18 Kasım 2024 Pazartesi

Duru ve Yalnız Ülke Küba

Vefatının üzerinden 86 yıl geçmesine rağmen Atatürk bizi nasıl hâlâ koşa koşa Anıtkabir'e  getiriyorsa, 1959 devriminin üzerinden 65 yıl geçmesine rağmen Küba da turistleri kendisine hâlâ öyle çekiyor.
Bir devrimin izini sürmek isteyenler için 2016 yılında ölen Fidel Castro, 1967 yılında ölen Che Guevara, 1959 yılında ölen Camilo Cienfuegos ve elan hayatta olan Fidel'in kardeşi Raul Castro, yani Küba'nın kahramanları, Küba gezisinin en önemli belirleyici karakterleri.
Bir yandan da eşsiz güzellikte doğası, purosundan romuna zenginlikleri, 28 Ekim 1492'de, Kristof Kolomb'un karaya çıkmasıyla başlayan İspanyol tarihi ve İspanyollar öncesindeki tarihi ile görülmeye değer bir ülke.
Ölmeden ve çok yaşlanmadan önce görülmesi gereken ülkelerden biri olarak Küba, benim de her bakımdan merak ettiğim bir ülkeydi. Özge Ersu'nun Küba programını görünce sorgusuz sualsiz hemen "geliyorum" dedim. Defalarca Küba'ya gitmesine rağmen belki o bir daha Küba gezisi yapmazdı, yapsa da belki ben gidemezdim, ya da belki ortada gidilecek bir Küba kalmazdı. Ne acıdır ki Küba'dan dönerken her üç ihtimali de fazlaca düşündüm.

Bir Uçak Dolusu Türk
Rafael Kasırgası'nın vurduğu, elektrik kesintilerinin yaşandığı ve bazı uçak seferlerinin yapılamadığı Küba'ya, otuz üç turist ve bir rehber olarak kasırgadan 1 gün sonra indik.
Türk Ekspres ve Özge Ersu birlikteliği ile 9–16 Kasım tarihleri arasına gerçekleşecek olan gezimiz başlamıştı. 
Özge Ersu
Gezinin Küba ayağında da Luis ve ekibi vardı. Gezi boyunca bize Louis eşlik etti. Her gittiğimiz yere Küba ekibi bizden önce giderek organizasyonu yaptı. Bu sayede son derece konforlu bir gezi yaşandı. Rehberimiz Özge Ersu da Küba'nın tarihini, coğrafyasını, ekonomisini, eğlence hayatını ve Küba ile ilgili her ne varsa hepsini en ince detayına kadar anlattı.
Küba'ya giden Türkler sadece biz değildik elbet. Havana uçağı adeta tıka basa Türk turist ile doluydu. Farklı yerlerde kalsak, farklı mekânlarda yiyip içsek de aynı rota üzerinde defalarca karşılaştık. Özellikle de 10 Kasım sabahı Atamızın karşısında hepimiz saygı duruşundaydık. Tabii ki dönüşte de yine aynı uçaktaydık.
Aşağıda görünen ağaçlıklı yol Paseo del Prado-El Prado
Küba’nın başkenti Havana'ya iner inmez otelimize gidip valizlerimizi bıraktıktan sonra, otel terasında kahvelerimizi içerken şehri tepeden izledik. Daha sonra gezi boyunca bizi taşıyacak olan otobüs ile Havana sokaklarını dolaşmaya başladık. Otelin önündeki ortasından ağaçlarla, bronz aslan heykellerle, mercan taşı duvarlarla ve mermer banklarla kaplı genişçe bir gezinme yolu geçen Paseo de Martí (Paseo del Prado-El Prado) caddesi üzerinden denize dik indik ve bir anda karşımıza Castillo del Morro (Morro Kalesi) çıktı. Körfezin diğer yakasındaki kaleye ve Che'nin evine daha sonra gidecektik. Biz rotamızı sahil boyunca, Eski Havana'daki Havana Limanı ağzından Centro Habana mahallesi ile Vedado mahallesinin kuzey tarafı boyunca 8 km boyunca uzanan, geniş bir kordon, karayolu ve deniz duvarı olan Malecon'a çevirdik.
Malecon
Kordonun ucunda yüksek katlı oteller ve geniş yollar ile arka sokaklarda güzel evler ve bakımsız evler bir aradaydı. Fırtına sonrası görüntüler arka sokaklarda (tahmin edeceğiniz üzere) epey kötüydü. Bazıları kökünden sökülmüş, bazıları birbiri üzerine devrilmiş ağaçlar, ters yüz olmuş çöp konteynerleri, yerlerde su birikintileri ve elektriksiz bir şehir...
Şimdilerde zor günlerden geçiyor olsa da Küba, 1900'lerin başından 1940'lara kadar dünyanın en zengin beş ülkesi arasında yer alan bir ülke. Küba'nın evlerinin çoğu, kolonyal tarzda yumuşak kıvrımlara sahip. Arada Rus döneminden kalma dikdörtgen tasarımlı soğuk görünümlü evler de göze çarpıyor. 
Hiç ummadığınız bir anda yıkıntılar arasında kendine yer bulmuş bir sanat eseri size göz kırpıveriyor.
Kolonyal dönemden kalma binalar eskiden ne kadar güzeldiyseler, şimdilerde bir o kadar eski, bir o kadar köhne, bir o kadar harap haldeler. 
(* Havana'da kolonyal dönemden kalma birçok eser bulunduğundan dolayı burası 1982 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine dahil edilmiş.)

Elián González Hadisesi
ABD ile Küba arasında 8 ay boyunca büyük bir krize yol açan ve o günlerde 6 yaşında olan 1993 doğumlu Elián González'in hikâyesini duymuşsunuzdur.
Elián önce ABD'ye kaçak girmeye çalışan annesiyle, tıka basa dolu mülteci teknesine biner. Sonra tekne devrilir ve Elián Karayip denizinin köpekbalıklarıyla dolu sularında diğer 30 kişiyle birlikte annesinin ölümünü seyreder.
Tek kurtulan kendisidir. Florida eyaletinin Miami kentinde yaşayan büyük amcası Lazaro Gonzales'in yanına sığınır. Medyanın bir numaralı haber malzemesi olur. Ve böylece Küba ile ABD arasında ideoloji kavgasının da simgesi olur. ABD, kamuoyu ile adalet arasında sıkışır. Küba hükümetinin ‘milli dava’ ilan ettiği Elián krizi, babası Juan Miguel Gonzalez'in diplomatlar eşliğinde hukuk mücadelesi vermesiyle devam eder. Küçük çocuk bir de, otomatik silahlı FBI ajanlarının gece baskınına tanık olur. Şiddet filmlerinde görülen bir operasyonla akrabalarının elinden alınan Elián sonunda ülkesine döner.
José Julián Martí Pérez'in kucağındaki çocuk Elián ve Jose Marti eli ile ABD Konsolosluğunu gösteriyor.
(Elián González Küba'da büyüdü, Matanzas Üniversitesi'nde mühendislik okudu ve endüstri mühendisi olarak çalıştı. 2023'te Küba'nın Cárdenas şehrini temsil eden Halkın Gücü Ulusal Meclisi'ne seçildi.)

Islak Ayak - Kuru Ayak
Yeri gelmişken hemen soralım: Islak Ayak mısın, Kuru Ayak mısın? 
Ona göre ya döneceksin, ya kalacaksın.
Florida eyaleti kıyılarına 1960'lardan itibaren yüz binlerce Kübalının akın etmesiyle iki ülke arasında göçmen konusu özel statü ile sürdürülmüş, tehlikeli deniz yolculuklarının önüne geçebilmek için 1995'de dönemin ABD Başkanı Bill Clinton tarafından 'ıslak ayak-kuru ayak' politikası hayata geçirilmişti.
Bu politika ile ABD topraklarına ulaşmayı başaran göçmenlere (kuru ayak) oturma izni veriliyor, denizde yakalanan göçmenler (ıslak ayak) ise geri gönderiliyordu.
Küba genellikle ABD'nin iade ettiği göçmenleri kabul etmeyi reddediyordu.
Obama bu uygulamayı 2017 yılında sona erdirdi.
Kaynak: Sputnik News

Hotel Nacional'de bir "Drink"
İki gece kalacağımız otelimize giriş yapıp yerleşmeden önce, gezimizin son gecesini geçireceğimiz tarihî Hotel Nacional'e uğrayarak biraz nefes ve birer "drink" aldık. 
Hotel Nacional
Küba'nın yerel içkileri Mojito, Rum, Cuba Libre, Daiquiri, Bira (Cristal, Bucanero), Pina Colada, isteyene alkollü, isteyene alkolsüz kokteyller, kahve, su... Siz hangisini tercih ederseniz o...
Paseo del Prado-El Prado
Plaza de San Francisco karşısında, Asis Meydanı'ndaki Cafe del Oriente'de müzik eşliğinde öğlen yemeğimizi yiyerek; ortasından ağaçlarla, bronz aslan heykellerle, mercan taşı duvarlarla ve mermer banklarla kaplı genişçe bir gezinme yolu geçen Paseo de Martí (Paseo del Prado-El Prado) caddesi üzerindeki otelimize geldiğimizde saatler akşama yaklaşmaya başlamıştı. Odalara çıkıldı, valizler açıldı, biraz dinlenildi ve akşam yemeği için hazırlanıldı.
Akşam yemeğimiz eski ve metruk bir binanın içindeki, ‘Çilek ve Çikolata’ filminin çekildiği La Guarida'da... 
La Guarida
Bir Paladar (ev yapımı Küba yemeği yapan aile işletmesi) olan La Guarida beni, yemeklerinden ziyade mimarisiyle doyurdu.
Daha fazla geç olmadan otelimize döndük. 12 saatlik Türkiye-Küba yolcuğunun yorgunluğu ile odalarımıza çekildik.

10 Kasım 1938 - 10 Kasım 2024 
Bugün günlerden 10 Kasım. Bugün biz Atatürk'ü, sonsuzluğa ulaştığı 10 Kasım'da, vatanımızdan çok uzaklarda ve bir devrim tarihinin ortasında; uluslara örnek olmuş, uluslararası saygınlığı ulaşmış bir asker, bir lider, bir devrimci ve bir devlet adamı olarak, Puerto Caddesi'ndeki Plaza de Armas Parkı'ndaki büstü başında, Havana Büyükelçimiz Vehbi Esgel Etensel ve Havana'da bulunan Türk grupları ile birlikte ebedî bir saygıyla anıyoruz. 
Bizim Ata'mızı andığımız saatlerde, saat farkından dolayı Türkiye'deki anmalar çoktan nihayetlenmiştir. Atatürk bugün, her zaman dilimindeki ülkelerin Türkiye konsolosluklarında, 24 saat boyu anılacak. Dünya döndükçe de anılmaya devam edecek.
Gazi Mustafa Kemâl Atatürk
Havana devlet adamlarının isteği üzerine heykeltıraş Metin Yurdanur tarafından 2011 yılında yapılan heykelde, Gazi Mustafa Kemâl Atatürk'ün “Yurtta Barış, Dünyada Barış” sözü yer alıyor.

Gel Binelim Benim Otomobile
Havana'da yollar geniş ve neyse ki trafik yok. Çünkü artık kimsede yeni araba alacak kadar para yok. Küba'nın parlak yılları olan 40'lı, 50'li yıllardan kalma Amerikan arabaları (Yank Tankları ya da Almendrones), ABD ambargosu dolayısıyla ülkeye yeni araba ve yedek parça gelmediğinden dolayı, "yokluk insanı yaratıcı kılar" mantığı ile her şekilde yaşatıldığından ötürü, yollarda çoğunlukla eski Amerikan arabaları var. Ford. Buick, Dodge, Chevrolet gibi (tedavülden kalkmış, gerçek antika) arabaların sayısı ülke genelinde 60 bin kadar ve bunların çoğu Havana'da bulunuyor. (Bu arada; eski arabaların hepsi ABD arabası değil, bazıları da Sovyet döneminden kalma Lada'lar, Volga'lar. Arada yeni arabalar da gözüme çarptı. Ama çok az...)
Üstü açık ABD arabalarının büyük bir kısmı turistleri gezdirme amaçlı kullanılıyor.
Biz de turist olma hakkımızı kullanarak üstü açık klasik arabalarla şehrin içinde çok gürültülü bir tur attık. Rüzgâr, ses ve egzoz kokusu hepimizi biraz sersemletse de,  şehri üzeri açık bir araç ile gezmek ve bohem günlerin ruhunu yakalamaya çalışmak farklı bir deneyim oldu.
(* Araçlar genelde dizel motora sahip ve haliyle bakımsız ve çevre bilinci yok. Bilinç olsa da para yok. O yüzden araçlar yeri göğü dumana boğuyor.) 
Biz sağ şeritten bangır bangır müzik eşliğinde güle oynaya giderken, karşı şeritteki araçlar yakıt kuyruğundaydılar. Üzülsem mi, yoksa üzülmemin bir anlamı mı yok, açıkçası bilemedim. Bizi gezdiren şoförün aklından neler geçiyordu bilmek isterdim. Belki turizm para kazandırdığı için minnet, belki fakirliği seyretmeye geldiğimizi düşünüp öfke. Ya da sadece gemisini kurtarma derdindeydi...
O ne düşünüyordu bilmem ama ben bir o yana bir bu yana savrulup duruyor, sonra da (henüz bu kadar olmasa da) bizim ülkemiz de günden güne dibe sürüklenmiyor mu diye düşünüyordum. İşte ben de birileri fakirlik içindeyken güle oynaya geziyordum. 
Devrim meydanında kısa bir mola verip, Ernesto Che Guevara, Camilo Cienfuegos'a ve tam karşılarındaki Jose Marti Anıtı önündeki Jose Marti heykelini selamlayıp yolumuza devam ediyoruz. 
Aracı kullanan delikanlı yolun solundaki mezarlığın dünyanın en önemli mezarlıklarından biri olan Colon Mezarlığı olduğunu söylüyor. 
Daha sonra araştırdığımda mezarlığın tarihi ve mimari açıdan Latin Amerika'nın en önemli mezarlıklarından biri olarak kabul edildiğini, Buenos Aires'teki La Recoleta'dan sonra ikinci sırada olduğunu öğreniyorum.
Havana'nın ihtişamlı binaları önlerinden geçe geçe Devrim Müzesi'ne ulaştık. 
Müze'nin arkasında, yürüme mesafesinde, 'Granma Yatı'nın ve devrimde kullanılan uçaklar, araçlar ve silahların bir arada bulunduğu açık hava müzesini gördük.
Granma
Müze ziyaretinin ardından aracımızla Katedral Meydanı'na geçtik. 
Katedral Meydanı
Katedral meydanında gölge bir yerde ağızlarında puroları, üzerlerinde otantik kıyafetleri ile plastik sandalyelere oturmuş, turistlerle (tabii ki para karşılığı) poz veren, poz verirken de farklı bir ses çıkararak şarkımsı bir şeyler söyleyen iki kadına rastladık.
Müzik, dans, sokak sanatçıları, ressamlar, otantik giysili kadınlar-erkekler arasından yürüye yürüye aracımızın bizi alacağı sahile ulaştık. Körfezin karşı kıyısındaki kaleye ve Che'nin evine deniz altından geçen tünelden (Avrasya Tüneli misali) geçerek ulaşacaktık.
Kısa bir yolculuktan sonra karşı sahilde, uçakların, uçaksavarların, füzelerin, topların, makinelilerin sıra sıra dizildiği kaleye geldik. Ernesto Che Guavera ve şehrin her noktasından görünen ve şehrin her noktasını gören, adeta şehri kutsayan Nasıralı İsa heykeli birbirine güç verircesine yan yanaydı. 
İsa'nın elleri, bir elinde puro, bir elinde Mojito tutar gibiydi. Yerlilerin bu duruş ile popüler Küba kültürüne saygı gösterildiğini düşündükleri yazıyor. Eserin yaratıcısı Madera, heykelin yüz hatlarının Küba'nın ırksal çeşitliliğini yansıtmak için tasarlandığını ve ayakkabılarının İtalya'da çalışırken giydiği terliklerden esinlenerek yapıldığını söylüyor.
Havana'nın İsa'sı
Bu heykel 1953'te bu eser için komisyonu kazanan Kübalı heykeltıraş Jilma Madera'nın eseri ve Colon Mezarlığı'ndaki birçok anıt için kullanılan aynı malzeme olan beyaz Carrara mermerinden oyulmuş. Heykel, 3 metrelik tabanı da dahil olmak üzere yaklaşık 20 metre yüksekliğinde ve yaklaşık 320 ton ağırlığında. Papa Pius XII tarafından şahsen kutsandıktan sonra İtalya'dan getirilen 67 mermer bloktan yapılmış. 
Heykelin açılışı 24 Aralık 1958'de La Cabaña tepesinde yapılır. Açılışından sadece on beş gün sonra, 8 Ocak 1959'da Fidel Castro Havana'ya girer.
La Casa del Ché: Ché Guevara'nın Evi
Ché Guevara'nın Evi
İsa heykeli ile komşu olan Casa del Ché, ilk olarak 1940'larda Fortaleza San Carlos de la Cabaña kalesinin Baş askerî görevlisinin resmî ofisi ve ikametgâhı olarak inşa edilir. 3 Ocak 1959'da, La Cabaña'daki Askeri Departman Komutanı olarak Ernesto Guevara tarafından değiştirilir. Che'nin ölümünden sonra ev, 1970 yılında Che için fahri müze ilan edilir ve 1989 yılında Parque Historico Morro Cabaña'ya dahil edilir. Son olarak, Ekim 2007'de Centro Cultural Casa del Ché olarak açılır. (Kaynak: Javier Montenegro / Visit Cuba)
Müzeye girer girmez sizi, yıldızlı şapkasıyla Che'nin meşhur pozlarından esinlenerek çalışılmış bir portresi ve portrenin tam karşısında çalışma masası karşılıyor. Müzede  Che'nin özel eşyaları, daktilosu, evrak çantası, sırt çantası, fotoğraf makinesi, satranç takımı, dürbünü, çizmesi, kronolojik sıralamayla hayatından kesitler, gazete sayfaları, fotoğraflar sergileniyor.
Keşke geniş zamanlar olsa da bir günü sadece bu bölgede geçirebilsem diyor insan. Doya doya okusam, doya doya baksam, dışarı çıksam, karşı sahildeki Havana şehrine doya doya baksam...
Öğlen yemeğimizi kale içindeki La Divina Pastora'da aldıktan sonra, yediklerimizi eritmek için, ver elini Salsa dersi ve yine Hotel Nacional.
Salsamızı yapıp sembolik sertifikalarımızı da aldıktan sonra bugünlük bu kadar etkinlik yeter deyip Coco-Taxi'ler ile otele dönüş, biraz dinleniş ve akşam yemeği için hazırlanış. 
Bu akşam Havana'nın 1939'da açılan ve o gün bugündür ayakta kalmış olan gece kulübü, El Tropicana'dayız.
El Tropicana, 30 Aralık 1939'da Marianao'daki Villa Mina'da, yemyeşil, 36.000 metrekarelik bir tropikal bahçe arazisinde açılır. Kulüp kabareleriyle, kumarhaneleriyle, palmiyeleriyle, sahneleriyle, dansçıları ve birbirinden ünlü şarkıcılarıyla, bol ödüllü mimarisiyle ve Batista döneminin mafya babalarıyla ünlü bir kulüp.
****
Gezimiz üçüncü gününde Pinar Del Rio Puro Fabrikası, Cueva Del Indio Yerli Mağarası'ndan tekneyle geçiş, 
Cueva Del Indio
Yüz metreyi aşan yükseklikte bir yamacın boyanmasıyla ortaya çıkan ve dünyanın en büyük açık hava resimlerinden bir tanesi olan Mural De La Prehistoria ziyareti,
Mural De La Prehistoria
Vinales, Benito Camejo Nodarse çiftliği, çiftlik evi gezisi ve puro sarımı izlencesi, son olarak da Los Jazmines doğal terasından yemyeşil vadiye bir bakış ile Havana'ya geri dönüş.
Los Jazmines
Akşam yemeğimizi otele uğramadan Jose Marti'nin evinin önünden geçerek,
Casa Natal Jose Marti
Dar sokaklardan ilerleyip, daracık ve dik merdivenlerden çıkarak adeta bir vahaya ulaştığımız Yarini'de...
Yarini
Yemeğin ardından sabah erkenden ayrılacağımız otelimize dönüyoruz. Rotamız Parque Nacional Cienaga De Zapata, sazlıklar, tekne ile Yerli Köyü ziyareti, timsah parkı, bu ziyaretin hemen ardından 100 kilometrelik bir yolculuk ile 1819 yılında Fransızlar tarafından, İspanya Krallığı generallerinden Jose Cienfuegos adına kurulan ve Yüz Ateş anlamına gelen Cienfuegos şehri. Tertemiz bu şehirde Tomas Terry tiyatrosunu şöyle bir ziyaret edip, öğlen yemeğimizi Palacio De la Valle'de, gitar ve piyano ile yapılan müzik eşliğinde alıyoruz. Yemekler nefis, mimari nefis, bahçe nefis, deniz nefis, şehir nefis, insanların yüzü daha aydınlık. Yemeğin ardından şehrin sokaklarında dolaşıp biraz alış veriş yaptıktan sonra geceyi geçireceğimiz Trinidad'a doğru yola çıkıyoruz. Trinidad'a vardığımızda hava kararmış. Otel Trinidad'ın tepesinde. 
Yanında yıkık bir bina var. Buradan şehre inen yol epey dik. Otelimize yerleştikten sonra akşam yemeği için bu dik yoldan inerek Palamar Museo 1514'a ulaşıyoruz. Bizi daha yolda çılgınca dans eden bir ekip karşılıyor. Yemek boyu özellikle de dansçı genç delikanlı bir an bile yerinde durmuyor. Ortam ev gibi. Keten örtüler, gümüş çatal kaşık bıçaklar, porselen tabaklar, şamdanlar, kristaller, taze güller, her yanda birbirinden ilginç objeler...
Yemeğin ardından dik yokuşu yürüyerek çıkarak otelimize ulaşıyoruz. 
Trinidad'da kalış süremiz bir gece. Buradan Santa Clara'ya, oradan da iki gece kalacağımız Varadero'ya uzanacağız.
Santa Clara yolculuğu öncesi, UNESCO Dünya Miras Listesi'nde olan Trinidad sokaklarındayız. Önce Romantizm Müzesi'ni ziyaret ediyor, sonra Canchanchara'larımızı yudumlayacağımız La Canchanchara'ya uğruyoruz. Burada da yine müzikle karşılanıyoruz. Sözlerini Jose Marti'nin yazdığı ve Guantanamolu Kadın anlamına gelen Guantanamera şarkısını kim bilir kaçıncı dinleyişimiz. Her müzisyen ayrı lezzette seslendiriyor. Her seferinde eşlik ediyoruz.
İçkiler ve alışverişler bittiyse Santa Clara'ya doğru yola çıkabiliriz. Hani, silah dolu trenin Batista kuvvetlerine ulaşmasını engellemek için Che'nin greyder ile tren raylarını sökerek efsaneleştiği, içinden tren geçen o şehir. Önce Che Guevara Anıt Mezarı'nı ziyaret ediyoruz. 
Che Guavera Anıt Mezarı
Öğlen yemeğimiz yolumuzun üzerindeki Hotel Los Cayanes restoranında ve açık büfe olarak aldıktan sonra da Zırhlı Tren Blindado Anıtı ve Parkı'na geçiyoruz.
Che'nin tren raylarını söktüğü grayder
Santa Clara'dan sonra tatil içinde tatil günleri başlıyor. Okyanusun adeta içine sızmış görünen, incecik bir yarımada üzerindeki Melia Varadero'da kalıyoruz. Buraya giriş-çıkışlar kontrollü. Yerliler, çalışan değillerse buralara giremiyor. Kaldığımız hiçbir yerde yaşamadığımız gibi burada da elektrik kesintisi yaşamıyoruz. Daire şeklindeki göbekten çiçek şeklinde yanlara açılan otelde odalara da bahçeye de ulaşmak son derece kolay. 
Otelin büyüklüğü hissedilmiyor. Otel insanı yormuyor. 
(İstanbul Havaalanı için de yapılması gereken böyle bir dairesel mimari. Uçaktan indikten sonra bagaj alımına ulaşmak için bir uçtan bir uca yol gidiliyor. Yorgun argın gelmişsin, yaşlısın, çocuklusun, hamilesin, illa ki neredeyse 1 kilometreyi bulan o yolu yürümek zorundasın. Ya da araç talep edeceksin. Burada lafı biraz dağıtacağım ama İstanbul Havalimanı'nı 2013 yılında Cengiz - MAPA - Limak - Kolin - Kalyon Ortak Girişim Grubu tarafından kurulan 5'li bir "EKİP" yapmış. Keşke bu ekip bu kadar büyük bir yapı yaparken biraz da kullanışlı yapsaymış.)
Beş kardeşleri oldukları yerde bırakıp okyanus kıyısındaki otelimize dönelim. Göz alabildiğine uzanan devasa bir deniz, yine göz alabildiğine uzanan incecik ve bembeyaz kumlu bir sahil. Dalgaların döverek altını oyduğu, zaman zaman toprakta oyuklar oluşturduğu, zaman zaman da toprak parçasını yuttuğu bir yerdeyiz. 
Ayağım ilk kez okyanusa değiyor. İlk kez bu kadar büyük bir kütle karşısında, yüzmek zaten kabil değil de, kendimi ayakta tutmaya çalışıyorum. Tonlarca suyun üzerime gelmesi, sonra beni vakumlayarak içeriye çekmesi ürkütücü hisler veriyor. İyi bir yüzücüyüm ama yine de ayağımı yerden kesmiyorum. Bilmediğim denizlerde kahramanlık etmenin âlemi yok...
Varadera'da iki gece kalıp tatil içinde tatilimizi yaptıktan sonra 1 gece kalacağımız ve oradan da ülkemize döneceğimiz Havana'ya geçiyoruz. Yolda yine özel bir alanda, Küba'nın en yüksek köprüsü olan Puente de Bacunayagua'da mola verip manzaranın keyfini çıkartıyoruz. 
Havana'ya ulaşınca puro sarımının ve içiminin inceliklerini öğreneceğimiz bir mekâna gidiyoruz. Ardından da Küba'nın en ünlü Rom'u Havana Club'ın yapıldığı fabrikayı geziyoruz. Burada Rom'un şeker kamışından başlayarak üretim aşamalarını dinliyoruz. 
Havana Club fabrika maketi
Havana Club Bar
Havana sokaklarını son kez turlayıp, San José Artisans' Market'i son kez ziyaret ederek, Atatürk'ümüze son kez uğrayarak otelimiz Hotel Nacional'e geçiyoruz. Gördüğüm kadarıyla biz Trinidad, Cienfuegos, Santa Clara, Varadero gezerken geçen günlerde Havana kendini biraz toplamış ve kasırga sonrası oluşan sıkıntılar bir nebze olsun azalmış gibi. 
Bu gece Küba'daki son gecemiz. Üstelik sevgili Özge Ersu'nun da doğum günü. 
Özel bir mekânda hem onu kutlayacağız, hem de Küba'ya veda edeceğiz. 
Buena Vista Social Club
Birbirinden kıymetli ve birbirinden tecrübeli sanatçılardan oluşan ekip salonu dolduran izleyicilerle birlikte harika bir programa imza attı. Farklı ülkelerden grupların geleceğini bilen ekip hepsi için hazırlığını yapmıştı. Siz nereden geldiniz diye bize sorduğunda aldığı Türkiye cevabı karşısında barkovizyonda Türk bayrağı dalgalanmaya başladı, önce Tarkan'ın 'Muck Muck'u daha sonra da Erik Dalı çalmaya başladı. Tabii tutmayın küçük enişteyi. Herkes sahneye hücum etti, etmeyenler de yerlerinde oynamaya başladı. Neşeli, keyifli ve son derece kaliteli bir program ile Küba'ya veda ettik.

Son sabahımızda sabah erkenden kalkıp Hotel Nacional bahçesinde son fotoğraflarımı çektim.
İçinde koskoca bir tarih barındıran otel denize karşı tüm ihtişamıyla karşımda dururken, yolu Nacional'den geçmiş kim varsa onlara bir selam gönderdim. 
(30'larda Amerika'da içki yasağı vardır ve Amerikalılar kendilerini en yakın yere, Küba'ya atarlar. Nacional, 1930'larda Amerikalılar tarafından yapılan, o dönem mafyanın durağı olan oteldir.)
Benim için burada kalmak büyük bir ayrıcalıktı. Lakin dışından bu kadar muhteşem görünen, içi de tarih kokan bu bina biraz elden geçmeli, biraz yenilenmeliydi. Yenilenme hoyratça değil, incelikle yapılmalıydı. 
Vakit gelip de havaalanına doğru yola çıktığımızda Luis mikrofonu alarak bizlere teşekkür etti. Pek çok dil bilen bir rehber olarak pek çok grubu gezdirdiğini, ancak içlerinde sadece Türklerin Küba tarihini, Fidel'i ve Che'yi bu kadar iyi özümsediğini gördüğünü söyledi.
Che için "Kim bu şapkalı adam, her yerde karşımıza çıkıyor!" diyenler olduğunu anlattı. 
Hep birlikte şaşırdık...
Havaalanına gelince onunla da vedalaştık. Caracas aktarmalı uçağımız ile İstanbul'a doğru havalandık.
Ve;
"Evceğzim evceğzim sen bilirsin halceğzim..."
Ya da "Evim evim güzel evim!"diyerek evlerimize, daha doğrusu hayatlarımıza dağıldık.

Turist Olmak
Turist olmak; dışarıdan pencereye burnunu dayayıp, avuçlarını iki yana siper ederek, içinde yaşantının olduğu bir evin içine bakmak gibiydi. Nasıl yaşıyorlar, ne yiyorlar, ne içiyorlar, nasıl konuşuyorlar, nasıl giyiniyorlar, nasıl eğlenip nasıl kavga ediyorlar, sofrada yemekleri var mı, yatakları rahat mı, evleri iyi idare ediliyor mu, ısınabiliyorlar mı, üşüyorlar mı, açlar mı, toklar mı diye bakıyor, arada evin içinde dolanıp bir kahve içiyor, birkaç gün misafir olup; sonra da onları açlıkları ya da toklukları, zenginlikleri ya da fakirlikleri, neşeleri ya da üzüntüleri ile baş başa bırakıp kendi hayatlarımıza dönüyoruz. 
****
4475 fotoğraf/video ile döndüğüm Küba gezisinin "Gezi" anlatımı böyle. 
Bir de bunun tarih anlatımı var. Ki Küba tarihi, inişleri çıkışlarıyla dünya tarihi içinde kendine önemli bir yer tutar.
Bir de bunun yorum anlatımı var. Ancak daha önce gitmediğim için eski ve yeni Küba'yı mukayese edemem. 
Birazdan okuyacağınız yazı için; Özge Ersu'nun gezi boyu anlattıkları, Pandemi döneminde yine Özge Ersu ile yaptığımız Sanal Küba GezisiÖzge Ersu'nun sesinden "Nazım Hikmet Küba" Laterna programı, Özge Ersu "Küba - Mutluluk Nereden Gelirse Gelsin" yazısı, Özge Ersu'nun konuklarına yolladığı hediye paketinin içinde yer alan Jean Cormier'in "Che Guevara / Ölüm Nereden Gelirse Gelsin" kitabı, Netflix'te yer alan belgesel dizi The Cuba Libre Story, yine Netflix'te gösterimde olan Cuba ve The Cameraman filmi, YouTube'dan izlenebilen I'm Cuba belgesel filmi, Wikipedia ve çeşitli blog yazıları ile gördüklerim kaynaktır.

SOY CUBA - BEN KÜBA
Küba'nın ilk sakinleri Güney Amerika'dan adaya gelen Guanahatabey ve Kiboni Yerlileri. Adaya daha sonra Taynolar (Antil Aravakları) yerleşir. Taynolar çömlek ve alet yapımında belirli bir düzeye ulaşmış tarımcı ve barışçıl bir halk. Fakat sonra adaya İspanyollar gelir. İspanyollar adada ilk koloniyi kurduğunda, çoğunluğunu Taynoların oluşturduğu yerli sayısı 80–100 bin dolayındadır.
Küba'da insan hayatının ilk izi Mısır Piramitlerinden daha önceye, 4 bin yıl öncesine dayanır. Küba yerlileri palmiyeden yapılma kulübelerde veya mağaralarda yaşar, yer elması, yukka, balık ve av hayvanlarıyla geçinirler. Ayrıca tütün yetiştirip içen ilk ulus da onlardır.
28 Ekim 1492'de adanın ufkunda beliren üç karaveladan adaya, adalıların tanımadığı adamlar çıkar. Bunlar beyaz tenli İspanyollardır ve liderlerinin adı Christopher Colombus'tur. Colombus, Hindistan ve Çin'in batı yolunu ararken Küba'yı bulmuştur. Colombus İspanya'ya dönerken yanında altın ve gümüş yerine Kızılderili adını verdiği Kübalı yerliler götürür.
İspanya saltanatı Küba ve etrafındaki adaların fethi için Colombus'u geri göndermeden önce yeni dünyada kölelik olmayacağını beyan eder. Lakin bu emirler hemen göz ardı edilir.
Kristof Kolomb'un batıya gidersem Hindistan'a ulaşırım mantığı ile Yeni Dünya'ya yaptığı ilk sefer sırasında, San Salvador Adası'nın 1492'de gördüğü ve ziyaret ettiği ilk arazi olduğuna inanılır. Kolomb oraya Kurtarıcı İsa'dan sonra San Salvador adını verir.
Kolomb adada yaşayan kızılderilileri de Hint zanneder. O yüzden onlara Indian der. Ancak daha sonra geldiği yerin Hindistan olmadığını anlar. Kolomb'un birinci yolculuğunda keşfederek İspanyol toprağı ilan ettiği Küba'da ilk kalıcı yerleşim 1511'de kurulur. Sömürgecilerin baskı ve sömürüsü, yerlilerin bağışık olmadığı salgın hastalıklar, açlık ve göçler yerli nüfusu gittikçe azaltır ve 5 bine kadar düşürür. (Bu arada Colomb'un askerleri de Küba'dan Avrupa'ya frengi hastalığını taşır.)
İspanyollar 50 yıl boyu İnka ve Aztekleri yok eder.
Kolomb'un gelmesinden 100 yıl sonra, yeni dünyada köleleştirilecek kimse kalmayınca Afrika'dan yeni dünyaya 12,5 milyon köle (iş gücü) taşınır. Bunların 1,5 milyonu yolculukta ölür. Bu arada Küba'da da hayvancılık, tütün ve şeker kamışı üretimi artınca iş gücü açığı doğar. Mecburen Küba'ya da 2 milyon Afrikalı köle getirilir.
18. yüzyıla girilirken bölgede sağlanan barış ve düzenle birlikte sömürgenin nüfusu 50 bine ulaşır. İspanya'dan düzenli gemi seferlerinin başlaması Havana'nın ticari ve stratejik önemini artırır. 1865'te köle ticaretinin sona ermesiyle tekrar ortaya çıkan işgücü açığını kapatmak için bu kez adaya sözleşmeli işçi olarak Meksika yerlileri ve Çinliler getirilmeye başlar.
Adanın renkleri işte böyle oluşur. Şimdiki halk o kölelerin torunları…

Devrimler Ülkesi Küba
Küba tarihinde devrimler hep doğudan batıya ilerler. Çünkü batıda fazla zenginler yaşar.
İlk isyanı köleler değil, 1868'de doğu Kübalı beyaz bir grup, Kreol çiftliği sahibi Carlos Manuel De Cespedes başlatır.
Carlos kölelerini serbest bırakarak onlardan bir ordu yaratır. İspanya'nın aldığı vergiler fazladır. İsyan bunadır. İspanya'nın Küba'da 7 bin askerlik ordusu ve 30 bin Kübalı gönüllü ordusu vardır. Cespedes'in ordusu deneyimsiz 12 bin kişidir. Ellerinde şeker kamışı kestikleri palalar vardır. İspanya 33 bin asker daha yollar. İsyancılar doğu Küba'nın birçok şehrini ele geçirir. İsyan iç savaşa dönüşür. Ülkelerinin geleceği için Kübalılar birbirleri ile savaşır 
İspanyollar adayı ikiye böler. Savaşı doğuda tutmak isterler. Ancak isyanı durduramazlar. Terör daha fazla teröre neden olur. İspanyollar acımasız davranır. Cespedes 27 Şubat 1874'te bir İspanyol kurşunu ile öldürülür. Ordusu, gerilla gruplarına dönüşecek şekilde dağılır. Savaşı ne asiler ne de İspanyollar kazanacaktır. 10 yıl sonra 1878'de barış anlaşması imzalanır. Küba, savaşı kaybetmiştir.
100 bin kişi ölmüştür ama ülke de değişmiştir. Reformlar yapılır. İfade özgürlüğü sağlanır. Partiler kurulur. Ama hâlâ sömürgedir. İspanya reformlarda gönülsüzdür.
Savaşa katıldığını ispatlayan köleler özgürlüğünü kazanır. Sekiz yıl sonra kölelik tamamen kalkar. (1886)
Reformları yeterli bulmayanlardan biri olan gazeteci ve şair Jose Marti de diğerleri gibi ABD'ye sürgüne yollanır.
"Vatanı olmayan insan ve özgür olmayan bir vatan yoktur."
1853 doğumlu (El Maestro) Jose Marti de, 1926 doğumlu Fidel Castro gibidir.
Afro Kübalılara okuma yazma öğretir. Guantanamera onun şiirinden bestelenmistir.
Sürgündeki Kübalıları birleştirir. O bir liderdir.
Küb'nın İspanyollardan kurtuluşu için Miami'deki sürgün Kübalılardan para toplar. 11 Nisan 1895'te Doğu Küba'ya çıkarlar ve eski kıdemli askerlerle buluşurlar.
Fakat Jose Marti duygusal bir adamdır. Bir asker değildir. Tarihçiler Marti'nin Dos rios Savaşı'nda beyaz atı üzerinde dörtnala koşmasını bir nevi intihar olarak nitelendirirler.
19 Mayıs 1895'te savaşın ilk muharebesinde göğsüne bir İspanyol kurşunu saplanır. Jose Marti özgürlük hayallerinin gerçekleştiğini göremeden, 42 yaşında ölür.
İsyanı halk değil Jose Marti ve üst sınıf generaller, yani entelektüel kesim başlatmıştır. Halk da kendilerine katılır. İspanyol ordusu bozguna uğrar.
İspanya bu kez yönetime gaddar bir asker yollar. Valeriano Weyler.
Weyler, "Toplama ilkesi" yasası ile kırsal kesimde yaşayanların şehre taşınmasını sağlar. Devrimcilerin insan kaynağını keser. Taşınmayı reddedenler idam edilir. Şehirler kalabalıklaşınca toplama kampları yaptırır. 400 bin kişi tahliye edilmiştir. Ölü sayısı 155-170 bin arasındadır.
İspanyol katliamını durdurmak için ABD'den yardım istenir. İttifak kurulur. Vahşetin fotoğrafları ve raporları ABD'ye kaçırılır. Joseph Pulitzer'in de sahip olduğu gazetelerde yayımlanır. Propaganda savaşında devrimciler öndedir.
ABD halkı Küba için Başkan Mc Kinley'e baskı yapar. Ocak 1898'de ABD en modern gemilerinden biri olan USS Maine'i Havana'ya yollar.
15 Şubat 1898'de, saat 21:40'ta, USS Maine Havana limanına demir atar. Gemi limanda patlar. Gemideki 355 kişiden 261'i ölür.
Fidel'in teorisine göre ABD kendi kendini patlatmıştır.
Başkalarına göre, İspanya'ya karşı savaşan Kübalılar, ABD müdahale etsin diye patlatmışlardır. Ya da gemi teknik bir arızadan dolayı patlamıştır.
(Havana'daki Küba'yı koruyacak ABD kartalı heykeli ölenler anısına dikilir.)
Amerika halkı öfkelenir. Mc Kinley daha fazla dayanamaz ve orduyu seferber eder.
21 Nisan 1898'de Meclis İspanya'ya savaş açar. Theodore Roosevelt ve Rough Riders savaşa gönüllü olur. 23 Haziran 1898'de Küba'ya varırlar. Amerika savaşı San Juan muharebesi ile kazanır.  3 Temmuz 1898'de İspanyol donanması kaçmaya başlar. İki saat içinde tüm filo yok edilir. 323 İspanyol denizci öldürülmüştür. 1729'u da esir alınır.
ABD filosunda ise 1 yaralı, 1 ölü vardır.
Donanması kaybeden İspanya savaşı kaybeder. Teslim olur.
İspanya yıllarca küresel sömürge imparatoru iken, 1898 sonrası sıradan, pasif ve önemsiz bir ülke olur. Küba'daki İspanyol bayrağı 13 Ağustos 1898'de son kez indirilir. Bu kez gönderde ABD bayrağı dalgalanıyordur. Roosvelt 1901'de abd başkanı olur. ABD kurtarıcı iken işgalciye dönüşür. Platt yasasıyla ABD istediği yerde üs kurabilme hakkını alır ve adanın en güneydoğu bölgesini seçer. Guantanamo Bay!
Koyun derin olması savaş gemileri için idealdir. ABD, ABD dışındaki en büyük deniz üssünü buraya kurar. Atlantik ile pasifik okyanuslarının birleşmesi için Panama Kanalı inşaatına başlanır.
ABD, Guantanamo koyunu 1903'ten beri, yıllık 4085 dolara  Küba'dan ebediyen kiralıyor. Küba'daki tek McDonald's da buradadır, meşhur esir kampları da...
1901'de Roosvelt Küba'da seçime izin verir. 31 Aralık 1901'de Kübalılar ilk kez oy vererek ilk cumhurbaşkanlarını seçerler. Adaylardan en güçlüsü olan bağımsızlık savaşı generali ABD'yi protesto etmek için adaylığını geri çeker. Geriye, Tomas Estrada Palma kalır. Palma, ABD'de sürgünde yaşayan bir Kübalıdır. Kübalıların üç çeyreği ona oy verir. Diğer oylar boş veya geçersizdir.
1835 doğumlu Palma Küba'nın ilk cumhurbaşkanı olur. Ama Platt Yasası (20 Mayıs 1902-28 Eylül 1906) altındadır. Kötü anılır. Hatta Küba'da kötü bir şey söyleneceği zaman "Kafana 20 Mayıs düşecek" denir.
Platt eskiden de sevilmezdi. Çünkü ABD'de yaşamıştı ve onların adayı olarak görülüyordu. Guantanamo'nun olduğu yeri ABD'lilere o teslim etmişti. Diğer aday adaylıktan çekilmişti.
Platt Yasası ABD zoruyla eklenmişti. Gerekli görürse ABD Küba'ya müdahale edebilecektir. ABD'nin Küba'da askeri üs kurmasına olanak sağlar. (1903-Guantanamo) ABD dışındaki en büyük ABD donanma üssü buradadır.

Küba Ekonomisi
Küba o yıllarda geçimini %80 ihracat ile şeker kamışından sağlıyor. Üretimin çoğu ABD'ye gidiyor. ABD kota koyuyor. Bu Küba'yi rahatlatıyor. Sadece şeker kapısına bağlı kalıyorlar.
Önceki İspanya'dan kurtulma savaşında çok erkek (500 bin) kaybettikleri için şeker kamışı tarlalarında çalışacak işçi kalmıyor. Yılda iki kere hasat yapılıyor. Küba dünyanın en büyük şeker üreticisidir.
Dünyanın her yerinden işçi göçmenler geliyor. 40-50 yılda 120 bin Çinli işçi alınıyor. Avrupa'dan insanlar geliyor. 1902'den sonra İspanya'dan on binlerce işsiz geliyor.
Onlardan biri de Galiçyalı köylü, 1875 doğumlu Angel Castro'dur.
Castro daha önce Küba'ya İspanyol askeri olarak savaşmaya gelmiştir. Savaş sonrası İspanya'ya nişanlısına dönmüştür ama kız başka birine aşık olmuştur. Kırılan Angel Küba'ya geri döner ve doğusuna yerleşir. Şeker kamışı tarlalarında ve madenlerde işçi olarak çalışır.
6 Ekim 1906 tarihinde ABD Küba'yı aniden işgal eder. Ordusu olmayan Küba teslim olur. Hükümet görevden alınır. ABD Platt Yasası sayesinde, iç çatışmaları sebep göstererek, iç politikayı düzenlemek bahanesiyle, Küba'ya legal olarak girmiştir.
Palma çekilmek zorunda kalır. ABD vali atar. Vali seçim sözü verir.
ABD Küba'yı gittikçe yozlaştırmaya başlar.
ABD'li yatırımcılar gelir ve Vali onları destekler. Yeni kurulan Küba ordusu kıyafetleri dahil tüm ihaleler onlara verilir. Yavaş yavaş her şey ABD kontrolüne girmeye başlar. ABD Küba'yı eyaleti gibi görüyordur. ABD'liler SanTiago'ya büyük yatırımlar yapar. ABD'lilerle anlaşma yapabilmek için "beyaz" olmak gerekir. Angel Castro bu fırsatı kaçırmaz.
Çalışkan ve tutumlu Galiçyalı Castro'nun sadece bir at ile bir arabası vardır. United Fruit'un işlerini alır. Çok para kazanır. ABD çiftliğine müdür yapılır. Çok şey öğrenip önemli insanlara tanışır.
United Fruit ile olan işlerini büyütür. Şirket 1899'da kurulmuş ve aynı yıl Küba'ya gelmiştir. Küba'da şeker kamışı, Karayipler'de muz üretiyorlardır. Muz pazarı onların kontrolündedir. Gittikleri ülkeleri kalkındırırlar da. Bunun yanında siyasi gücü ellerine geçirirler. Hükümetin ana sermaye kaynağı olurlar. Banes şehrinde güçlenirler. 
Castro ailesi de buradadır. Castro işini büyütür. 1910'da 300 çalışanı vardır. United Fruits yöneticisinin kızıyla tanışır. Maria köyün öğretmenidir. 25 Mart 1911'de evlenirler. Maria Angel'e okuma yazmayı öğretir. Maria entelektüeldir. Castro gittikçe toprak ağasına, hatta yerel figüre dönüşür.

Şişman İnekler Zamanı - Cılız İnek Dönemi
ABD büyür, Küba büyür. Fakat Küba'daki ABD egemenliğine isyanlar başlamıştır. Platt Yasası herkesin rahatsız olduğu bir konudur.
1. Dünya Savaşı sırasında dünyada şeker ticareti çöker. Küba'nın rakipleri elenmiştir. Ada, Avrupa'daki savaştan kâr eder. Ormanlar ve kahve çiftlikleri şeker kamışına yer açmak için feda edilir. Küba tek ürünlü bir ülkeye dönüşür. Bu zenginlik günleri "Şişman inekler zamanı" olarak anılır. 
Savaş bitince ticaret yolları açılır. Şeker pazarı kızışır. Fiyatlar düşer. Adada şeker fazlası oluşur. New York borsası çöker. Küba'da kriz başlar. Bankalar batar. İş adamları intihar eder. "Cılız İnek Dönemi" başlar.
Kölelikten gelen işçiler işsiz kalmaya başlar. İşsizler orduya katılırlar. Başlarındaki beyaz subayların zulmüne maruz kalırlar. Savaş sonrası ABD şekeri başka yerlerden de almaya başlar. ABD'nin en büyük korkusu komünizmdir. Küba'da komunist partisi kurulur.
Angel Castro artık Don Angel olmuştur. Haitili çalışanlarına köle gibi davranıyordur. Maria'dan 5 çocuğu olur. 1920'lerde ayrılırlar. Castro'nun 1922'den beri aşçısı Lina ile ilişkisi vardır. 1923'te kızları, sonra da Ramon, Fidel ve Raul doğar.
Lina'dan olan çocuklar aile soyadı taşımaz, aile evine gidemezler. Yoksul işçi çocuklarıyla büyürler. Babaları tarafından yıllarca tanınmazlar.
1924 seçimlerinde, Fakirleşen Küba'nın kurtarıcısı olarak ortaya Gerardo Machado ismi çıkar.

Şeker Yoksa Ülke de Yok
Krizde "Şeker yoksa ülke de yok" deniyordur. Machado Küba'yı şekerden de ABD'den de kurtaracağını vaat eder. Altyapı vaat eder. 1 Kasım 1924'te yapılan seçimi açık ara kazanır. En büyük projesi Küba'ya yollar yapmaktır. Yeni parlamento binasını inşa ettirir. Ülkedeki inşaat patlamasının parası ABD'den geliyordur. Küba toparlanır. Ülkeye Amerika kıtasındaki en modern telefon ağı kurulur.

Tropikal Faşizm
Ancak 24 Ekim 1929'da ABD borsası çöker. Büyük Bunalım başlar. Kriz 1930'da Küba'ya ulaşır. Machado insanlar arasındaki toplumsal huzursuzluğu baskı ve şiddet ile çözmeye çalışır. Gittikçe diktatörleşir. 1932 yılında büyük bir kasırga Küba'yı vurur. Machado kendini bir kez daha kurtarıcı rolüne sokar ama insanların güveni kalmamıştır.
ABD'li inşaat firmaları borç paralarını geri istemeye başlar. Machado kemerleri sıkar. Binlerce memuru işten atar. Protestolar başlar. Diğerleri de katılır. Silahsız protestoculara karşı Machado orduyu kullanır. Bir öğrenci lideri öldürülür. Üniversiteler ve Küba'nın seçkinleri de protestolara katılır. Rejime, "Tropikal Faşizm" derler.
ABD Küba ile ilgilenmez. Çünkü Avrupa'da İkinci Dünya Savaşı'nın ayak sesleri duyulmaya başlamıştır.)
Protestoculardan biri de havana Üniversitesi Tıp profesörü Grau San Martin'dir. Martin öğrencilerini destekler. Öğrenciler Grau'yu lider olarak görürler. Grau Miami'ye sürgüne yollanır. Desteğini oradan da sürdürür.

Fragencio Batista
Angel Castro, Lina'dan olan çocuklarına soyadı vermek istemektedir. Fidel'in ilk isyanı babasına ve işçilere olan tutumunadır. Angel, 6 yaşındaki oğlu Fidel'i 1933'te bir öğretmenle yaşaması için Santiago'ya yollar.
Machado'nun baskıları artar. Sıkıyönetim ilan edilir. Bu arada davaların tutanaklarını çavuş ve mahkeme zabıt kâtibi, 1901 doğumlu Fragencio Batista tutuyordur. İnsanlar ona "Yerli Batista" diyordur. Batista da kendisine halkın evladı diyordur. Doğu Küba'dan, fakir bir aileden geliyordur.
1933'te ilk askerler protestocuların tarafına geçerler. Generaller korkup Machado'dan istifa etmesini isterler. Machado Küba'daki ABD büyükelçiliğine kaçar. ABD destek vermez. İstifasını ister. Machado ülkeden kaçar. Kübalılar devrimin kazandığına inanır. Oysa ülke aynıdır. Şimdi de başta generaller vardır.
Batista halkı ve isyanı anlamaya çalışır. 4 Eylül 1933'te barakalardaki askerleri ateşleyen bir konuşma yapar. Ayaklanmaya çağırır. Beyaz olmayanlar beyazları tutuklar. Batista kendini silahlı kuvvetlerin başı ilan eder. Grau'yu Miami sürgününden geri çağırır ve başkan olarak atar.
Machado'nun tüm subayları sakince teslim olmaz. 400 tanesi Hotel Nacional'e sığınır. ABD'den yardım istenir. ABD saldırmak istemez. Batista, isyankâr askerleri tutuklamak için 2000 asker yollar. ABD büyükelçisi hem otelden hem adadan kaçar. Batista'nın askerleri ateş açtığında ABD'li televizyoncular oradadır. Çarpışma iki gün sürer. Oteldeki subayların cephanesi kalmaz ve çatışma biter. Batista zafer kazanmıştır.

Grau San Martin
Batista, Grau ile birlikte ülkeyi parlak geleceğe taşımak istiyordur. Esas devrim Grau ile başlar. Grau ABD'nin gücünü zayıflatır. Büyük bir reform programı başlamıştır. Batista ve Grau 100 günde büyük miktarda reformlar gerçekleştirir. ABD şirketleri endişelenir. ABD'nin komünizm korkusu vardır.
Aslında esas komünist devrim Fidel Castro'nun değil, Grau'nun devrimidir.
Devrim 1933-1935 yıllarında gerçekleşir. ABD bunu istemez. Büyükelçiler ile Batista'ya ültimatom yollarlar. Batista yerini korumak için Grau'yu yollar. Batista taraf değiştirmiştir. 15 Ocak 1934'te Grau'yu istifaya zorlar. Reformları iptal eder ve art arda yeni başkanlar atar. ABD rahatlar. Kübalılar reform karmaşası yerine Batista rejimini yeğlerler. Muhalefet biter. Batista dolaylı olarak diktatör olur.
Batista söz verdiği reformlara devam eder. Grau'nun reformlarını geri getirir. Seviliyordur.
Castro'nun gerçekleştireceği şeylerin tohumunu atar. 1934 Mayıs'ında ABD ile yeni bir anlaşma imzalar. Platt Yasası kaldırır.
Küba'da özgürlük günleri başlar. Ta ki 1959'da Castro zalim bir diktatör haline gelmiş olan Batista'yı devirene kadar...

Gangsterler Cenneti Küba
Küba, 1934'ten itibaren Fulgencio Batista tarafından atanan kukla hükümetlerle yönetilir. Kendisi de ABD'nin kuklasıdır. Batista aslında, askeri darbeyle yönetimi ele geçirene kadar resmi görevi olmayan bir memurdur. İspanyol kökenli beyaz subayları alıp yerine yerlileri yerleştirir. Başlangıçta saygın biridir. Sonra kendisini ABD büyükelçisine satar. Küba devlet başkanlığı için 1940'ta askeri üniformasını çıkartır.
Alt sınıftan silahlardan bir ordu kurmuştur. Bu, Afro-Kübalılarin yükselişidir. Aynı şeyi polise de yapar. 
Bir yandan da 1933 yılında verilen vaatleri, yani reformları sürdürmeye çalışır. ABD uyarır. Kübalı entelektüeller kendisini destekler. 1940 anayasasını yaparlar. Herkesi birleştirir ve seçilir. Refah dönemidir. Washington endişelidir. Batista'nın reformları sosyalist ve komünist hayallerdir. 
Çoğu Amerikalı Küba'nın bir tatil cenneti olduğunu keşfeder. ABD'de (1919-1933) içki yasağı vardır. İçmeye Küba'ya gelirler. Hayat ucuzdur, içki vardır ve yasaldır. ABD'nin organize suç çeteleri, yani mafya da Küba'yi keşfeder. Küba'dan ABD'ye içki kaçakçılığı başlar. 
Küba, Rom üretiminin kalbidir. Kübalılar seri üretime başlar. Santiago'daki Bacardi en büyük üreticidir ve şeker kamışı damıtıyordur. Bacardi ailesi aslen Katalan'dır. Barcelona, New York, San Juan ve Porto Rico'da da fabrikalar açarlar. Logoları yarasa, iyi şans anlamına gelen eski bir Küba sembolüdür. Rom, Coca Cola ile karıştırılıp Cuba Libre kokteyli yapılıyordur. 
Ernest Hemingway Küba'nın romunu, purolarını ve denizini/balıkçılığını keşfeder. Buraya yerleşir. Burada Yaşlı Adam ve Deniz'i yazar. Bu roman ile 1954'te Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanır. Ödülünü Küba halkına ithaf eder. 

Mayıs 1939'da Almanya'nın Hamburg şehrinden kalkan ve yüzlerce Yahudi mülteci taşıyan MS St. Louis buharlı gemisi iltica amacıyla önce ABD'ye gider. Roosvelt reddeder. Gemi Küba'ya gelir. Küba fahiş fiyat ister. 900'den fazla Yahudi yolcu Avrupa'ya dönmek zorunda kalır. Birçoğu soykırım sırasında öldürülür. MS St. Louis geri çevrilen tek gemidir. Diğerleri bir şekilde ada ülkelerine iltica etmiştir.
Küba da ABD gibi göçmen istemiyordur. 
İkinci Dünya Savaşı sırasında Küba stratejik olarak önemli hale gelir. ABD 1941'de savaşa girer. Küba ABD'nin yanında yer alır. 
O dönemlerde ABD ve Rusya Nazilere/Almanlara karşı birlikte hareket ediyordur. 
Küba Savaş sırasında ekonomisini düzeltir. Orduya harcar. Batista'nın kendisi de silah ticaretinden kâr elde eder. Ordunun yaptığı her adımdan pay alır. Artık milyonerdir. 
Küba kıyı şeridine büyük oteller dikilir. Çoğu, 1940 yılında mafya tarafından inşa edilmiştir. ABD Küba'da kumar oynatmaya başlar. Turizm artar. Mafya bazı otelleri devralır. Kumarhanelerde hile yapılıyordur. Batista mafyayı kontrol edemiyordur. Dürüst oynamak isteyenler küsüp kaçar. Batista hileyi önlemek ister. Bunun için Meyer Lansky'yi kiralar. Lansky danışmandır. Dürüstçe oynanan oyunlardan bir ücret alıyordur. Lansky adil olmasıyla ve hileye müsamaha göstermemesiyle bilinen, İtalyan ve Yahudi mafyaları tarafından sevilen, saygın biridir. Lansky Küba'daki otel ve kumarhaneleri temizler. Kârlar yükselir. Lansky payını alır. 

Fidel Castro
Fidel bu tarihte 14 yaşındadır. Raul ile birlikte Santiago'da Cizvit yatılı okuluna verilir. Fidel isyankâr ve rekabetçidir. Yurt odasında birkaç silah vardır. Beyzbol ve basketbol oynar. Atletiktir. İridir. Sürekli kavga eder. Çabuk sinirlenir. Dersleri iyidir. 
1944'te Batista'nın 4 yıllık başkanlık süresi biter. Politikadan çekilir. Latin Amerikayı gezer. Florida'ya yerleşir. Lüks içinde yaşar. 
Küba'da, Batista'nın yerine eski yoldaşı Ramon Grau gelmiştir. Grau mafyaya engel olmaz. Mafya daha da zenginleşir. Küba mafyanın gizli sığınağıdır. Güvenli limanıdır. 
Savaş sonrası, 1946'da, Lansky mafyayı yeniden yapılandırmak için başlıca aileleri Küba'ya, toplantıya çağırır. Mafya Havana'daki Hotel Nacional'de toplanır. 100 civarı misafir vardır. Toplantı bir hafta sürer. Görünüşte hepsinin gelme amacı Sinatra konseridir. Oysa Frank Sinatra da ani bir davetle gelmiştir. Toplantı boyu Küba polisi otelden uzak durur. Küba'ya uçaklar dolusu fahişe getirilmiştir.
Meyer Lansky her zaman, "Biz yeraltı dünyası değiliz, biz dünyanın üstüyüz!" der.
Sonunda gazeteler yazmaya başlayınca ABD başkanı Truman rahatsız olur. 
Küba'da zenginler daha zengin, fakirler daha fakir olmaya başlamıştır. 7 milyon Kübalıdan 600 bini işsizdir.
1940'ların sonunda 1926 doğumlu Fidel Castro, Havana Üniversitesi'nde Hukuk okumaya başlar. Bağırmayı seviyordur. Silahlı gruplara katılır. Maçoluk halleri Küba'da iyi karşılanan bir şeydir. Fidel birkaç öğrenci liderinden biridir. Giderek politik bir lider haline gelir. 
Ancak, tüm karizmasına rağmen o hep kaybeden bir liderdir. Avukat olarak başarısızdır, çünkü müşterilerine fatura çıkartamıyordur. 
Fidel 1948 yılında Mirta Diaz-Balart ile evlenir. Karısı zengin bir ailenin kızıdır. (Batista'nın gelecekteki içişleri bakanının kızı.)
1952'de Batista Küba'ya dönmeye karar verir. Başkanlık için tekrar yarışmak ister. Lansky Batista'nın seçim kampanyasına iyi para yatırır. FBI Lansky'yi gangster olarak tanımlar. Lansky ise dürüst bir kumarhane sahibi olduğunu iddia eder. 
Lansky Batista'yı iyice yozlaştırır. Batista, mafyaya göz yumması için milyonlarca dolar alıyordur. Mafyanın ortağıdır. Parasını İsviçre ve diğer yerlere çıkartır. 
1952'deki seçim Batista'nın askeri bir darbesi olacaktır. Ancak artık Küba'da sevilen biri değildir. Bu nedenle seçilemezdir. Batista seçilemeyeceği için hükümet darbesi yapar. Batista, "Paraya Karşı Onur" sloganıyla yola çıkan gelenekçilerin iktidara gelmesini istemez. Seçimlere üç ay kala askeri bir darbe ile hükümete el koyar. Kimse darbeye karşı koymaz. Küba halkı Batista'yı yüksek ahlâklı görür. Ki Batista Lansky'yi kumar bakanı yapmıştır. Asla üniforma giymez ve askerlerden bakan yapmaz. Kendini onaylatmaya çalışır. 
Küba polisi büyütülür. Muhalefet yoktur. Diktatörlük vardır. Batista'ya karşı gelmeler başlar. Aşağılanmak insanlara koymuştur. 
Mafya hâlâ vardır ama büyük yatırımcılar gitmiştir. ABD de yardım etmiyordur. Ülke gittikçe kötüleşiyordur.1953'ten sonra Küba artık bir polis devletidir. En az iki bin insan polis şiddetiyle öldürülür. İşkence ve tutuklamalar sıradandır.
Fidel Castro, hükümet darbesinin anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle Batista'ya dava açar. Mahkeme davayı reddeder. 
Fidel ancak silahlı bir ayaklanmanın Batista'yı yerinden edebileceğine karar verir. Bugün müze olan Santiago'daki Moncada Kışlası 1953'te Küba'nın ikinci büyük askeri üssüdür. Castro kışlaya saldırmak için küçük bir grup devrimciyi toplar. Yaptıkları her zaman doğaçlama, amatörce ve çılgıncadır. Moncada'daki plan kışlaya ve silahlara el koymaktır. Saldırı günü 26 Temmuz 1953 olarak belirlenir. Castro adamlarını ikiye böler. Bir kısmı dikkat dağıtması için kışlanın karşısındaki hastaneye saldıracak, diğerleri de kışlayı ele geçirecektir. Bu işi karnaval sırasında yapacaklardır. Çünkü sadece 150 kişi kadardırlar.
Ama işler kötüye gider. Bir devriye tarafından yakalanırlar. Alarmlar çalar. Fidel saldırırken askerler de ateş açar. Castro ve adamları zayıf kalır. Mermileri bitene kadar ateş ederler. Castro ve arkadaşları teslim olana kadar 19 asker ve 6 isyancı öldürülmüştür. Fidel yine kaybetmiştir. 
55 isyancı tutuklanır ve hemen öldürülür. Birkaçı kaçmayı başarır. Castro kardeşler dahil çoğu mahkemeye çıkarılır. Duruşma adil değildir.
Batista ertesi gün kışlaya gelir. Rejimi yıkmak isteyen silahları görmek ister. Ve o silahlara güler. Küba'nın bağımsızlığı için bir mücadele daha kaybedilmiştir. Ama savaşın bitmesine daha çok vardır.

"Tarih beni haklı çıkaracaktır!" (La Historia Me Absolvera)
Batista ABD sayesinde ülkenin başındadır ama ülke anarşi içindedir. Öğrenciler, işçiler ve eski askerler ayaklanmaya başlarlar. Moncada saldırısından sonra Fidel Castro'nun tartışılmaz lider olduğu kabul edilir. 16 Ekim 1953'te Fidel yargılanır. Kendi savunma vekilliği kendisi yapar. Şimdiye kadar verilmiş en ünlü savunmalardan biri ile kendisini coşkuyla savunur. Tarihin onu bağışlayacağını söyler. Konuşmanın farklı kesitleri birleştirilip, propaganda niyetine kullanılmak için duruşma salonundan kaçırılır. 
Mahkeme Fidel'i 15 yıla mahkûm eder. Raul ve diğerleri de 9-13 yıl ceza alırlar. 
Castro'nun idam almamasını, kayınpederinin (Diaz-Balart) İçişleri Bakanı olmasına bağlarlar. 
Maria 1955 yılında, Fidel hapisteyken ondan boşanır. Fidelito annesiyle büyür. 
Mahkûmlar Anneler Günü'nde serbest bırakılırlar. Saldırıdan 18 ay sonra özgür kalırlar. 
26 Temmuz 1955'te, Moncada'nın ikinci yılında, Fidel örgütüne "26 Temmuz Harekatı, 26-7" adını verir.
Fidel ve arkadaşları hapisten çıkınca Küba'yı terk ederek Meksika'ya geçerler. Küba'nın da Meksika gibi özgür olmasını istiyorlardır. 

Ernesto Che Guevara
Meksika'da Arjantinli bir doktor olan Ernesto Che (Meksika'da Arjantin'den gelenlere El Che deniyor. El Che sonradan Che'ye kısalıyor) Guevara ile tanışırlar. 1955 yazında Meksika'daki grup örgütlenir ama Che ön planda değildir. O Kübalı olmayan bir yabancıdır. 27 yaşındadır. Tıp fakültesini bitirmiş ve Güney Amerika'yı motosiklet ile dolaşmıştır. 
Onu Fidel'e Raul önermiştir. Che grubun teorisyeni olur. 
Raul 22 yaşındayken Avrupa'daki demir perde ülkeleri ziyaretinde bir Sovyet ile tanışır. KGB üyesi olan Sovyet daha sonra diğerleriyle de tanışır. İlgilerini çekmiştir. Birçok soru sorarlar. Fidel, Che ve Raul'un tersine komünist devrime inanmaz. 
Meksikalılar silahlı aktivist istemediklerinden onları tutuklarlar. 
Daha sonra Fidel Küba sempatizanı Kübalı sürgünlerden para toplamak için ABD'ye uçar. Jose Marti'nin ziyaret ettiği yerlere gider. Şapkasını dolaştırarak devrime yardım edin der. 1956'da topladığı parayla 18 metrelik yolcu teknesi GRANMA'yı alır. Kübalı isyancılar da tekne ile aynı adla anılırlar. 12 kişilik tekne 72 kişi için küçük bir teknedir. 
1955'te Batista'nın 35 bin kişilik silahlı kuvveti vardır  
25 Kasım 1956'da Fidel ve adamları Meksika'dan Küba'ya yelken açar. Teknede 82 kişi, erzak ve mühimmat vardır. Zorlu geçen 7 günlük yolculuk sonrası Küba'nın güneydoğusundaki (Los Coloradas) koya girerler.  (2 Aralık 1959'da, bu sahile çıkanlar anısına buraya Granma Vilayeti denir.) İki gün geç kaldıkları için kendilerini bekleyen takviye kuvvet gitmiştir. Onları Batista'nın kuvvetleri beklemektedir. Orantısız güç ile ordu karşılarındadır. Castro'nun adamları orduyla başa çıkamaz. Yine bir felaket yaşanır. Çoğu Alegria de Pio'da öldürülür. (50 kişi) Hayatta kalanlar Sierra Maestra sıradağlarına, Küba'nın en yüksek tepesi olan Pico Turquino'ya doğru kaçarlar. Fidel yine başarısız olmuştur. Gazeteler Fidel ve arkadaşlarının öldüğünü yazar. 
Sonra toparlanıp bir araya gelirler. Sierra Maestra devrimin başlangıcı olur.
(Fidel daha önce fark edilmek adına diktatörü devireceğini söyleyen bir beyanname yayımlamıştır.)
24 Şubat 1957'de The New York Times Fidel'in kurtulduğunu yazar. Makale 26-7'ye destek verir. Castro'yu efsaneleştirir. Castro röportaj boyu 18 askeri ormanda döndürüp durmuş ki makaleyi yazan gazeteci Matthews, daha büyük bir ordu olduklarına inansın. 
Fidel Jose Marti'yi örnek alır. O da Küba'yı Batista ve ABD'den kurtaracaktır.
ABD'lilere kendini dost gösterir. Kübalılara da ABD'nin İspanya'dan farkı olmadığını söyler. Sovyetler ile anlaşma yapar. (Ve işine yarayacak herkesle yapar) 
Askerleri motive etmek için inançları kullanır. Askerler El Cobreli Kutsal Meryem'in resimlerini üniformalarına takarlar. Fidel adamlarına her zaman insan gibi davranır. 
Medyayı iyi kullanır. 

Anti Batista Hareketi
Batista bunlara aldırmaz. Muhalefet yok der hatta. Oysa Anti Batista Hareketi başlamıştır. 
26 Şubat 1958'de Havana'da otomobil yarışı düzenlenir. Arjantinli yarışçı Juan Manuel Fangio yarıştan önce ortadan kaybolur. Muhalifler onu kaçırmışlardır. Amaçları, amaçlarına dikkat çekmektir. 
Ertesi gün serbest bırakırlar. Fangio kendisine çok iyi davranıldığını söyler. Ve Fidel'i desteklediğini açıklar. 
Sierra dağlarındaki bitmeyen savaş Batista'nın ordusunu yorar. Onlar, ayda 33 peso için asker olmuş işsizlerdir. Castro ve grubu ise ideal uğruna savaşıyordur.
Che adaya doktor olarak gelir. 1958'de ise ön cephede savaşıyordur. Radyo Rebelde diye bir radyo açar. Oradan yayın yapar. Bu da devrimin sesi olur. Ve sayıları artar. 
ABD 1958'de Küba'ya giden silah sevkiyatını durdurur. 
Batista ABD'liler tarafından negatif görülmeye başlamıştır. Destek kesilir.
Fidel iki gruba ayırdığı ekibi ile saldırıya başlar. Havana'ya yürüyordur. Ordu tüm gücüyle karşılarındadır. 20 binden fazla asker vardır.
Operasyona FF, Fin de Fidel, Fidel'in sonu  adını verirler.
Temmuz 1958'de 8 gün süren bir çatışma olur. Castro yine yeniliyordu ama radyodan çatışmayı kazandıklarını duyurur. 
Che'nin olduğu grup, Santa Clara'da silah taşıyan zırhlı bir treni ele geçirir. 

Santa Clara Muharebesi
Şehirdeki direnişi örgütleyen Albay Casillas Lumpuy'a başkentten destek için bir zırhlı tren gönderilir. Çatışmalar sırasında şehre gelen zırhlı tren bir karargâh olarak da kullanılmaktadır. Şehrin merkezinde ise gerillalara destek veren halk molotof kokteyli ile askerlere saldırır. Şehirdeki 31. Alay kışlası da kuşatılmış ve gerilla komutanı Rolando Cubela tarafından sıkıştırılmaktadır. Bu aşamada zırhlı trenin ele geçirilmesine yoğunlaşan Che, tarım fakültesinden alınan buldozerlerle rayları bozar. 
Hareketsiz kalan ve yoğun ateş altındaki zırhlı tren içindeki komutanlarla teslim şartları görüşülmeye başlanır. Trendeki moralsiz erler ise gerillalarla temas kurunca direnişleri kırılır. Tren kısa sürede ele geçirilir ve içindeki 350 subay ile asker esir alınır. Trendeki çok miktarda cephane hem gerillalara önemli bir destek sağlamış olur hem de birliklere yeni katılan köylülerin silahlanmasına yarar. Kazanılan zafer Radio Rebelde aracılığıyla tüm ülkeye duyurulur. Batista yanlısı gazetelerin yenilgiyi örtbas etme girişimleri başarısız olacak ve Batista'nın kaçış süreci başlayacaktır. Zırhlı trenin ele geçirildiği haberleri üzerine şehirdeki noktasal direnişler de teslim alınır.
Muharebenin geçtiği ve zırhlı trenin ele geçirildiği yerde bugün bir açık hava müzesi ve anıtlar bulunmaktadır.
Bozguna uğrayanlar Che'nin birliğine katılırlar. Fidel ve Raul kalan askerleri Santiago'ya iletirler.
ABD, Batista'dan, durumu kontrol edemediği için istifa edip yerine bir başkasının getirmesini ister. 31 Aralık'ı 1 Ocak'a bağlayan gece Batista kafadarları ile San Domingo'ya kaçar. 300 milyon dolar nakit para ile kaçmıştır. Ancak yerine kimse tayin edilememiştir.
1 Ocak 1959'da Fidel ve isyancılar direniş görmeden Santiago'yu ele geçirirler. Che'nin grubu da başkente ilerliyordur. 
1 Ocak 1959'da Havana'daki grup 300 kişiden azdır. Ulusal çerçevede 1000 kişi bile değillerdir. Aslında Castro Küba ordusunu yenmemiştir. Küba ordusu içten çökmüştür. Ordu ve polis Castro'ya direnmemiştir.

Camilo Cienfuegos 
Fidel Santiago'ya giderken, 1932 doğumlu Camilo Cienfuegos liderliğindeki diğerlerini de yollar. (Camilo devrimde, Kübalı silahlı kuvvetlerin başkanıdır.) Başkent 2 Ocak 1959'da ele geçirilir. Batista kaçmıştır. Askerler direnmeden teslim olur. Fidel de Santiago'ya girmiştir. Ordu burada da direnmez. Santiago çıkarmasında başkumandan Huber Matos'tur. Fidel Santiago'yu yeni Başkent ilan eder.
Batista ile birlikte zengin ABD'liler de gider. Meyer Lansky ve mafya da. Fidel'in eski karısı Maria ve oğlu da. (Maria'nın Babası Batista'nın içişleri bakanıydı.)
Artık Başkent olmayan Havana, Camilo'nun kontrolündedir. Havana halkı onu çok över.
Fidel, 3 Ocak 1959'da Havana'ya doğru yola çıkar. 8 Ocak 1959'da Havana'ya varır. Ve şehri tekrar Başkent ilan eder. Yanında Raul, Che, Camilo ve Huber Matos vardır. 400 bin kişinin önünde zafer konuşması yapar. Heyecanlı ve coşkuludur ama bir komünist gibi değildir. O anlarda beyaz kumrular uçuşturulur, Fidel İsa'ya benzer. Arkasında kuş terbiyecisi Camilo Cienfuegnos duruyordur. Fidel 15-20 dakika konuşur. Camilo'ya dönüp, "Başarabildim mi Camilo?" der.
"Hep başarırsın Fidel / İyi gidiyorsun!" der Camilo.
* Camilo'nun bu sözleri Plaza de la Revolution'da yazılıdır.
Fidel Batista muhaliflerini birleştirir. Ordu ve polisi de bu birleşmeye dahil etmek ister.
Kendini başkan ilan etmez. Entelektüel ve filozoflardan oluşan bir hükümet kurar. Daha sonra her bakanı yerinden alıp, yerine kendi adamlarından birini koyar.
Kardeşi (komünist) Raul ile (komünist) Che'yi bakan yapması destekçilerini endişelendirir. Camilo ve çoğu devrimci Küba'nın komünist olmasını istemiyordur. Fidel kararları tek başına vermeye başlar. Haber Matos buna karşı çıkar. Yaptıkları devrim komünist değil, milliyetçi bir harekâttır.
ABD, 7 Ocak 1959'da devrimci koalisyonunu Küba'nın resmî hükümeti olarak tanır.
(Fidel 1957'de komünizm ile ilişkim yok, iktidar peşinde değilim demişti.)
Kaçmayan Kübalı zenginler de Fidel'i destekler. Bacardi ailesi şirketlerine "Teşekkürler Fidel" yazısı asar. Toprak ağasının avukat oğlunun komünist olmayacağını, heyecan geçince hizaya geleceğini düşünürler. Turistler gelmeye devam eder.
Fidel'in Havana'ya varışından (Şubat 1959) bir hafta sonra Alman yolcu gemisi MS Berlin limana yanaşır. Fidel gemiyi küçük bir tekne ile karşılar. Gemiye çıkmak ister. Kaptanın kızının silah yok talimatıyla Fidel ve arkadaşları gemiye silahlarını bırakarak çıkarlar. Marita Fidel'e gemiyi gezdirir. Ve ona hemen aşık olur. İlişkileri başlar. 
Fidel, "I am Küba. Adım Fidel Castro Ruz" diye tanıtır kendini. "Sierra Maestra dağlarından indim, Küba'yı düzelteceğim" der.
Batista'nın gidişinden sonra halk polis hapishanelerini basar ve işkence aletleriyle karşılaşır. Eski polisler tutuklanıp mahkemeye çıkarılır. İdamlar başlar.
Sonrasında duruşmalar halka açık yapılır. Havana'nın en büyük stadyumunda, binlerce seyirci önünde yaklaşık 3 bin kişi idam edilir. 16 Şubat 1959'da Fidel kendini Küba'nın başbakanı ilan eder. Geniş bir reform programı başlatır. ABD şirketlerini kamulaştırır. ABD hükümeti şaşkındır.
Fidel aslında sadece devrimin sözünü vermiş, devrim yapmış, başka hiçbir şeyin sözünü vermemiştir.
Kamulaştırılan mülkler Küba çiftçileri arasında dağıtılır. Fidel dünyadaki komünistlerden daha radikaldir. ABD şirketleri 1 gün içinde 500 bin dönüm toprak kaybeder. ABD bunu protesto eder. Yaptırım uygulamakla tehdit eder. Havana'da kiralar düşürülür. Kamulaştırma sonrası mülklerini kaybedenler Castro'ya kızgındır.
Fidel başa geçtikten sonra sadece birkaç yüz Kübalı Küba'dan kaçmıştır. Şimdiyse binlercesi kaçıyordur. Fidel ABD ile olan gerginlikleri azaltmak için Nisan 1959'da Washington DC'ye gider. İdolü olan Abraham Lincoln anıtını ziyaret eder. Gezinin amacı meşruiyet sağlamaktır. Eisenhover ile görüşmek ister. Ike devrimcilere pek güvenmez. Onunla görüşmez. Golf oynamaya gider. Fidel buna bozulur.
Kürsüde komünist olmadığını bir kez daha söyler. Raul onu geri çağırır.
Eisenhower görüşmeye başkan yardımcısı Nixon'u yollamıştır. Nixon, Castro ile Washington'daki Kongre Binası'nda buluşur. Nixon'un tespitine göre Castro,  komünizm konusunda ya çok saf ya da komünist disiplininin takipçisidir. Büyük ihtimal ikinci seçenektir. Nixon, Castro'nun komünist olmasa da anti Amerikan fikirlere sahip olduğunu anlar.
Castro devrim sırasında birleştirici görünür. Che ve Raul'un reformları halkı soğutur. Küba Castro demek değildir. Castro koalisyonun bir parçasıdır. 1959'da koalisyon kazanıldığında Castro kardeşler muhalifleri acımasızca elerler. Ta ki en son kendileri kalana dek.
Raul savunma, Che ekonomi bakanı olur. Che ve Raul devrimin sol kanadıdır. Camilo devrim ordusunun komutanıdır ama Raul'un emri altındadır. Sola kayışa şiddetle karşı çıkar. Halk arasında popülerdir. Hatta Fidel'den bile popülerdir. Seviliyordur. 
Huber Matos ve Camilo Fidel'in yolunu sevmediklerini söylerler. Matos Castro'ya istifasını bile verir. Castro istifaya izin vermez. Matos'u tutuklaması için Camilo'yu yollar. Camilo emri yerine getirir. 28 Ekim 1959'da Havana'ya geri uçar. Fidel ile Küba'yı konuşacaktır.
Uçağı iz bırakmadan havada kaybolur. Ne uçak ne de ceset bulunur.
Matos 20 yıl ceza alır. Küba ABD ile ilişkisini keser. Halk iyice fakirleşir.

Sovyetler
İnşaat işleri için bir ortak gerekiyordur. Castro Sovyetler ile ilişki kurar. 8 Şubat 1960'ta Sovyet bakan Anastas Mikoyan Küba'ya iner. Raul ile Avrupa'da tanışan KGB ajanı da uçaktadır. Tercümanlık yapar. Hem danışmandır hem koruma.
Mikoyan ticaret fuarı açılışına gelmiştir ama esas niyet başkadır. SSCB ile Küba arasındaki ilişkinin temeli atılır.
Küba 100 milyon dolarlık kredi almıştır. Küba ekonomisini sosyalistliğe yönlendirmiştir. Bunlar Küba'nın ABD ile iş birliğinin sonu olur. Sovyetlerin esas stratejik amacı da budur.
Küba yeni bir ittifak kurar.
Nixon öngörüsünde ne kadar haklı olduğunu görür. Başkan Eisenhower'e Küba'ya müdahale etmeyi önerir. Kabul edilmez. Başkan Küba yüzünden savaş riskini göze almak istemez.
Fidel ABD'ye karşı kendini SSCB ile güvenceye alır. Rusya ve Çekoslavakya'dan silah alır. 4 Mart 1960'da Fransız La Coubre gemisi taşıdığı 76 tonluk Belçika cephanesi ile Havana limanına demirler. Kübalı işçiler gemiyi boşaltırken büyük bir patlama olur. 75 ölü, yüzlerce yaralı vardır.
Fidel ve Che cenaze töreninin en başındadır.
Alberto Korda'nın 5 Mart 1960 tarihinde La Coubre patlamasında ölenler için düzenlenen cenaze töreninde çektiği ünlü Ernesto Che Guevara portresi. Fotoğraf çekildikten yedi yıl sonra yayımlanmıştır. Maryland Institute College of Art bu fotoğrafın dünya üzerindeki en ünlü fotoğraf ve 20. yüzyılın sembolü olduğunu belirtmiştir.
Fidel patlama için ABD'yi suçlar. ABD buna çok kızar. Fidel aslında Sovyetler ile iş tutmak istemektedir. ABD de Fidel'i devirmek istemektedir. Guatemala'da bir operasyon için işlemler başlar. Bu bir CIA operasyonudur. Sürgündeki Kübalılardan 1300'den fazla gönüllü bulunur. Eğitim verilir, talim yaptırılır.
İsimleri Saldırı Tugayı, "Tugay 2506" olur.

Domuzlar Koyu
Bu kez de komünizme karşı devrim yapılacaktır. CIA'den silahlar gelir. Eski devrimciler, Batista'nın eski askerleri, köylüler hep orada, bir aradadır. Escambry dağlarında konuşlanırlar. Plan şudur: Tugay 2506 Guatemala'dan saldıracaktır. Trinidad'a çıkacaklardır. Hepsi birleşip köprü hattı kuracaklardır. Sonra da uluslararası bir yardım çağrısı yapacaklardır. ABD de bu çağrıyı bahane edip Küba'yı istila edecektir.
Bu arada ABD seçime gidiyordur. Eisenhover aday olmaz. Nixon ve Kennedy yarışır. Nixon, seçimi kazanacağından emindir ve Küba planını Kennedy'ye söylememiştir.
Seçimden kısa süre önce diğer başkanlarla birlikte Fidel de New York'a gelmiş, BM'de konuşma yapacaktır. (Küba BM üyesidir) ABD halkı Fidel'e sevgi gösterilerinde bulunur. Fidel 5 yıldızlı otelde değil Harlem'de, Otel Theresa'da kalır. Fidel burada 'show'unu yapar. Ertesi gün New York'ta BM konuşması için bulunan Nikita Kruşçev ziyaretine gelir.
Fidel'in 4,5 saatlik konuşması BM tarihine geçer. Bu bir rekordur ve henüz kırılmamıştır. Castro her oylamada SSCB'nin izinden gider.
8 Kasım 1960'ta John F. Kennedy başkan seçilir. Küba planı Kennedy'ye seçimden sonra söylenir. 1961 baharında CIA'nın eğittiği 1334 Küba sürgünü savaşa hazırdır. Fakat Kennedy tereddüttedir. "ABD Küba'ya müdahale etmeyecek!" der. 4 Nisan 1961'de müdahaleyi iki şartla kabul eder. Hedef Trinidad değil Domuzlar Koyu adlı ücra bir sahil olacaktır. Hava desteğini azaltır. Küba kamuflajlı sekiz ABD bombardıman uçağı 15 Nisan 1961'de, sabah saat 06:00'da, Küba'nın küçük hava kuvvetlerini yok etmek için Küba'ya doğru havalanır. 
Fidel alarma geçer. Orduyu seferber eder. Hainlerin peşine düşülür. Bombardımanda ölenlere şehitlik verilir.
17 Nisan sabahı üç gemi Domuzlar Koyu'na yanaşır. Gemide, 1334 ağır silahlı Kübalı vardır. Zafere az kalmıştır. Ancak Fidel'in tepkisi ağır olur. 114 Kübalı sürgün öldürülür. 1200'ün üzerinde kişi yakalanır. 4000'in üzerinde kişi ölmüş, yaralanmış veya kayıplara karışmıştır. Castro'nun kaybı daha azdır. Castro galip gelmiştir. Bu saldırı Fidel'i güçlendirir. Küba devrimi saygınlık kazanır. Muhalifler susturulur. 100 bin kişi tutuklanır. Fidel Castro Latin Amerika'daki bir figürdür. Kimse onun kadar kahraman olarak görülmemiştir.
Domuzlar Koyu galibiyetinden sonra ülkede sadece Escambray dağlarındaki isyancılar kalır. Castro daha sonra onların da elenmesini ister. Bu ayaklanmanın suçunu ABD'ye atmak için ekipleriyle birlikte film ekibi de yollar.
Küba Escambray'dakileri adeta imha eder.
Domuzlar koyu zaferinden iki hafta sonra, 1 Mayıs 1961'de bir halk şöleni düzenler. Sovyetler bunu filme çekerler ve Küba'yı sosyalist ilan ederler.
Che ve Fidel bu günü birer Coca Cola içerek kutlar.
Başarısızlık Kennedy'ye yıkılır. Kennedy bunu kaldıramaz. Yeni bir istila planlanmasını emreder.
Castro Sovyetler ile ittifak yapar. ABD'nin Türkiye'deki füzelerine karşı Sovyetler de nükleer füzelerini Küba'ya koyarlar. Böylece hem kendilerinin rahat, hem de adanın özgür kalmasını sağlarlar. Küba, ABD'nin en korktuğu şeye dönüşür. Artık kapılarının önünde bir Sovyet Sosyalizm Merkezi vardır.
Fidel'den önce kimse ABD ile arayı bozamaz. Ta ki Fidel 1960'ta ABD'li şirketleri kamulaştırmaya başlayana kadar.

Ekonomist mi Komünist mi?
Che, Ekonomi ve Sanayi bakanı oluşunu anlatır. Bir toplantıda Fidel: "Kendini adamış bir komünist var mı?" diye sorar. Che elini kaldırır. Fidel aslında "Kendini adamış bir ekonomist var mı?" diye sormuştur.
Che yanlış anlamıştır. Ekonomideki eksikliğini devrim şevki ve bağlılıkla telafi eder. Sanayi bakanı olarak günde 18 saat çalışıyordur. Çok zekidir. Fidel'e çok şey öğretmiştir. Fidel ona güveniyordur. Küba Banco'yu ona verir ve para çıkar der.
Che de bütün paralara imzasını atar. Peso üzerinde Che'nin bir cenazede töreninde çekilen o meşhur fotoğrafı vardır. Che, "Benim bankacılığım bu kadar" der.
Sovyetler ülkeye ekonomik destek sağlar. Adanın ekonomisini yola girer. 
ABD Fidel'den kurtulmak için mafyaya gider. Fidel onların işini de bozmuştur. Mafya devletin parasını alır ama Fidel'i öldürmez. Bu kez Kübalı sürgünlere giderler. Kennedy hükümeti Fidel'den kurtulmayı kafasına koymuştur. Fidel Havana Hilton'da yoğun koruma altında yaşıyordur. 
CIA Fidel'in sevgilisi Marita Lorenz'e ulaşır. Olayı aşk cinayeti olarak göstermek istiyorlardır. Marita 1961'de Küba'ya döner. Yanında CIA'in zehirli hapları vardır. Marita Fidel'in yanına gider ama hapları Fidel'e vermez, tuvalete atar.
Fidel ona, "Beni öldürmek için mi geldin?"  diye sorar. Marita, evet der.
"Haydi öldür, işte silahım" der Fidel.
"Bana kötülük yapmadın. Seni öldüremem" der Marita.
CIA aşağıda, lobide bekliyordur. Marita ağlayarak yanlarından geçer. Bir uçak ile evine döner. CIA onu öldürmeyi hiç başaramaz. Çünkü Küba istihbaratı çok güçlüdür.
Hatta bir seferinde kendini öldürmeye gelen kişiyi daha havaalanında karşılar ve beni öldürmeye mi geldin der. Hayatı boyunca Fidel'e 700'den fazla suikast girişimi yapıldığı söylenir.
ABD ile ipler iyice gerilir. ABD ekonomik ambargo uygulamaya başlar. Kennedy ambargo başlamadan bir gün önce en sevdiği puronun bütün kutularını Washington DC'den aldırır.
Che halkı daha fazla çalışmaya teşvik eder.
ABD ile ticari ilişkiler etkilense de Varşova Paktı ülkeleri ile devam eder.
ABD 1962 yılında yeniden bir istila planlar. 
Fidel ABD'nin gücünden korkuyordur. O yüzden adaya Sovyetleri getirmeyi planlar.
Che Moskova'ya gider. Ticaret için gidildi dense de esas amaç askeridir. Küba'ya Sovyet nükleer füzeleri kurulacaktır. ABD Türkiye'ye, Moskova'yı dakikalar içinde vuracak, nükleer füzeler kurmuştur. Sovyetler Küba sayesinde dengeyi sağlarlar.
1962'nin Mayıs ayında füzeler 300 gemiye bindirilerek Karadeniz'den Atlas Okyanusu'na çıkarılır. Mürettebat Sibirya'da bir üsse gittiğini sanmaktadır. Atlantik'i geçerken Sibirya'ya gitmediklerini anlarlar. Yanlarında kürk, palto, çizme gibi kışlık eşyalar vardır.
36 nükleer savaş başlığı getirmişlerdir. Füzeler ile bombardıman uçakları da vardır. ABD'liler gemi gidiş gelişlerinin arttığını görürler ama bir şey anlayamazlar. Sovyet gemileri üzerinde uçmaya başlarlar. Mürettebat sivil giysilidir. Otomobil gibi şeyler taşınıyor görünüyordur.
Sovyetler Küba'ya 43 bin asker konuşlandırır. Adada birçok üs kurarlar. Uçaksavar da getirmişlerdir.
Küba halkı Sovyetleri "Nikita-Fidel-Amigolar" afişleriyle karşılar. Füzeler en kısa zamanda işleyecek hale gelir. 36 atomik savaş başlığından her biri Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan bombalardan 50 kat daha güçlüdür. Eylül 1962'de konuşlandırma sona erer. Füzelerin çoğu fırlatılmaya hazırdır. ABD nükleer tehditten bihaberdir.
Kennedy 13 Eylül 1962'de bir basın toplantısı düzenler. Kendisine Küba'daki füzeler sorulur. Kennedy. "Bu ülke kendi güvenliğini korumak için elinden geleni yapacaktır!" der.

Nikita Kruşçev bütün dünyaya nükleer eşitliği sağladık demek istemektedir. Kruşçev'in Küba'ya gelişinden önce ABD'nin bir casus uçağı füzeleri fotoğraflar.
Kennedy 16 Ekim sabahı beyaz sarayda toplantı yapar. Herkes o anda Küba-Sovyet ilişkisini öğrenir. ABD tüm gözlerini Küba'ya çevirir. Küba ve füzeler konusunda ne yapacakları konusunda fikirler tartışılır. Saldırmak daha büyük sonuçlar verecektir. Kennedy henüz bir ay önce "Müdahale ederiz" sözü vermiştir. Çevresi müdahale istiyordu. Kennedy tereddütlüdür.
22 Ekim 1962'de Fidel'in misafiri Cezayir başkanı Ahmed Ben Bella'dır. Halkı birlikte selamlarlar. Nükleer silahların dünya çapında yasaklanmasını talep ederler. Küba'daki füzelerden söz etmezler. Kennedy krizi aynı gün TV'de resmileştirir. ABD sert çıkar. Kübalılar korkuya kapılır. İpler gerilir. Dünya nükleer bir felaketin eşiğindedir.
Sovyetler bir ABD uçağını vurur, pilot ölür. ABD ve Sovyet hükümetleri birbirlerini savaş çıkarmaya çalışmakla suçlar. Diplomatlar arkada krize çözüm bulmak için çalışıyordur. Fidel kendisi olmadan yapılan görüşmelere kızar. Kendini ihanete uğramış hisseder.
27 Ekim 1962'de Kruşçev Kennedy'ye bir anlaşma teklif eder. Sovyetler füzeleri Küba'dan çekmeye hazırdır. Karşılığında ABD karantinaya kaldırıp Küba'yı asla işgal etmeme sözü verecektir. ABD de Türkiye'deki füzelerini çekecektir. Kennedy anlaşmayı kabul eder. Castro kaybettiğini hissediyordur. Sonradan Kruşçev'e "ibne" der.
Kruşçev, füzeler kalkınca mutsuz olan Fidel'i sakinleştirmek için 1963 yazında Sovyetler Birliği'ne resmi bir ziyarete çağırır. Fidel çok büyük bir coşkuyla karşılanır. Bütün Rusya'yı dolaşır. Birçok unvan/madalya verilir. Fidel'in gönlü alınmıştır.
1 yıl sonra Rusya'ya Che davet edilir.
Bu arada ABD Küba'dan, Domuzlar Koyu çıkarmasına katılıp hapse atılan sürgündeki Kübalıları serbest bırakmasını ister. Castro da karşılığında para ister.
53 milyon dolarlık malzeme karşılığında Tugay 2506'nın üyeleri ABD'ye döner. 29 Aralık 1962'de Kennedy tarafından karşılanırlar. Kennedy bir daha Küba'ya saldırı planlamaz. İlgilendiği sadece savaş ve barıştır.
22 Kasım 1963'te Kennedy vurulur.
Johnson döneminde bu yumuşama olmaz. Küba ve ABD ezeli düşman kalır.
11 Aralık 1964'teki BM konuşmasında Che bunu yineler. Hem Sovyetleri hem ABD'yi eleştirir.
Che Fidel'e karşı çıkmaya başlar.
Che, 24 Şubat 1965'te Cezayir'de bir konferansa katılır ve küresel devrim çağrısında bulunur. Küba'ya döndüğünde soğuk karşılanır. Fidel ve Che Havana'da bir eve gidip 40-42 saat görüşürler. Che çıktığında ne kumandan ne de bakandır. Che istifa ettikten sonra ortadan kaybolur. Afrika'da devrimci fikirler yayıyordur. Kongo'dadır ama Kongolular ona güvenmiyordur. Hastalık ve yoğun savaş Kongoluları yorar.
Kasım 1965'te 12 kişiden sadece 6'sı hayatta kalmıştır.
Che de Afrika'dan ayrılırken çok hastadır. Prag'a gider. Karlovy Vary'de tedavi için kalır. Yanında Kübalı bir doktor vardır.
Fidel Che'yi Küba'ya dönmeye ikna eder. Che döner dönmez Bolivya'ya gider. 11 Kasım 1966'da sahte kimlikle la Paz'a uçar. Yalnız değildir. Kübalı eski komünistler yanındadır. Bolivya'da 10-15 yıl savaşacaklardır. Bolivya ordusuna saldırırlar. Bolivya ABD'den yardım ister. 1967'de CIA, Che'nin Afrika'da öldürüldüğünü inanıyordur. Kaçırılan gazeteciler Che'nin yaşadığını doğrular.
ABD asker değil CIA ajanı yollar. 8 Ekim 1967'de Bolivyalılar hedeflerine yaklaşır. 1800 Bolivya askeri gerillaları sarar. Che bacağından yaralanır ve esir alınır. Bolivyalı komutan hemen idam kararı verir.
Kendisini sorgulayan asker söylemek istediğin bir şey var mı dediğinde;
"Fidel'e söyle, yakında ABD'de devrim olacak.
Karıma söyle, evlensin ve mutlu olmaya çalışsın." der.
9 Ekim 1967'de Che bir Bolivya askeri tarafından infaz edilir.
18 Ekim'de Küba televizyonu haberi duyurur. Fidel Che'yi şehit ilan eder.

"Vur beni korkak!"
Son saatlerinde yanında bulunanlar ve onu öldürenler, yargısız infaz edildiğine tanık olmuşlardır.
Che Guevara'nın son sözleri şöyle olmuştur: "Buraya beni öldürmeye geldiğini biliyorum. Vur beni korkak, yalnızca bir adam öldürmüş olacaksın."
Ölümünün ardından askerî bir doktor tarafından -parmak izi için- elleri kesildikten sonra Bolivya Ordusu subayları tarafından bilinmeyen bir yere götürülmüş, cesedinin gömüldüğü mü yakıldığı mı sorusu cevapsız kalmıştır. 
1997 yılında Guevara'nın elleri olmayan cesedinden kalan kemikler Vallegrande yakınlarındaki bir uçak pistinin altından kazılarak çıkarılır, DNA testiyle kimliği tespit edilir ve Küba'ya geri getirilir. 17 Ekim 1997'de cesedinden kalanlar, Bolivya'daki gerilla harekâtı sırasında ölen yoldaşlarından altısıyla birlikte, Küba Devrimi'nin başarısını belirleyen savaşı kazandığı Santa Clara'da özel olarak hazırlanmış anıt mezara askerî törenle gömülür.
Che Guevara ölümünden sonra  dünya üzerinde sosyalist devrimci hareketlerin sembolü haline gelir. Guevara'nın Alberto Korda tarafından çekilen fotoğrafı, "dünya üzerindeki en ünlü fotoğraf ve 20. yüzyılın sembolü" olarak nitelendirilir.

Fidel Castro 25 Kasım 2016'da 90 yaşında iken doğal nedenlerden vefat eder. 
Castro'nun bedeni yakılır ve küllerini taşıyan tabut, 28 ve 29 Kasım'da Kübalıların Castro'ya saygılarını sunmaları için Havana'daki José Martí Anıtı'nda sergilenir. Daha sonra 29 Kasım'da saat 19:00'da Plaza de la Revolución'da bir anma mitingi düzenlenir. 29 Kasım'dan 3 Aralık'a kadar küllerini taşıyan tabut, Castro ve isyancılarının iktidarı ele geçirdiği Ocak 1959'daki "Özgürlük Kervanı"nın rotasını tersten izleyerek 900 kilometrelik bir rota boyunca Santiago de Cuba'ya gider. 4 Aralık saat 7:00'de, Castro'nun küllerinin defnedilmesi, Küba ulusal kahramanı José Martí'nin de gömüldüğü Santiago de Cuba'daki Santa Ifigenia Mezarlığı'nda özel bir törenle gerçekleşir. 
Bir devir kapanmıştır.
Ama Fidel'in kardeşi Raul Castro Ruz hâlâ devletin başındadır.

Bugünkü Küba
Irkçılığın olmadığı bir ülke olan Küba, Orta Amerika’da, Meksika Körfezi'ne doğru uzanan ve karidese benzeyen bir ada ülkesi.
Küba’nın nüfusunu ve yüzölçümünü Türkiye ile mukayese edersek. 
2023 verilerine göre Küba nüfusu 11,19 milyon. 
2023 verilerine göre Türkiye nüfusu 85,33 milyon
Türkiye: 783.562 Km²
Küba    : 109.884 Km²
Küba doğudan batıya 1223 km uzanıyor ve yeryüzündeki en büyük ve en kalabalık on üçüncü ada. Türkiye'den 8 saat geride.
Küba'nın ABD ile sınırı var diyeceğim şaşıracaksınız. Hani ABD tarafından 1903 yılından bu yana kiralanan Guantanamo. Hani Afganistan'dan getirilen savaş esirlerinin tutulduğu, "şaibeli" bölge...
Küba'nın on dört il ve iki özel belediyesi var. Bu iller eskiden 6 geniş eyaletin parçalarıydı: Pinar del Río, Habana, Matanzas, Las Villas, Camaguey ve Oriente. İki özel belediyeden biri adadır, biri de ABD tarafından işgal edilen ABD Guantanamo Körfezi Deniz Üssü'dür.

Küba Bayrağı
Küba bayrağı ilk olarak İspanya'dan 1898 tarihinde kazanılan bağımsızlık sonrası kullanılmaya başlanmış, 20 Mayıs 1902'de de Amerika Birleşik Devletleri'nden özgürlüğüne kavuşan Küba devletinin bayrağı olmuş. Bayrak yatay olarak beş eşit şeritten ve göndere çekilen tarafta şeritlerin üzerine gelecek şekilde konumlandırılmış eşkenar üçgenden oluşuyor. Yatay şeritler mavi ve beyaz renklerin birbiri ardına sıralandığı şekilde meydana getirilmiş. Küba bayrağına son şekli Kardinas'ta verilmiş. O yüzden Kardinas'ın adı bayrak şehri.
(Üç mavi şerit İspanyollardan bağımsızlıklarını kazandıkları üç bölgeyi temsil ediyor. Kırmızı bağımsızlık için dökülen kanı temsil ediyor.) 
Kırmızı renk eşkenar üçgenin içerisinde ise tam üçgenin ortasına gelecek şekilde konumlandırılmış beş köşeli beyaz yıldız bulunuyor.
Komünist ülkelerin bayraklarındaki yıldız genelde sarı ya da kırmızı olur ama Küba bayrağındaki yıldız beyaz. Kübalılar bayraklarına Estrella Solitaria derler. Beyaz yıldız ile duru ve yalnız olduklarını simgelerler.

Aklımda Kalanlar, Gözüme Takılanlar
* Havana ve kaldığımız diğer kentlerde horoz sesi sabahın en doğal alarm sesi. Hatta birbirleri ile karşıdan karşıya haberleşiyorlar. Hotel Nacional'in tavus kuşları ayna karşısında süzüm süzüm süzülüyor. Fotoğrafını çeken bulursa hemen kabarıyor. 
* Küba'da enerji santrallerindeki arızalar nedeniyle sıklıkla elektrik kesintileri yaşanıyor. Basında yer alan haberlere göre 40 yıl önce Sovyetler Birliği tarafından inşa edilen santrallere yeterli bakım yapılmadığı için bu sorunlar tekrarlanıyor.
* Her yerde José Martí heykeli mevcut. Fidel ve Che'nin fotoğrafları kadar Camilo Cienfuegos'un da resimlerine her yerde rastlanabiliyor.
* Dolarla da, Euro'yla da, Cuba pesosu CUC ile de alış veriş yapabilirsiniz.
* Otel harici restoranlarda WIFI bulunmuyor. 
* Herkesin elinde akıllı telefon mevcut. Sosyal medyaya giriyorlar.
* Televizyonda CNN gibi ABD kanalları izlenebiliyor.
* Pandemi dönemi ile birlikte turizm çökünce çok fakirleşmişler. Yollar dilenen insanlarla dolu. 
* Kendi ürettiği çalışmaları satanların hepsi güler yüzlü ve temiz giyimli.
* Ressamından performans sanatçısına, müzisyeninden akrobatına, sokaklar sanatçılarla dolu.
* Kadın-Erkek ayrımı yok. 
* "Cinsiyete dayalı şiddet sonucu bir kadını yaşamından mahrum eden" kişiye 20 yıldan 30 yıla kadar hapis, müebbet hapis veya ölüm cezası verilmesini öngörülüyor. Bağımsız kolektifler “Alas Tensas” ve “Yo sí te creo”ya göre, 11,1 milyon nüfusa sahip Küba’da, 2023 ocak ve nisan ayları arasında 27 kadın cinayeti, 2022 yılında 36 kadın cinayeti işlenmiş.
* Bütün çocuklar devlet okuluna gidiyor. 
* Bütün hastalar devlet hastahanelerinde bakılıyor.
* Her yerde gözüme takılan ANAP (Asociación Nacional de Agricultores Pequeños), Ulusal Küçük Çiftçiler Birliği, Küba'daki küçük çiftçilerin çıkarlarını desteklemeye adanmış bir kooperatif federasyonu imiş.
* Şehrin dışlarında çiftçilik yapılıyor. 
* Toprak doygun, nem yüksek.
* Kahvaltıda bile tavuk eti ve fasulye yiyebiliyorlar.
* Hayvansal gıda olarak dana, tavuk, balık, keçi, domuz var, kuzu-koyun yok. 
* Tropikal iklim olmasından kaynaklı ülkede coşmuş bir doğa var.
* Banyan ağaçları dikkat çekici.
* Küba'da yaz kış mevsimi yok, yağışlı-yağışsız mevsim var
* Paladar, yerel restoran demek. Esnaf lokantası gibi
* 90'larda organik tarımı öğrenmişler. Avustralyalılar organik tarımı getirmiş. Avustralya caddesinde Avustralya evleri var. 
* Benzin kuyrukları var. 
* Bizim Hobi Evi dediğimiz evler buradaki insanların gerçek evleri.
* Ulaşım toplu taşıma ile sağlanıyor. Yol kenarları otobüs bekleyenlerle dolu.
* Tek tip ve tek katlı evlerin önündeki verandanın olmazsa olmazı sallanan sandalye. Kimisi evinin önündeki bahçeye biraz özenmiş. Kimisi öylesine bırakmış. Estetik kaygıları yok. Hayatta kalma kaygıları var ama sallanmaktan, rom ve puro içmekten vazgeçecek kadar değil.
* Kırsal kesimde atların ve büyükbaş hayvanların çokluğu dikkat çekiyor.
* Sokaklarda çok köpek var. Kediler ise sadece yemek mekânlarında.
* Bir işi olup da çalışanlar nasıl evlerde yaşıyorlar? Mesela Tropikana dansçıları. Ya da otelde biz yemek yerken şarkı söyleyen müzisyenler? Ya da bizi üstü açık arabayla gezdiren havalı genç?
* Şehirde tek göz odalarda barınan insanlar var. Kapıları hep açık. Önlerinde televizyon, ellerinde telefon.
* Her evin üzerinde muhakkak ki bir su deposu var.
* Beyaz giymeyi seviyorlar ve üzerlerinde sararmış bir beyaz görmedim. Nasıl yıkıyorlarsa beyazlar kar beyaz. 
* Sokaklarda tek başıma avare avare dolaşıp fotoğraflar çekmeyi çok severim. Burada yapamadım. Korktum.
* Arabada giderken fotoğrafını çekemediğim onlarca heykel, anıt gibi eserler ülkenin her yanına dağılmış. Hiç ummadığınız bir yerde, bir dağ başında, orayı simgeleyen bir heykelle karşılaşabilirsiniz.
* Gitmeden önce okunmuş, izlenmiş ne varsa yerinde görünce yerli yerine oturdu. 5 duyu ile 3 boyutlu ve 360 derece gezmek başka. 
* Ülkede çok kartal var.
* Yollarda illa bozulmuş ve tamir için altına birinin yattığı araç görürsünüz.
* Ülke biraz bakıma girse ışıl ışıl olacak. Harika mimari, harika coğrafya, harika doğa, ama ruhen mutsuz bir ülke.
* Rafael kasırgası endüstri kenti Matanzas'taki elektrik tesisini de yıkmış.
* Fuel oil yakıp elektriğe çeviriyorlar.
* Havana Limanı'nda Türkiye'nin gönderdiği enerji gemileri, yani Türk yüzer elektrik santralleri var.
* Çelişkiler ülkesi. Bir yanı çılgınca eğleniyor, bir yanı çılgınca dileniyor.
* 1959 Devrimi zamana yenilmiş. Ülkenin yeni bir devrime ihtiyacı var.
* Bir günü Küba'da 3 gün gibi yaşadık. Zamanı uzattık, saatleri esnettik. Gezi programı o kadar zengin, o kadar yoğun olmasına rağmen görülecek pek çok şey de görülemeden kaldı. Küba için günler değil aylar lâzım. Buraya üst üste gelenler haksız değil. 
* Dünyanın öteki ucunda olsa da, aynı gökyüzü altında, aynı güneşin ısıtıp, aynı ayın göz kırptığı bu coğrafyada farklı olan ne diye soracak olursanız, hem her şey derim hem de hiçbir şey... Hayat gailesi hep aynı. Gülüşler ve gözyaşları hep aynı...

Murathan Mungan, "Beni bir kere gördüğünüzde beni tanıdığınızı asla ama asla düşünmeyin. Bende benden çok var." der.
Ülkeler de öyle.

Hani serpilmeye başlayan güzel kızlar için "Allah çirkinler bahtı versin" deriz ya, bu sözü Küba için de söyleyebiliriz. 
Keşke bu kadar güzel olmasaydın da bu kadar acı çekmeseydin Küba...
Yoksa Küba olmak her acıya değer mi Küba?

2013'ten 2024'e
Özge Ersu, henüz Fidel sağken yazdığı 30 Nisan 2013 tarihli ve "Küba - Mutluluk Nereden Gelirse Gelsin" başlıklı yazısını şu sözlerle nihayetlendirmiş:
"Ama sonrası bence karışık. Yerine gelmesi beklenen Raúl  bence Fidel’in karizmasına ve kişiliğine sahip değil. Bir süre sistem Raúl’u taşımaya çalışacak. Ama olanaksızlık ve fakirlikten artık bezmiş olan çoğunluk önce fısıltı gazetelerini yaymaya başlayacak, daha sonra çatlak sesler artacak ve baraj sızıntıları taşıyamayarak dağılacak. İşte benim korkum bundan sonra. Birdenbire sınırsız özgürlüklerle karşı karşıya kalan Küba halkı bu ağır elbiseyi taşıyabilecek mi? Ne kadar el değmemiş dense de, bu ülke dışarıdaki dünyanın ağırlığı ve getirdikleri altında ezilecek mi? Bir olasılık. Ülkede bir kaos çıkacak mı? Bunu da öngörüyorum. Başta Amerika Birleşik Devletleri, Stand-By füze krizinin öcü başta olmak üzere birçok konuda sıkıntılı olduğu bü ülkeyi içten yıpratmaya, alttan oymaya başlayacak mı? Evet. Daha sonra diğer ülkeler pastadan pay koparabilmek için, kendi vatandaşlarının dev bir karidese benzettiği adayı acımasızca ısırmaya başlayacaklar mı? Şüphe yok. Peki Küba, Karayipler’in bir zevk ve kumar batakhanesi olacak mı? Bilmiyorum. Olmasın, olmamalı. Bu ülke ve insanları çağdaş yaşamı yakaladıktan sonra ruhlarını ve kişiliklerini kaybetmemeli."

Che'nin dediği gibi: "Gerçekçi ol, imkânsızı iste."

20 Kasım 2024 / C.E.Y.

Küba'yı daha iyi anlamak için; 
The Cuba Libre Story, Wasp Network, Cuba and The Cameraman, Soy Cuba, Şans Kapıyı Kırınca gibi filmler izleyebilirsiniz.
Özge Ersu ile Küba Linda gezimizin fotoğraf albümünü ziyaret edebilirsiniz.
Özge Ersu'nun sesinden "Nazım Hikmet Küba" Laterna programını dinleyebilirsiniz.
Özge Ersu’nun "Küba - Mutluluk Nereden Gelirse Gelsin" yazısını okuyabilirsiniz:
Özge Ersu ile 'Küba Sanal Gezisi Fotoğraf Albümü'nü ziyaret edebilirsiniz: