27 Haziran 2024 Perşembe

Köy Enstitüleri'nde Eğitim, Üretim ve Sağlık

Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Bursa Şubesi'nin İsmail Hakkı Tonguç'un 64. ölüm yıldönümüne istinaden düzenlediği etkinliğin konuğu; Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Hilmi Uysal idi. Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi'nde gerçekleşen etkinlikte Hilmi Uysal, Prof.Dr. Mualla Aksu ve Araştırmacı Yazar Pakize Türkoğlu ile birlikte hazırladıkları 'Sağlık Ekseninde Köy Enstitüleri' kitabının yazılma evrelerini büyük bir heyecanla anlattı. Kitap, Köy Enstitülülere yaraşır bir İMECE çalışmasıyla ortaya çıkmıştı.
Etkinliğin açılış konuşmasını yapan YKKED Bursa Şubesi Başkanı Jülide Akköprü, kısaca YKKED'nin kuruluş amacını, Köy Enstitüleri'nin tarihçesini ve İsmail Hakkı Tonguç'u anlattı. Konuşmasını YKKED önceki dönem Genel Başkanı Prof.Dr. Kemal Kocabaş'ın sözleriyle tamamladı.
Etkinliğe katılan Nilüfer Belediye Başkan Yardımcısı Ecz. Okan Şahin ve Bursa Tabip Odası Başkanı Dr. Kadir Binbaş'ın konuşmalarının ardından kürsüye davet edilen Prof.Dr. Hilmi Uysal, sunumunu grafikler ve fotoğraflar eşliğinde gerçekleştirdi. 

Sağlık Ekseninde Köy Enstitüleri
29 Ekim 1923 günü ülkenin sağlık açısından durumunu gösteren slayt ile başladı sunumuna. Gördüğümüz üzere, yıllarca savaşmaktan ve saray efradına para yetiştirmekten güçsüzleşmiş ve fakirleşmiş olan ülkede işler hiç de iç açıcı değildi. 
Hızla kanunlar çıkarılmaya başladı. 1921 yılında bulaşıcı ve salgın hastalıklarla mücadele kapsamında "Frenginin Kaldırılması ve İlerlemesinin Yayılmasına Dair Kanun", 1926 yılında "Sular hakkında Kanun", yine 1926 yılında "Sıtma Mücadele Kanunu", 1927 yılında "Seriri ve Gıdai Araştırma Yapılan Bakteriyoloji ve Kimya Laboratuvarları Kanunu", 1935 yılında "Sıtma ve Frengi İlaçları için Kanun", 1936 yılında "Çeltik Ekim Kanunu". 
Kinin tedarikine dair kanunun uygulanması hakkında tüzük, zührevi hastalıklarla savaş tüzüğü, sular hakkında tüzük ve çiçek aşısı tüzüğü çıkarıldı. Hekimlerle ve hekimlikle ilgili pek çok kanun yapıldı. Hekimler sadece "tedavi edici" değil, "önleyici sağlıkçılar" olmalıydılar. Bunun şartlarından en önemlisi de temizlikti.
Sağlık sistemi 1923-1940 tarihleri arasında Verem Savaş Derneği, Sıtma Savaş Derneği, Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü, Validebağ Prevantoryumu, Trahom ile Savaş Derneği gibi temel kurumlara dayanıyordu. Nüfusun %80'i köylerde yaşıyor, yolu izi olmayan köylere sağlık hizmeti ulaşamıyordu. Kısacası köyler çağ dışı koşullar altındaydı.
Köy Enstitüleri'nin efsane ismi, pedagog ve eğitimci İsmail Hakkı Tonguç: "Köyleri hastalıktan kurtaramadığımız sürece canlı ve mutlu bir topluma kavuşamayız. Millet çoğunluğunun sağlığı ile ilgili bu işi tıpkı ilköğretim davası gibi kökten çözümlemek yoluna düşmek gerekir." diyordu. Tarihler 1943'ü gösteriyordu.
O yüzden Köy Enstitüleri sadece kuramsal eğitim yapılan değil, içinde tarım sanatları, demircilik, basit marangozluk gibi uygulamalı faaliyetler yapılan kurumlardı. O yüzden kurumun adı "okul" değil, "enstitü"ydü. 
Ve Köy Enstitüleri'nin bir FELSEFESİ vardı.
Eğitim, iş içinde ve iş vasıtasıyla yapılıyor, böylece ekonomi ve üretimden başka, pedagojik, psikolojik, sosyal ve kültürel boyutlar kazandırıyordu. İş ve eğitim birlikte yürüyor, öğrenciler yaparak öğreniyordu. Sanat da öğretiliyordu, zanaat de. 
Bunların yanı sıra, sağlıklı birey ve sağlıklı toplum önceleniyordu. 21 Köy Enstitüsünde 21 revir vardı. Doktorlar, hemşireler, sağlık memurları, hastabakıcılar yurdun dört bir yanındaydı. Köy kökenli öğrencilere çağdaş sağlık bilgisi, koruyucu sağlık bilgisi ve tutumu kazandırılıyor, 5-10 yataklı hasta odaları, bulaşıcı hastalıklara karşı tecrit odaları, mikroskobu, tıbbi araçları ile revirler hizmet veriyordu. Köy Enstitülüler diğer işliklerde olduğu gibi revirlerde de nöbetleşe görev yapıyor, hastaya yaklaşımı yaşayarak öğreniyorlardı. Beş yıllık eğitim süreleri içinde yaklaşık 368 saatlik Tabiat ve Okul Sağlığı Bilgisi dersi görüyor, dersleri revirin doktoru veriyordu.
1943-1944 yılları arasında yedi Köy Enstitüsü'nde Sağlık Kolu kuruldu. Köy Enstitüsü Sağlık Kolu, revir sağlık çalışanları dışında revir doktoru ve sağlık başları da dahil olmak üzere 60'tan fazla doktor öğretmenden oluşan bir yapılanmaydı.
1946-1947 arasında beş Köy Enstitüsü'nün (Pulur, Gölköy, Çifteler, Arifiye, Akçadağ) Sağlık Kolu kapatıldı. 1951'de Köy Enstitüleri Sağlık Kolları tümden kapatıldı. Kapatılma gerekçesi, "Sağlık Bakanlığı'nın Köy Sağlık memuruna ihtiyacının kalmadığıydı...
(Bu arada; 70'li yıllarda eğitsel kollar arasında Sağlık Kolu'nun da olduğunu hatırlıyorum.)
1954 yılına gelindiğinde 14 yıllık rüya sona ermiş, Köy Enstitüleri kapatılmıştı. Kızlı erkekli eğitim, dans, müzik, sanat ne demekti? 1950'lerden sonra geri gitmeye programlanan ülke, 1923'te başlayan aydınlanma hareketinin sağlam temelleri üzerinde direnmeye devam ediyor. Eğitim sisteminden sağlık sistemine kadar ülkenin taşıyıcı kolonu olan her sisteme vurulan darbelere karşı duruyor. Ülkeye diz çöktürmek için kendi insanımızı cahilleştirmek yetmeyince, dışarıdan cahil ve vandal sürüleri ihraç ediliyor. Onlarla birlikte gelen virüsler ve mikroplar, toplumu yeni hastalıklarla tanıştırıyor. Suyla sabunla pek işi olmayan, hijyenden bihaber insanlar toplumu her anlamda kirletip hasta ediyor.

Temizlik İmandan Gelir
Oysa biz temizliğin bir medeniyet göstergesi olduğunu ve temizlik bilincine sahip toplumların sağlıklı nesiller yetiştirerek toplumu zinde tutacağını biliriz. Romalılar gibi bizler de hamam kültürünü severiz. Severiz de, daha düne kadar atık sularını sokağa salıyorduk. Bugün artık evlerimizin atıkları kanalizasyon sistemine veriliyorsa da, kanalizasyon sistemi nereye veriliyor onu bilemem. Derelere bırakılan fabrika atıklarının yarattığı kirlilik ile denizde seyreden gemilerin ve teknelerin denizlere salıverdiği atıklarla kirlenen denizler de ayrı bir yazı konusu. (Dünya itinayla cehenneme çevrilir!)
Oturaklarını camlardan aşağı boşaltmasıyla ve yıkanmayı hiç sevmeyen ve hayatında birkaç kez yıkanan kralları XIV. Louis (1638-1715) ile meşhur Fransızlar ise ilk kapalı kanalizasyon sistemini Paris'te1370 yılında inşa ediyorlar. Napolyon ile birlikte, 30 kilometrelik bir alanı kaplayan tamamen kapalı ilk kanalizasyon sistemi geliyor. 1878'de, 600 kilometreden fazla bir uzantıya sahip bir çift su dağıtım ağı ve bir kanalizasyon sistemi inşa ediliyor. Ayrıca kaldırım kenarlarından belli saatlerde salınan su ile kaldırım kenarlarında biriken atıklar temizleniyor.
Şu anda çöp ağlarıyla boğuştuğuna bakmayın, Paris her dem Paris... 

Temiz Su = Sağlıklı Toplum
Bizler evlerimizin pırıl pırıl olmasını isteriz lakin sokakları pek önemsemeyiz. Her türlü çöpü şehrin göbeğine de doğanın kalbine de pervasızca ve zevkle bırakabiliriz. Sokak kirlenecekmiş, su kirlenecekmiş, ne gam...
Temiz suyun kıymetini bilen kişi, suyu temiz tutmanın bilincine sahiptir. Gözle görmediğini yok sayan bilincin yerine, mikro dünyada yaşayan canlıların vücudumuzu hasta edebileceği, hatta öldürebileceği bilincine sahip kişi hijyen konusunu kavramıştır. Ki dünya yüzyıllarca pisliğin sebep olduğu salgınlarla boğuşmuştur. 
Dizanteri, kolera, tifo, paratifo ateşi, palio ve ishale sebep kirli sudur. Veba gibi hastalıklar asalaklar tarafından taşınarak bulaşır. Fareler ve pireler vebanın başrol oyuncularıdır.
Frengi, korunmasız cinsel ilişki ile bulaşan bir hastalıktır. Sağlıksız ve kirli ortamlarda yapılan diş çekimleri, ameliyatlar, kürtajlar, doğumlar insanları hayattan kopartıp alır. Temiz tutulmayan bir yara, parmağa batan minik bir kıymık, önemsenmeyen bir ısırık sonu felaketle sonuçlanabilecek hastalıklara davetiyedir. Temiz hava, temiz su, temiz yiyecek, temiz barınak, kısacası temiz çevre kişiye sağlıklı yaşanacak bir ömür sunar.

Şanssız Şanslı
1940 yılında açılıp 1954 yılında kapanan Köy Enstitüleri'ne yetişemeyen şanssız nesilden olsam da, 1970'te başlayan eğitim hayatımı Köy Enstitüleri'nden ya da Öğretmen Okulları'ndan mezun olmuş öğretmenlerle geçiren şanslı nesillerdenim. O dönemde ders kitaplarımızda Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç'un isimlerinin geçtiğini hiç hatırlamıyorum. Enstitüleri kapatınca, tarihten de silmek istemiş olmalılar. 
Lakin yaşananları yok saymak ve unutturmaya çalışmak mümkün mü?
Yolu Köy Enstitüleri'nden geçenler, öğrencileri, çocukları, torunları derken bir bakmışsınız ortaya Yeni Kuşak Köy Enstitülüler çıkmış, hatta bir çatı altında toplanıp dernek olmuş ve Cumhuriyet döneminin aydınlanma projesi olan Köy Enstitüleri'ni anmaya ve Köy Enstitüleri'nin memlekete kattığı muhteşem değerleri anlatmaya başlamışlar.
Bir Köy Enstitülü olmasam da, YKKED Bursa Şubesi'nin düzenlediği etkinliklere gitmeyi, Köy Enstitüleri'ni anlamayı ve anladıklarımı anlatmayı kendime vazife biliyorum.
Katıldığım sempozyumlarda genellikle Köy Enstitüleri'nin eğitim ve üretim ayağına dikkat çekilir, hep o yanları anlatılırdı. Prof.Dr. Hilmi Uysal'ın sağlık ayağına dikkat çekip, kitabında enstitülerin ülke aydınlanmasındaki bu üçüncü ayağı anlatması çok değerli bir çalışma. Bu kitap için çok yer dolaşılmış, çok kişiyle konuşulmuş, çok kaynaktan yararlanılmış, çok kitap okunmuştu.
Uysal'ın anlatımlarından anlıyoruz ki; sacayağı gibi zemine sağlam basan bu sistemi bu yüzden yıkmak istemişler ve bu sistemi yıkmak tam da bu yüzden çok zor.
Yazıyı Hilmi Uysal'ın sunumunun sonunda sorduğu şu soruyla nihayetlendirelim:
"Köy Enstitüleri aracılığıyla, sağlık eğitimi ve koruyucu sağlık uygulamaları ile Cumhuriyet'in en zor zamanlarındaki sağlık sorunları çözümlenebilmiş iken; acaba tedavi edici sağlık hizmetlerini merkeze alan bir sağlık anlayışıyla ülkemizin bugünkü sağlık sorunları çözülebilir mi?"

27 Haziran 2024 / C.E.Y. 

Yazılar:

YouTube:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder