Sıradan vatandaşlar olarak hepimiz; gayya kuyusuna gönüllü düşmüş, sonra da başına sardığı dertten kurtulmak ve düştüğü kuyudan çıkabilmek için birbirinin üzerine basan, üste tırmananın paçasına yapışarak onları kuyuya geri atan, "altta kalanlarla üste çıkanların kavgasını" izliyoruz.
Zaman zaman dikkatleri kavgadan çekip bazılarının kuyudan çıkabilmesine fırsat yaratmaya çalışılsa da, ne içeridekiler ne de dışarıdakiler kavgadan gözerini alamıyor.
Kuyunun etrafına saran insanlar, kuyunun içinden zaman zaman "bir tripod+bir kamera" ile yapılan yayına kitlenmiş, gelişmeleri pür dikkat izliyor.
Görevi kuyudan gelen sese kulak vererek gereğini yapmak olanlar ne yapıyor derseniz; onlar üç, hatta dört maymunu oynamaya devam ediyor.
Malum, Maymun Artık Dört Oldu...
Bugünlere de hep o Dördüncü Maymun yüzünden geldik zaten ya neyse...
Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi kısacası.
Gidişatın vahametine dikkat çekenlerin, uyaranların, yapmayın etmeyin diyenlerin tü kaka edildiği, iyi ve güzel her şeyin ezilip geçildiği, aç ruhların bir türlü doyurulamadığı bir dünyada kimse ama kimse huzur içinde yaşayamazdı.
Ve gün geldi, onların paçaları da kendi yaktıkları ateşten nasibini aldı.
Bir anda tutuştu...
Sen Seni Bil Sen Seni
Parçası tutuşanlara ve paça tutuşturanlara şöyle bir baktık da; parayı yasa dışı yollardan bulan bir insanın, sırtına İtalyan takım elbise geçirip koluna Fransız çanta takınca, Alman arabasına binip Amerika'ya özel jetiyle uçunca bir anda namusludan namuslu, elitten elit biri olup kendi gerçekliğini unutuverdiğini gördük.
Lakin bizim yeni "namuslu", dış satıh süslemeleri ile içinden çıktığı gayya kuyusunun izlerini ne kadar silmeye çalışsa da, o izler hem her taraftan sırıtıyor, hem de gayya kuyusunda debelenenler tarafından sürekli gündemde tutuluyor.
Ayaklarının altının ve ellerinin karasını hiçbir şey çıkartamıyor. O kendini temize çekmeye çalıştıkça elinin ayağının değdiği her yerde silinmez izler kalıyor.
Ne yapsa ne etse olmuyor.
Çünkü o namussuzluk yapmaktan vazgeçmeyerek ama namuslu gibi görünerek yaşamak istiyor.
Çünkü kendini bilmiyor...
Gayya Kuyusu
Sözlük anlamıyla "derinlere kök salmış, içinden çıkılamayacak denli karışık, umutsuz, çapraşık iş, durum ya da karmakarışık işlerin döndüğü yer." olan Gayya Kuyusu, bunca yılda geldiğimiz noktayı tanımlamak için en uygun tamlama.
Tarihimizde bu kadar büyük fırıldaklık, bu kadar çok adam kayırmacılık, bu kadar ağır liyakatsizlik, bu kadar büyük ithamlar, bu kadar büyük yalanlar, kutsal kavramların bu kadar ayak altına alındığı dönemler olmuş mudur bilmem.
Öyle oldu ki, devletin malı deniz yemeyen keriz sözünden, milletin malı deniz yemeyen keriz sözüne geldik.
İnsanlar inim inim inlerken, o insanları inletenler tokluktan gek gek geğiriyor, şampanya partisi senin, pudra şekeri partisi benim geziyorlar.
Millet intiharlarla, boşanmalarla, şiddetle, açlıkla boğuşuyor, onlar keyiflerine bakıyorlar.
Sedat Peker ile İfşaatın İçinden
Haberleri takibe yetişemez olduk.
Her gün bir başka ifşa ile her gün bir başka deprem yaşıyoruz.
Sarsıntıların şiddeti o kadar ağır ve deprem yüzeye o kadar yakın ki, artık saklanacak tarafı kalmadı.
Görmezden gelerek ya da başka bir konuya dikkat çekilerek ifşaları sündürme ve unutturma yoluna gitseler de, "Sedat Peker ile İfşaatın İçinden" programlarının yolu hasretle gözleniyor.
Peker kâh Tweet'leri ile bombalıyor, kâh çektiği videolar ile.
Zamanında Barış Akademisyenleri için "Oluk oluk kan akıtacağız" diyen ve o gün bu sözleriyle yargılandığı davadan beraat eden (ya da ettirilen) adam, "Çünkü o zaman korku iklimi oluşturmak lazımdı" diyerek ülkeyi nasıl karanlık bir tünele soktuklarını itiraf ediyor.
Medya Mafya Yan Yana
Sedat Peker'in ifşalarına bakarsak, Peker bir kısım medya ile epey içli dışlı olmuş. Biz yakınlarımızın cemiyetlerine bir çeyrek götüremezken Sedat Peker, Süleyman Özışık'ın kızına 80 bin lira değerinde olduğu söylenen takı göndermiş. Üstelik (her şeyi kayda aldırdığı gibi) takı takdimini videoya aldırmış. Video kaydında görüyoruz ki, Süleyman Bey kameraya dönüp Peker'e methiyeler eşliğinde teşekkürlerini sunarken, kızına ve damadına da kameraya el sallamalarını söylüyor.
Sedat Peker'in Hadi Özışık ile yaptığı görüntülü konuşma esnasında Hadi Bey'in rahatlığı aradaki ilişkinin boyutunu gösteriyor.
Lakin, Hadi Bey ya da pek çok isim farkında değil ama Sedat Peker her şeyi ama her şeyi kayda alarak, elini ileride kendisine yapılacak bir "yamuk"a karşı güçlendiriyor.
Çünkü adam satmacanın ne olduğunu, bir gün kendisinin de satışa geleceğini çok iyi biliyor.
Getir Sektörü-Götür Sektörü
Son yıllarda yaygınlaşan Getir sektöründen çok önce yaygınlaşmış bir Götür sektörü varmış ve daha düne kadar orda burda getir-götür işleri yapan adamlar büyük götürücü olmuşlar da haberimiz yokmuş.
Sezgin Baran Korkmaz meselesi ayrı hikâye, Paramount Oteli meselesi ayrı hikâye, Yalıkavak Marina ve Mehmet Ağar meselesi ayrı hikâye, Veyis Ateş meselesi ayrı hikâye, OYAK-TOTAL satışı ve Yıldırım Demirören meselesi ayrı hikâye, Binali Yıldırım'ın oğlu Erkam Yıldırım'ın Venezuela'ya "Covid malzemesi dağıtmak için gidişi" ayrı hikâye, kripto para borsası Thodex'in kurucusu Fatih Faruk Özer'in "kriptoladığı" paralar ile Arnavutluk'a kaçma meselesi ayrı hikâye, Tosuncuk'un önüne konan metni okuya(maya)rak teslim olacağını açıklaması ve teslim olması ayrı hikâye, Deniz Baykal- Korkmaz Karaca meselesi ayrı hikâye, mafya lideri denen Sedat Peker'in entelektüel boyutu ile Yeliz lakaplı milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı'nın entelektüel boyutu arasındaki uçurum ayrı hikâye.
Kim bilir daha neler neler neler. Bunlar sadece bilinenler.
Eski Günlere Özlem
Oğlum küçükken "Eski günler ne zaman gelecek anne?" diye sorardı hep.
Onun eski günlerden kastettiği neydi, henüz kendisi bu kadar küçükken hangi günleri bekliyordu, hangi eski günleri özlüyordu anlamazdım.
Havaların ısındığı bir gün balkona hazırladığım kahvaltıyı gördüğünde, "Anne! Eski günler geri gelmiş!" dedi. Anladım ki, balkonda kahvaltı ettiğimiz zamanlar onun için güzel günlermiş. Ve o, o güzelliği özlüyormuş.
Masumiyet Çocukluk Çağında Mı Kaldı?
Ülkenin masum günlerini yaşamış olanlarda da aynı özlem var şimdi. O günleri anıp anıp eski günler ne zaman gelecek diye bekliyorlar.
İstedikleri sadece o masumiyet, o iyilik, o yardımseverlik, o hoşgörülü, o saygılı, sevgi dolu o güzel günler.
İtiraf edelim;
Her şey hiçbir zaman toz pembe olmadı ancak hiçbir dönem şimdiki kadar kapkara olmamıştı.
Sanki yeni doğan bir bebeğin masumiyetine sahipti yeni kurulan ülkenin masumiyeti.
Çocuk büyüdükçe o masumiyeti nasıl kaybederse, ülke de öyle kaybetti elindeki en kıymetli hazineyi. Kaybettikçe karanlığa sürüklendi, bataklığa saplandı, nefes alamaz oldu.
****
İçinizdeki çocuğu kaybetmeyin deriz ya hani hep.
O saflığı, o masumiyeti, o iyiliği, size yol gösteren o ışığı kaybetmeyin anlamını taşır o söz.
Eski günlerin güzel günler olması ve çok özlenmesi işte o masumiyettendir.
O yüzden;
Kaç yaşında olursanız olun, siz yine de İncelikli Davranın...
3 Temmuz 2021 / C.E.Y.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder