Bilmem yaşınız yeter de hatırlar mısınız, sinema ve müzik dergileri "Perde", "Ses" ve "Hayat" vardı yıllar önce.
60'lı yılların Yeşilçam yıldızları, sahne sanatçıları, müzisyenleri hep o dergilerdeydi.
60'lı yılların Yeşilçam yıldızları, sahne sanatçıları, müzisyenleri hep o dergilerdeydi.
Susuz Yaz’ın Bahar’ı Hülya Koçyiğit, Yeşilçam’ın Küçük Hanımefendisi Belgin Doruk, çok erken yaşta aramızdan ayrılan, İngiliz Kemal Lawrence’e Karşı’nın İngiliz Kemal’i Ayhan Işık, Samanyolu’nun Nejat’ı Ediz Hun, Acı Hayat’ın manikürcü kız Nermin’i Türkan Şoray, Şoför Nebahat’in Nebahati’i Sezer Sezin, Akasyalar Açarken’in Filiz’i Filiz Akın, Yeşilçam’ın Fato’su Fatma Girik, o tarihlerde sinemada şansını deneyen Ajda Pekkan, Üç Arkadaş’ın Gülperi’si Muhterem Nur, radyo konserlerinin vazgeçilmezi Zeki Müren, Gençliğe Veda bestesi ile Klasik Türk müziğinde çok sesliliğe geçiş dönemini başlatan Yıldırım Gürses, 60'lı yılların efsane grubu Beatles, Atina’nın Filiz Akın’ı Aliki Vuyuklaki, Cibali Karakolu’nun Orhan’ı Cüneyt Arkın ve dönemde çıkıp da yıldızlaşan ya da parlamadan sönüp yok olan isimlerin en genç, en masum halleri dergi kapaklarını, orta sayfadaki posterler ise gençlerin duvarlarını süslerdi.
Ayhan Işık biraz Clark Cable, Muhterem Nur biraz Vivien Leigh, Belgin Doruk biraz Audrey Hepburn, Cüneyt Arkın biraz Alain Delon'du.
Babamın zengin arşivinden bize ulaşabilen bu dergileri döne döne okur, fotoğraflara uzun uzun bakardım. Televizyonun evlerimize girmesiyle birlikte de, çıktıkları dönemde izleyemediğim, siyah beyaz o filmleri izler oldum. Genç hallerinin fotoğraflarını gördüğüm "artistler" filmlerde can bulurken, Türkiye'nin siyah beyaz hali de ekrandan yansıyordu.
Benim büyüdüğüm dönemde filmler renklenmiş, ülke değişmiş, "artistler" büyümüştü.
Sinema salonlarının beyaz perdesine yansıyan renkli filmlerde onların büyümüş hallerini seyrediyordum bu kez. Büyümüş bulduğum isimler o tarihte 40 yaşlarında bile değildi oysa.
Benim dönemimin genç idolleri ise Tarık Akan ve Gülşen Bubikoğlu oldu.
Ayhan Işık ve Tarık Akan çok erken veda ettiler dünyaya.
Kayan yıldızlarla dolu dünyamızda bugün bir yıldız daha kaydı. Battal Gazi, Malkoçoğlu ve Kara Murat filmleriyle hafızalara kazınan Cüneyt Arkın sonsuzluk yolculuğuna çıktı.
60'lı yıllardan bu yana sinema dünyasına adını altın harflerle yazdıran, komediden drama, tarihi filmlerden bilim kurguya, aksiyondan romantik komediye ve dahi polisiyeye kadar rol aldığı tüm filmlerde rolün hakkını veren Cüneyt Arkın, ardında onurlu bir hayat bıraktı.
Bir zaman alkolle başı dertte olan Cüneyt Arkın, eşi Betül ve yönetmen Türker İnanoğlu'nun "kumpası" sayesinde farkında olmaksızın o illetten kurtulmuştu.
Cüneyt Arkın'ın filmlerinde dublör kullanmadığı söylenir.
Benimse gazete haberlerinden ya da dergilerden hatırladığım bir sahne var. Siyahlar içinde, kovboy şapkalı Cüneyt Arkın, (şimdi hangi film olduğunu hatırlayamadığım) bir film sırasında dublör kullanıyor ve dublör düşüp yaralanıyor, Cüneyt Arkın dublörün başında gözyaşı döküyor. Kim bilir, belki de bu kazadan sonra dublör kullanmayı bıraktı ve sağlığı pahasına en tehlikeli sahnelerde kendisi oynadı.
Hatırlarsınız; tarihi filmlerde bir kerede beş ok atar, duvardan duvara zıplar, surlara tırmanır, at üzerinde olmadık numaralar yapar, yüzlerce asker ile tek başına çarpışır, prensesleri kötü adamların elinden kurtarır, en korkunç işkencelerde bile gıkı çıkmazdı. İzlerken hem heyecanlanır, hem güler, hem de hadi canım derdim. Birkaç Jackie Chan filmi izledikten sonra Cüneyt Arkın'ın hakkını Cüneyt Arkın'a teslim ettim.
Cüneyt Arkın, sanatın siyaset üstü gücünü kullandı doğru bildiğini söylemekten hiç çekinmedi. Hiç eğilmedi, hiç bükülmedi. Kaybedecek neyi vardı ki, o halkı kazanmıştı.
Ve bugün ocusuyla bucusuyla tüm insanlar Cüneyt Arkın'ın o babacan, o sevecen, o kocaman duruşu karşısında saygıyla eğilip, üzüntülerini paylaştı.
Bizimle birebir evlerimizde yaşamıyordu ama içimizde onun varlığının büyük bir ağırlığı vardı.
Gidişinin ardından evlerimiz bomboş olmayacak ama kalbimizdeki yeri daha bir kabaracak, Cüneyt Arkın kalbimize daha bir yerleşecek. Biliyoruz ki onun yeri hiçbir zaman dolmayacak.
Cüneyt Arkın'ı son yolculuğuna, ona yaraşır bir şekilde uğurlamak Türkiye Cumhuriyeti'nin boynunun borcudur. Kargaşasız, gürültüsüz patırtısız, sessiz, sakin, saygılı, ciddi, vakur bir cenaze töreni yapmaya Cüneyt Arkın ile başlayabiliriz belki.
Dünyayı Kurtaran Adam böyle bir gidişi hak ediyordur değil mi?
8 Eylül 1937'de doğan sinema oyuncusu, senarist, yapımcı, yönetmen ve doktor Fahrettin Cüreklibatır, namı diğer Cüneyt Arkın, bugün aramızdan ayrıldı.
Cüneyt Arkın 1963 yılında Artist Mecmuası'nın açtığı yarışmada birincilik kazandı ve sinemaya adım attı.
1969 Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde, İnsanlar Yaşadıkça filmi ile "En İyi Erkek Oyuncu Ödülü",
1972 Adana Altın Koza Film Festivali'nde Yaralı Kurt ile "En İyi Erkek Oyuncu Ödülü",
1976 Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde Mağlup Edilemeyenler ile "En iyi Erkek Oyuncu Ödülü",
1999 Antalya Altın Portakal Film Festivali'nsde "Yaşam Boyu Onur Ödülü",
2013 yılında Engelsiz Yaşam Vakfı tarafından verilen "Yaşam Boyu Meslek ve Onur Ödülü",
2013 yılında 18. Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyuncu Ödülleri'nde "Yaşam Boyu Onur Ödülü",
2013 yılında "2013 Kültür ve Sanat Büyük Ödülü",
2021 yılında "Türkiye Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü" onun oldu.
24 Ocak 2022'de kaybettiğimiz Fatma Girik'in ardından "Fatmam bekle beni orda, geliyorum..." demişti..
Fatmasını çok bekletmedi...
Şimdi, burada kalanlar onun filmleriyle ve anılarıyla avunurken, Yılmaz Güney, Fikret Hakan, Sadri Alışık, Erol Taş dahil öte tarafa göç etmiş tüm Yeşilçam camiası ve tüm sanat dünyası onu hasretle bağırlarına basacak.
Savulun, Kara Murat geliyor!
Yer açın, Malkoçoğlu geliyor!
28 Haziran 2022 / C.E.Y.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder