1953 yılının 10 Temmuz'unda tedavülden kaldırılan Mudanya treni, sabah çok erken saatlerde Demirtaş İstasyonu'ndan alırmış yolcularını.
Tren Bademli'ye geldiğinde "Uyan uyan, tren Bademli'ye geldi" hitabıyla uyandırılırmış uyuklayan yolcular.
Yolculuk esnasında rampalarda yavaşlayan trenden atlayıp meyve ağaçlarından nemalanan yaramaz yolcuların pek çoğu şimdi ya orta yaşlarının sonlarında ya da yok...
Benim hatırladığım; Trilye-Bursa otobüsleri, Santral Garaj, Geçit Ekmeği, Tepedevrent ve tepeye ulaşınca görünen deniz.
Trense babamın gençliğinden bir kare...
Sona eren tren hikayesinin peşini bırakmayıp, 1997 yılından beri Bursa'ya tren mücadelesini veren ve sonunda gerçekleşmesine şahitlik eden ise Kemal Demirel...
****
Davaya baş koymak denir ya hani.
Yılmamak ve doğru bildiği yoldan sapmamak.
Ve o yolun sonunda da hedefe ulaşmak.
Ülkeyi "demir ağlarla örme" felsefesini benimseyen Kemal Demirel'in 16 yıllık öyküsü tam da buydu işte.
O, tren yoluna başını koyan ve trenin tekerine başını kaptırmayan kişiydi.
Kentinin aşina olduğu 16 rakamı gibi 16 yıl süren yolculuğunda toplam 250 km yol yürüyen, yaklaşık 77.000 km yol kateden kişiydi.
O'na göre demir yolları vücuda kan taşıyan damarlar misali ülkenin en uzak köşelerine kadar gidebilmeliydi.
Hem insan taşınmalıydı hem de yük.
Otoyollardaki trafik terörü daha fazla can almamalıydı.
Can kıymetliydi, mal da canın yongası.
İkisi de korunmalıydı.
Canların duble yollarda heba olup gitmesi kader olmamalıydı.
Tek başına yel değirmenlerine karşı savaş verdi çok zaman.
Bazen "Havanda su dövüyor" denildi.
Bazen "Kaçılın çuf çuf Kemal geliyor"...
Zaman geldi onun dediğine gelindi.
Tren, tam da Demirel'in başını koyduğu yerde mola verdi.
Uyan uyan, Bursa'ya tren geldi!..
****
Trafik terörüne karşı proje çalışması olan "Bursa'ya ve Türkiye'ye demiryolu" kampanyasını yıllardır yürüten Demirel, bu mücadelesini anlatan fotoğraf sergisini cumartesi günü Tayyare Kültür Merkezi'nde açtı.
100'den fazla gazete kupürü ve fotoğraf ile doluydu duvarlar.
Adım adım yürünen yollar, henüz beyazlaşmamış saçlar, destekle dolu yazılar.
Her bir fotoğrafta yüzlerce anı...
Bu yolculukta kendisine yoldaşlık eden çalışma arkadaşları, ailesi ve dostları açılışta da yanındaydılar yine.
O kadar mutlu ve gururluydu ki konuşmasını yaparken.
Ne bir kırgınlık ne de bir küskünlük duyuyordu kendisini kale almayanlara.
O'nun için önemli olan sadece neticenin hasıl olmasıydı.
Diyordu ki; demir yolu sadece Bursa'ya değil, vatanımdaki her şehre ulaşmalı.
Diyordu ki; siyaseti ve hizmeti her kim yaparsa yapsın ama kazanan ülkem olsun.
Onun bu birleştirici ve yapıcı tavrı açılışa gelenlerin her birinden de yansıyordu zaten.
Bu gibi durumlarda farklı partilerden olmak pek bir şey ifade etmiyordu.
Yapılan iş doğru ise alkış kaçınılmaz oluyordu.
Neticede Bursa küçük bir şehirdi.
Davetlilerin çoğu da Bursa'nın büyümüş çocukları...
Cisimleriyle orada olanların dışında olamayanlar da yolladıkları telgraflardan okunan isimleriyle katıldılar açılışa.
Kimi gönüllü, kimi prosedür gereği...
Tren bu.
Yolcusu da var, kaptanı da.
Ve yol kenarından bakanı da...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder