Arada doktora gitmeli insan...
Hani 'çocukluğuna inen' doktora ama.
Anlatmalı sonra içinde barındırdığı ne varsa.
Acılarını, tatlılarını.
Dökmeli içini şöyle sular seller gibi.
Kâh ağlaya, kâh güle...
Çocukluğuyla yüzleştikten sonra da günlük hayatta yaşadıklarını anlatmak için gitmeli.
Madem kimseleri dinlemeyip kimselere inanmıyor, güvenmiyor, eşiyle dostuyla bile dertleşmiyor.
Dertleşme ihtiyacıyla beraber dedikodu yapma ihtiyacını da gideremiyor.
Ki bir insan kimselere güvenmeyip birebir konuşmalardan korkuyorsa, korkularını ve sanrılarını kalabalıklara yansıtıyorsa.
Şikâyet mi desek, ağlaşma mı desek, gaz verme mi desek ağzına ne gelirse üzerine basa basa anlatıyorsa...
"O bana dedi ki", "Bu sana dedi ki", "Şu ona dedi ki" diyerek dedikodu yapıp ortalığı birbirine katıyorsa...
Topluluklara hitap ederken "Bunlar var ya bunlar sizin için şöyle dediler, böyle dediler" diyerek ortamı gerdikçe geriyorsa.
Gerilimden doğan kargaşaları ellerini ovuşturup bıyık altından gülerek izliyorsa,
Kısacası;
Çözüm için değil, düğüm için konuşuyorsa,
Muhakkak gitmeli...
Uzanmalı koltuğa şöyle boylu boyunca.
Ortam loş ve sessiz.
Hafif bir müzik belki.
Rahatla, sakinleş, iyileş, güzelleş.
Aynaya bak, kendini gör.
Dahası;
Paranoyayı bırak, artık gerçekleri gör...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder