15 Ocak 2016 Cuma

Nâzım’sız Nâzım Belgeseli

İnsanın bir heves gittiği yerden elinin boş, hatta bomboş dönmesi epey tatsız oluyor açıkçası.
Koşa koşa gittiğim, Nâzım Hikmet’in 114. doğum günün anıldığı, Nâzım’ın Bursa’daki hapishane günlerinin anlatılacağı “Ben Bir İnsan Nâzım Belgeseli”ni izleyecektik dün gece.

Kendi adını taşıyan Nâzım Hikmet Kültürevi’nde geçtiğimiz yıl yapılan etkinliği gözyaşları içinde izlemiş, Nâzım’ın fotoğrafları ve belgeleri ile mektuplarının yer aldığı sergiyi huşu içine gezmiş, ardından da “Nâzım olmak kolay değil elbet” başlıklı bir yazı yazmıştım.
Yine bana aynı duyguları yaşatacak bir programdı beklediğim.
Nâzım’ın Bursa izlerini sürecektik üstelik bu kez.
114. doğum yıl dönümü anısına Nilüfer Belediyesi ve PTT ortaklaşa pul bastırmışlar, Nâzım fotoğraflı zarf hazırlamışlardı.
Bir de Nâzım’ın Bursa günlerini anlatan bir kitapçık...

Elimde kitapçık ile salona geçtim, yerime oturdum, rutin konuşmaların ardından belgeseli izlemeye başladım.
11 yılını geçirdiği Bursa Hapishanesi’nden anılar, Servinaz Oteli, Müşküle Köyü, hapishanede havlu dokumacılığına attığı imza...
Hepsi vardı belgeselde, lakin niyeyse bir türlü Nâzım’a rastlayamıyordum, Nâzım’ın kendisi yoktu...

Belgeselin anlatım dili bana Nâzım’ı yaşatmıyordu.
Perdede bolca Servinaz Oteli, otelin bahçesi, bahçedeki kedileri, havuzdaki balıkları, otelin kırık somyalı odaları, dökük çatıları vardı. Ha bir de bahçede dolaştırılıp tahta iskemle ve tahta masaya oturtulan bir erkekle bir kadın...
İhtimal, onları Nâzım ve Piraye olarak tahayyül edelim istediler.
Keşke istemeseydiler, keşke bizi kendi hayallerimizle baş başa bırakmayı yeğleseydiler...
O kadar Nâzım’dan uzak, o kadar Nâzımsızdı ki akan görüntüler; üstelik teknik olarak da yetersizdi.
Aşırı yakın plan çekimler, durağan ve birbirinden kopuk sahneler, perdede Nâzım üzerine konuşan kişinin değil de bahçede ya da çatılarda oynaşan kedilerin uzun uzun görüntüleri, ki Nâzım’ı anlatan kişinin her mimiğini görmek isterdim ben, görüntü ile sesin uyumsuzluğu, yine Nâzım anlatılırken perdeye yansıyan kelalaka kırmızı balıklar, çiçekler böcekler...

Peki ama;
Nâzım bu belgeselin neresindeydi?
Hani Bursa Hapishanesi neredeydi?
Hani neredeydi eski zamanlar?
Hani neredeydi o ruh?
Ne için gelmiştik biz buraya?

Anlatılan anılara diyecek bir şey yok.
Kişiler bildiklerini, gördüklerini, duyduklarını anlatmışlardı tüm samimiyetleriyle.
Ne yazık ki o anlatımlar dahi havada kalıyordu filmde, bir türlü yerini bulamıyordu.
****
Demem o ki;
Böyle bir belgesel düşüncesi çok güzel bir düşünce.
Bursa’nın Nilüferinin Nâzım’a olan ihtimamı takdire şayan.
Lakin madem böyle bir projeye imza atılacaktı, keşke çok daha profesyonel bir ekiple çalışılsaydı. Onca projeye imza atmış Nilüfer Belediyesi bunun altından rahatlıkla kalkar, bunu ulusal, hatta uluslararası düzeye taşırdı.

Hem belgesele finans sağlayanlar, hem filmin çekimine emek verenler, hem de izleyiciler olarak bizim daha iyi bir yapımı hak ettiğimize inanıyorum ben.

Ve böyle ruhsuz bir yapımla en çok da Nâzım’a ayıp ettiğimizi düşünüyorum...
O ki bir duygu adamı...
O ki bir sevda adamı...
****
Bir de ufak paranoya yapayım;
Belgeselin yönetmeni Sadık Aslankara’nın geceye sağlık(!) sorunları nedeniyle katılmamasının ardında yaptığı işi acaba önce kendisinin mi beğenmediği düşüncesini aradım...
Korkmayıp gelseydi keşke, nasılsa ben hariç herkes şiddetle alkışlayacaktı bu yapımı...
Ne diyelim, alkışlayan elleriniz dert görmesin...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder