31 Mart 2013 Pazar

Kıl tüy muhabbetler

Başlığa bakıp da ironi yapacağımı sanmayasınız. Gerçekten de kıl tüy muhabbeti yapacağım size bugün.
“Kadınların kaşlarını almaları caiz midir?” sorusuna görüş veren Diyanet, “Mecbur değilsen kaşını, bıyığını, tüylerini aldırmak günahtır. Ama psikolojini bozacak kadar kötüyse aldırabilirsin” demiş ya, ordan geldi aklıma bu yazı da... 

Hayvanların postlarıyla hiç dertleri yok malum.
Yaz gelince tüy dökerek yazlıklarını giyiyorlar, kış gelince yine eski hallerine geri dönüyorlar.
Ne aslan yelesine fön çektiriyor, ne de tilki kürkü ıslanmasın diye şemsiyeyle geziyor.
Zımpara misali dilleri kişisel bakım için yetiyor da artıyor.
İnsanlarınsa kıl tüy muhabbeti bitmek bilmiyor.

Saçlar mesela başlı başına bir konu.
Kurusundan yağlısına, kısasından uzununa, sarısından karasına, düzünden dalgalısına ve dahi kıvırcığına…
Yandan mı ayırsak ortadan mı, uzatsak mı kısaltsak mı, sabunla mı yıkasak şampuanla mı?
Ah bir de ıslak ıslak dışarı çıkmasak…

Saçı az olanın derdi bir türlü, çok olanın başka bir türlü.
Olmayanınsa bambaşka bir türlü.
En rahatı onlar aslında da, farkında değil.
Ne şampuan, ne de saçımı ne tarafa yatırsam derdi.
Kadınların saçlarına vurdukları sıra dışı renkleri.
Kâh boyadan yıpranmışı, kâh henüz boya dokunmamışı.
"Yıka ve Çık"çılar ise arada en şanslısı…
Ya Orta Çağ'da, suyla sabunla meşk etmeyen Avrupalıların başlarındaki bitleri saklamak amacıyla ürettikleri lüle lüle perukları!
Eski Mısır’da da aristokrat sınıfa mensup erkekler saçlarını kazıtıp, daha uzun insan saçından yapılma ya da insan saçı-at kılı karışımından yapılma peruklar giyerlermiş başlarına.

Kıl tüy demişken istenmeyen tüylere de iki laf etmeden geçmek olmaz hani.
Yüzyıllardır alınmalarına rağmen inatla çıkmaya devam etmelerine bakacak olursak istenmediklerinin farkında değiller anlaşılan.
Nasıl bir aymazlık ya da nasıl bir inatsa artık.
Tabi yılmaksızın çıkmalarının sebepleri çok.
Onları yolmakta ısrarcı olan, hatta daha da azdıran bizleriz. Fetvada dendiği gibi bıraksak kendi hallerine aslında, onlar da rahat, biz de rahat.
Kadınların istenmeyen tüyleri bir yana, erkeklerin de hem belalısı hem de olmazsa olmazı sakalları- bıyıkları var.
Yaşlandıkça kulaklarından ve burunlarından fışkıran kılları ile, hele de kaşlarına gelen son gürlüğü ile daha bir heybetli durmaya başlıyorlar giderayak. Göğüs ve sırt dekoltesi kılları ona keza. Gömlekten dışarı taşacak ki şanı yürüsün...
Kadınların kaş derdi ise ergenlikle birlikte başlıyor.
Bir elinde cımbız, bir elinde ayna.
Hele de kaşlar Boğaz Köprüsü kıvamındaysa…

Tek tük de olsa kaytan bıyıklı kadınlar da var arada.
Kirpiklerinin gölgesi güllerle bezenmiş kadınlar da.
Kaş aldıran erkekler de var bu arada, saklanmayın hiç arkalara, görüyoruz...

Saça başa tekrar dönecek olursak;
Saç teli tehlikelidir de bir yandan. İnsanın başını belaya sokar.
Ceketin omuzuna yapışmış tek bir tel mesela!
Söyle, kim bu kadın!!
Akıllı adam evdekiyle dışarıdakinin saçını aynı renge boyatan adammış.
“Sana kızıl çok yakışır hayatım, bir denesen diyorum….”
Peki ya yemeğin içinden çıkan saç teline ne dersiniz?
Tamam tamam, ne dediğinizi duydum.
Sustum, saçının bir teline kurbandınız hani demedim.

Bakın kıl tüy derken ne kadar çok laf ürettik değil mi?
Demiştim size kıl tüy deyip geçmeyin diye.
Bitti mi sandınız, bitmedi…

Saçı uzatmak ya da çoğaltmak için postişler, çıt çıtlar, kaynaklar var pek çok  kafada.
Doğum sonrası ya da kemoterapi esnasında tutam tutam dökülen saçlarına hazin hazin bakan insanlar var.
Sonra saçların yeniden çıkmasına sevinmek var.
Başı sıcaktan-soğuktan korumasının dışında görsel olarak insanın kendine güvenini kazandıran bakımlı ve temiz saçlar var.
Düğünlerde aynı kuaförün elinden çıkan telefon kablosu kılıklı tek tip saçlar var.
Sıradan günlerde sakin durup, ne tarafa istersek o tarafa yatan ama özel bir güne hazırlanırken inada bindirip şaha kalkan saçlar var.
Özgür bırakılan ya da bazen bir kalemle başın üzerine toplanıveren, rengarenk aksesuarlarla neşelenen, şık bir topuzla asilleşip, çılgın buklelerle şirinleşen saçlar var.
Sık sık değiştirilen modeli ya da rengiyle kişinin ruh halinin aynası saçlar var.
Tepeler açılmaya başlayınca yandakileri uzatıp, dağlar tepeler aşırtıp, karşı yakaya ulaştırılan yapıştırma saçlar var. Dökülen saçlara inat ekilen saçlar olduğu kadar, bir yandan da inatla kazınan saçlar var... 
Uzun saçlı Samson ile meşhur dazlak Yul Brynner var.
Saçının tellerine…. diye başlayan şarkılar var.

“Ne güzel enseyi geçmemesi saçların, 
Alnımızda bitmesi. 
Tane tane olması kirpiklerin, 
Tel tel olması kaşların. 
Ne güzel insan yüzü…” diyen Oktay Rıfat şiiri var…
Var oğlu var.
****
Gökteki yıldız ile baştaki saç sayılmazmış.
Şeytanın işi olmayınca işte böyle kuyruğunu tartarmış...

31 Mart 2013 / C.E.Y.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder