Bir önceki yazımda, Bursa UNESCO Derneği tarafından düzenlenen etkinlikte Levent Sevik'in yaptığı sunum ile UNESCO Dünya Miras Listesi üzerine bilgilenmiş, yazının sonunda 5 Haziran Dünya Çevre Günü'nde UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi'nde 39. sırada bulunan İznik'e bir gezi düzenleneceğini ve benim de o geziye katılacağımı söylemiştim.
Bursa UNESCO Derneği bünyesindeki Doğa ve Çevre komisyonu İznik'e dikkat çekmek ve 2014 yılında Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin “Tarihi Kültürel Mirası Tespit ve Havadan Fotoğraflama Çalışmaları” çekimleri sırasında, Aykut Güngör tarafından fotoğrafı çekilerek İznik Gölü'nde sular altında keşfedilen, Amerikan Arkeoloji Enstitüsünce 2014 yılında dünya çapındaki en önemli 10 keşiften biri seçilen, adını “Yılın en önemli 10 keşfi” listesine yazdıran, 2015 yılında İznik Gölü Sualtı Bazilika Kazısı olarak Kültür ve Turizm Bakanlığının izniyle, İznik Müze Müdürlüğü Başkanlığında, Bursa Uludağ Üniversitesi adına Prof. Dr. Mustafa Şahin’in bilimsel danışmanlığında yürütülen, İznik'in UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne yedinci sıradan girmesine vesile olan, İznik Gölü’nün sadece 20 metre kadar açığında ve 2 metre derinlikte bulunan dev bazilikanın ve İznik'in UNESCO yolundaki çalışmalarının ne durumda olduğunu görmek amacıyla böyle bir gezi düzenlemişti.
Geziye Bursa Motosiklet Derneği (BMD) motosikletlerinin oluşturduğu kortej eşliğinde iki toplu ve birkaç özel araçla, konvoy halinde çıktık.
Öyle kalabalıktık ki, adeta İznik'e çıkartma yaptık.
Etkinliğe destek veren İznik Belediyesi önünde mola verdiğimizde, belediye binasının karşısında bir türbe dikkatimizi çekti.
Yenişehir Kapı yakınlarında, İznik Belediyesi karşısında yer alan türbe Osmanlı’ya ait bir yapı. Orhan Gazi tarafından şehrin fethinde gösterdikleri kahramanlıklardan dolayı Kırgızlar için yaptırılan Kırgızlar Türbesi'nde biri çocuk olmak üzere 7 lahit bulunuyor.
Kırgızlar Türbesi'nde biri çocuk olmak üzere 7 lahit bulunuyor. |
Kırgızlar Türbesi'nde biri çocuk olmak üzere 7 lahit bulunuyor. |
Molanın ardından gölde batık halde bulunan Bazilika'ya doğru hareket ettik. Burada bizi İznik Belediye Başkan Vekili ve İznik Alan Başkanlığı Danışma Kurulu Başkanı Zeliha Peşte karşıladı. İznik Gölü Sualtı Bazilika Kazısını yürüten Mustafa Şahin'in kazı ekibinden olan sualtı arkeoloğu Muhammed Çınar, bazilika konusunda bilgilendirme konuşması yaptı.
Bursa UNESCO Derneği Başkanı İlker Özaslan - Sualtı Arkeoloğu Muhammed Çınar |
Muhammed Çınar:
"Arkeolojide bir kazı yapmak için önce bir hipoteziniz olması gerekiyor. Bizim buradaki hipotezlerimizden birisi, I. Ekümenik Konsili'nin MS 325 yılında burada yapıldığını düşünmemiz. Bir diğer hipotezimiz, en genç aziz olarak bilinen Aziz Neophytos'un kilisesinin burada olabileceği. Burası aynı zamanda bir mezarlık alanı. Çevrede birçok "çarklı mezar" tarzında mezarlar var. Aktif alanda yapılan çalışmalarda çıkan buluntular hem bazilikanın o dönemdeki önemini hem de hipotezimizi doğrulayıp doğrulamayacağı konusunda bize cevap vermesini bekliyoruz. Bir diğer hipotezimiz de, bazilikanın altında pagan dönemine ait bir tapınak olabileceği. I. Ekümenik Konsili'nin burada toplandığını (bir yazıtla mesela) ispatlayabilirsek ya da Aziz Neophytos'a ait kalıntılar bulabilirsek, UNESCO Dünya Miras Listesi'ne rahatlıkla gireceğiz."
Zeliha Peşte:
"Geçen haftalarda İznik Alan Başkanlığının hazırladığı İznik Planımız onaylandı. Çalışmanın bakanlığa sunulacak son formu oluşturuldu. Dosyamızda Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı dönemi eserler mevcut."
Birkaç maddede bazilika
* Gölün altında bulunan Doğu Roma dönemi bazilika, kuzey-batı, güney-doğu yönünde inşa edilmiş.
* Bazilika’nın uzunluğu 29 metre, eni ise 17,5 metre.
* Bazilika 3 nefli, temel taşları monoblok taştan ve tahminen mermer.
* Roma döneminde bazilika kelimesi kütüphane olarak kullanılıyor. Geç Roma ve özellikle Bizans döneminde kilise yapılarına bazilika adı veriliyor.
* Bu bölgenin açık hava müzesine dönüştürülme ve ziyaretçilerin çalışmaları izleyebilecekleri bir sistem kurulma projesi var.
Bursa UNESCO Derneği - Batık Bazilika önünde |
İznik Konsili neden toplandı?
Bazilikayı konsil ile ilişkilendiriyoruz da, nedir bu İznik Konsili diye sorduğunuzu duyar gibi oldum. Anlatalım o zaman:
313 yılında Konstantin'in Milano Fermanı’nı imzalamasıyla birlikte Hristiyanlık yasak bir kült olmaktan çıkar, kabul edilmiş bir din haline gelir ve Hristiyanlara dini özgürlük verilir. Lakin 300 yıllık karanlık dönemde kiliseler arasındaki birlik kopmuş ve önemli konularda farklı yorumlar ortaya çıkmıştır. Ekümenik kelimesi birlik içinde olan kiliseler için kullanılır. Bazı uygulamalar ve ufak detaylarda farklı olsalar bile, temelde inandıkları şeyler aynıdır. Ekümenik kelimesinin kökeni Antik Grekçe’de "oikouménē gē" yani, "dünyada yaşanılan alanlar" anlamına gelir. Kiliseler için kullanılmasının nedeni, dünyanın değişik yerlerinde var olan kiliseler, anlamına gelmesidir.
İşte bu gerçekten yola çıkan Konstantin, ekümenik bir toplantı düzenlemek ister. Farklı coğrafyalarda ve kültürel yapılarda da olsa, öğretilerinde birlik içinde olan bir kilise oluşturma amacındadır.
İznik Konsili'nde neler konuşuldu?
Konsil İznik’te (Nicea), bugün İznik Gölü suları altında kalmış olan bir sarayda gerçekleşir. MS 375 yılında yapılan toplantıya 381 episkopos katılır. İznik Konsili’nin temel konusu, İsa Mesih’in kimliği konusudur. Bilinmesi gereken en önemli konu, aslında Mesih’in tanrısallığının ya da Üçlü Birlik (Teslis) inancının tartışılmadığı, bazı önemli teknik detayların konuşulduğudur. İznik Konsili’nin en amansız tartışması, Mısır’dan gelen bir rahip olan Arianus’un Mesih’in doğası ile ilgili iddia etmiş olduğu ayrıntılardır. Arianus’a göre İsa Mesih Tanrı’ya en yakın olan ama Tanrı olmayan bir varlıktır. İsa Mesih ilk yaratılan varlıktır ve evrenden önce yaratılmıştır. Evren, İsa Mesih aracılığıyla Tanrı tarafından yaratılmıştır. Arianus’la fikir birliğinde bulunan çok küçük bir azınlık vardır ve ikisi dışındakiler fikirlerini değiştirmişlerdir. İznik Konsili’nde bu görüş sapkın olarak kabul edilmiş ve İsa Mesih’in kimliği ile ilgili tartışmalar son bulmuştur.
Kaynak: kutsalkitap.org
Aziz Neophytos Bazilikası
Anadolu Üniversitesi Arkeoloji Bölümü mezunu, İstanbul Üniversitesi Prehistorya Bölümü Yüksek Lisans mezunu, o tarihte aynı üniversitede Doktora adayı olan Erman Ertuğrul, 13 Nisan 2015 tarihli "Aziz Neophytos Bazilikası: İznik Gölü’nde Tesadüfen Bulunan Bazilika" yazısında;
"Roma İmparatorluğu’nda 313 yılında Milano Fermanı ile Hıristiyanlık serbest bırakıldı. Fakat fermandan önce, yani Hıristiyanlığın yasak olduğu yıllarda henüz 16 yaşında Aziz olan Neophytos, Romalı bir asker tarafından İznik Gölü kıyısında öldürüldü. Antik kaynaklara göre, Milano Fermanı’nın çıkmasından sonra Aziz Neophytos’un sevenleri, onun adına İznik Gölü’nün yakınında bir bu bazilikayı inşa etti. Antik kaynaklarda, Aziz Neophytos’un anısına kentin hemen dışında kalan gölün kıyısında bir kilise inşa edildiği söyleniyor. Ayrıca 8. Yüzyılda Aziz Neophytos’un naaşının, yine İznik’te bulunan Koimesis Kilisesi’ne taşındığı biliniyordu. Fakat inşa edilen bu kilisenin nerede olduğu ve Aziz Neophytos’un naaşının neden taşındığını kimse bilmiyordu. Bazilika, 740 yılındaki depremle gölün derinliklerine gömülerek unutulmuştu. Bazilikanın, antik kaynaklarda geçen fakat yeri bilinmeyen Aziz Neophytos adına inşa edilen bazilika olması oldukça muhtemel. Bazilikanın içinde bulunan bir mezarın kapağının açık olması da naaşın daha önceden taşındığı bilgisini doğrular nitelikte." diyor.
(Bazilika'nın miras listesine girebilmesi için Aziz Neophytos'un bize somut kanıt yollaması lazım.)
Abdülvahab Sancaktari Türbesi
Bazilika'nın ardından şehri tepeden gören, şehrin fethi sırasında sancaktarlık görevini ifa ederken şehit düşen Abdülvahab Sancaktari adına fetihten sonra yapılmış olan türbeyi ziyaret için tepelere tırmandık.
İznik'e hakim bir tepede. Mevta sancaktar olmasından dolayı türbe Bayraklı Dede olarak da anılıyor. Çünkü mevtanın kendisi burada yatmamasına rağmen sembolik mezara ziyaretçiler tarafından Türk Bayrakları bağlanarak (hatta bayrak üzerine dilek yazılarak) dünyevi dileklerde bulunuluyor. Yani, türbe dilek ağacına dönmüş...
Abdülvahab Sancaktari Türbesi |
Türbeye doğru tırmanırken yolun sağında Berber Kaya Anıt Mezarı olduğunu öğrendiğim kalıntılar dikkatimi çekti.
Berber Kaya |
Tek bir kaya kütlesinden yontularak yapılmış olan eser, İznik'te Helenistik çağa ait tek eser imiş. Okuduğum yazılarda, yöre halkının "Berber Kaya" olarak adlandırdığı bu anıt mezarın, oğlundan kaçmak için sığındığı Nikaia'da yakalanarak öldürülen Bithynia kralı II. Prusias (M.Ö 185-149) için yapıldığı yazıyordu.
İznik Belediyesi Rehberi
İznik’in tarihi eserleri Zabıta Personeli Gültekin Çaldemir rehberliğinde gezildi ancak gruptaki tarih ve arkeoloji üzerine eğitim aldığını düşündüğüm gençler, rehberin bazı tarihleri birbirine karıştırdığını söylediler. O kadar bilgim olmamasına rağmen benim de kafamda soru işaretleri uçuşmuş ve kafamı olası yanlış bilgilerle doldurmamak adına rehberle göz temasımı kaybederek gruptan uzaklaşmıştım.
Doğrusu ya, bu kadar ciddi bir projede, bu kadar ciddi bir grubun olduğu gezide ya konunun uzmanı bir akademisyen ya da kokartlı bir rehber eşliğinde gezdirilmek isterdim.
Neyse ki, imdada Bursa Büyükşehir Belediyesi rehberi Muhammed Yasin Yılmaz ve UNESCO Derneği'nden Uzman Antropolog&Türk Tarihi ve Kültürü Araştırmacısı Levent Sevik yetiştiler ve verdikleri bilgiler ile geziyi zenginleştirdiler.
Siyanobakteri
Bazilika'nın olduğu alanda göl suyunun bulanık, renginin yeşilimsi, suyun kıyıyla buluştuğu yerlerde köpükler olduğunu gördüm.
Konuyla ilgili mini bir araştırma yaptım ve 6 Haziran 2021 tarihli, Erol Çiçek imzalı bir habere rastladım. Haberde göldeki kirliliğe dikkat çekiliyor ve;
"Ülkemiz göllerinde 10-15 yıldır görülen siyanobakteri artışının sebebi, küresel ısınma ve göllerdeki kirlilik (nitrat, fosfor vd), İznik Gölü’nde de balık ölümlerine sebep olan, belli dönemlerde su yüzeyinde deniz salyasına benzer yeşil-mavi tabaka oluşturan siyanobakterilerin artışı ve bunların toksinleri (zehir). Üstelik bu toksinler sulama suyuyla bitkilere de geçebiliyor. Bu konuyla hiç kimse ilgilenmezken, yine küresel ısınma (kuraklık) ve aşırı su çekimine bağlı olarak gölün çekilmesi kamuoyunun ilgisini çekti. Oysa siyanobakteri tehlikesi ve gölün kirlenmesi, su çekilmesinden çok daha tehlikeli. Yakında üç beş yıla kadar, belki de göle girilemeyecek, balıklar ve kerevit iyice azalacak ve en kötü senaryoda göl suyu tarımsal sulamada bile kullanılamayacak hale gelecek. İşte, o zaman geri dönüş mümkün olmayacak veya çok pahalıya ve uzun yıllara mal olacak." yazıyordu.
İznik Ayasofya Camii
İznik gezisi sırasında İznik'in merkezindeki Ayasofya Camii'ni de gezdik. Giriş kısmı ile apsis arasındaki alana ayaklar üzerinde kurulan ve kırmızı halıyla kaplanan namaz alanı, mabedi kilise ile cami arasında bir yerlerde bırakmış.
Ayasofya - İznik |
Din turizminin mihenk taşlarından biri olan, yazılı belgelerde adı ilk kez 11 Ekim 787 günü Patrik Trasios yönetiminde toplanan ve üç yüz elli piskoposla çok sayıda keşişin katıldığı Yedinci Konsül dolayısıyla anılan Ayasofya Kilisesi, 2011 yılında camiye çevrilince turist akışı da bıçak gibi kesilmiş.
Kilise 1331’te Orhan Gazi zamanında İznik’in fethedilmesinden sonra minare ve mihrap eklenerek camiye dönüştürülmüş.
Ayasofya - İznik |
Zamana direnemeyen kilisede 2007 yılında restorasyon çalışmaları başlatılmış. Restorasyon çalışmasının binanın tarihi yapısını ve görüntüsünü bozduğu yönünde eleştiriler yapılmış. Milliyet gazetesi "Beton sıvayla restorasyon" başlığıyla verdiği haberde restorasyon çalışmalarının Ayasofya Müzesini tarihe gömdüğünü iddia etmiş. Aynı habere göre Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri Projesi (TAY) yetkilileri "Bir Başkentin Yok Oluşu" adındaki bir bildiri ile restorasyonun sonuçlarına büyük tepki göstermiş. Müze olarak kullanılan yapının tekrar camiye dönüştürülmesi için yapılan restorasyon çalışmaları tartışmalara yol açmış. 1935 yılından itibaren müze olarak kullanılan Ayasofya Kilisesi'nin bir kısmı, 6 Kasım 2011 tarihinde cami olarak kullanılmaya başlamış.
Tam olarak camiye dönmemiş kiliseye bakıp, camiden kilise, kiliseden cami yapmak çok mu elzemdir diye sormadan edemiyor insan. Üstelik kilise müze olarak hizmet verip, altın yumurtlayan tavuk misali şehir/ülke ekonomisine katkı sağlıyorken ve İznik'in İznik Yeşil Cami gibi pek çok camisi mevcutken.
Namaz saati esnasında kilisenin arka taraflarını gezemiyorsunuz mesela.
Yani apsisin ve mezarların olduğu kısım günde beş kez, her seferinde yaklaşık yarım saat ziyarete kapalı.
Sizin için kutsal olan bir mekânda böyle bir anlayışın dayatıldığını görseniz, siz olsanız siz de gitmezdiniz elbet.
Çevresinde birbirinden devasa onca cami varken İstanbul'daki Ayasofya'nın cami haline getirilmesi de benzer bir anlayış. Müze olarak başarıyla korunan Ayasofya'nın cami olduktan sonra kapıları dahi kemirildi. Daha bilmediğimiz, görmediğimiz kim bilir neler tahrip oldu, neler değerini yitirdi.
UNESCO Dünya Miras Listesi'nde yer alan İstanbul ve Tarihi Yarımada'yı miras listesinden çıkartmazlarsa iyidir deyip dilimi ısırayım...
Turist Çekme Planı
İznik Alan Başkanlığı Danışma Kurulu Başkanı Zeliha Peşte Bazilika üzerine konuşurken, Bazilika'nın miras listesine alınması sayesinde İznik'e daha çok turist geleceğinden bahsetmişti.
İznik, elindeki cânım gölü ve cânım Ayasofya'yı yitirmiş olduğunun farkında değildi herhalde. Turist sadece tek bir bazilika için mi gelecek, UNESCO sadece bazilikayı mı kabul edecek?
İznik çok katmanlı bir şehir ve her katman ayrı bir tarihe, ayrı bir değere sahip.
Düz bir alanda kurulmuş olan İznik'in Konstantinapolis’e açıldığından dolayı en gösterişli kapısı olan ve Roma Tiyatrosu’ndan getirilen masklarla daha da gösterişli olması sağlanan İstanbul Kapısı, Roma dönemine ait kemerli kapı yapısı hem ölçüleriyle hem de inşa özellikleriyle İstanbul Kapı ile özdeş, arşitrav ve frizin kullanıldığı, hem şehir içi hem de şehir dışına bakan yüzlerinde hem Plancius’un hem de Hadrianus’un inşa kitabeleri yer alan, Lefke Kapısı, kısmen ayakta olan Yenişehir Kapısı, tamamen yıkılmış olan Göl Kapısı ve kentin çevresini beş kenarlı çokgen şeklinde kuşatan, her medeniyetin taş ustalığını sergilediği ve her medeniyetin bir önceki medeniyetin taşlarından yararlandığı, 4970 m. uzunluğundaki surları, yüksekliği 10-13 metre arasında değişen surlarda, yuvarlak ve kare şeklinde 114 burcu ile, iç içe geçmiş bir tarihin örgüsüdür.
Lefke Kapı |
Lefke Kapı |
İznik’in iki ana caddesinin kesiştiği noktadan bakıldığında, bu dört ana kapı görünür.
Lefke Kapıya bitişik inşa edilen Türk çeşmesi, zamanında Roma ve Bizans dönemlerinden beri kullanılan 800 m kadar doğudaki bir kaynaktan su kemerleriyle getirilen suyu aktarmaktaydı.
Antik Su Yolu |
Osmanlı mimarisinin ilk örneklerinden olan, Osmanlı'nın ilk vezirlerinden, I. Murat'ın sadrazamı Çandarlı Halil Paşa tarafından yaptırılmaya başlanan, ancak Paşanın 1387'de ölmesi üzerine oğlu Çandarlı Ali Paşa tarafından bitirilen Yeşil Camii, caminin minarede kullanılan ve camiye adını veren turkuaz, yeşil ve mor yaklaşık on iki bin çiniden oluşan zikzaklı motiflerle bezeli, Selçuklu mimarisi izleri taşıyan minaresi hayranlık vericiydi.
Yeşil Camii |
İznik Nilüfer Hatun İmareti Türk İslam Eserleri Müzesi ona keza. Müzede İznik ve çevresinden toplanan prehistorik dönemden Osmanlı dönemine kadar olan çeşitli buluntular ile Ilıpınar, Roma Tiyatrosu, İznik Çini Fırınları kazılarında çıkarılan eserler yer alıyor. Müze bahçesinde Yunan, Roma, Bizans ve Osmanlı eserleri sergileniyor.
İznik 2006
Sizleri İstanbul Kapısı'nın ve surların olduğu 30 Temmuz 2006 tarihinde çektiğim birkaç fotoğraf ile baş başa bırakıp yazıyı nihayet sonlandırıyorum.
Uzunca bir yazıyı daha sonuna kadar okuduğunuz için teşekkür ederim.
Bu gidişimde İznik'i enine boyuna gezemedim, ki İznik bir güne sığmaz, ama bu yazıyı yazarken epey bir okuma yaptım.
İnternette surf yaparken,
sayfalarından yararlandım.
Umarım ki İznik elindeki doğal, arkeolojik ve kültürel değerlere "ayrım yapmaksızın" sahip çıkarak UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'nden Kalıcı Listeye girmeye hak kazanır.
Her köşesinde tarih fışkıran ülkemizde bu listeye girecek çok ama çok değer var.
Yeter ki fark edelim, dosya hazırlayıp baş vuralım, koruyalım kollayalım ve en önemlisi de girdiğimiz listeden çıkmayalım.
7 Haziran 2022 / C.E.Y.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder