Hani Hürrem olan.
Şaşırdık.
Tükenmişlik sendromu ha! O da ne ki dedik.
'Şımarıklık işte, ayda 200 bin cukka, daha ne istiyor?'
5 binlik bir iş olsun razıyım, yeter ki mutlu olayım dediğini bilmedik.
Olsa olsa hasılatı 400 bin yapmak için numara çekiyordur zannettik.
Eee, kişi karşısındakini kendisi gibi bilirmiş ne de olsa.
Tükenmek yerine tüketmeyi seçtiğimizden ve kendi tükenişimizin farkına varmadığımızdan olsa gerek bu vazgeçişe bir anlam veremedik.
Kendisiyle barışık, kendisiyle yüzleşebilen ve kendisini dinleyebilenlerin yapabildiği bir şey bu.
Tükeniyorum, o zaman durmalıyım deyip hayata bir mola verebilenlerin,
Satın alınabilen her şeyin kendisini yok oluşa sürüklemesine izin vermeyenlerin,
Hem ruhuna hem de bedenine saygı gösterebilenlerin işi.
Meryem Uzerli farklı bir kültür aldığından belki, ancak sağlıklı olan bir insanın üretken olabileceğinin farkında.
Onun yerinde başka birisi olsa tükenmek ne kelime...
'Böyle ufak tefek şeyler için de tükenilir mi ayol.'
'Paraysa para, şöhretse şöhret...'
Hürrem olmaya can atan kim bilir kaç kişi.
Oysa esas marifet Meryem olabilmekte...
İşte o, canlandırdığı Hürrem'i Hürrem yapanın kendisi olduğunu ve bu tükenmişlik ile devam ederse hem kendisini, hem de Hürrem'i tüketeceğini iyi biliyor.
Ve gidiyor...
Keşke insan Meryem gibi tükenmese ama keşke Meryem gibi tükendiğinin farkına varabilse.
Devam etmek için tırmalarken günden güne eriyip bittiğini anlayabilse.
Ya da anlayanları dinlese, kendisine seslenen seslere kulak verse.
Her şeyden önce bırakıp gidebilecek kadar güçlü, cesur ve akil olabilse...
İnatla kalıp günden güne tükeneceğine, gitmesini bilip büyüse.
Hayatın seyrinden, gündemin keşmekeşinden, kısacası dünyevi her şeyden elini eteğini çekse...
Gittiği yerde ruhunu beslese, iç sesini dinlese, şöyle bir kendisine gelse...
Sonra da geriye muhteşem dönse...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder